Mart 2014 yılına ait gazetemizi görüntülemek
Transcrição
Mart 2014 yılına ait gazetemizi görüntülemek
AZB 4057 BASEL Kein gutes Zeichen: die Schweiz igelt sich ein Das Ja der Schweizer Stimmbürger zur Initiative “gegen Masseneinwanderung” hat bei Botschaftern und Vertretern der EU-Länder Bedauern ausgelöst. >> 13 İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul edildi. Uzun süredir kamuoyunu meşgul eden, “Toplu göçün önlenmesi” şeklinde lanse edilen inisiyatif 9 Şubat 2014 de oylandı.Avrupa Birliği vatandaşlarının İsviçre’deki sayılarını sınırlamaya yönelik olarak halkoyuna sunulan inisiyatif çok küçük bir farkla İsviçreliler tarafından kabul edildi. >>6 AB, İsviçre’nin yeni göç yasasına tepkili İsviçre’de yapılan halk oylamasının sonucu İsviçre ile AB arasında gerginliğe neden oldu. AB yetkilileri İsviçre’ye sert tepki verirken, AB üyesi ülkelerin liderleri de halk oylaması sonucunu kınayan açıklamalar yaptı. >> 5 İsviçre Hükümeti ve AB üzüntüsünde samimi değil! Mazlum Kılıç -Genel Yayın Yönetmeni- Schweiz fällt historischen Europa-Entscheid Die Stimmberechtigten haben die Volksinitiative «Gegen Masseneinwanderung» der SVP mit einem knappen Volksmehr angenommen. Das Volksbegehren verlangt, dass die Schweiz die Zuwanderung von Ausländerinnen und Ausländern eigenständig steuert und begrenzt. Mit der An- Cinsellik, gebeliği önleme ve aile planlaması hakkında bilgilendirme Rund um die Familie Schwangerschaft und Beziehungen >> 20 nahme ist das Personenfreizügigkeitsabkommen mit der EU in Frage gestellt. Mit 50,34% sagt das Schweizer Stimmvolk äusserst knapp Ja zur “Masseneinwanderungs- Initiative”, welche den freien Personenverkehr mit der Europäischen Union in Frage stellt. >> 7 Bosch işçileri çıkışlara karşı mücadele ediyor 95 yıl önce kurulan Bosch`un kapanmasına karşı mücadele devam ediyor. Unia sendikası ve işçi temsilcileri, işçilerle birlikte bu haksız uygulamaya karşı mücadele başlattı >> 2 “Hırsız var“ eylem vakti Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ve dün internete sızan ses kayıtları Türkiye’nin her yerinde protesto eylemlerine neden oldu. >> 32 2 İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ 95 yıl önce kurulan Bosch`un kapanmasına karşı mücadele devam ediyor Zuchwill’de bulunan, 660 kişinin çalışd ğı Bosch fabrikasında, yöneticiler 19 Kasım 2013 tarihinde yaptıkları açıklamada, Bosch’un 6 mio Euro zarar ettiğini, bu nedenle fabrikanın bir bölümünün kapanacağını, 330 işçinin 2014 yılında işten çıkartılacağını, üretim ve üretim geliştirme bölümlerinin Macaristan ve Almanya’ya nakledileceğini açıkladı. Bu açıklamanın ardından Unia sendikası ve işçi temsilcileri, işçilerle birlikte bu haksız uygulamaya karşı mücadele başlattı Bosch işçileri çıkışlara karşı mücadele ediyor Asgari ücret Avrupa’nın gündeminde 22 Avrupa ülkesinde asgari ücret uygulanıyor. İşssizliğin, yoksulluğun arttığı bu dönemde Avrupa sendikalarının gündeminde asgari ücret talebi önemli bir yer tutuyor. 7 şubatda Bern’de Unia nın düzenlediği asgari ücret konulu toplantıya katılan konuşmacılar asgari ücret uygulamasının yasallaştırılmasını ve asgari ücretlerin arttırılmasını talep ettiler. Konuşmacı Thorsten Schulten asgari ücretin bir çok ülkede, 2008 ekonomik krizinden itibaren dondurulduğunu, bu uygulamanında yoksulluğa neden olduğunu belirterek, asgari ücretin arttırılmasının şart olduğunu belirtti. Unia sendikası mayıs 2014 de halk oylamasına sunulacak olan asgari ücret talebinin kabul edilmesi için yoğun bir calışma yapılması gerektiğini belirtti. Türkiye’de günde sekiz işçi ölüyor İş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden aileler, İstanbulda Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelerek bir kez daha adalet istediler. «Ey hakimler, savcılar, bilirkişiler. Adil, vicdanlı ve cesur olun» yazılı pankart açan aileler, yitirdikleri yakınlarının fotoğraflarını taşıdı. Aileler, yolsuzluk operasyonlarına adı karışan bakanların iş cinayetlerinin üzerlerini kapattıklarına da dikkat çektiler. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin rakamlarına göre, Ocak 2012’de 62, Şubat 2012’de 42, Mart 2012’de 59 işçi ve Nisan’nın ilk 26 gününde 75 işçi öldü. Türkiye ’de ortalama günde sekiz işçi ölüyor. SGK istatistiklerine göre 2003’te iş kazası sonucu ölüm sayısı 810 iken, 2011’de bu sayı 1563’e yükseldi. Türkiye’de son 15 yılda 17 bin 518 işçi, iş kazası sonucu öldü. AB istatistiklerine göre, Türkiye’de iş kazası sonucu ölen işçilerin oranı AB ortalamasının yedi katı. Türkiye’de günde 172 iş kazası meydana geliyor. Türkiye, iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsü. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine göre ise dünyada her sene 2 milyon 300 binden fazla işçi ölüyor. Her 15 saniyede bir, bir işçi çalışırken ölüyor. Her 15 saniyede bir 160 işçi iş kazası geçiriyor. Her gün 6 bin 300 işçi çalışırken ölüyor. Genç yaşta Bosch fabrikasında işe başlayan, emeğiyle, alın teriyle üretime katkıda bulunan, Aynur kukcu, Ümit Batova, Haydar Şimşir (işçi temsilcisi) gazetemize bu süreci nasıl yaşadıklarını, neler hissettiklerini anlattılar. 19 kasımda ilk haberi duyduğunuzda neler hissettiniz? Aynur: 27 yıldır Bosch’da çalışıyorum. Dünyaca tanınmış bir firma olan Bosch’da kendimi garanti altında hissediyordum ve buradan emekli olacağımı düşünüyordum. Ümit: 38 yıl önce Bosch’da işe başladığımda çok mutlu oldum. İş yerinde atmosfer çok iyi, severek çalıştım. Burada emekli olmak istiyordum. Aynur: Şefimiz, bizlere bir saat sonra toplantı var dediğinde, her zaman olan bilgilendirme toplantısı sandım. Fakat toplantıda, çıkışların verileceği belirtildi. Ben şok oldum. Uzun bir süre işçi temsilcisi olarak görev yaptım, her toplantıda Bosch’un üretimi çok iyi deniyordu. Çıkış haberini duynunca yıkıldım. Ümit: Almanya Bosch’dan gelen, iki müdür 2016 da bizim çalıştığımız montaj bölümünün kapanacağını söyledi. 2014 yılında 120 kişinin, 2015 ve 110 kişinin, 2016 yılında 110 işçinin işine son verileceğinin belirtilmesinin ardından bende şok oldum. 96 yıldır var olan bir firmanın bu şekilde kapanması inanılmazdı. Mücadelenizden bahsedermisiniz? Aynur: İşveren bizlere sendikamıza 30 gün çözüm arama süresi verdi. Unia sendikası, kararın bizlere iletilmesinin ardından, bildiri dağıtıp işçileri toplantıya çağırdı. Toplantıya montaj bölümünde çalışan 330 işçi katıldı. İşçiler Unia’nın önerilerini sessizce dinlediler. Çıkışları protesto etmek için imza toplama kararı alındı ve en kısa sürede toplanan 13.000 imza Stutgart’daki Bosch’un merkezine verildi. Ümit: 16 aralıkta 5 otobüsle Bosch’un genel merkezine gittik. Bizim gösterimizi desteklemek için gelen Almanyanın ver.di sendikasından temsilciler, eğer Bosch İsviçre’de kapanıyorsa bizimde burada korkmamız gerekir dediler. Aynur: Stuttgartdan döndükten sonra ikinci bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya katılan Unia Yönetim Kurulu Üyesi Corrado Pardini imza toplamanın dışında başka şeyler yapmak gerekir dedi. Onun konuşması bizi yüreklendirdi. Grev için oylama yapıldı. 330 kişiden 10 u hariç hepsi grevi destekledi. Talepler kabul edilmezse greve gidilecekti. Taleplerimizin bazıları kabul edildi. Çıkışlar 2015 e ertelendi. Sosyal plan daha genişletildi. Görüşmeler 15 şubata kadar devam edecek. Sosyal planın kapsamı yeniden belirlenecek. Grev yapacak mısınız? Aynur: Taleplerimizin bir bölümü kabul edildiği için grev hakkımız şu an dondırıldu. İş yerindeki atmosfer nasıl? Ümit: İlk haftalarda moral bozukluğu oldu, üretim randımanı düştü, şu an tekrar eskisi gibi çalışıyoruz. Cumartesi günü çalışma önerildi, Bizler Kabul etmdik, bu şekilde Bosch’u protesto ettik. Şu an yeteri kadar sipariş var, yarım gün çalışanlar tüm gün çalışıyor, bizlerden mesai talep ediliyor, ayrıca iki kişi temporer çalışıyor. Aynur: Biz fabrikamızda çalışmaya devam edeceğiz. Başka yerde iş aramıyoruz. Fabrikamız başka bir firma tarafından alınrsa biz işimize devam ederiz. Bir kıvılcım var, Ümidimizi henüz yitirmedik. Bu şartlarda diplomasız, mesleksiz iş bulmamız mümkün değil. Sohbetimize sonradan katılan, işçi temsilcisi Haydar Şimşir, sendikal çalışmanın önemini anlattı. Haydar sen işçi temsilcisi olarak bu süreci nasıl yaşadın? Haydar: Çıkış haberi işçilere verilmeden yarım saat önce 10 kişiden oluşan işçi temsilcilerine iletildi. Hepimiz bir şok yaşadık. Unia baştan itibaren, gelişmeleri takip ederek bizlerle birlikte çözüm arıyor. Sosyal planın yapılmasında, grevin örgütlenmesinde sendikanın önemi çok büyük. Örneğin, 2014 yılındaki çıkışlar 2015 ve 2016 yılına ertelendi. Bu durumda bazı arkadaşlar erken emekli olabilecekler. Ayrıca çıkış tazminatlarının yükseltilmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu süreçde sendikalı olmanın önemini birkez daha anladım. Sendika bizi temsil eden bir kurum. Bizim haklarımızı arıyor. Unia sendikası olmasaydı, çıkışlar hemen verilecekti. Unia’daki uzman kişilerle birilikte çözüm aramamız bizim için büyük bir şans. Biz işçiler olarak herşeyi bilemiyoruz. İşçi temsilcisi olarak iş yerinde sorun yaşadın mı? Haydar: Hayır. Toplantılara katılmam için şef ve iş yeri arkadaşlarım bana destek verdiler. Onlar benim yerime çalıştılar. Aramızda büyük bir dayanışma var. Bu olaydan sonra ben 7 kişiyi Unia’ya a üye yaptım. Herkes sendikaya üye olmalı. Bugün Bosch kapandı, aynı şey yarın başka bir fabrikada olabilir. İşçiler sendikalı olursa, sendika gelişmelere müdahale edebilir. Bu ülkede grev yok gibi bir yanlış bilgi var, bunu düzeltmek gerekir. İnsanlar çok korkuyor. Birlikte korkuları yeneriz. Herkes sendikaya üye olmalı. Sendika aktivistlerinin halkla ilişkileri daha fazla olmalı, özellikle gençler sendikaya üye edilmeli. Aynur Kukcu, 47 yaşında, 27 yıldır Bosch, da montaj bölümümde çalısıyor. Ümit Batova, 56 yaşında, 38 yıldır Bosch,da montaj bölümünde calısyor. Haydar Şimşir, 57 yaşında, 34 senedir Bosch’da montaj bölümünde çalışıyor. Emine Sariaslan İsviçre halkı 9 Şubat 2014 de sandıkta, göçmenlere kota getirilmesine ‘evet’ dedi. İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi, yüzde 50,3 ile kabul edildi. Uzun süredir İsviçre’de tartışılan ve “Toplu Göçün Önlenmesi” şeklinde lanse edilen insiyatif, 9 şubat 2014’te oylandı. Avrupa Birliği vatandaşlarının İsviçre’deki sayılarını sınırlamaya yönelik olarak halkoyuna sunulan insiyatif, çok küçük bir farkla İsviçreliler tarafından kabul edildi. Halk oylamasında SVP-İsviçre Halk Partisi ve yandaşı olan yabancılar karşıtlarının yasa teklifinin kabul edilmesiyle birlikte İsviçre’de ve tüm Avrupa Birliği ülkelerinde üzüntü ve tehdit açıklamaları ard arda gelmeye başladı. Bugüne kadar İsviçre’de çıkan tüm yabancı karşıtı yasalara onay verenler ve destekleyenlerden, göçmen dostu demeçleri gelmeye başladı. Dünyanın belki de en gerici ‘yabancılar yasası’ İsviçre’de çıkarılırken, ses çıkarmayarak destekleyen Avrupa Birliği, bu kez üzüntü duyduklarını belirttiler ve yasayı kabul edilemez buldular. Peki demezler mi insana, atını alan Üsküdar’ı geçerken siz neredeydiniz? Şimdiye kadar İsviçre Göçmenleri, her kötülüğün nedeni olarak şamar oğlanına çevrilirken hiç mi aklınıza insan hakları ve göçmen dostluğu gelmedi? İsviçre’de Göçmenler en ufak bir nedenle yurtdışı edilebilirken, sosyal yardım almak dahi yurtdışı edilme gerekçesiyken ve her türlü insanlık dışı hakarete ve yasal dayanaklarla saldırıya maruz kalırken siz nerelerdeydiniz? Çuvaldızın ucu AB’ye dokununca… İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul edildi. Bunun anlamı İsviçre’ye her yıl yeni gelen yaklaşık 80 bin göçmene sınırlama gelecek. Yasanın kabul edilmesiyle İsviçre ile Avrupa Birliği arasında yapılan, işçilerin serbest dolaşımı anlaşması rafa kaldırılacak. İsviçre’nin 500 milyonluk Avrupa iç pazarına serbest giriş hakkını kaybetmesi de söz konusu olacak. İsviçre Devletini büyük bir çıkmaz içine sokan Halk oylamasının sonucunda, İsviçre İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ ti İsviçre Hüküme i ve Avrupa Birliğ üzüntüsünde samimi değil! Hükümeti zor durumda. Alarm durumuna geçen Hükümet, ard arda gelen Avrupa Birliği tehditleri ve “ilişkileri koparırız” restlerine karşı, orta yollar bulma ve AB’ni ikna etme mesaisinde. Avrupa Birliğinin İnsan Hakları ve Göçmenleri savunuyor görünmesi de samimi değil. Onların tavrı, aslında en çok, İsviçre gibi küçük bir ülke nasıl kendi vatandaşlarına sınırlama getirir, tavrıdır. Onlara göre sınırlama olacaksa, önce onlara danışılıp, onların onayı alınacak. Yani AB’ne “İsviçre kafa tutamaz” anlayışıdır. Ama görünen o ki, kimse sizi takmıyor ve İsviçre halkı sizin iki yüzlü göçmen dostu tavırlarınıza kafa tutuyor. AB’nin de sert tavrı ve tehditlerinin arkasında, ülkelerindeki işsizlere yenilerinin katılma ihtimali vardır. Yoksa göçmenleri düşünmek söz konusu değildir. Çünkü İsviçre’de göçmenlere sınırlama getiren yasaya tavır alırken, benzer yasaları hiç çekinmeden kendi ülkelerinde ve tüm Avrupa Birliğinde uyguluyorlar. AB’de her türlü göçmen karşıtı yasaları ve göçmenlere karşı her türlü ayrımcı politikaları uygulayanların, İsviçre’ye laf söyleme hakları yoktur. Sen tüm Avrupa Birliğinde göçmenlere karşı her türlü ayrımcılığı uygulayacaksın ve saldırı yasalarını çıkaracaksın, sonra da çıkıp İsviçre’ye, yaptığın kabul edilemez, insan hakları ihlali, ikili ilişkilere zarar veriyor falan diyeceksin. Bu tavra ancak ikiyüzlü ve samimi olmayan bir tavır denir. AB’de İsviçre’nin göçmenlere kota konmasına karşı takındığı tavır ne kadar İsviçre ile AB arasında ipleri gerse de, uzlaşır bir yol bulunacak gibi görünüyor. Çünkü aynı timsah gözyaşlarını, İsviçre hükümeti de döküyor. Onlar da, yeni yasadan üzüntü duyuyorlarmış ve AB’nin tepkilerini anlayışla karşılıyormuş. Soruna ortak çözüm bulacaklarını beyan ediyorlar. Çünkü İsviçre hükümetinin de AB gibi göçmenler konusunda sicili temiz değil. Şimdiye kadar çıkan tüm göçmen karşıtı yasa ve uygulamalarda suç ortaklarıdırlar. İsviçre ayağına sıkıyor… İsviçre’nin şımarık sermaye çocuğu SVP gibi yabancı karşıtı Parti ve gruplar İsviçre’nin milli çıkarlarına zarar vermeye devam ediyorlar. Göçmen sayısına kota getirilmesinin yasallaşması, AB ile ilişkileri germe potansiyeli taşıyor. İsviçre’nin yaklaşık 8 milyonluk nüfusunun yüzde 23’ünü yabancılar oluşturuyor. 2 milyona yaklaşan göçmen nüfusu ve çalışanları olmadan İsviçre bir hiçtir. Bu ve benzeri yasaları halka oylatan SVP ve diğerlerinin fabrikalarında çalışan göçmenler işi bıraksalar, bu beyler kapılarına kilit vururlar. Bu göçmenler olmadan hizmet, sağlık, kimya, gastronomi, inşaat, kağıt, matbaacılık vb. bir çok sektör tümüyle iflas eder. Çünkü göçmenler en ağır, en kötü şartlarda ve en düşük ücretle tüm sektörlerde belirleyici bir rol oynuyorlar. Buna, kota getirilmek istenen sınır işçileri ve AB ülkelerinden gelen göçmenler de dahildir. Çünkü AB ülkelerinden gelen yüzbinlerce işçi göçmen, İsviçre milli gelirinde önemli bir rol oynuyor. Her kötülüğün nedeni olarak gösterilen bu göçmen- 3 ler, kapitalist aç gözlülerin kasalarını doldururken iyi, ama buna rağmen de hep üzerinde tepinilen bir kesim olarak görülmekten kurtulamıyor. Ama sonuçta, bu son göçmen karşıtı girişim, resmen sermayenin ve İsviçre’nin kendi ayağına kurşun sıkması oldu. Çünkü İsviçre’nin bu restini AB görse, İsviçre, bir gün ayakta kalamaz. Çünkü her alanda Avrupa’nın bir parçası olan İsviçre, AB olmadan yaşayamaz. Şimdi bir ‘deli’ kuyuya taş attı ve tüm İsviçre kuyudaki taşı çıkarmaya, ülkeyi bu beladan kurtarmaya çalışıyor. Göçmen karşıtlığı aynı zamanda İsviçre karşıtlığıdır, hak ve demokrasi karşıtlığıdır. Göçmenlere kota getirilmesi olayında bir kez daha gördük ki, ister SVP’ den, isterse başka yerlerden gelsin, göçmen karşıtı her girişim ve çaba aynı zamanda İsviçre’nin milli değerlerine karşıtlık, İsviçre halkının çıkarlarına karşıtlık ve insan haklarına karşıtlıktır. Bu dün de böyleydi yarın da böyle olacaktır. Son halk oylamasında getirilen, göçmenlere kota da bunu gösterdi. İsviçre’yi dünyada yalnızlaştırdı. Bu ekonomiye büyük bir darbe girişimi, ulusal ve sosyal kazanımlara darbe ve gelecekte İsviçre’yi büyük sorunların içine çekme eylemidir. İsviçre halkı, SVP vb. parti ve girişimlerin, milliyetçi, şoven ve yabancı karşıtı eylemlerinin ve çabalarının, İsviçre’nin ve İsviçreliler’in kazanımlarına karşı olduğunu, artık daha fazla anlamalıdır. Halk, her göçmen karşıtı girişimi desteklemek yerine, bu girişim içinde olanlara iyi bir ders vermelidir. Halk, kendisini yalan ve milliyetçi söylemlerle aldatan bu göçmen karşıtlarına karşı, uyanık olmalıdır. Son referandumun da bu anlamda, halkın da gerçekleri görmesinde mihenk taşı olması gerekir. Çünkü bu girişim, İsviçre’nin tüm değerlerine ağır bir darbe vuran bir girişimdir. Halk artık göçmenler üzerinden tüccarlık yapanlara, “dur” demelidir. Son halk oylaması ve İsviçre’nin içine çekildiği çıkmaz, İsviçre halkı için de, göçmenlerle kardeşçe birleşme nedeni olmalıdır. Göçmensiz ve demokrasisiz bir Avrupa düşünülemez!... Die Schweizer Regierung und die Europäische Union sind nicht ehrlich in ihrem “Bedauern” Das Schweizer Volk hat am 9 Februar 2014 mit “Ja” für die Einbringung einer Quote für Migranten gestimmt . Die Offerte, die in der Schweiz bezüglich einer Quote für Migranten zur Volksabstimmung geboten wurde, wurde mit 50,3 Prozent angenommen. Die Initiative, die seit langem in der Schweiz diskutiert wird und als “Verhinderung der Migration” widergespiegelt wird, wurde am 9 Februar abgestimmt. Die Initiative, über die mit Volksabstimmung abgestimmt wurde, hat zum Ziel, die Anzahl der Bürger der Europäischen Union in der Schweiz zu begrenzen und wurde mit einer sehr geringen Differenz seitens der Schweizer angenommen. Nach der Volksabstimmung und der Annahme des fremdenfeindliches Gesetzesentwurfs der Schweizer Volkspartei SVP und deren ausländerfeindlichen Sympathisanten begannen aus der gesamten Schweiz und ganz Europa Nachrichten der Trauer und Wut zu erscheinen. Von denen, die bisher alle ausländerfeindlichen Gesetzen zugestimmt und sie unterstützt hatten, kamen migrantenfreundliche Presserklärungen. Während das wahrscheinlich weltweit fremdenfeindlichste Gesetz erlassen wurde, hat die EU diesen Prozess unterstützt, indem sie nichts sagte, jetzt aber gibt sie an, tief betroffen zu sein und das Gesetz als unakzeptabel zu bewerten. Da fragt man sich natürlich, wo sie gewesen sind, als es noch zu verhindern gewesen wäre. Als die Schweiz die Migranten als Grund für alles Böse angesehen und zum Sündebock gemacht hat, sind Euch die Menschrechte und die Sympathie für Migranten nicht eingefallen. Während in der Schweiz Migranten aus dem geringsten Grund ausser Land verwiesen wurden, sogar das Beziehen von Sozialhilfe ein Grund für die Ausweisung darstellen konnte, während die Migranten jeder Art von unmenschlichen Beleidigungen ausgesetzt waren und innerhalb des gesetzlichen Rahmens angegriffen werden konnten, wo waren Sie da? Erst als die EU selbst betroffen war… In der Schweiz wurde der Vorschlag, die Anzahl der Migranten an eine Quote zu binden, mit 50,3 Prozent angenommen. Das bedeutet, dass die Anzahl der neuen Migranten, die jährlich in der Schweiz kommen, mit ca. 80 Tausend begrenzt werden. Mit der Annahme des Gesetzes wird die Vereinbarung zwischen der Schweiz und der EU bezüglich der Freizügigkeit von Arbeitern missachtet. Das Recht der Schweiz auf Zutritt zum Innenmarkt der EU von über 500 Millionen kann somit auch verloren werden. Das Ergebnis der Volksabstimmung hat den Schweizer Staat in Bedrängnis gebracht. Die Regierung ist alarmiert und versucht gegenüber den nicht abreissenden Drohungen und Blöffs wie “Wir beenden unsere Beziehungen” den Mittelweg zu finden und die EU zu überzeugen. Das die EU die Menschenrechte und Rechte der Migranten verteidigt, wirkt auch nicht sehr ehrlich. Ihre Haltung hinterfragt eher, wie ein großes Land wie die Schweiz seinem Volk Begrenzungen auferlegen kann. Ihr zufolge hätte zuerst die EU gefragt und auf den Segen der EU gewartet werden müssen, bevor eine solche Begrenzung durchgesetzt werden kann. Diese Haltung sagt eher “Die Schweiz darf sich nicht gegen uns auflehnen”. Aber so wie es aussieht kümmert sich niemand darum und das Schweizer Volk lehnt sich gegen Eure zwiegesichtige Migrantenhaltung auf. Hinter der starren Haltung und den Drohungen der EU steckt eigentlich die Sorge, dass sich die Anzahl der Arbeitslosen in ihren eigenen Ländern erhöhen werde, und nicht die Sympathie für Migranten. Denn während die sich über die Begrenzung der Aufnahmezahl von Migranten in der Schweiz aufregen, setzen sie ähnliche Gesetze ohne Zögern in den eigenen Ländern und in der gesamten EU durch. Mit aller Art von fremdenfeindlichen Gesetzen und Diskriminierungspolitiken gegen Migranten hat die EU keinesfalls das Recht, die Schweiz zu kritisieren. Zuerst führt die EU selbst jede Art von Diskriminierungen gegen Migranten durch und hat dann den Nerv, der Schweiz zu sagen, dass ihr Gesetz inakzeptabel sei, ein Verstoss gegen Menschenrechte und Länderbeziehungen sei. Diese Haltung kann man wohl nur zwiegesichtig und unehrlich nennen. So sehr die Haltung der EU gegen die Begrenzung der einreisenden Migranten in der Schweiz die Beziehungen zwischen der EU und der Schweiz auch strapaziert, es sieht so aus als könne dort eine Einigung gefunden werden. Denn auch die Schweizer Regierung vergiesst dieselben Krokodilstränen. Auch sie geben an, betroffen über das neue Gesetz zu sein und die Haltung der EU verständlich zu finden. Sie erklären, dass für dieses Problem eine gemeintschaftliche Lösung gefunden werden soll. Denn auch die Schweiz hat, genau wie die EU auch, in Bezug auf Migranten keine weisse Weste. Beide sind Komplizen bezüglich der bisher erlassenen fremdenfeindlichen Gesetze und Anwendungen. Die Schweiz schränkt sich selbst ein… Fremdenfeindliche Parteien und Gruppen wie der verwöhnte Kapitalist der Schweiz, SVP, fahren fort, den nationalen Interessen der Schweiz zu schaden. Durch das Gesetz der Beschränkung der Migrantenanzahl werden die Beziehungen zu der EU potantiell strapaziert. Ca. 23 Prozent der 8 Millionen Schweizer Einwohner sind Ausländer. Ohne die fast 2 Millionen Migranten und ihre Arbeitskraft wäre die Schweiz ein Niemand. Wenn die in den Fabriken der SVP-Mitglieder und andere, die dieses Gesetz und ähnliche vom Schweizer Volk abstimmen liessen, arbeitenden Migranten die Arbeit niederlegen würden, müssten diese feinen Herren ihre Arbeitsplätze schliessen. Ohne diese Migranten würden viele Sektoren wie Dienstleistungen, Gesundheit, Chemie, Gastronomie, Bauwesen, Papier, Druckerei u. ä. Bankrott gehen. Denn die Migranten spielen eine wesentliche Rolle in Sektoren, in denen zu schwersten und schlechtesten Bedingungen und mit miesen Löhnen gearbeitet wird. Das schliesst auch die Grenzarbeiter und die Migranten aus den EU-Ländern ein, die man durch diese Begrenzung einschränken will. Denn die Hunderttausende Arbeitsmigranten spiele eine große Rolle beim Nationaleinkommen der Schweiz. Diese Migarnten, die als Grund für alles Schlechte aufgezeigt werden, sind gut, solange sie die Kassen der gierigen kapitalisten füllen, aber trotzdem können sie sich nicht davor retten, ständig ein Stein des Anstosses zu sein. Aber schliesslich bedeutet dieser letzte Schritt gegen die Migranten, dass sich die Schweiz ins eigene Fleisch schneidet. Denn wenn sich die EU dieser Herausforderung der Schweiz stellt, kann sich die Schweiz noch nicht einmal einen Tag allein aufrecht halten. Der die Schweiz, die in jeder Hinsicht ein Teil Europas ist, kann nicht ohne die EU leben. Ein Türkisches Sprichwort besagt “Ein Verrückter schmeisst einen Stein in den Brunnen, den vierzig Gelehrte nicht mehr herausbekommen” in diesem Sinnen versucht nun die gesamte Schweiz, den Stein aus dem Brunnen zu holen und das Land von diesem Fluch zu befreien. Fremdenfeindlichkeit ist gleichzeitig Feindlichkeit gegen die Schweiz, das Volk und die Demokratie. Bezüglich der Begrenzung der Migrantenzuzüge konnte man einmal mehr sehen, dass, egal ob von der SVP oder anderen Seiten, sich jede fremdenfeindliche Unternehmung und Bemühung auch gleichzeitig gegen die Nationalwerte der Schweiz und die Interessen des Schweizer Volks und gegen Menschenrechte richtet. Das war gestern so und wir auch morgen noch so sein. Die Begrenzung der Migrantenzuzüge, die uns durch die Volksabstimmung auferlegt wurde, hat es wieder einmal bewiesen und die Schweiz steht in der Welt wieder einmal allein da. Dies ist ein Putsch gegen die Wirtschaft, gegen nationale und soziale Errungenschaften und ein Versuch, die Schweiz in Zukunft in grosse Schwierigkeiten zu bringen. Das Schweizer Volk muss endlich besser verstehen, dass die Vorstösse von Parteien wie der SVP nationalistisch, chauvinistisch und fremdenfeindlich sind und sich gegen die Interessen der Schweiz und der Schweizer richten. Das Volk muss, statt solche fremdenfeindlichen Vorstösse zu unterstützen, denen, die diese hervorbringen eine Lektion erteilen. Das Volk muss gegenüber denen, die es mit Lügen und nationalistischen Aussagen betrügen, auf der Hut sein. Die letzte Volksabstimmung sollte in dieser Hinsicht ein Prüfstein für das Volk sein, um die Wahrheit zu sehen. Denn dieser Vorstoss ist ein Putsch gegen jegliche Werte der Schweiz. Das Volk muss jene stoppen, die über die Migranten Handel treiben. Die letzte Volksabstimmung und die Sackgasse, in welche die Schweiz gelangt ist, muss sowohl für das Schweizer Volk als auch für die Migranten zu einem Anlass werden, sich brüderlich zu vereinigen. Ein Europa ohne Migranten und ohne Demokratie ist unvorstellbar! 4 İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Sosyal sigortalarda değişiklik İsviçre’de yapılan halk oylamasının sonucu İsviçre ile AB arasında gerginliğe neden oldu. AB yetkilileri İsviçre’ye sert tepki verirken, AB üyesi ülkelerin liderleri de halk oylaması sonucunu kınayan açıklamalar yaptı. Sağlık sigortası prim indirimi Yeni olan, sağlık sigortası prim indiriminin (sübvansiyon olarak) doğrudan sağlık sigortasına ödenmesi. Sağlık sigortaları kendilerine yapılan bu ödemeler doğrultusunda, sigortalıların primlerinde indirim yapıyor. Tamamlayıcı yardım (Ergänzungleistung, droit aux prestations complémentaires) alanlar için belirlenen, topdan sağlık sigortası prim indirimleri, tamamlayıcı yardımın hesaplanmasında ve ödenmesinde dikkate alınıyor. Yeni olan; yapılan bu toplu ödemelerin aynı şekilde doğrudan sağlık sigortasına ödenmesi. Diğer sağlık giderlerinin ödenmesi ise doğrudan sigortalı kişiye gönderilmeye devam edilecek. Prim indirimi almaya hakkın var mı? Zorunlu sağlık sigortasına kayıt olmuş, geliri düşük olan her kişi sağlık sigortası prim indirimini almaya hakkı olup olmadığını kontrol ettirebilir. Her kanton, sağlık sigorta prim indiriminden yararlanmak için hangi şartların yerine getirilmesi gerektiğini belirliyor. İkamet ettiğiniz kantondan bu konuda bilgi alabilirsiniz. Genel olarak geçerli olan kural: Sosyal yardım veren belediye kurumları bu alandada hizmet veriyor. Bu kurumların adreslerini AHV/AVS-İnternet sayfasında www.ahv-iv.info «hizmetler» (Dienstleistungen, services) bölümünde bulabilirsiniz. Kesinti: Çalışan emekli bir kişi, sosyal sigortalara ödeme yapmak zorundamı? Yakında 65 yaşını doldurarak emekli olacağım, AHV/ AVS ya ve emekli sandığından ödenekleri alacağım. Fakat emekli oduktan sonrada kısmen çalışmak istiyorum. Bu durumda AHV/AVS ya prim ödemek zorundamıyım? » Avrupa’nın AB üyesi olmayan küçük ülkesi İsviçre’de göçmenlere yıllık kota getirilmesini öngören teklif için pazar günü yapılan halk oylamasında halkın yüzde 50,3’ünün ‘evet’ oyu kullanması, İsviçre ile AB arasındaki ipleri gerdi. Zira halk oylamasına sunulan teklif, bugüne kadar sorunsuz bir şekilde İsviçre’de iş arayabilen AB üyesi ülkelerin vatandaşlarını da kapsıyor. İsviçre’ye yönelik en sert tepkilerden biri Fransa’dan geldi. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, “İsviçre ile olan ilişkilerimizi gözden geçireceğiz” sözleriyle komşu ülkeye gözdağı verdi. Bakan, İsviçre’nin dış ticaretinin yüzde 60’ını AB ülkeleri ile yaptığını hatırlattı ve bu yüzden kararın tam bir paradoks teşkil ettiğini söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in değerlendirmesi de gecikmedi. Hükümet sözcüsü Stefan Seibert, Merkel adına yaptığı açıklamada, halk oylaması sonucunun çok ciddi sorunlar doğurduğunu vurguladı. Sonuca saygı gösterdiklerinin altını çizen Seibert, İsviçre’nin AB ile zorlu müzakereler yürütmesi gerektiğini ifade etti. Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ise sonuçta en büyük mağlubun bizzat İsviçre olacağını söyledi. İsviçre vatandaşlarına öncelik Halk oylamasında, İsviçre halkının yüzde 50’sinden fazlası, aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi’nin göçün kota konularak sınırlandırılması teklifini kabul etmişti. 3 yıllık bir geçiş sürecinden sonra, yabancıların sayısı için üst sınırın belirlenmesi planlanıyor. Ayrıca iş başvurularında, İsviçre vatandaşlarına da öncelik tanınması hedefleniyor. Teklifin yasalaşmasıyla, İsviçre ile AB arasında 1999 yılında imzalanan serbest dolaşım anlaşmasının da yeni koşullara uygun hale getirilmesi gerekecek. Anlaşmaya göre, AB üyesi İşçi Toplam 1.1 % 0.5 % 2.2 % 1.0 % Aylığımdan ne kadar kesinti yapılır? maddesine göre yapılır. Alice Maridor, work, 5.12.2013 Evet ödeme yapmanız gerekir. AHV/IV/EO (fransızca AVS/AI/APG) primlerini, emekli olmanıza rağmen ödemeniz gerekir. Çalıştığınız sürece ayda 1400 Frankın üzerinde kazanıyorsanız, veya yıllık geliriniz 16 800 Frank ( serbest kazanım miktarı) ın üzerinde ise, işvereniniz maaşınızdan AHV/IV/EO için kesinti yaparak emekli sandığına ödemeyi yapar. Bu durum kaza sigortası (UVG/ LAA) içinde geçerli. Kaza sigortasında yaş sınırı bulunmamakta. Bu nedenle, zorunlu kaza sigortası için maaşdan kesinti yapılması gerekir. Prim kesintisi sigortalı kazancın miktarına göre belirlenir. Buna karşılık, resmi emeklilik yaşını dolduran bir kişi işssizlik sigortası ve mesleki emeklilik sigortasına (pansiyon kasa) ödeme yapmaz. Sizin 65 yaşını doldurduktan sonra hastalık sigortasında sigortalı olmanız veya olmamanız, işvereninizin kayıt olduğu hastalık sigortasının belirlediği şartlara bağlı olarak belirlenir. 65 yaşını doldurduğunuzda, sigortanın belirlediği koşullara bağlı olarak, sigorta kapsamı sona erer. Fakat, sigortalı olma durumunuz devamda edebilir. Primleri eksiksiz, tam ödemenize rağmen, sigortanın size yapacağı ödenekler İsviçre borçlar kanununun 324 a Çıkış: İnşaatda uzun süre çalışan, yaşlı işçilerin çıkış süresi daha mı uzun? Ben inşaat alanında 13 yıldır aynı firmada duvarcı olarak çalışıyorum ve 56 yaşındayım. Son aylarda iş yerindeki atmosfer oldukça kötüleşti. 3 ocakda bana çıkış verildi – çıkışı bekliyordum. Çıkış mektubum 31 aralıkta gönderildi. Mektupda, 31 Martda işi bırakmam yazılı. Bu çıkışa karşı herhangi bir şey yapabilirmiyim? Evet, yapabilirsiniz. Sizin şefiniz çıkışı kötüye kullanmış. İsviçre genelinde 2012–2015 yılları için geçerli olan ve Landesmantelvertrag (Fransızca: Convention nationale) olarak adlandırılan sözleşme kapsamında, yaşlı işçilerin çıkış süresi genişletildi. 55 yaşını doldurmuş ve 10 yıl veya 10 yıldan daha fazla çalışmış bir işçinin çıkış süresi altı ay. Çıkış süresinin başlamasını belirleyen, mektubun gönderildiği tarih değil, sizin mektubu aldığınız tarihtir. Bu durumda, sizin çıkış süreniz 1 ocak 2014 değil. Çıkış süresi 1 şubat 2014 de başlayıp 31 temmuz 2014 de sona erer. Peter Schmid, work, 24.1.2014 18 Mayıs’ta adil ücretleri olan güçlü bir ülke için İsvİçre zengin bir ülkedir. Buna rağmen yüzbinlerce insan tam gün çalışmaları için ayda 4000 Franktan daha az para kazanıyorlar. Aynı zamanda ücretler gitgide daha fazla baskı altında kalıyor. Asgari ücret insiyatifi düşük ücretlere sınır koyuyor ve kimsenin geçimini sağlamak için yeterli olmayan bir ücret için çalışmak zorunda kalmamasını sağlıyor. Adil ücretleri olan güçlü bir ülke sağlamak için Unia sendikası ülke bazında pankart asarak ve “İsviçre Turu” ile oy mücadelesini başlatmıştır. Güçlü bir İsviçre için - 4000 Frank asgari ücret İsviçre güçlü bir ülkedir, çünkü 4 Milyon insan her gün bunun için çalışıyor. Fakat birkaç kişi utanmadan bu paraları yerken yaklaşık 330’000 çalışan hala saatte 22 Franktan veya ayda 4000 Franktan (x12) daha az ücret alıyorlar. Özellikle kadınlar bu durumdan mağdurlar (%70); %77’si 25 yaşın üzerinde ve üçte biri meslek eğitimi görmesine rağmen bu kadar kötü ücret alıyor. Asgari ücrete Evet demek ücret korumasına Evet demektir Sendikaların asgari ücret insiyatifi bunu bir son veriyor. Tüm çalışanların saatte en az 22 Frank ve ayda en az 4000 Frank kazanmalarını talep ediyor. Bununla, tam gün çalışan herkesin geçimini sağlayabilecek bir ücret kazanmasını sağlamış olacak. Ve ücret baskısını engelliyor. Toplu göç insiyatifinin kabul edilmesinden sonra bu durum daha da önem kazanmıştır. Herkes için yasal bir asgari ücret gelecekteki siyasi çözümlere bağlı kalmaksızın herkesin ücretini koruyor ve aşağıya doğru bağlayıcı bir sınır koyuyor. Zermatt çıkışlı İsviçre Turu “Güçlü ülke. Adil ücretler” mesajı ile Unia bugün oylama kampanyasını başlatıyor. Ülke bazında pankart asılmasının yanısıra bir haftalık bir “İsviçre turu” düzenliyorlar. Meydan aksiyonları ve kocaman bir “4000” ile sendika aktivistleri ülke çapındaki düşük ücret skandalına dikkat çekiyorlar. Ve de İsviçre gibi güçlü bir ülkede adil ücretlerin ödenebileceğine ve ödenmesi gerektiğine dikkat çekmekiyorlar. Bir haftalık İsviçre Turu sembolik olarak Zermatt’ta 4000 metre yüksekliğindeki dağların arasında başlıyor ve sonrasında Genf, Luzern ve Zürich’e uzanıyor. 5 AB, İsviçre’nin yeni göç yasasına tepkili Bu yıl, sosyal sigortalarda sadece İşsizlk Sigortası-ödeneği ve sağlık sigortası prim indiriminde değişiklikler yapıldı. İşsizlk Sigortası-ödeneği 2014 yılına kadar geçerli olan: Yıllık maaş oranı 126.000 Frank’a kadar olan kişiler işsizlik Sigortası’na, ayda % 2,2 oranında katkı payı ödüyorlar. Yıllık maaş oranı 315.000 Frank’a kadar olan kişiler ise % 1 katkı payı ödüyorlar. Fakat yıllık maaşı 315.00 Frank’ın üzerinde olanlar katkı ödeme payından muaf tutuluyor. 2014 den itibaren geçerli olan YENİ uygulamaya göre; yüksek maaş kazananlarda, kazançlarının % 1 ni dayanışma payı olarak İşşsizlik Sigortasına ödemekle yükümlüler. Brüt ücret İşveren Yılık maaş oranı 126.000 Frank do CHF 126 000 1.1 % Yıllık maaş oranı 126.000 Frank’ın üzerinde 0.5 % (yeni uygulama, yüksek maaş sınırı belirlenmedi) İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ ülkelerin vatandaşları İsviçre’de ikamet etme ve çalışma hakkına sahip.AB Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Vivanne Reding İsviçre’ye sert çıkarak, İsviçre’nin AB ülkeleri ile serbest ticaret imkânlarından faydalanırken, kişilerin serbest dolaşımına sınırlama getiremeyeceğini söyledi. Reding, “Ya her ikisi de kabul edilir, ya da hiçbiri” dedi. Aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi milletvekili Lukas Reimann ise referandum sonucunu büyük bir başarı olarak değerlendirdi. Reimann, şu ana kadar İsviçre’ye yılda 80 bin yabancının geldiğini söyleyerek, bu kadar yüksek oranda bir göçü sekiz milyonluk bir ülkenin kaldırmasının imkânsız olduğunu savundu. Reimann, “İstihdam piyasasında büyük sorunlar var. Daha düşük ücretlere çalışmaya hazır yabancı işgücünün ülkeye gelmesi, ücretleri düşürüyor. Göçmenlerin konut ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar konut inşa edilmediği için, konut piyasasında fiyatlar yükseliyor. Her yıl 80 bin kişi daha sokağa çıkıp, trene binince mevcut trafiğe yenisi ekleniyor. Suç oranları artıyor. Kısacası tam bir sorunlar yelpazesi!” şeklinde konuştu. Ne var ki İsviçrelilerin önemli bir bölümü, son referandum kararının AB ile ilişkilere kalıcı zararlar vereceği görüşünde. İsviçreli televizyon gazetecisi Urs Leuthard İsviçre’nin karşı karşıya kalacağı zorluklara dikkat çekiyor. Leuthard “En büyük sorun, AB’nin vereceği somut tepki. AB’nin İsviçre ile ilişkilerinde, bir sözleşme feshedildiğinde tüm anlaşmaların feshine imkân tanıyan ‘giyotin düzenlemesi’ var. Ancak esas soru şu: AB işin gerçekten de sözleşmelerin feshine varacak kadar büyümesine izin verir mi? Zira böyle bir durumda İsviçre çok büyük bir zorlukla karşı karşıya kalır, tüm ticari anlaşmaların yeniden düzenlenmesi gerekir” açıklamasını yapıyor. İsviçre’de hâlihazırda yabancıların oranı yüzde 23 dolayında. Referandum sonucunun, mayıs ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi, göç karşıtı siyasi partileri güçlendirmesinden de endişe ediliyor. Berlin’de bulunan Avrupa Politikası Enstitüsü’nden siyaset bilimci Dr. Katrin Böttger’e göre, sağ popülist partilerin İsviçre’deki halk oylaması sonucunun rüzgarını arkasına alması olası. Uzman aşırı sağcı partilerin, göç tartışmasını odağa alarak hareket edebileceğine dikkat çekiyor. İsviçre nereye gidiyor? İsviçre’nin Avrupa Birliği ülkelerinden göçü sınırlamayı öngören teklifi referandumda kabul etmesi Avrupa’yı derinden sarsttı. Zira İsviçre Avrupa Birliği ile 1999 yılında serbest dolaşım anlaşması imzaladı. Bu anlaşma Avrupa Birliği vatandaşlarının herhangi bir kısıtlama olmadan İsviçre’ye seyahat etmesini sağlıyordu. Kimi İsviçreliler İsviçre’nin yabancıları kontrol altına alması gerektiğini söyledi: “Yabancıların ülkeye girişini kontrol etmeye başlamak gerekiyor. Bunu Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya da yapıyor. Çalışma izni kolay bir şekilde verilmemeli.” » Sağ popülist parti, göçmenlerin sayısını sınırlamak istiyor. Her yıl yaklaşık 80 bin göçmen İsviçre’ye giriş yapıyor. Sevilen tatil ülkesi İsviçre’de 1960’lardan bu yana en büyük nüfus artışı yaşanıyor. Kimileri ise referandum sonuçlarına tepkili: “Bunun İsviçre açısında sorun oluşturacağını düşünüyorum.” “İsviçre dışarıdan gelen çalışanlara kapılarını kapatırsa çalışan bulmakta zorlanır.” İsviçre’de nüfusun yüzde 23’ünü yabancılar oluşturuyor. İsviçre ile Avrupa Birliği arasında bağlayıcı bir antlaşma var. Serbest dolaşım anlaşması, 7 antlaşmadan oluşan paketin içinde yer alıyor. İsviçre’nin bunlardan birini geri çekmesi halinde diğerlerinin de geçerliliğini yitirebileceği belirtiliyor. İsviçre’nin göçmen sayısını kısıtlayacak referanduma evet demesi ülkeyi Avrupa Birliği ile karşı karşıya getirdi. İsviçre sınır kapılarında bundan sonra pasaport kontrolü mekanizması devreye girebileceği gündeme geldi. Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, İsviçre ile tüm ortaklık anlaşmalarının gözden geçirilebileceğini dile getirdi: “Referandumu kazanan kesimler mantıklı argümanlarla tartışmak yerine insanların iç güdülerine başvurdular. Bu durumda bizim sağduyulu olmamız gerekiyor. Ama şu çok açık; serbest pazardan yararlanırken aynı zamanda diğer sorumluluklardan kaçınmak mümkün değil. Bizim bunu İsviçre ile konuşmamız gerekiyor.” Avrupa Komisyonu da referandumun insanların AB içindeki serbest dolaşım hakkı ilkelerine ters düştüğünü açıkladı. 8 milyon nüfusa sahip ülkede resmi rakamlara göre 500 bin Müslüman yaşıyor. Müslüman nüfusun çoğunluğu Balkan savaşı döneminde ülkeye girdi. Ülke nüfusunun yüzde 23’ü ise göçmenlerden oluşuyor. 6 İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ 7 Schweiz fällt historischen Europa-Entscheid Göçmen sınırlandırması İsviçre’de çalışan Türkleri etkilemeyecek! » Geçtiğimiz günlerde, İsviçreli seçmenler, Muhafazakar İsviçre Halk Partisi’nin (SVP) hazırladığı yıllık göçmen sayısının sınırlandırılmasını öngören yasa teklifini onayladı. İsviçre’nin AB’ye kota uygulamasını onaylaması, Fransa’da ikamet eden ve her gün İsviçre’ye çalışmaya giden Fransız ve Türk vatandaşların etkilenmeyeceği öğrenildi. İsviçre’de göçmenlere kota getirilmesini öngören yasa teklifi için yapılan halk oylaması sonuçlandı. İsviçre’nin sağ popülist partisi İsviçre Halk Partisi’nin “Kitlesel Göçe Karşı İnisiyatif ” adı altında yürüttüğü girişimler sonucu sandığa giden İsviçre’de seçmenler henüz resmi olmayan ilk sonuçlara göre yüzde 50,3 ile ülkeye gelecek göçmenlere sınırlama getirilmesine evet dedi. Serbest dolaşım rafa kalktı Referandumdan çıkan düzenlemenin yasalaşması halinde, AB üyesi olmayan İsviçre ile Avrupa Birliği arasında 1999 yılında yapılan işçilerin serbest dolaşımı anlaşması rafa kaldırılacak. Avrupa Birliği’ni (AB) cazip hale getiren serbest dolaşım hakkını ihlal eden yeni göçmenlik yasasının yüzde 50,3 halk desteğiyle kabul edilmesi ile birlikte İsviçre, yabancılara yönelik çalışma izin işlemlerini katılaştıracak. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius: “İsviçre ile ilişkileri gözden geçireceğiz” Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius bir radyo programına referandumla ilgili yaptığı açıklamada, “Referandumun ardından İsviçre ile ilişkileri yeniden gözden geçireceğiz”, ifadesini kullanmıştı. Uzmanlar AB üyesi olmayan İsviçre’nin, birliğin temel politikalarını uyguladığını ve ihracatının yarısını dolaşım hakkına bağlı olarak AB ülkelerine yaptığını belirtiyor. Uzmanlar, ülkedeki işsizlik oranının son derece düşük olmasına ve ekonominin büyümesine rağmen aşırı sağcı ve muhafazakar grupların popüler olmasının düşündürücü olduğunu belirtiyor. %23’ü Yabancı Nüfusu, yaklaşık 8 milyon 100 bin olan İsviçre’nin %23’ünü yabancılar oluşturuyor. Ayrıca, İsviçre ile Avrupa Birliği arasında serbest dolaşımı mümkün kılan bağlayıcı bir anlaşma bulunuyor. Serbest dolaşım, imzalanan 7 ek anlaşmadan oluşan bir paketin içerisinde yer alıyor. Uzmanlar, taraflardan birinin, bunlardan birini bozması halinde diğerlerinin de düştüğünü belirtiyor. İSVİÇRE HABERLERİ Die Stimmberechtigten haben die Volksinitiative «Gegen Masseneinwanderung» der SVP mit einem knappen Volksmehr angenommen. Das Volksbegehren verlangt, dass die Schweiz die Zuwanderung von Ausländerinnen und Ausländern eigenständig steuert und begrenzt. Mit der Annahme ist das Personenfreizügigkeitsabkommen mit der EU in Frage gestellt. İsviçre’den göçe kısıtlama İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul edildi. Uzun süredir kamuoyunu meşgul eden, “Toplu göçün önlenmesi” şeklinde lanse edilen inisiyatif 9 şubat 2014 de oylandı.Avrupa Birliği vatandaşlarının İsviçre’deki sayılarını sınırlamaya yönelik olarak halkoyuna sunulan inisiyatif çok küçük bir farkla İsviçreliler tarafından kabul edildi. » Yasanın kabul edilmesiyle birlikte İsviçre ile AB arasındaki işçilerin serbest dolaşımı anlaşması da geçerliliğini yitirecek. İsviçre’nin 500 milyonluk Avrupa iç pazarına serbest giriş hakkını kaybetmesi de söz konusu olacak. Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen birliğin bir çok politikasını benimseyen İsviçre, gerçekleşen bu referandumla Avrupa’daki göç ve göçmenler sorununu yeniden gündeme getirdi. Yasa teklifinin sahibi olan muhafazakar İsviçre Halk Partisi, bu girişimle birlikte göçmen sayısının sınırlanarak İsviçre’deki sorunların çözüleceğini öngörüyor. Göçmenlerin nüfusun yüzde 23lük kısmını oluşturduğu ülkeye her yıl 80 bin yeni göçmen geliyor. Ülkenin kendine özgü Alp kültürünün dejanere olduğu görüşüyle birlikte suç oranlarındaki artış da İsviçre halkının göçmenlere karşı endişe duymasına sebep oluyor. İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul edildi. Düzenlemenin kabul edilmesiyle İsviçre ile Avrupa Birliği arasında yapılan işçilerin serbest dolaşımı anlaşması rafa kaldırılacak. Sağ partiler ülkede artan işsizlik sorunundan ülkeye gelen yabancı göçmen akışı politikasını sorumlu tutuyor. İsviçre her yıl yaklaşık 80 bin göçmen alıyor. Göçmen sayısına kota getirilmesinin yasallaşması AB ile ilişkileri germe potansiyeli taşıyor. İsviçre’nin yaklaşık 8 milyonluk nüfusunun yüzde 23’ünü yabancılar oluşturuyor. Devlet demiryollarını geliştirme ve onarma için yeni fon oluşturma ile kürtaj ameliyat masraflarını zorunlu sağlık sigortası kapsamından çıkarma teklifleri de referandumda oylamaya sunuldu. İsviçre’de göçmenlere kota getirilmesini öngören yasa teklifi için Pazar günü yapılan referandumla sonuçlandı ve İsviçre, çok küçük bir farkla da olsa, ülkeye gelecek göçmenlere kota uygulanmasını kabul etti. Referandumdan yüzde 50,3 evet çıkarken, üç kantonda da çoğunluk, ‘evet’ dedi. İsviçre, Avrupa Birliği’ne üye olmasa da, 1999 yılında imzaladığı serbest dolaşım anlaşmasıyla, Avrupa Birliği (AB) vatandaşları herhangi bir kısıtlama olmadan ülkeye seyahat edebiliyordu. AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşlarının da kısıtlı sayıda da olsa, serbest dolaşımına izin veriliyordu. Referandumla birlikte göçmenlere uygulanacak kotanın yasalaşmasıyla bu durumun tehlikeye gireceği söyleniyor. Çünkü İsviçre ile AB arasında serbest dolaşım anlaşmasını da içeren tek bir bağlayıcı anlaşma paketi bulunuyor ve taraflardan birinin, bu paketten herhangi birini geri çekmesi halinde, diğerleri de geçerliliğini yitiriyor. Buna göre, İsviçre’nin 500 milyonluk Avrupa iç pazarına serbest giriş hakkını da kaybetmesi gündeme gelecek. 2009 yılında ülkede minare yapımının referandumla yasaklanmasını sağlayan İsviçre Halk Partisi’nin “Kitlesel Göçe Karşı İnisiyatif ” adlı girişimiyle gündeme gelen referandum, göçmenlerin sayısını sınırlayacak ve bir göçmen kotası getirecek. Yasayı öneren İsviçre Halk Partisi Başkanı Toni Brunner nedenini şöyle açıklıyor: “Çok fazla göç alıyoruz. Bu girişimle birlikte İsviçre kendini yönetme, kendi ölçülerine göre sınırlama ve iş piyasasına göre seçme yeterliliğine yeniden kavuşacak.” Partinin başkan yardımcısı Christoph Blocher, ülkenin tüm sorunlarının ülkenin kalabalığından kaynaklandığını belirtiyor. Zira referandumun da, ülkede yükselen ‘seçkin Alpin kültürü’nün zedelendiği, kiraların ve suç oranının arttığı ve ulaşımın kalabalıklaştığına dair şikâyetlerin yansıması olduğu düşünülüyor. Referanduma karşı olan İsviçre Sosyal Demokrat Partisi’nden milletvekili Andreas Gross ise, “İsviçre’de sayısı çok fazla olan, ırkçılardır. Birçok İsviçrelinin endişeleri var ama durumları iyileştikçe de endişeleri artıyor. Hiç olmadığımız kadar iyi durumdayız ve bunu burada çalışan insanlara borçluyuz” diyor. İsviçre, her yıl yaklaşık 70 bin göç alıyor. Nüfusu 8 milyon civarında olan ülkenin %23’ü İsviçreli değil. Bu oranla, İsviçre Avrupa’nın Lüksemburg’tan sonra en çok yabancı nüfusa sahip ülkesi. İsviçre’ye en çok göç veren ülkelerse, Almanya, İtalya, Fransa ve Portekiz. GÖÇMEN RAKAMLARI 8 milyon nüfusu bulunan İsviçre’de yabancıların oranı yüzde 23. İsviçre vatandaşı göçmenlerin oranı ise yüzde 12 civarında. Ülke ekonomisi AB ortalamasının çok üzerinde. İstatistiklere göre ülkedeki işsizlik oranı yüzde 3.2, AB’nin işsizlik ortalaması ise yüzde10.9. İsviçre’de çalışan yabancıların başında Almanlar, Fransızlar ve İtalyanlar geliyor. Sadece sağlık alanında çalışanların yüzde 30 ile 40’ının yabancı olduğu İsviçre’de şimdiki tartışma konusu ise sonuçların ülke ekonomisine ve demokrasisine yansımasının nasıl olacağı. Mit 50,34% sagt das Schweizer Stimmvolk äusserst knapp Ja zur “MasseneinwanderungsInitiative”, welche den freien Personenverkehr mit der Europäischen Union in Frage stellt. Die Differenz betrug lediglich 19’500 Stimmen. Die Stimmbeteiligung war mit 56% ebenfalls historisch hoch. Ergebnis der Abstimmung zur Masseneinwanderungsinitiative: Die SVP-Initiative erreicht das Ständemehr. 17 Kantone der insgesamt 26 Kantone sagen JA zur Initiative. 9 Kantone NEIN. In Standestimmen umgerechnet sind dies 14,5 Stände JA und 8,5 Stände NEIN. Der SVP gelingt nach dem Ständemehr auch ein Volksmehr. In den beiden bevölkerungsreichsten Kantonen der Schweiz hat Zürich (ZH) knapp mit NEIN und Bern (BE) knapp mit JA gestimmt. » Die Mehrheit der Schweizer Kantone spricht sich für die SVP-Initiative aus. JA-Kantone: Aargau (AG), Appenzell-Ausserrhoden (AR), Appenzell-Innerrhoden (AI), Baselland (BL), Bern (BE), Glarus (GL), Graubünden (GR), Luzern (LU), Nidwalden (NW), Obwalden (OW), Schaffhausen (SH), Schwyz (SZ), St. Gallen (SG), Solothurn (SO), Tessin (TI), Thurgau (TG), Uri (UR). NEIN-Kantone: Basel-Stadt (BS), Freiburg (FR), Genf (GE), Jura (JU), Neuenburg (NE), Waadt (VD), Wallis (VS), Zug (ZG), Zürich (ZH). Damit hat die Masseneinwanderungsinitiative, auch als Zuwanderungsinitiative bekannt, das Ständemehr bzw. Kantonsmehr erreicht. In der Schweiz zeichnet sich einmal mehr ein klarer Röstigraben ab. Auch die beiden Kantone Bern (BE – Ja) und Zürich (ZH – Nein) mit der grössten Schweizer Bevölkerung konnten das Ergebnis und Abstimmungsresultat nicht mehr in ein NEIN-Resultat kippen. Mit 50,34% sagt das Schweizer Stimmvolk äusserst knapp Ja zur “Masseneinwanderungs-Initiative”, welche den freien Personenverkehr mit der Europäischen Union in Frage stellt. Die Differenz betrug lediglich 19’500 Stimmen. Die Stimmbeteiligung war mit 56% ebenfalls historisch hoch. Die Volksinitiative “Gegen Masseneinwanderung” der rechtsbürgerlichen Schweizerischen Volkspartei (SVP) hat gemäss vorläufigen, amtlichen Endresultaten 50,3% Ja-Stimmen erhalten. 17 Kantone sprachen sich dafür aus, 9 dagegen. Zürich und Bern waren schliesslich jene, die den Entscheid ausmachten. Auf die Resultate aus diesen Kantonen musste am Sonntagnachmittag lange gewartet werden. Da sehr viele Leute an die Urnen gingen, dauerte auch das Auszählen länger als üblich. Mit 56% der Stimmberechtigten gingen am Sonntag viel mehr Personen an die Urnen als bei anderen Abstimmungen. Der Durchschnitt der letzten 20 Jahre liegt bei lediglich 44%. Laut Politologen war es seit der Einführung des Frauenstimmrechts 1971 die fünfthöchste Stimmbeteiligung. Die Mobilisierung bei den Befürwortern scheint gut gespielt zu haben. Für einmal seien auch viele Unzufriedene an die Urne gegangen, schätzten Politologen. 8 İSVİÇRE HABERLERİ Fachtagung Alter und Migration 6. März 2014 Sorell Hotel Ador Bern » Tagungsorganisation und Fragen: Geschäftsstelle KoFI – Laura Zingale, laura.zingale@ kofi-cosi.ch, c/o komin, Centralstrasse 18, 6410 Goldau Programm Begrüssung und Einführung (de) Hamit Zeqiri, Präsident KoFI Sozialer und demographischer Wandel: Was machen alte Menschen aus dem was die Gesellschaft aus ihnen macht? (de) Ueli Mäder, Universität Basel Die Herausforderungen der kulturellen Vielfalt in der Inter-aktion zwischen Bewohnern mit Migrationshinter-grund und dem Betreuungspersonal in der Alterspflege (fr) Eliane Christen-Gueissaz, Universität Lausanne Transfer in die Arbeitspraxis anhand des Beispiels von Pro Senectute Andreas Raymann, Pro Senectute Kanton Zürich Kurzreferate * Joël Goldstein, Altersheim „Les Marronniers“ Genf – das Beispiel einer „interreligiösen Öffnung“ (fr) * Aida Kalamujic / Projekt AltuM für Migrant/-innen 55+ / HEKS Regionalstelle Zürich/Schaffhausen (de) * Michelangelo Penticorbo, UNITRE Schweiz – eine interkulturelle Bildungsinstitution (de) Fragen/Diskussion Synthese des Tages Alter und Migration Demographische Trends sehen auch für die Schweiz eine Überalterung der Gesellschaft voraus. Die Anzahl Rentnerin-nen und Rentner steigt bereits heute – und auch der Anteil derjenigen älteren Personen mit einem Migrationshintergrund nimmt stetig zu. Diese Entwicklung stellt Betroffene wie auch Fachpersonen in verschiedensten Bereichen vor zusätzliche Herausforde-rungen: Wohnen im Alter, Umgang mit Pflegebedürftigen, Freizeitangebote, Mobilität – um nur wenige offensichtliche Bereiche zu nennen. Mit welchen Themen werden Fachstellen zukünftig konfron-tiert sein? Welche Themengebiete sind für die Betroffene eine Priorität? Und wo wollen Organisationen der Zivilge-sellschaft sich engagieren? Die Referentinnen und Referenten setzen sich in ihrem Arbeitsalltag mit diesen und weiteren Fragen auseinander. An der Tagung gewähren sie einen Einblick in ihre theoreti-sche Arbeit sowie in innovative Projekte und stellen sich spannenden Diskussionen. MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Jedes fünfte Kind in der Schweiz ist zu dick Viel Zucker, wenig Bewegung: Zwar setzt nicht jedes Kind, das Donuts liebt, Fett an. Doch schon jetzt gilt jedes fünfte Kind in der Schweiz als zu dick. » Übergewicht bei Kindern wird immer häufiger. Jetzt sollen in der Schweiz die Krankenkassen für die Behandlung dicker Kinder bezahlen. Alarm geschlagen hat Josef Leimbacher, Chefarzt für Jugendmedizin am Ostschweizer Kinderspital. Untersuchungen zufolge ist jedes fünfte Kind in der Schweiz übergewichtig – bis hin zur Fettleibigkeit. Die Folgen seien mitunter fatal: Depressionen, Gelenkschäden und Diabetes häufen sich bei jüngeren Patienten. Leimbacher tritt seit Jahren dafür ein, dass Fettleibigkeit als Krankheit anerkannt und Therapien von den Krankenkassen bezahlt werden. Der Bund hat nun laut eines Berichts des SRF beschlossen, notwendige Behandlungskosten tatsächlich in die Grundversicherung aufzunehmen. Denn deren Wirksamkeit hätten wissenschaftliche Studien belegt, auch wenn der Schlussbericht noch nicht publiziert worden sei. Krankenkassen übernehmen Therapiekosten Untersucht wurden die Therapien stark fettleibiger Kinder durch ein Team von Ärzten, Psychologinnen, Ernährungs- und Bewegungstherapeutinnen. Chefarzt Leimbacher zeigte sich gegenüber dem SRF davon überzeugt, dass in einer so frühen Phase fettleibige Kinder «ohne einen grossen Aufwand bereits in die richtigen Bahnen geleitet werden.» Auch die Krankenkassen profitierten von einer Übernahme der Therapiekosten, da Folgeerkrankungen vermieden werden könnten – was den Prämienzahlern insgesamt zugute komme. Dünyadaki zenginliğin yarısı yüzde 1’lik nüfusun elinde Davos’ta, 22 Ocak’ta gerçekleşen Dünya Ekonomi Formu öncesinde ilginç kıyaslamalar yapılan raporda, dünyanın en zengin yüzde 1’lik nüfusunun zenginliğinin, dünya nüfusunun en fakir yarısının toplam zenginliğinin 65 katına denk geldiği kaydedildi. Raporda, dünyadaki fakir nüfusun yarısının gelirinin dünyanın 85 en zengininin varlığına eşit olduğu, 2009’dan itibaren ABD’deki yüzde 1’lik en zengin nüfus daha fazla zenginleşirken dünyadaki fakir nüfusun yüzde 90’ının daha da fakirleştiği aktarıldı. Dünyadaki sosyal dengenin geçmişte örneği görülmemiş bir şekilde bozulduğu savunulan raporda, zenginler ve fakirler arasındaki farkın, geri dönüşü olmayan bir sürekliliğe girme tehdidiyle karşı karşıya olduğu ileri sürüldü. Raporun sonuç metninde ‘’Ekonominin elit kısmı, ekonomi oyununun kurallarını istedikleri gibi değiştirebilmek için siyaset gücünü tutsak almıştır’’ ifadesine yer verildi. Öte yandan raporda, ekonomik krizle mücadele eden İspanya’nın en zengin 20 kişisinin toplam varlığının (77 milyar avro), ülkedeki en fakir nüfusun gelirinin yüzde 20’sine eşit olduğu bildirildi. İspanya’daki, 2008 yılından bu yana devam eden ekonomik krizin ülkedeki sosyal dengeyi nasıl bozuğuna değinilen raporda, ‘’İspanyol toplumundaki tansiyon tahammül edilemeyecek düzeyde. İspanya’daki kamu çıkarları ve demokratikleşme süreci, bir azınlığın çıkarlarına tutsak edilmiş durumda” iddiası dile getirildi. İspanya’nın, Letonya’nın ardından Avrupa’daki sosyal dengesizliğin en fazla olduğu ülke olarak 2. sırada bulunduğu belirtilen raporda, ‘’Kriz öncesinde zengin İspanyollar’ın yüzde 20’si, en fakirlerin yüzde 20’sinin 5,3 katı daha fazla kazanırken 2011 sonrasında bu oran 7,5 kata yükseldi. 2025 için yapılan tahminlerde ise bu oranın 18 kata çıkması bekleniyor’’ öngörüsüne yer verildi. İSVİÇRE HABERLERİ 9 Unia federal mahkeme karşısında Pazar ve bayram günleri çalışmalarına karşı zafer kazanıyor Unia sendikası yasal olmayan pazar günü satışlarına karşı iki önemli şikayeti kazanmıştır. Turizm bölgesinde bulunma bahanesi ile Rapperswil (SG)’deki bir Migros şubesi ve Landquart (GR)’deki Outlet Village Pazar günleri de dükkanlarını açmışlardı ve Kanton makamları da onları desteklemişlerdi. Federal mahkeme şimdi Unia’ya hak verdi: Her iki vakada da Pazar satışı turistik gerekliliğinden kaynaklanmamıştır - çalışan koruması bu durumda daha önemliymiş. Landquart (GR)’deki Outlet Village beş yıl önce açılmıştı - Pazar günleri dahil. Gerekçe: Landquart Graubünden turistik bölgesine dahilmiş, bu yüzden Pazar günleri çalışılması izin almaksızın yasalmış. Unia bu çalışan korumasına karşı çıkan harekete karşı şikayet bildirdi. Graubünden idari mahkeme tarafından ret edildi ve bu şekilde federal mahkemeye kadar geldi. Buna benzer bir vaka da Rapperswil (SG)’deki bir Migros şubesi. Bu şube de yıl boyunca Pazar günleri dükkanı açmak istemiş. Burada da gerekçe turistik bölgeye dahil olmasıymış. St. Galler ticaret makamı (ve daha sonra St. Gallen idari mahkeme) izin vermişlerdi - kışları hariç. Buna karşı da Unia şikayet bildirdi. Şimdi federal mahkeme Unia’ya her iki vakada da hak verdi. Turizm bölgelerindeki Pazar çalışmasına izin almak için bazı koşulların yerine getirilmesi gerekir. Örneğin söz konusu konumun esas bir turizm hedefi olması şart (Kür, spor, gezi veya sağlık turizmi), turizm ekonomi açısından önemli bir paya sahip olmalı ve sezona bağlı dalgalanmalara maruz kalmalı. Ayrıca ilgili alışveriş merkezlerinin hizmeti turistlerin spesifik ihtiyaçlarına hitap etmeli. Lanquart Outlet-Village vakasında ise federal mahkeme bu koşulları yerine gelmemiş olarak kabul ediyor. Ve Rapperswill’deki MExpress konusunda da Migros, özel bir izin için gerekli olan koşulları yerine getirdiğini yeterince belgeleyememiş. Unia için 10 ve 12 Şubat tarihli mahkeme kararları perakende satıştaki personel korumasının ve özellikle Pazar günü çalışmalarının yumuşadığına dair önemli işaretler oluşturmaktadır. Bu kararlar, personel korumasını ve Pazar günleri çalışmama durumunu tekil şirketlerin ekonomik yararlarından daha önemli gören federal mahkemenin şu ana dek uyguladığı yargılamaları teyit ediyor. Pazar günü satış yapılmasını destekleyenler için bu durum acı bir yenilgi olsa da, perakende satış çalışanlarının korunması için önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Yeni dükkan açma yasasına Hayır Federal meclis İsviçre bazında dükkan açma saatlerinin düzenleneceği bir yasayı oylamaya sundu. Bu yasa Lombardi yönergesini gerçekleştirip tüm ülke için geçerli olacak asgari açılış saatleri getirmeyi planlıyor. Bodensee gölünden Cenevre gölüne kadar, Basel’den Chiasso’ya kadar dükkanlar en azından çalışma günlerinde saat 6 ila 20 arasında ve Cumartesi günleri saat 6 ila 19 arasında açık olacakmış. » Federal meclis İsviçre bazında dükkan açma saatlerinin düzenleneceği bir yasayı oylamaya sundu. Bu yasa Lombardi yönergesini gerçekleştirip tüm ülke için geçerli olacak asgari açılış saatleri getirmeyi planlıyor. Bodensee gölünden Cenevre gölüne kadar, Basel’den Chiasso’ya kadar dükkanlar en azından çalışma günlerinde saat 6 ila 20 arasında ve Cumartesi günleri saat 6 ila 19 arasında açık olacakmış. Unia bu yasayı ret ediyor, zira Kantonların üçte ikisinde kısmen önemli ölçüde daha uzun açılış saatlerine yol açacak. “Mağdurlar bu konuda öncelikle çalışanlar olacak, çünkü daha uzun çalışma günleri aileyi olumsuz etkiler, stresi arttırır ve hastalığa sebep olur.” diyor Unia perakende satış departmanı sorumlusu Natalie Imboden. Perakende satışta çok az şirketin toplu iş sözleşmelerini imzalamış olması da bu tehlikeyi daha da arttırıyor. Bu yasa demokrasi siyaseti bakımından da şüpheli: Son yıllarda meydana gelmiş hemen her Kanton oylamasında halkın daha uzun dükkan açılış saatlerini ret ettiği gerçeğini yok sayıyor. En son St. Gallen, BaselMerkez ve Luzern Kantonlarında gerçekleşen oylamalarda görüldüğü gibi. Federal meclis ve Parlamento bu halk kararlarını şimdi tekdüze asgari açılış saatleri ile yok saymaya hazırlanıyorlar. Unia bu yasaya karşı mücadele edecek. Mağdur Kantonların oy veren halklarının görüşünün yok sayılmasını kabul etmeyeceklerini ve oylamada yetkilerinin sınırlandırılmasına karşı açık bir şekilde mücadele etmelerini bekliyor. Öneri oylamayı geçerse, Parlamento yeni yasayı demokrasi siyasetinden kaynaklanan sebeplerden dolayı gömmelidir. 10 İSVİÇRE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Göçmenlerle ilgili oylamanın sonuçları İsviçre’de şok etkisi yarattı Göçmenleri yakından ilgilendiren, 9 Şubat’ta halkoylamasında yüzde 50.3 oranında çok az bir farkla kabul edilen ulusal bir oylama, SVP’nin toplu göçe karşı “Gegen Masseneinwanderung“ inisiyatifi idi. Avrupa Birliği ile olan serbest dolaşımı sağlayan ikili antlaşmaların iptal edilmesini istemekte ve göçü kontenjana bağlayarak, örneğin yabancıların aile birleşimini ve sosyal yardım alabilmesini engelleme, iş pazarında İsviçreli’lere öncelik tanıma istemlerini içermekte. Yabancılar günah geçisi olarak gösterilip, yabancı düşmanlığının gündemde tutulmasına yönelik bir girişim, böylelikle anayasaya alınmış oluyor (inisiyatifler anayasaya geçiyor). » İnisiyatif sahibi SVP’nin dışında, tüm diğer büyük partiler ve ekonomi çevrelerinin (Economiesuissse) karşı çıktığı, bu inisiyatifin kabul edilmesi, ne yazık ki tüm çabalara karşın engellenemedi. 1970’de, yabancıların sayının her Kanton’da yüzde 10’u geçmemesini isteyen, az bir farkla reddedilen ve tarihe geçen „Schwarzenbach” inisiyatinden bu yana, yabancılar aleyhinde yapılan en önemli oylamalardan birini yaşamış bulunmaktayız. İnisiyatif sahibleri, gelen fazla yabancıdan dolayı tren, otobüs, yolların vs. dolu ve tıkalı olduklarını, ev arayan insanın fazla olmasından dolayı, kiraların artığını ve yerli halkın ev bulamadığını, gelen yabancıların daha ucuza çalışmalarından dolayı, İsviçreliler’in işe alınmadıkları, yabancıların yüksek sayıda olmasından dolayı, çevre kirliliğinin artmasına neden oldukları gibi gerekçeleri öne sürmüşlerdi. Oysa, global nüfus artışı 1950’den bu yana üç misli artarken, dünya ekonomisinin boyutları on katına çıktı, arabaların sayısı yirmi kat, uçuşların sayısı yüz kat fazlalaştı. İsviçre’de kişi başına düşen oturma ve kullanma alanı son otuz yılda 34 metrekareden 48’e çıkmış bulunmakta. Yabancıların daha çok dar, toplu konutlarda ve eski evlerde oturduğu göz önünde tutulursa, bu söylemlerin basit ve ucuz bir saldırı olduğu açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Asıl sorun, kimin ne kadar kaynak harcadığı: Toplumun beşte biri, enerjinin dörte beşini tüketmekte ve ekonomik durumu iyi olan kesim, gereğinden daha fazla yer kaplayan, ve villa değilse, müstakil tek aile evlerinde oturuyor. Bu konuya verilmesi gereken cevap, toplu konutlar politikasının geliştirilmesi. İnisiyatifin halk oylamasından kabul edilmesinden sonra, Avrupa Birliği (AB) ile İsviçre arasında ilginç gelişmeler yaşandı. Üç anlaşma donduruldu. Bunlardan biri, Lozan Federal Teknik Üniversite’sinin (EPFL) aldığı ve bu sene uzatılması gereken 2020 araştırma projesi. 3 Milyar Frank olan proje ile, bu Üniversite İsviçre’nin fona koyduğu paradan daha fazla kaynak almakta idi. Araştırma ilişkilerinin dışında da tutulduğu değerlendirildiğinde, tazelenmeyen bu antlaşmanın verdiği kaybın boyutlarının ne ölçüde olduğu ortaya çıkıyor. Ayrıca unutmamak gerekir ki, bir araştırma uluslararası olmadığı ve değiş-tokuşlu tartışılmadığı zaman, hem verimli olmaktan, hemde başarıdan uzak kalır. Aynı akibete Kültür alanında İsviçre’nin Film dünyası da uğradı ve kaybettiği yedi milyon Frank’ın yanında, Avrupa Film ilişkisi alanının dışında tutuldu. İsviçreli öğrenciler de, „Erasmus+” Avrupa öğrenci değiştirme projesinin dışında tutulma tehlike ile de karşılaşmış bulunmaka. AB için haklı olarak, serbest dolaşımın AB’nin en temel taşlarından birini oluşturduğunu ve İsviçre’nin, AB üyesi olmamasından dolayı, kendisi ile yapılan ikili anlaşmalar paketinin temel bir noktasını oluşturmakta. Eğer İşviçre bu maddeyi kaldırmak istiyorsa, paketin tamamının iptal edilmesi gerekiyor. O zaman diğer antlaşmalara da gerek yok. Kısacası, toplu göçe karşı inisiyatifinin halk tarafından, çok az bir farkla da olsa, kabul edilmesi ve uygulamaya sokulması için Federal Hükümet’in üç yıllık bir süresinin olmasına karşın, şimdiden bir dizi sorunlar yaşanmaya ver bir dizi diplomasi tarafiği başlanmış bulunmakta. Diğer taraftan şu konuyudu vurgulamadan geçmemek gerekiyor. Son yıllarda Avrupa ülkerinden İsviçre’ye artışlı Haşim Sancar: Sosyal ve ekolojik adalet için Bern Kanton’u 30 Mart’ta seçimler için sandık başına gidiyor. Yeşiller Bern Kanton Parlamenteri, Haşim Sancar, Bern Şehir seçim bölgesinden, 6 nolu, Grünes Bündnis und GewerkschafterInnen listeden aday. Yeşillerin Hükümet (Yürütme organı) adayı Bernhard Pulver ve SP adayaları birlikte „4 gewinnt“ isimli RGM-Listesinden adaylar. bir göç sözkonusu. Gelen ile giden arasındaki fark 80 bin gelen civarında. Ancak, buna toplu göç deyimini kullanmak yerinde olmayan bir yaklaşım. Çünkü Avrupadan gelen kesim, kalifiye elemanlardan oluşmakta ve eğitimlerini kendi ülkerinde yapmış bulunup, İsviçre’yi masrafa sokmadan hazır bir güç olarak geliyorlar. Madalyanın diğer yüzü ise, ekonomisi gelişen ve yaşlanan İsviçre toplumuna kalifiye eleman gerekiyor ve İsviçre buna cevap verecek nitelikte değil. Göçün boyutunun sınırlandıralabilmesi için, nicel ekonominin gelişmesini engellemek gerekiyor ve daha çok kaliteyi gelişmeye yönelmek gerekiyor. Bu da ancak işyerlerine yapılan vergi muafiyetinin kaldırılması ile olanaklı. Buna ise ne liberal kesim, ne işverenler nede SVP yanaşıyor. Şimdiye kadar Yeşiller ve Sol’un böylesi bir değişikliği başarmaya gücü yetmedi. SVP, aynı zamanda şimdiye kadar, özellikle Yeşiller’in gerçekleştirmek istedikleri Yer Planlaması (Raumplanung) yasalarına ve halk oylaması ile kabul edilen „ikinci ev”lerin (tatil evleri) sınırlandırılması inisiyatiflerini redetmiştir. Bir diğer konu da, ücretlerin düşmesi ki bu konuda da, sağ ve işveren kesimi, gereken önleyici tedbirleri almaya yanaşmamakta. Mayıs ayında halk oylamasına gelecek olan, ayda dörtbin Frankı öngören, sendikalar, Yeşiller ve SP’nin desteklediği asgari ücret „Mindestlohn“ inisiyatifi, iyi bir cevap. Kabul edilen ve anayasaya geçen, toplu göçe karşı inisiyatifinde tavır ne olmalıdır ve bu durumda nasıl bir çözüm gerçekleşebilir? Federal Hükümet, Brüksel ile görüşmelere başladı, ne tür bir sonuç alınır bilinemiyor. Büyük bir olasılıkla, ya şimdiye kadar olan serbest dolaşımlı ikili anlaşmalar paketi devam edecek, ki bunun için yeni bir oylama olması gerekecek (daha çok gerçekçi bir ihtimal). Veya Avrupa’nın dışında kalmış ve izole olmuş bir İsviçre’de yaşıyor olacagız (pek ihtimal vermiyorum). Son tartışmalar, bir sürü insanın evet dediğine pişmanlık duyduğu izlenimi veriyor. SVP’nin işveren kesimi de partisini eleştiriyor ve doğal olarak Avrupa pazarını kaybedebileceği korkusunu yaşıyor. SVP, daha çok tersi bir sonuç almış olsaydı, daha memnun olurdu izlenimi veriyor. Nasıl bir çözüm olması gerektiği konusunda, şimdiye kadar bir gerçekçi düşünce üretemedi. SVP’nin göçmenlik konusunda uzmanlarından biri, menejerlere aile birleşimine evet ama sıradan işçi kesimine hayır düşüncesine, çift sınıflı insan kategorisi anlayışından dolayı, Yeşiller’in ve Sol’un keskin red cevabı ve liberal kesimin eleştirileriyle karşılaştı. Yine SVP tarafından, sıradan işçi kesimi için, eski sezonluklar statüsünün getirilmesi düşüncesi de, oldukça sert eleştiriler aldı. SVP’nin Mimarları, “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme mantığı” ile, “bakın bizim inisiyatifimizi uygulamazsanız, daha aşırı ve vahim olan Ecopop inisiyatifi” geliyor, uyarınsında bulunuyorlar! Büyük bir olasılkla 2015’in ulusal seçimlerinden önce halk oylamasına gelecek olan Ecopop inisiyatifi de, İsviçre’deki nüfus atışından şikayetçi. İsviçre’ye göçü, yıllık yüzde 0.2 oranında çok düşük bir seviyede tutma ve İsviçre’nin geliştirme projelerine yaptığı yardımın yüzde 10’unu, geri bıraktırılmış ülkelerde aile planlamasına ayrılmasını öngörüyor. Mantık ırkçı ve tehlikeli: Fazla doğum olmasın da, buraya gelip bizi rahatsız etmesinler. Tabi ki, bu kıstaslara uymayan ikili antlaşmalar varsa, iptal edilmesi de inisiyatifin maddeleri arasında. Bu inisiyat kabul edilirse, AB ile olan ikili anlaşmaların iptal edilmesi gerekiyor. SVP’lilerin de dediği gibi, bu inisiyatif kendilerinkinden daha katı. Hatta SVP’ye yakın bazı çevereler, ulusal parlamentonun daha ılımlı bir alternativ ortaya koymasını ve onuda halk oylamasına götürmesi (Gegenvorschlag) gerektiğini savunuyor. Bu anlayış, teredütsüz kesin tavır konulması yerine, bazı kafalarda karışıklık yaratacak ve “acaba” sorusunu sorduracağından, Yeşiller grup sözcüsünün dediği gibi, “ölümden korkup intihar etme” mantığı. Tüm bu gelişmeler, bize duyarlı olma ve gelişmelere karşı yeterince erken tedbirlerin alınması ve karşı mücadelenin verilmesi gerektiği gerçeğini dayatıyor. Bern şehrinde, Ecopop inisiyatifi için daha imza toplanırken, tartışma toplantılarını düzenleyip tehlikenin boyutları konusunda uyarıda bulunmuştuk. Şimdiye kadarki gelişmeler, ne yazık ki bizi haklı çıkartı. Onun için, Ecopop inisiyatifine karşı, şimdiden karşı kampanyaların düzenlenmesi gerekiyor. Yeşiller Partisi olarak bu sorumluluğu üstlenip, ilk girişimlerde bulunarak, önümüzdeki haftalardan itibaren bu girişimler genişletilecek (örneğin bilgilendirme tartışmaları düzenleme). İlk girişlerin başında “açık ve demokratik bir İsviçre için birlik-Ecopop’a hayır“ kampanyası. Her kes bu birliğe üye olabilir (www.gruene.ch). Göçmenlerin seyirci rolünü bırakarak, kendi sorunlarına daha sıkı sahip çıkıp, çevrelerini duyarlı kılma mücadelesine katılmalarını bekliyoruz. Bu, hem olması gereken bir sorumluluk, hem de doğru olan bir tavır. Haşim Sancar: 1960 doğumlu, Istanbul’da eğitim görmüş ve Yabancı Diller Yüksekokulu, Fransızca Bölümünü mezunu, 1982 yılından beri İsviçre’de yaşamakta. Bern Sosyal Hizmetler Uzmanlık Yüksekokulu diplomalı ve tek, eş ve aile terapisi eğitimli. Engellileri bilgilendirme ve yardım kurumu Pro Infirmis’in Bern şehrinin şube yöneticiliğini yürütmekte. www. hasimsancar.ch TÜRKİYE HABERLERİ 11 Dış basın o ses kayıtlarını satır satır yazdı Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtları dünya basınında da geniş yer buldu. Liveleak sitesinde konuşmaların dökümünün İngilizce çevirileri yer aldı. CHP’den yolsuzluk protestosu İstiklal Caddesi’nin Taksim Meydanı’na çıkan bölümünde toplanan kalabalık, temsili 30 Milyon Avro getirdi. Eyleme CHP İstanbul Belediye Başkan Adayı Mustafa Sarıgül de katıldı. Grup öğle ezanın okunması sırasında eyleme ara verdi. Sloganlar ve konuşma durdu. Ezanın sona ermesinin ardından CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı konuşmasına devam etti. Salıcı konuşmasında, “Eğer bu ses kayıtlarının yalan olduğunu ispat edemezsen istifa etmelisin Recep Tayyip Erdoğan” dedi. Salıcı’dan sonra Mustafa Sarıgül de partililere hitap etti. Konuşmaların ardından temsili 30 milyon euro havaya atıldı. Polisin Taksim Meydanı’nda geniş güvenlik önlemi alması dikkat çekti. Başbakanın ses kaydı için uzman yorumu Bir dönem Mesam başkanlığı da yapan müzisyen ve ses mühendisi Attila Özdemiroğlu, Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan arasında geçen telefon görüşmelerinin kayıtlarını analiz etti ve kayıtlara herhangi bir ekleme yapılmadığını belirtti. Attila Özdemiroğlu’nun Twitter aracılığıyla yaptığı açıklama şu şekilde: Farklı kaynaklardan montajlanmış konuşma sesi çok kolay anlaşılır. İçinde bulunulan ortam ve çevre sesi değişir. Kayıtları tekrar analiz ettim. Aramalar arasındaki montaj dışında hiçbir ek yok. Arka plan seslerden anlarsınız. İlk kayıtta telefon hatlarında sıkça olan diğer konuşmaların karışması bariz. 2.arama oldukça temiz bir hattan yapılmış. Ses kayıtları ile ilgili bir açıklama da ses mühendisi Erdem Helvacıoğlu’ndan geldi. Helvacıoğlu, sosyal paylaşım sitesi Facebook’ta yaptığı bir yorumda şu ifadeleri kullandı: Tekrar dinledim dostlar, bu kayıt kesinlikle doğru gözüküyor. PHD’li bir ses mühendisi olarak bana güvenebilirsiniz. Paniğin sebebi şimdi ortaya çıktı. Yarın çok karışacak. Dolar ve Euro borcu olanlara iyi şanslar. Heriot-Watt Üniversitesi’nde Akustik Mühendisliği Doktorası yapmış olan Kıvanç Kitapçı da ses kaydının analizini yaptığı bir yazı kaleme aldı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kayıtlardaki sesini internette bulunan diğer konuşmalarıyla karşılaştıran Kitapçı, “Orjinal kayitta 205.3 Hz olan frekans youtube’dan alinan kontrol kaydinda 213 Hz. Birbirlerine fazlasiyla yakin. Peki bu bilgiler bize ne soyluyor. Bu bilgiler bize %5’lik bir hata payi birakarak bu iki kayittaki sesin ayni kisiye ait oldugunu söylüyor” dedi. » Reuters haber ajansı başta olmak üzere dünyanın önde gelen haber kaynakları haberi flaş gelişme olarak duyurdu. T24 haber sitesine göre Reuters haberinde Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’a elindeki paraları sıfırlaması talimatı verdiği iddiaları aktarıldı. Reuters, Bilal Erdoğan’ın elinde sadece 30 milyon euro kaldığını söylediği iddialara da yer verdi. Reuters ayrıca Başbakanlık’ın ses kayıtlarının montaj olduğunu duyurduğunu da okuyucularına aktarırken, CHP’nin “hükümet meşruiyetini yitirdi” açıklamasına da yer verdi. Erdoğan ile Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların tam dökümü İngilizce’ye de çevrilerek dünyanın önde gelen açık medya sitelerinden biri olan Liveleak.com sitesine yüklendi. Liveleak sitesinde yer alan haberde Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği öne sürülen konuşmalar satır satır İngilizce olarak yer aldı. Haberde ayrıca konuşmanın orijinal videosu da yüklendi. İşte konuya ilişkin uluslararası basında çıkan bazı haberlerden başlıklar: Telegraph: Türkiye Başbakanı, giderek büyüyen dinleme skandalı sırasında yayınlanan suçlayıcı ses kayıtlarının sahte olduğunu söyledi Times: Erdoğan’ın sızdırılan ses kayıtları yüzünden istifa etmesi için çağrılar var Reuters: Başbakanlık Erdoğan kayıtlarının sahte olduğunu belirtti Associated Press: Erdoğan internete sızdırılan, suçlayıcı yolsuzluk kasetlerinin sahte olduğunu ifade etti AFP: Başbakanlık ofisi sızdırılan kayıtların sahte olduğunu ifade etti ABC News: Türk Başbakanlık Ofisi yolsuzluk kasetlerini yalanladı. Abdullatif Şener: O ses Başbakana ait! AKP ’nin kurucu isimlerinden Abdüllatif Şener, Başbakan Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ve internete düşen ses kaydı hakkında “Sesin Başbakan’a ait olduğuna dair tereddütüm yok” dedi. Halk TV’de soruları yanıtlayan Abdüllatif Şener, söz konusu ses kaydı için şunları söyledi: “Bu ses kayıtlarını ben de dinledim. Benim kanaatime göre, tereddüt edecek bir durum yok gibi görünüyor. Refleksiyle, tonlamalarıyla, tereddüt ettiği nktaları izah etme biçimiyle, öteden beri yanında çalışmış ve çok defa telefon görüşmelerine muhatap olmuş biri olarak benim kişisel kanaatim bu seslerde bir tereddüt yok” dedi. Şener, “Ancak bildiğiniz gibi yeni RTÜK ve internet düzenlemeleri nedeniyle bu görüntüler yayınlanamıyor. Ancak en azından ses doğru mu değil mi diye tartışılabilmesi gerekir” dedi. Şener, “Başbakan konusunda temenniler safhasını çoktan geride bıraktık. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak bu ülkeyi yönetenlerin hırsızlığa bulaşmasını temenni etmeyiz. Ancak benim kabinede iken de sürekli ifade ettiğim yoğun bir yolsuzluk arayışı içindeki bir yapı olarak nitelendirdim iktidar yapısını. Bu yolsuzluğu kişiliğimle meşrulaştırmamak için bıraktığımı söylemiştim. Bir insanın ömür boyunca ulaşamayacağı makamları bırakması başka ne anlama gelebilir?” 12 TÜRKİYE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ AKP’li yazardan itiraf: Hayal kırıklığı AKP’yi desteklemesiyle bilinen Hidayet Şefkatli Tuksal, AKP’yle ilgili çok sert bir yazı kaleme aldı. Hidayet Şefkatli Tuksal / Serbestiyet Başbakanlık tarafından asılsız oldukları yönünde çok şiddetli açıklamalar yapılsa da, sanırım ses kayıtlarını dinleyen herkes, bu kayıtların gerçek olabilecekleri yönünde kuvvetli bir kanaate sahip olmaktan kendisini alıkoyamaz. Nitekim ben de bu duygular içerisindeyim. Bir şeyin ihtimal dahilinde olduğunu bilmek ile, kuvveden fiile çıkışına şahit olmak arasında duygusal açıdan gerçekten fark var. Hükümetin bazı üyelerinin bir takım yolsuzluklara bulaşmış olabileceği ihtimalini kabullensem bile, bant kayıtlarında dinlediğimiz türden bir rezaleti ne “Allah’tan korktuğunu” iddia eden bir başbakana, ne de onun “dindar” ailesine hiçbir şekilde konduramazdım. Ama ne yazık ki, şu andan itibaren benim için söz bitmiştir! 10 yılda ortaya çıkan fark adına arkasında durmaya devam edeceğim bir AK Parti artık yoktur; bu pislikleri nasıl temizleyeceğini bilemediğim, hem kızıp hem acıdığım ve maalesef artık yolun sonuna gelmiş olduklarını düşündüğüm siyasetçiler vardır... Erdoğan ne kadar sevilirse sevilsin, “paralel yapı” diye ne kadar bağırırsa bağırsın, sırtında bu “şey”lerin yüküyle yola devam etmesi imkânsız görünmektedir. Sahi, daha önceki kayıtlarda da, bu son kayıtlarda da, telaffuz edilmek istenmeyen kelimelerin bolluğu yüzünden ortaya bir “şey” edebiyatı çıkmaktadır ki, bu “şeyler” konuşmaların sahiciliğine olan delâleti kuvvetlendirmektedir. Geldiğimiz nokta benim gibi insanlar için bir “hüsran” noktasıdır. Kıymet verdiğimiz bütün referansların işlevsizleştiği, emniyetimizin suistimâl edildiği, bütün önemli kavramların içinin boşaltıldığı, her şeyin tepe taklak olduğu bir “ân”dır yaşadığımız. Sahneye baktığımızda oyun hâlâ sürüyor, bütün aktörler rollerini oynamaya devam ediyor görünüyorlar ama bence bu aldatıcı bir görüntü... İktidar, belki de ellerine aldıklarına bin pişman oldukları bir ateş topu şu anda... Elleri kavrulsa da bırakamayacakları bir ateş topu... Mantıklı her insan gibi, böyle bir pisliğe neden bulaştıklarını, o paralara sahip olmayı “NEDEN?” istediklerini sorup duruyorum kendime. Rüşveti, yalancılığı, irtikâbı, hîleyi yasakladığına inandığım bir dinin mensubu olarak, yine aynı dinin mensubu olan birilerinin bunları nasıl yapabildiğini, nereden CEVAZ bulduğunu soruyorum kendime. Bulabildiğim tek cevap, savaş ortamlarında düşmana karşı normal zamanda caiz olmayan tutumların caiz olarak kabul edilişi geliyor. Maalesef bu “TAKTİK” diyelim, “GÜC”e talip olan Müslümanların bir noktadan sonra ayağını kaydıran bir şeye dönüşmüştür; çünkü ortada ne fiilî bir savaş hali, ne de açıkça düşman diye tanımlanabilecek birileri vardır. Bu yüzden, taktik icabı yapılan şeyleri açıklayabilecek MEŞRU BİR ZEMİN bulunmamaktadır. Türkiye yeni bir döneme giriyor. Zihnimde, başına gelecekleri talihsiz bir biçimde sezip acıyla terennüm eden Kemani Sarkis Efendi’nin nağmeleri dolaşıyor: Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime Perde-i zûlmet çekilmiş, korkarım ikbâlime Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime ‘Ses kaydı montaj’ raporları yalan çıktı Başbakan ile oğlu arasındaki ses kayıtlarının ABD’de incelendiği ve montaj olduğunun kanıtlandığı iddiaları üzerine, ABD’li iki şirket açıklama yaptı. Şirketlerin açıklamasında yandaş medyanın iddia ettiği gibi bir rapor vermedikleri belirtildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarına ilişkin tartışma üzerine Erdoğan sesin montaj olduğunu iddia etmişti. Bu tartışma üzerine medyada iki rapora yer verildi ve raporlara göre sesin montaj olduğu söylendi. Bu gelişmeler üzerine her iki şirketten de açıklama geldi. KARTVİZİT VE ANTET BİZE AİT DEĞİL Medyada yer alan haberde New York’un Manhattan bölgesinde, John Marshall Studios’un teknik imkânlarını da kullanarak Robin Lai’nin hazırladığı rapora değinildi. Ancak şirket yaptığı açıklamada böyle bir rapor vermediğini, haberde görülen antetli kağıdın ve kartvizitin de kendilerine ait olmadığını belirtti. “Ses kaydını analiz ettirdik montajmış” haberi, bizzat analizi gerçekleştirdiği iddia edilen şirket tarafından yalanlandı. Haber7 internet sitesi Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarının montaj olduğuna dair bir habere yer vermiş, haber AKP’ye yakın bir çok internet sitesi ve gazete tarafından kullanılmıştı. ŞİRKETİN HABERİ BİLE YOK UZMAN SAHTE! Habere göre ABD’deki Jou Production isimli şirketle irtibata geçilmiş ve söz konusu ses kayıtları analiz ettirilmişti. Haberde John Marshall Studios’un imkanlarını kullanarak analiz yapan Robin Lai adlı uzman kayıtların montaj olduğunu söylemişti. Ancak gerçek kısa sürede anlaşıldı. Söz konusu şirketin CEO’su John Marshall Cheary şahsi facebook hesabından yaptığı açıklamada iddiaları yalanladı. Açıklamada kendi stüdyoları adına bu şekilde yalanlar üretenler hakkında hukuk yollarına başvurulacağı kaydedildi. İşte John Cheary’nin açıklamasının dış haberler editörümüz Koray Özgan tarafından yapılan tercümesi: “John Marshall Media Türkiye’deki malum ses kaydı için hiç bir görüş bildirmemiştir. Belge üzerinde yapılan her türlü analiz gösterecektir ki belge J Ou Productions isimli bir firma tarafından imzalanmış ve üst kısmına da John Marshall Medya kartviziti iliştirilmiştir. Bu resmi ve orjinal JMM antetli kağıdı değildir. İmza kısmındaki şirket ile kartvizitte görünen iki şirket birbirinden farklı ve bağımsızdır. Bu girişim bir yanıltma girişimidir. Ses kaydı JMM tarafından analize tabi tutulmamış olup şirketimiz adli ses uzmanıdır. Şirketimizin çalışanını kandıran kişi veya kişiler aleyhine yasal takip başlatılacak olup ayrıca şirket politikasını da yeniden gözden geçireceğiz: Bu sahtecilik olayını gündeme getiren ve basan haber ajanslarına da yazıklar olsun diyoruz! Saygılarımızla, John Marshall Cheary III John Marshall Media, Kurucu ve CEO’su” İSVİÇRE HABERLERİ 13 “Kein gutes Zeichen: die Schweiz igelt sich ein” Rückschlag für institutionelle Fragen “Wir bedauern, dass eine Mehrheit der Schweizer Stimmbürger das hohe Gut der Personenfreizügigkeit, von dem wir alle profitieren, kritisch sieht”, sagte Otto Lampe, Botschafter Deutschlands in Bern. “Dennoch wünschen wir uns, dass sich die Beziehungen zwischen der EU und der Schweiz auch künftig gut weiterentwickeln und so eng wie möglich bleiben.” Lange weist allerdings darauf hin, dass die wichtigen Verhandlungen über den Zugang der Schweiz zum Finanzmarkt und Strommarkt der EU sowie insbesondere über die institutionellen Fragen anstünden. “Aber ich kann zur Zeit überhaupt nicht abschätzen, welche Folgen dieses Votum auf diese Verhandlungen haben wird”, sagte der deutsche Botschafter. Antoine Vieillard, Vertreter des französischen Departements Savoyen, das an die Schweiz grenzt, befürchtet, dass Brüssel nun die Guillotine-Klausel aktivieren werde, denn Abkommen würden sich schlecht fortführen lassen, wenn sie nicht eingehalten würden. Als ehemaliger Mitarbeiter eines internationalen Unternehmens in Genf ist Vieillard bewusst, dass keine Firma in ein Land gehe, in dem die Frage der Mitarbeiter-Ressourcen durch die Verwaltung kontrolliert würde. “Über die steuerliche Attraktivität hinaus lag das Interesse der Schweiz im Zugang zum europäischen Markt. Wenn aber dieser Zugang nicht mehr besteht, sind die wirtschaftlichen und sozialen Folgen so weitreichend, dass man sich gar nicht dagegen vorkehren kann.” Das Ja stelle die Beziehungen der Schweiz zur EU grundsätzlich in Frage. “Wie soll man mit einem Land neue Verträge aushandeln, das sich nicht an die unterzeichneten Verträge hält?”, fragt Vieillard. Ungewissheit für Rumänen und Bulgaren Anca Opris, die Botschafterin Rumäniens in Bern, wies darauf hin, dass mit der Personenfreizügigkeit eine der “fundamentalsten Freiheiten” in Frage gestellt sei, welche die bilateralen Verträge garantiere. Rumänien und Bulgarien erwarteten im Juni den Entscheid der Schweizer Regierung, ob sie die Kontingentierung der Einwanderung aus den beiden Ländern aufheben oder verlängern wolle. “Jetzt kann ich mir schlecht vorstellen, wie der Bundesrat angesichts dieser Initiative seinen Entscheid fällen will”, sagte Opris. EU-Krise als möglicher Grund Auch Peter Friedrich, Minister des deutschen Bundeslandes Baden Württemberg für Bundesrat, Europa und internationale Angelegenheiten, gab seiner Enttäuschung über den Ausgang der Abstimmung Ausdruck. “Es ist kein gutes Zeichen, denn die Schweiz igelt sich mit dem Verdikt ein”, so der Minister jenes deutschen Bundeslandes, das an die Schweiz angrenzt und aus dem überproportional viele Deutsche in die Schweiz kommen, um hier zu arbeiten. Friedrich wertete das Ja als Reaktion auf die schwierige Diskussion innerhalb der EU. “Ich habe den Eindruck, dass sich die schlechte Stimmung wegen der EU-Krise auf ein Feld übertrug, auf dem wir sehr erfolgreich zusammenarbeiteten. Gerade die Offenheit des Arbeitsmarktes bietet Vorteile für alle.” Friedrich gab seiner Hoffnung Ausdruck, dass Brüssel Das Ja der Schweizer Stimmbürger zur Initiative “gegen Masseneinwanderung” hat bei Botschaftern und Vertretern der EU-Länder Bedauern ausgelöst. Mit dem Verdikt würden die anstehenden Verhandlungen über die institutionelle Frage wohl auf Eis gelegt, so der Tenor. Der Ausgang der Abstimmung sorgte dafür, dass die Schweiz in den Schlagzeilen der wichtigsten OnlineMedien Europas für einmal ganz oben steht: “Schweizer stimmen für Abschottung”, titelt spiegel.online aus Deutschland; “Schweizer stimmen für Wiedereinführung von Einwanderungsquoten”, der Standard aus Österreich. Und die Frankfurter Allgemeine Zeitung meldet “Schweizer begrenzen Zuwanderung”. “Die Schweizer stimmen einer Begrenzung der Masseneinwanderung zu”, brachte Frankreichs Le Monde, während El Pais aus Spanien titelte: “Einschränkung des freien Personenverkehrs: Die Schweiz stimmt für enge Margen, um die europäische Migration zu limitieren.” Für die italienische La Stampa ist in Anbetracht des knappen Ausgangs klar: “Die Volksabstimmung spaltet das Land.” Gegenüber swissinfo.ch zeigten sich Brüssel und wichtige Vertreter der EU-Länder über das Verdikt enttäuscht. Dennoch mahnen die Stimmen zu Besonnenheit und warnen vor überstürzten Reaktionen. Die EU-Kommission bedauerte in einer Reaktion das Ja zur Initiative zur Einführung von Quoten zur Begrenzung der Einwanderung. “Dies verstösst gegen das Prinzip des freien Personenverkehrs zwischen der Europäischen Union und der Schweiz”, liess Brüssel verlauten. Und weiter: “Die Union wird die Auswirkungen dieser Initiative auf die Gesamtheit der Beziehungen zwischen der EU und der Schweiz prüfen.” In diesem Zusammenhang werde auch die Stellungnahme der Schweizer Regierung berücksichtig, hiess es weiter. nicht überstürzt reagieren werde, nach dem Motto “Gleiches mit Gleichem vergelten”. Auch mit der Initiative biete die Zusammenarbeit und Kooperation der EU mit der Schweiz alle Chancen. “Man sollte sich durch diesen Entscheid nicht davon abbringen lassen, der Schweiz die Offenheit anzubieten, die sie heute ausgeschlagen hat.” Camerons Austritts-Gelüste Jean Asselborn, Aussenminister Luxemburgs, betont einleitend, dass es das Votum des Schweizer Stimmvolkes zu akzeptieren gelte. “Die Debatten innerhalb der EU über den freien Personenverkehr könnten die Schweizer Stimmbürger negativ beeinflusst haben”, vermutet er. Auf der einen Seite gebe es anti-europäische Tendenzen der extremen Rechte in der EU, und auf der anderen Seite die Politik von David Cameron in Grossbritannien und dessen Partei, die aus der EU austreten wollten. “Ich denke, dass dies in der Schweiz Irritation ausgelöst hat”, so Asselborn. Das Ja werde Konsequenzen haben, auch auf die Beschäftigten in der Schweiz, so der luxemburgische Aussenminister und nannte neben dem freien Personenverkehr den EU-Binnenhandel. Die Insel schaut auf die Schweiz Clive H. Church, ehemaliger Professor für Europäische Studien an der britischen Universität Kent, sagte, dass die Abstimmung jetzt zu Reden gebe, nachdem sie im Vorfeld für wenig Aufsehen gesorgt habe. “Es wird Applaus geben von den Euroskeptikern über die Rechte bis zu Anti-Einwanderungskreisen. Sie werden betonen, das Ja zeige eine tiefe Verunsicherung in der Bevölkerung. Gleichzeitig werde ihr Druck für schärfere Einwanderungskontrollen verstärkt”, so Church. Für viele in Grossbritannien gelte die Schweiz ein Modell für die Beziehungen zu Brüssel. “Nach meinem Dafürhalten hat die Abstimmung diese Vorbildrolle zerstört”, fährt der Europa-Experte fort, “ich bin sicher, dass das Votum bei Geschäftsleuten Alarm auslösen wird, weil es eine Bedrohung für den Markt bedeuten könnte.” Und dies könnte laut den Vermutungen Churchs Auswirkungen auf die Haltung dieser Kreise in der Abstimmung über die Unabhängigkeit Schottlands haben. Erstes Anti-Europa-Votum seit 1992 Jean Russotto, Schweizer Anwalt in Brüssel, sprach von einer “Katastrophe”, denn erstmals seit 1992 habe die Schweiz gegen Europa gestimmt. Es werde zwar einige Zeit dauern, bis die Reaktionen Brüssels in der Schweiz ankommen würden. “Aber man darf eine Sache nicht unterschätzen: Es wird Folgen auf die Verhandlungen über die institutionellen Fragen haben, denn diese werden für lange Zeit auf Eis gelegt. Das Verdikt setzt die Verhandlungen auf Feld 1 zurück”, so Russotto. Dies wiederum wirke sich negativ auf ein Stromabkommen aus, das die Schweiz mit Brüssel anstrebe. Schlecht für Schweizer in der EU Die Auslandschweizer-Organisation (ASO) zeigte sich “tief besorgt” über die Annahme der Volksinitiative der SVP. Dieses Ergebnis gefährde das Personenfreizügigkeitsabkommen, einen Vertrag, der - bis dato - das Leben der Auslandschweizer, von denen mehr als die Hälfte in einem Land der Europäischen Union (EU) lebten, erheblich erleichtere, schrieb die ASO in einem Communiqé. “Die ASO befürchtet, dass die neuen Bestimmungen potentiell negative Auswirkungen auf die in der EU niedergelassenen Schweizer Bürger haben könnten”, insbesondere, was die Gleichbehandlung von Schweizer Bürgern und EUBürgern betreffe. Laut der ASO leben fast 453’000 der total 732’000 Auslandschweizer in einem EU-Land. Die ASO befürchtet ferner, dass die so genannten Guillotine¬-Klausel zur Anwendung kommt. Diese besagt, dass Brüssel das ganze Paket der bilateralen Abkommen I mit der Schweiz kappen kann, wenn diese das Abkommen über den freien Personenverkehr ihrerseits aufkündet. 14 İSVİÇRE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Am 18. Mai für ein starkes Land mit fairen Löhnen » Die Schweiz ist ein wohlhabendes Land. Trotzdem verdienen Hunderttausende weniger als 4000 Franken im Monat für volle Arbeit. Gleichzeitig kommen die Löhne immer mehr unter Druck. Die Mindestlohn-Initiative schiebt dem Lohndumping einen Riegel und stellt sicher, dass niemand mehr für einen Lohn arbeiten muss, der nicht zum Leben reicht. Um für ein starkes Land mit fairen Löhnen zu sorgen, eröffnet die Gewerkschaft Unia heute mit einem landesweiten Plakataushang und einer «Tour de Suisse» den Abstimmungskampf. Die Schweiz ist ein starkes Land, weil über 4 Mio. Menschen täglich dafür arbeiten. Doch während sich ein paar Wenige ungeniert bedienen, verdienen rund 330’000 Arbeitnehmende noch immer weniger als 22 Franken pro Stunde oder 4000 Franken im Monat (x12). Besonders betroffen sind die Frauen (70%); 77% sind über 25 Jahre alt und ein Drittel erhält trotz Lehrabschluss einen solch miesen Lohn. Die Mindestlohn-Initiative der Gewerkschaften macht damit Schluss. Sie verlangt, dass alle Arbeitnehmenden mindestens 22 Franken pro Stunde bzw. 4’000 Franken pro Monat erhalten sollen. Damit stellt sie sicher, dass alle, die voll arbeiten, einen Lohn erhalten, der zum Leben reicht. Und sie schiebt dem Lohndruck einen Riegel. Nach der Annahme der Masseneinwanderungsinitiative ist dies umso wichtiger. Ein gesetzlicher Mindestlohn für alle Nein zum neuen Ladenöffnungsgesetz Der Bundesrat hat heute ein Gesetz zur schweizweiten Regelung der Ladenöffnungszeiten in Vernehmlassung geschickt. Es setzt die Motion Lombardi um und will im ganzen Land einheitliche Mindestöffnungszeiten durchsetzen. Vom Bodenbis zum Genfersee, von Basel bis nach Chiasso sollen die Läden mindestens von 6 bis 20 Uhr werktags und von 6 bis 19 Uhr samstags geöffnet sein. Der Bundesrat hat heute ein Gesetz zur schweizweiten Regelung der Ladenöffnungszeiten in Vernehmlassung geschickt. Es setzt die Motion Lombardi um und will im ganzen Land einheitliche Mindestöffnungszeiten durchsetzen. Vom Boden- bis zum Genfersee, von Basel bis nach Chiasso sollen die Läden mindestens von 6 bis 20 Uhr werktags und von 6 bis 19 Uhr samstags geöffnet sein. Die Unia lehnt dieses Gesetz ab. Denn es führt in zwei Dritteln der Kantone zu teils massiv längeren Öffnungszeiten. „Leidtragende sind in erster Linie die Angestellten, denn immer längere Arbeitstage sind familienfeindlich, erhöhen den Stress und machen krank“, sagt Natalie Imboden, Leiterin Detailhandel bei der Unia. Die Gefahr ist umso grösser, als im Detailhandel nur einzelne Firmen Gesamtarbeitsverträge abgeschlossen haben. Das Gesetz ist auch demokratiepolitisch fragwürdig: Es setzt sich darüber hinweg, dass in praktisch allen kantonalen Abstimmungen der letzten Jahre das Volk längere Ladenöffnungszeiten ablehnte. So zuletzt in den Kantonen St. Gallen, Basel-Stadt und Luzern. Der Bundesrat und Parlament wollen diese Volksentscheide nun mit einheitlichen Mindestöffnungszeiten aushebeln. Die Unia wird dieses Gesetz bekämpfen. Sie erwartet, dass die betroffenen Kantone die Missachtung ihrer Stimmbevölkerung nicht hinnehmen und sich in der Vernehmlassung klar gegen die Einschränkung ihrer Kompetenzen wehren werden. Überlebt die Vorlage die Vernehmlassung, müsste das Parlament das neue Gesetz nur schon aus demokratiepolitischen Gründen beerdigen. schützt unabhängig der künftigen politischen Lösungen die Löhne aller und setzt eine verbindliche Grenze nach unten. Tour de Suisse mit Start in Zermatt Mit der Botschaft «Starkes Land. Faire Löhne» eröffnet die Unia heute ihre Abstimmungskampagne. Nebst einem landesweiten Plakataushang führt sie eine einwöchige «Tour de Suisse» durch. Mit Platzaktionen und einem übergrossen «4000.-» machen GewerkschaftsaktivistInnen auf den landesweiten Tieflohnskandal aufmerksam. Und darauf, dass zu einem starken Land wie der Schweiz faire Löhne bezahlt werden müssen und können. Die einwöchige Tour startet symbolisch inmitten von Viertausender in Zermatt und führt anschliessend nach Genf, Luzern und Zürich. Die Unia setzt sich vor Bundesgericht gegen illegale Sonntagsarbeit durch Die Gewerkschaft Unia hat zwei wichtige Beschwerden gegen missbräuchliche Sonntagsverkäufe gewonnen. Unter dem Vorwand, in einem Tourismusgebiet zu liegen, öffneten eine Migros-Filiale in Rapperswil (SG) und das Outlet-Village in Landquart (GR) auch sonntags und wurden dabei von kantonalen Behörden gedeckt. Das Bundesgericht gab jetzt der Unia Recht: In beiden Fällen entspreche der Sonntagsverkauf nicht touristischen Bedürfnissen – der Schutz der Arbeitnehmenden gehe vor. Vor fünf Jahren eröffnete das „Outlet Village“ in Lanquart seine Tore – auch sonntags. Begründung: Landquart liege in der Tourismusregion Graubünden, deshalb sei die Sonntagsarbeit ohne Bewilligung zulässig. Die Unia reichte gegen diese Aufweichung des Arbeitnehmerschutzes Beschwerde ein. Sie blitzte beim Verwaltungsgericht Graubünden ab und gelangte schliesslich ans Bundesgericht. Ähnlich der Fall bei einer MigrosFiliale in Rapperswil (SG). Diese wollte das ganze Jahr über auch sonntags öffnen. Auch hier war die Begründung, sie liege in einem Tourismusgebiet. Das St. Galler Wirtschaftsamt (und später das Verwaltungsgericht St. Gallen) erteilten die Erlaubnis - ausser im Winter. Auch dagegen reichte die Unia in Lausanne Beschwerde ein. Jetzt gibt das Bundesgericht der Unia in beiden Fällen Recht. Für die Bewilligung von Sonntagsarbeit in Tourismusregionen müssten verschiedene Voraussetzungen erfüllt sein. So muss es sich beim fraglichen Ort um eine eigentliche Tourismusdestination handeln (also ein Kur-, Sport-, Ausflugs- oder Erholungsort), der Fremdenverkehr müsse wirtschaftlich von wesentlicher Bedeutung sein und erheblichen saisonalen Schwankungen unterliegen. Schliesslich müsse das Angebot der jeweiligen Einkaufszentren die spezifischen Bedürfnisse der TouristInnen befriedigen. Im Falle des Outlet-Village von Landquart sieht das Bundesgericht diese Voraussetzungen nicht gegeben. Und auch beim M-Express in Rapperswil habe Migros nicht glaubhaft darlegen können, dass es die Bedingungen für eine Sonderbewilligung erfülle. Für die Unia sind die beiden Urteile vom 10. bzw. 12. Februar wichtige Signale gegen die weitere Aufweichung des Arbeitnehmerschutzes im Detailhandel und insbesondere der Sonntagsruhe. Die Urteile bestätigen die bisherige Rechtssprechung des Bundesgerichts, welche den Schutz der Arbeitnehmenden und des arbeitsfreien Sonntags über die wirtschaftlichen Interessen einzelner Unternehmen stellt. Für die Verfechter einer Liberalisierung des Sonntagsverkaufs sind die Urteile eine schmerzliche Niederlage, für den Schutz der Beschäftigten des Detailhandels aber ein wichtiger Meilenstein. İSVİÇRE HABERLERİ 15 Yurt dışındaki Offshore hesaplarında Milyonlar yerine İsviçre’de adil ücretler » Federal meclis üyesi Schneider-Ammann’ın Basel numune fuarındaki ziyaretinden dolayı Kuzey-Batı İsviçre Unia bu sabah Multiwatch ve Juso Basel-Şehir ile birlikte Offshore hesaplarına karşı bir protesto aksiyonu başlatmıştır. Kuzey-Batı İsviçre Unia SchneiderAmman’dan yurt dışındaki haksız Offshore hesaplarını destekleyeceğine kendi ülkesinde adil ücretleri desteklemesini talep etti. Toplu göç insiyatifinin kabul edilmesi, Federal meclisin, ekonominin ve halk partilerinin İsviçre’deki ücret korumasını ve çalışan haklarını genişletmeyi desteklememelerinin ve ret etmelerinin faturasıdır. Düşük ücretlere karşı etkin ve uzun süreli bir mücadele sürdürebilmek için 4000 Franklık yasal bir asgari ücrete ihtiyaç vardır. Ama tam da bunu Federal meclis üyesi Schneider-Ammann önlemeye çalışıyor, öne sürdüğü gerekçesi de asgari ücretin fakirliği önleyemeyeceği. Ancak gerçek şu ki, özellikle Ammann Grubunun kullandıkları gibi Offshore hesapları ile devlet 100 Milyonlarca vergi gelirinden mahrum kalıyor. Bu paraya ise sosyal kurumların acil ihtiyacı var. Offshore hesaplarını desteklemek yerine adil ücretlerin sağlanmasına ihtiyaç var Medyadaki ifadelerine göre Federal meclis üyesi Schneider-Ammann Offshore hesaplarına sadece yasal olarak değil, ayrıca meşru olarak da bakıyor. Bu ise, büyük şirketler adi numaralarla vergi kaçırarak milyarlarca Frankı Offshore hesaplarına taşıyan büyük şirketlerin aksine olması gerektiği gibi bu ülkede vergilerini ödeyen tüm Kobilere ve çalışanlara karşı hakarettir. Bu haksız hesapları savunacağına Federal meclis üyesi Schneider-Ammann kendi ülkesinde adil ücretler için mücadele etse daha iyi eder. Asgari ücret-İnsiyatifi sorunsuz olarak finanse edilebilir 18 Mayıs tarihinde sendikaların yasal bir asgari ücret için başlattıkları halk insiyatifi oylanacak. Beat Baumann isimli iktisatçının yeni bir araştırması gösterdi ki, asgari ücretin düzenlenmesi ekonomik açıdan sorunsuz olarak gerçekleştirilebilir. Birkça yıla dağıtılmış olarak maliyeti yaklaşık 1,6 Milyar Frank veya yaşlılık ve ölüm sigortasının yaklaşık %0,5’i olacak. Buna karşın sosyal sigortaların geliri yaklaşık 300 Milyon Frank artacak ve sosyal yardım fonu da 100 Milyon Frank tasarruf yapacak. » İsviçre’de 2010 yılında yaklaşık 330’000 kişi sendikaların insiyatifinde tam günlük bir iş için talep edilen saatlık 22 Frank veya aylık12 x 4’000 Franklık asgari ücretten daha az kazanmıştır. Devlet İstatistik enstitüsünün ve Ekonomi devlet sekreteryası (Seco) verilerine göre Unia sendikasının iktisatçısı Beat Baumann bir araştırmada ücretlerin arttırılmasının maliyetini ve sosyal sigortaların beklenebilecek ek gelirlerini ve sosyal yardımın tasarrufunu hesapladı. Mevcut verilere göre, asgari ücretten yararlanacak olan kişilerin ortalama saat ücreti 19.36 Frank idi (2012 yılı verileri). Asgari ücret standartına ulaşmak için kapanması gereken boşluk bu durumda tam günlük bir iş için ortalama 2,64 Frank veya ayda 460 Frank. Çalışanların yaklaşık dörtte biri için (%23) saat ücretleri ortalamada 50 Rappen yükseltilmeli (+%2,3), diğer bir % 21 için ortalama 1.50 Frank oranında (+%7,3). Yine yaklaşık dörtte biri (%27,4 veya 90’000 çalışan) ise 4 Frank veya daha fazla bir saat ücreti arttırımı alacak. Yılda 260 Milyon Frank uyarlama maliyeti Toplamda bundan doğrudan toplam ekonomi açısından yaklaşık 1,6 Milyar Franklık bir uyarlama ihtiyacı çıkıyor (işverenlerin sosyal aidatları dahil), veya yaşlılık ve ölüm sigortası toplam gelirlerinin sadeve yaklaşık % 0,5’ı. İnsiyatif ücretlerin 3 yıl içerisinde uyarlanmasını talep ettiğine göre - yani gerçekçi bir tahminle 1.1.2018 tarihine kadar— uyarlama maliyeti ayrıca bir kaç yıla dağılıyor. 2012 yılından itibaren hesaplanırsa (mevcut veriler bu yıldan alınmıştır) bu süre altı yıldır veya maliyeti yaklaşık yılda 260 Milyon Frank. „Toplam ekonomi için uyralama maliyeti bu kadar düşük iken fiyatlar ve çalışma durumları için olumsuz etkiler beklenmemektedir” diyor Unia-İktisatçısı Beat Baumann. „Tüm yıllık kampanyalarda maliyet daha fazla!“ Vergilerde ve yaşlılık ve ölüm sigortasında gelir artışı ve sosyal yardımda tasarruf Diğer tarafta 4000 Franklık bir asgari ücret sosyal yardımda tasarruflar ve sosyal sigortalarda ve vergilerde gelir artışına sebep olur. Sosyal sigortalardaki gelir artışını Uniaaraştırması yaklaşık 300 Milyon Frank (işveren ve çalışan aidatları) olarak hesaplamıştır, bunun 118 Milyonu yaşlılık ve ölüm sigortası yararına ve yaklaşık 30 Milyon işsizlik sigortası yararına. Buna vergilerde yaklaşık 173 Milyon Frank gelir artışı ekleniyor. Diğer tarafta sosyal yardımda dikkatli tahminlere göre yaklaşık 100 Milyon Franklık tasarruflar meydana gelecek, zira düşük ücretli çalışanların desteklenmesi için ödeyeceği yardımlar daha az olacak. Sosyal yardımdaki bu gelir artışları veya tasarruflar altı yıla dağılıyor, o tarihten sonra ise yıllık hesaplanacak. 16 İSVİÇRE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Studie zeigt: MindestlohnInitiative problemlos finanzierbar Am 18. Mai kommt die Volksinitiative der Gewerkschaften für einen gesetzlichen Mindestlohn zur Abstimmung. Eine neue Studie des Ökonomen Beat Baumann zeigt: Die Einführung eines Mindestlohns ist gesamtwirtschaftlich problemlos zu bewältigen. Sie würde, über mehrere Jahre verteilt, rund 1,6 Mia. Franken oder 0,5% der AHV-Lohnsumme kosten. Im Gegenzug nehmen die Sozialversicherungen zusätzlich rund 300 Mio. Franken mehr ein und die Sozialhilfe spart 100 Mio. Franken. » In der Schweiz verdienten im Jahre 2010 rund 330’000 Personen weniger als den von der Initiative der Gewerkschaften geforderten Mindestlohn von 22 Franken pro Stunde bzw. für eine Vollzeitstelle 12 x 4’000 Franken im Monat. Auf Basis von Daten des Bundesamtes für Statistik und des Staatssekretariat für Wirtschaft (Seco) hat Beat Baumann, Ökonom der Gewerkschaft Unia, in einer Studie berechnet, wie viel die Anhebung der Löhne kosten und mit welchen Zusatzeinnahmen die Sozialversicherungen bzw. Entlastungen die Sozialhilfe rechnen könnten. Gemäss den vorliegenden Daten lag der durchschnittliche Stundenlohn der Personen, die vom Mindestlohn profitieren würden, bei 19.36 Franken (Stand 2012). Die zu schliessende Lücke bis zur Mindestlohn-Norm betrug im Schnitt also 2,64 Franken oder 460 Franken pro Monat bei einer Vollzeitstelle. Für einen knappen Viertel der Stellen (23%) müssten die Stundenlöhne im Schnitt um durchschnittlich 50 Rappen erhöht werden (+2,3%), für weitere 21% um durchschnittlich 1.50 Franken (+7,3%). Nochmals gut ein Viertel (27,4% oder 90’000 Stellen) erhielten Stundenlohnerhöhungen von 4 Franken oder mehr. Anpassungskosten von 260 Mio. Franken pro Jahr Insgesamt ergibt sich daraus ein unmittelbarer gesamtwirtschaftlicher Anpassungsbedarf von rund 1,6 Mia. Franken (inkl. Sozialbeiträge der Arbeitgeber) oder nur rund 0,5% der gesamten AHV-Lohnmasse. Da die Initiative eine Anpassung der Löhne innerhalb von drei Jahren — realistischerweise bis 1.1.2018 — verlangt, verteilen sich die Anpassungskosten zudem auf mehrere Jahre. Ab dem Jahr 2012 gerechnet (aus diesem stammen die verfügbaren Daten) sind es sechs Jahre oder rund 260 Mio. Franken pro Jahr. „Bei einem gesamtwirtschaftlich so geringen Anpassungsbedarf sind keine negativen Auswirkungen auf die Teuerung oder die Beschäftigung zu erwarten“, folgert Unia-Ökonom Beat Baumann. „Bei jeder jährlichen Runde geht es um mehr!“ Mehreinnahmen bei Steuern und AHV - Einsparungen bei der Sozialhilfe Umgekehrt bringt ein Mindestlohn von 4000 Franken aber Einsparungen bei der Sozialhilfe und Mehreinnahmen bei Sozialversicherungen und Steuern. Der Mehrertag bei den Sozialversicherungen berechnet die Unia-Studie auf rund 300 Mio. Franken (Arbeitnehmer- und Arbeitgeberbeiträge), davon 118 Mio. zugunsten der AHV und gut 30 Mio. zugunsten der Arbeitslosenversicherung. Hinzu kommen Mehreinnahmen bei den Steuern von rund 173 Mio. Umgekehrt ergeben sich bei der Sozialhilfe — vorsichtig geschätzt — Einsparungen von rund 100 Mio. Franken, weil sie weniger zur Unterstützung von Working Poor mit Tieflöhnen zahlen müsste. Auch diese Mehreinnahmen bzw. Entlastungen bei der Sozialhilfe verteilen sich auf sechs Jahre, ab dann fallen sie jährlich an. Faire Löhne in der Schweiz – statt Offshore-Millionen im Ausland » Anlässlich des Besuchs von Bundesrat SchneiderAmmann an der Mustermesse in Basel hat heute morgen die Unia Nordwestschweiz zusammen mit Multiwatch und der Juso Basel-Stadt eine Protestaktion gegen OffshoreKonstrukte organisiert. Die Unia Nordwestschweiz ruft Schneider-Amman auf, sich besser für faire Löhne im eigenen Land einzusetzen, statt für unfaire Offshore-Konstrukte im Ausland. Die Annahme der Masseinwanderungs-Initiative ist eine Quittung für die Untätigkeit und die Weigerung des Bundesrates, der Wirtschaft und der bürgerlichen Parteien, den Lohnschutz und die Arbeitnehmerrechte in der Schweiz auszubauen. Um gegen Dumpinglöhne nachhaltig vorzugehen, braucht es einen gesetzlicher Mindestlohn von 4’000 Franken. Doch genau diesen will Bundesrat Schneider-Ammann verhindern, unter anderem mit dem Argument ein Mindestlohn bekämpfe nicht die Armut. Tat- sache aber ist, dass gerade durch Offshore-Konstrukte, wie es die Ammann-Gruppe getätigt hat, dem Fiskus in diesem Fall Steuereinnahmen von mehreren 100 Millionen Franken entgehen. Geld das den Sozialwerken dringend fehlt. Besser für faire Löhne sorgen, statt für unfaire Offshore-Konstrukte Bundesrat Schneider-Ammann hält Offshore-Konstrukte gemäss Aussagen in den Medien nicht nur für legal, sondern auch für legitim. Dies ist ein Affront gegenüber allen KMU’s und Arbeitnehmenden, die anständig ihre Steuern hier bezahlen, während Grosskonzerne durch fiese Steuertricks Milliarden von Schweizer Franken in ausländischen Steueroasen bunkern. Statt solche unfairen Konstrukte zu verteidigen und ausländische Steueroasen zu begünstigen, sollte sich Bundesrat Schneider-Ammann besser für faire Löhne im eigenen Land einsetzen. Yazar Yusuf Demirci, Hüseyin Can’ın kitabını yorumladı Kardeş Halkların Nazlı Çocukları » Bir öyküyü okurken kafanızda fotoğraflar beliriyorsa o öyküyü sevmişsiniz demektir. İlk öyküde ağzımın sulandığını itiraf etmeliyim. Leblebiciden çok bademci olan ben, leblebileri avuçlamak istedim. Sanırım aklımda ve ağzımda beliren leblebi, sıcak olandandı. Ve lokum gibi çifte kavrulmuş olan... Leblebilerin tazeliği ellerimi yaktı. Yemiş gibi oldum. Tanıdık bir öykü aslında, bir anne ve içerde genç devrimci oğlu. Ziyaret ve getirilen ‘‘Çifte Kavrulmuş Leblebiler’’. Hüseyin Can’ın Babıali Yayınlarından çıkmış olan ‘‘Kardeş Halkların Nazlı Çocukları’’ öykü kitabı, bu öykü ile başlıyor. Dersim’e dair fotoğraflar, resimlerle oldukça duyarlı bir kitap. Yazarın duyarlılığı dizelere yansımış. Dersim’i anlatımdaki karelerden tanır gibi oluyor insan. Yaklaşıyor ona ve dokunuyor... Gitmeli ve görmeli Balaban Deresi’ni ve tüm diğer nehirleri, dağları ve çiçeklerini... Munzur’dan su içmeli, kadim zamanlardan bu yana adanan kurbanlardan tatmalı... Böylesi bir istekle mutlaka sözcüğü kafanızda devinip duruyor. Dersim’in tarihsel çığlığı daha da tanıdık oluyor. Hüseyin Can, yaşanmışlığının altını çizerek tarihsel acılardan, arta kalan durumun sonuçlarına dair resimlerle Dersim Dersim diyor bu kitapta. Sizi Dersim’in sarp dağlarına çıkartarak, tarihi acıların izlerini gösteriyor. Ovalarında, nehirlerinde duyarsızlığın kalbine neşter atıyor. Bir davet gibi, bu güzelim coğrafyanın tanıklığında dilini bilge ihtiyarlara emanet ediyor. Tarihsel acıların izlerini adım adım göstermeye çalışıyor. Zazaca konuşan kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ovalarda el ele şarkılar söylüyor ve siz dâhil oluyorsunuz. Bazen sizi devlet bürokrasisiyle buluşturuyor, bazen ailenin bağnazlığına dâhil ediyor, bazen hukuksuzluğun çıkardığı sonuçları ortaya seriyor ve akıl almaz ihmalkârlıkları utanç olarak karşınıza çıkıyor. Öyküler daha çok anlatı olarak devam etmiş. Yani anı gibi! Bir an keşke ‘‘Balaban Eyaleti’’, ‘‘Dersimli Gazi’’, ‘‘Doğum Tarihimiz’’ öykülerini kurgulayarak, kahramanlar yaratarak ve de coğrafi, sosyolojik bilgilerden yola çıkarak öykü kurgusunu esas alsaydı dedim. Fakat yaşanmışlıkları kurgulamak yerine içinden geldiği gibi masalımsı bir dille gördüklerini, hissettiklerini, tanıklık ettiklerini, Dersim’in coğrafyası ile bütünleştirerek ve her defasında yaşanan katliamın izlerinden örnekler vererek adeta rehberlik etmiş, duyarlı bir dil akışıyla... Dersim’i tanıtırken ‘‘Balaban Eyaleti’’nde ve sonrasında yazma sanatına ilişkin ‘‘Çingene Sanat Akademisi’’ öykülerinde Hüseyin Can, sanki öykü kurgusunu okuyucuya bırakmış gibi bir izlenim oluştu bende. Bir okuyucu olarak öykülerde kendimi kurgu yaparken gördüm ve hayal gücümü zorladım. İyi de etmiş dedim sonra, çünkü Dersim ve sanat bu anlatılarda çok güzel görünüyor ve anlatılar okuyucuya özgür bir seçenek de sunuyor. Tabii şu kuralı da göz önünde bulundurarak yazmak önemlidir. Çünkü öykü gerçek olanı kurgulamaya davet eder yazarı ve de (kurgu) yani gerçek olmayanı ise gerçeğe yakın hale getirmeni ister. Burada yazar birçok öyküyü kurgulayarak ele alsaydı konuları itibarıyla müthiş bir edebiyat eseri çıkarmış olacaktı. Yine öykülerde kaçınılması gereken kelimeler kendini şu sözcüklerle gösteriyor: ‘‘kurumsal’’, ‘‘ölçü’’, ‘‘potansiyel’’, ‘‘reel’’, ‘‘psikoloji’’, ‘‘bilinç’’ vb... Oysa Hüseyin Can; ‘‘Çingene Sanat Akademisi’’ öyküsünde bir öykünün nasıl yazılması gerektiğine dair oldukça önemli bilgiler sunuyor Halil Dede’nin şahsında. Bu öyküde daha çok yazar bilgi verir gibi bir genelleme yapmış... Keşke kurgulasaydı. Kahramanları ile durum örgüsünde bir atmosfer yaratarak öyküyü canlı kılsaydı. Anlatarak değil de resmederek gösterseydi daha başarılı bir öykü yazmış olacaktı. Tabii burada bu birçok anlatının öykü olmadığını söylemek de haksızlık olur çünkü içinde öykü ögeleri de taşıyan edebi eserlerdir. En çok beğendiğim öykü ‘‘Hacı Hüsamettin Sarımsakçaldı’’ oldu. Bu öyküde devletin soğuk yüzü net karşımıza çıkıyor. Devletin ne olduğunu bize tasvir eden bir dille aktarmış yazar. Bu öykü güzel ve başarılı olmuştur. Kahramanlarından yola çıkarak, devleti resmetmesi etkileyiciydi... Gel gelelim yazarın favori öyküsüne; kitabın adından da anlaşıldığı üzere ‘‘Kardeş halkların nazlı çocukları’’ yazar için önemli bir öykü gibi görünüyor. Bir aşk başlıyor. Kahramanlardan biri Kürt diğeri Türk’tür. Bu aşkta iki halkın birlikteliğine atıfta bulunuyor yazar. Gençlerin aşk buluşması aslında Kürtlerle Türklerin buluşmasıdır. Fakat öyküdeki siyasi diyalogların ve anlatıcının müdahalesi öyküyü aşktan uzaklaştırarak siyasal bir değerlendirme metnine dönüştürmüş... Bu öyküde siyasete gerek yoktu. (Hüseyin İSVİÇRE HABERLERİ 17 Can’ın tüm öykülerinde siyasete rastlamak mümkündür.) İki sevgilinin ilk buluşmasında siyasete dalmaları, öyküyü günlük sıradan konuşmalarla boğmuş sanki. Buna gerek yoktu. Çünkü okuyucu bir Kürt olan Mahir’in çektiği acıları görebilecek kurguyu yazardan bekler. Birçok öyküde olduğu gibi bu öyküde de anlatım bariz biçimde görünüyor. Oysa kahramanların acılarını anlatarak değil de tasvir ederek, mükemmel bir öykü yaratmış olacaktı. Yazar bu öyküde kahramanlarını detaylandırarak anlatmış; okuyucuya merak, düşünme, hayal etme fırsatı vermemiştir. Öyküde bazı şeyleri okuyucuya bırakmak lazımdır. Kahramanların bazı yönlerini saklı tutmak, ayrıntıdan kaçmak önemlidir. Her şeye rağmen duyarlı, sevecen, pozitif bir öyküdür. Kardeşliğe mesajdır... Sonuç olarak kitabı özetlemek gerekirse; kategorize etmek yanlıştır diyor yazar. Hepimiz kardeşiz. Nazlıyız... Halkların buluşması, kültürlerin kaynaşması, ezilenlerin bir arada olma isteği, kitaba damgasını vuran kardeşlik duygusu ve duyarlılığında içten, Yusuf Değirmenci sıcak bir merhabadır. 18 İSVİÇRE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ TAKSIM TRIO Istanbul, der Schmelztiegel aus Ost und West, bringt immer wieder beeindruckende Künstler hervor. Taksim Trio spüren mit ihren traditionellen Instrumenten der Geschichte nach und vertonen gleichzeitig die sprudelnde Weltoffenheit: Betörende Sounds und ein ureigener Klangkosmos zwischen orientalischer Tradition, Jazz, Ambient und Avantgarde. » Seit Jahrhunderten verläuft eine lebendige Grenze durch die türkische Metropole Istanbul, Orient trifft auf Okzident, Tradition auf pulsierende Gegenwart. Immer wieder sieht und spürt man diesen fliessenden Austausch in der Kunst, insbesondere in der Musik, welche bis heute die kulturelle Vielfalt verschiedenster Völker in sich trägt. Ein herausragendes Beispiel für diese Symbiose ist das Taksim Trio. „Taksim“ heisst der zentrale Platz im modernen Beyoglu-Viertel, „Taksim“ ist aber auch die Bezeichnung für eine instrumentale Improvisation in der klassischen türkischen Musik. Die drei Virtuosen von Taksim Trio spüren mit ihren traditionellen Instrumenten der eigenen Geschichte nach und bilden seit Jahren eine der populärsten türkischen Musik-Formationen. Hüsnü Senlendirici (Okay Temiz Orchestra) gilt in der Türkei als Klarinettengott und hat sich mit seinem letzten Solo-Album weit oben in die türkischen Charts platziert. Als Gründer der Gypsy-Formation Laco Tayfa lässt er auch diesen Background in die Musik des Trios einfliessen. Aytac Dogan gilt weit über seine Heimat hinaus als Meister der türkischen Zither (Kanun), er soll sogar der Lieblings-Kanun-Spieler der arabischen Emiraten sein. Sein Faible für Jazz, Latin und Blues färbt sein variantenreiches Spiel. Ismail Tunçbilek ist ein Virtuose auf der Baglama (Saz). Er hat lange mit Meistern aus Ägypten und Spanien gearbeitet und auch mit Paco de Lucia gespielt. Zusammen kreieren die drei herausragenden Meister-Instrumentalisten einen musikalischen Sog und ziehen ihr Publikum unwiderstehlich in Bann. Mit Leichtigkeit loten sie das ganze Spektrum der türkischen Volksmusik aus und verweben diese Elemente mit jazzigen Phrasierungen und ätherischen Folk-Momenten. Jenseits von Hitparade und klassischer Kunstmusik angesiedelt klingen die Taksim-Stücke wie eine instrumentale Variante von Folk und und Soul, durchwirkt von orientalischen Träumen, die einen schwerelos durch die Welt fliegen lassen. Die Musik des Taksim Trio lässt die Gedanken ausfransen und einen abtauchen in die Imagination von orientalischen Gärten und Gemächern, in die Atmosphären der Teestuben am Bosporus. Der klangliche Reichtum, die Arabesken der Melodien, die kunstvollen Verflechtungen und die beruhigende Atmosphäre machen die Taksim-Musik zu einer Herzensangelegenheit. Grossartige Musik dreier wunderbarer Musiker. Am Mittwoch 19. März 2014 spielen Taksim Trio das erste Mal in Luzern. Wir verlosen exklusiv bei Hallo Schweiz Merhaba 2x2 Eintrittstickets für dieses fantastische Konzert. Schreiben Sie eine Email an info@ schuur.ch mit dem Betreff „Taksim Trio“. Die Gewinner werden persönlich benachrichtigt. MERHABA/HALLO SCHWEIZ İSVİÇRE HABERLERİ 19 Küstah federal meclis üyesi yankı uyandıran Offshore konusunu yok sayıyor Aktivistler ve Multiwatch, Juso ve Unia gençlik Kuzey İsviçre’den oluşan bir birlik Johann Schneider-Ammann’ın muba- açılışındaki konuşmasını, federal meclis üyesinin Offshore skandalını savunmasını protesto etmek için ve federal meclis temsilcisine bu konu ile ilgili bir kitap vermek için kullanmışlardır. Federal Meclis üyesi bu kitabı almayı ret etti. Offshore hesaplarının etk amacı, zengin kişilere ve uluslararası şirketlere vergi sorumluluklarını yerine getirmeme ve kanunsuz para akışlarını gizleme fırsatını vermektir. Sosyal devleti ve demokrasiyi tehdit ediyorlar. Arroganter Bundesrat ignoriert skandalöse Offshore-Thematik Heute nutzte eine Koalition von AktivistInnen von Multiwatch, der Juso und der Unia Jugend Nordwestschweiz den Auftritt Johann Schneider-Ammanns an der muba-Eröffnung, um gegen die Verteidigung des Offshore-Skandals des Bundesrates zu protestieren und dem Bundesrat ein Buch zum Thema zu überreichen. Der Bundesrat weigerte sich, es entgegen zu nehmen. Der einzige Zweck von Offshore Konstrukten ist, reichen Einzelpersonen und transnationalen Unternehmen die Gelegenheit zu bieten, ihre Steuerpflichten zu umgehen und illegale Geldflüsse zu verschleiern. Sie gefährden den Sozialstaat und die Demokratie. Weltweit gehen den Staaten Hunderte von Milliarden an Steuergeldern verloren, da mobile Einzelpersonen und transnationalen Unternehmen Wege finden, fiktiv ihre Geldströme in Steueroasen zu steuern, wo sei kaum oder gar nicht besteuert werden. Steuergesetze sind national, Kapitalflüsse international. Dies nutzt eine kleine Elite schamlos aus. Geschützt von den Staaten, ohne die Steueroasen nicht existieren könnten: die USA, Grossbritannien und die Schweiz, um die wichtigsten zu nennen. Die Bevölkerungen und KMUs haben die Zeche zu bezahlen. „Durch Steuerunterschlagung über OffshoreKonstrukte, die den reichen Staaten angegliedert sind, verlieren Entwicklungsländer täglich 2 Milliarden Dollar an Steuersubstrat. Dass ein Bundesrat eines demokratischen Staates die Konstrukte als legitim bezeichnet, ist ein Skandal“, sagt Roman Künzler von Multiwatch. Auf diesen Missstand machten AktivistInnen an der Eröffnungszeremonie der Mustermesse Basel (muba) aufmerksam, indem sie Flugblätter verteilten und mit Transparenten versuchten mit dem Bundesrat ins Gespräch zu kommen und ihm das Buch ‚Schatzinseln – Wie Steueroasen die Demokratie untergraben’ zu überreichen. Der Bundesrat ignorierte das Angebot und sagte nur im Vorbeigehen herablassend mehrmals: „Informiert euch.“ „Wir müssen die Schlupflöcher für die Reichsten sofort schliessen. Dafür brauchts den automatischen Informationsaustausch und die Abschaffung des Steuerhinterziehungs-Geheimnisses“, sagt Beda Baumgartner, Präsident der Juso Basel-Stadt. „Regierungsvertreter haben demokratische Prinzipien und Gesetze umzusetzen und nicht ihre Umgehung zu verteidigen.“ Leere Staatskassen sind die Folge des fehlenden Steuersubstrats, was Leistungs- und Sozialabbau auf dem Rücken der Ärmsten zur Folge hat. „Es ist doch absurd, dass Bundesrat Schneider-Ammann einerseits den Offshore-Steuerbschiss verteidigt und gleichzeitig gegen Löhne ist, die zum Leben reichen“, bemerkt Franziska Stier von der Unia Jugend Nordwestschweiz. „Wir setzen uns daher für einen Mindestlohn ein.“ Die Koalition von AktivistInnen fordert, dass die Steuerkonstrukte der in der Schweiz und speziell in Basel ansässigen Multis offengelegt werden. Auch ihre Handhabung durch die jeweiligen Steuerbehörden ist transparent zu machen. In diesem Zusammenhang braucht es eine breite Diskussion über das Steuerparadies Schweiz. Die Widmung im Buch, das Johann Schneider-Ammann hätte überreicht werden sollen, hiess: “Herr Bundesrat Schneider-Ammann Steuern sind der Preis für die Zivilisation. Steueroasen fördern Steuerhinterziehung, Geldwäscherei und unkontrollierbare Finanzmärkte. Und sie gefährden die Demokratie. Beenden Sie den Skandal!“ » Mobil kişiler ve uluslararası şirketler, para akışlarını hemen hemen hiç vergilendirilmedikleri vergi cennetlerine yönlendirmek için yollar bulduklarından dolayı dünya çapında devletler yüz milyarca vergi parası kaybediyorlar. Vergi kanunları ulusaldır, para akışları uluslararası. Küçük, elit bir gup bu durumdan utanmadan faydalanıyor. Vergi cennetlerini destekleyen devletler onları da destekliyor: ABD, İngiltere ve İsviçre bunların en önemlileridir. Halk ve Kobiler bunun fiyatını ödemek zorundalar. „Zengin devletlerin desteklediği Offshore hesapları yoluyla vergi kaçakçılığı ile gelişmekte olan ülkeler günde 2 milyar Dolar vergi parası kaybetmektedirler. Demokratik bir devletin bir Federal Meclis üyesinin bu hesapları yasal olarak adlandırması bir skandaldır” diyor Multiwatch’tan Roman Künzler. Aktivistler Basel Numune Furaının (MuBa) açılışında bu hatalı duruma dikkat çekmek için broşür ve flyer dağıttılar ve pankartlarla Federal Meclis üyesi iile diyaloğa geçmeye ve ona “Hazine adaları - Vergi cennetleri demokrasiyi nasıl engelliyor” kitabını vermeye çalıştılar. Federal Meclis üyesi ise bu teklifi yok sayıp sadece geçerken bir kaç defa: “Bilgilenin” diye söylendi. Basel Merkez Juso başkanı Beda Baumgartner ise „En zenginler için yaratılan bu kaçış imkanlarını hemen engellememiz gerekiyor. Bunun için ise otomatik bilgi alışverişi olmalı ve vergi kaçakçılığı gizliliğinin kaldırılması gerekir.“, dedi. „Hükümet temsilcilerinin demokratik ilkeleri ve yasaları uygulamaları gerekir, bunlardan kaçmayı savunmamaları gerekir.“ Eksik vergi paralarından dolayı devlet kasaları boşalıyor, bundan dolayı da en fakirlerin sosyal çöküşü meydana geliyor. „ Federal Meclis üyesi Schneider-Ammann’ın bir yandan Offshore vergi kaçakçılığını savunup diğer taraftan geçimi sağlayacak nitelikte olan ücretlere karşı çıkması çok saçma.” diyor Kuzey-Batı İsviçre Unia Gençliğinden Franziska Stier. „Biz bu yüzden asgari ücreti destekliyoruz.” Aktivistler koalisyonu İsviçre’deki ve özellikle Basel’deki uluslararası şirketlerin vergi yapılarının açıklanmasını talep ediyorlar. İlgili vergi dairesinin işlemleri de saydam olmalıdır. Bu bağlamda İsviçre vergi cenneti konusunun geniş çapta tartışılması gerekir. Johann Schneider-Ammann’a verilmesi planlanan kitaptaki ithaf metni şu şekildeydi: „Bay Federal Meclis üyesi Schneider-Ammann, vergiler medeniyetin bedelidir. Vergi cennetleri vergi kaçakçılığını, para aklamayı ve kontrolsüz finans pazarlarını desteklerler. Ve demokrasiyi tehdit ederler. Bu skandalı sonlandırın!!“ İletişim: Roman Künzler, Multiwatch, 079 403 22 30 Beda Baumgartner, Juso Schweiz, 079 536 76 87 Franziska Stier, Unia Jugend Nordwestschweiz, 079 395 12 52 Protestaktion zum Offshore-Skandal um Johann Schneider-Ammann 20 MERHABA Bilgi aktarım yöntemleri: Göçmenlik geçmişi olan insanlar için cinsellik, gebeliği önleme ve aile planlaması hakkında bilgilendirme MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Rund um die Familie Schwangerschaft und Beziehungen Cinsellik, gebeliği önleme ve aile planlaması hakkında bilgilendirme » Cinsellik her insanın merkezi bir parçasıdır ve kimlik ve kişilik gelişimi üzerinde büyük bir etkisi bulunmaktadır. Cinsellik hakkında bilgilendirme ve aile planlamasının amacı, insanlara cinsellik ve aile planlaması ile ilgili kapsamlı bir şekilde sorumlu ve sağlıklı ve davranış şeklini kazandırmaktır. Entegrasyon, en önemli toplumsal değerlerden eşit oranda faydalanabilmek demektir. Bilgi aktarımda dil, en önemli araçtır. Ayrıca kişilerin kendi göçmenlik geçmişleri dikkate alınıp bir devlet veya kültür ile sınırlandırılmamalılar ve bunlara bağlı kalmamalılar. Öncelikle bu insanlar kadın ve erkektir. Bunun için görüşme » Sexualität ist ein zentraler Bestandteil eines jeden Menschen und hat großen Einfluss auf die Identität und Persönlichkeitsentwicklung. Die Sexualaufklärung und Familienplanung hat das Ziel, Menschen zu einem verantwortlichen, gesunden und selbstbestimmten Umgang mit Sexualität und Familienplanung in einem umfassendem Sinn zu befähigen. Integration meint die gleichberechtigte Teilhabe an den wichtigsten gesellschaftlichen Gütern. Die Sprache als wichtiges Instrument beim vermitteln von Wissen. Zudem ist der individuellen Migrationshintergrund zu berücksichtigen und sich nicht auf die Zuordnung zu einem Staat oder einer Kultur zu beschränken, bzw festzulegen. Primär handelt es sich ja doch um Frauen und sırasında sorgulayan, açık bir temel tutum gerekiyor, ve de kültürel farklılıktan dolayı sadece uyarlanmış olan bu temel koşul ile aktif olarak uğraşmaya açık olmak gerekir. Transkültürel yaklşaım kültürel sistemlerin sürekli olarak değiştiğini ve kendi için kapalı olan kültür çevrelerinin mevcut olmadığını varsaymaktadır. (BAG 2007 Göçmenlik geçmişi olan insanlar ne kadar sağlıklı?) Ayrıca ulusal programda (NPHS) 2011- 2017 aşağıdaki tespitler yapılmıştır: Transkültürellik çeşitli geçmişleri olan insanların arasındaki farklılıklara değil, ortak noktalarına yoğunlaşır. 1 2 3 İzni olan, 4 ila 12 yıl arasında İsviçre’de oturan göçmenler. Onlar için öncelikler aşağıdaki gibidir: İzni olan göçmenler. Bu kişi grubu İsviçre’deki sağlık sistemini iyi bilir, burada doğmuştur ve/veya kendi cinsel tecrübelerini kazanmak isteyen ve bununla ebeveynlerini zorlayan çocukları vardır. - Cinsel sağlık hakkında genel bilgiler, kadın ve erkeklerin uzmanlarla buluşabilecekleri bilgilendirme günleri, danışmalık(uzmanlık merkezlerinin adresleri. - Söylenilenlerin gerçekten anlaşılabilmesi için tercümanlarla işbirliği. - Olası gebeliği önleyici yöntemler hakkında bilgiler, bunların fiyatları ve gerekirse finansmanları hakkında bilgi. İsviçre’de gebeliği sonlandırma konusunda bilgi: Gebeliği sonlandırmanın çeşitli yöntemleri ve süre düzenlemesi yasası konsunda (12. gebelik haftasına kadar) - İltica yurtlarında özel hayat. - Çocukların iltica talebinin reddine engel olamayacağı bilgisi (birçok ilticacı hamile kalınca taleplerinin ret edilemeyeceğine inanıyor) - Ailenin maddi güvenliği. - Dile hakim olma. - Sosyal hizmetlerden maddi bağımsızlığı elde etmek için destek - Günlük hayatın düzenlenmesi - Başka insanlarla ilişkiler, çevrenin genişletilmesi (Danışmanlık merkezleri v.b.) - Sağlık konularının daha ziyade kadınlarla görüşülmesi, zira kadınlar bu konu ile erkeklerden daha çok ilgilenirler. - Conviva projesinin desteklenmesi. Bu proje ile kadınlara özel çevrelerinde ulaşılır. Kadın arkadaşlarını evlerine çağırırlar. Ev sahibi olarak bu çabaları için bir tazminat alırlar. Çoğunlukla gelen kadınlardan biri tercüman olarak da yardım etmeyi teklif eder. Bu rahat ortamda kadınlar için mahrem sorular sormak ve gebeliği önleyici yöntemler hakkında bilgi alışverişinde bulunmak daha kolay olur. - Almanca kurslarına sağlık konularının dahil edilmesi. Bunun için büyük maliyetlere ihtiyaç yok. Sağlık konusu modül olarak dahil edilebilir. Anahtar kişiler aracılığı ile erişim sağlanabilir (Danışmanlık ve iletişim merkezleri, ebeler, doktorlar, hastaneler ve entegrasyon alanında çalışan insanlar). Ebeveynler - Buluğ çağında çocuklarına davranış şekli, kendi vatanlarının değer sistemi, ebeveynlerin ahlaki tutumu - Göç edilen ülkenin değer sistemleri hakkında bilgilendirme - Menopoz, vücuttaki değişiklikler hakkında sorular (hala hamile kalabilir miyim? v.b.) Bu danışmanlıklar genelde tekil görüşmeler şeklinde meydana gelir. Müşteriler aktif olarak danışmanlık merkezlerine gelirler. Gençler - Bu iki değer sistemi arasındaki tutarsızlıklara çok maruz kalırlar. Bu ikilem içerisinde ve iki değer sistemini birleştirme sürecinde kendi tutumlarını bulmada ve genel olarak kendi tutumlarını belirlemede desteğe ihtiyaç duyarlar. Gençlere erişim gençlik merkezlerinde, okullarda veya eşilk eden birinin yanında veya arkadaşlarının tavsiyesi üzerine danışmanlık merkezlerinde sağlanabilir. 1 2 3 Asylsuchende mit unsicherem Aufenthaltsstatus (aus Krisengebieten) sind erst mal mit ihrem Aufenthaltstatus beschäftigt. Im Vordergrund steht die Frage, ob sie in der CH leben können, oder ob eine Abweisung des Asylantrags droht. Hier braucht es: Migranten mit B-Bewilligung, welche zwischen 4 und 12 Jahre in CH wohnen. Hier steht im Vordergrund: Migranten mit C-Bewillingung Diese Personengruppe kennt das CH Gesundheitssystem gut, ist hier geboren und/oder hat Kinder, die selber sexuelle Erfahrungen machen möchten und nicht selten damit die Eltern fordern bzw. überfordern. 21 Methoden der Wissensvermittlung: Sexualaufklärung, Verhütung und Familienplanung für Menschen mit Migrationshintergrund Männer. Es braucht dazu eine fragende, offene Grundhaltung während des Gespräches, die Bereitschaft zur aktiven Auseinandersetzung mit dieser Grundgegebenheit, welche durch die kulturelle Verschiedenheit lediglich modifiziert wird. Der transkulturelle Ansatz geht davon aus, dass sich kulturelle Systeme ständig wandeln und keine in sich geschlossenen Kulturkreise existieren. (BAG 2007 Wie gesund sind Migrantinnen und Migranten) Weiter wird im Nationalen Programm (NPHS) 20112017 festgehalten: Transkulturalität fokussiert nicht auf die Unterschiede, sondern auf die Gemeinsamkeiten von Personen mit unterschiedlichem Hintergrund. Je nach Migrationhintergrund und je nach Phase des Aufenthalts verändern sich die Fragen im Zusammenhang mit Sexualität und Schwangerschaft. Göçmenlik geçmişine ve kalışının evresine göre cinsellik ve hamilelik ile ilgili sorular da değişiyor Ülkede bulunma statüsü belirsiz olan ilticacılar (kriz bölgelerinden) öncelikle ülkede bulunma statüsleri ile ilgileniyorlar. Onlar için İsviçre’de yaşayıp yaşayamayacakları, iltica taleplerinin ret edilme olasılığı öncelik taşıyor. Onlar için aşağıdaki bilgiler gereklidir: SAĞLIK - Allgemeine Information über sexuelle Gesundheit, Infonachmittage für Frauen und Männer mit Fachleuten, Adressen von Beratungsstellen/Fachstellen. - Eine Zusammenarbeit mit Übersetzerinnen, damit das Gesagte wirklich verstanden wird. - Informationen über mögliche Verhütungsmittel deren Preis und evt. Finanzierungsmöglichkeiten. - Informationen über den Schwangerschaft- sabbruch in der CH: Über die verschiedenen Methoden und das Gesetz der Fristenregelung (bis 12. Schwangerschaftswoche) - Intimsphäre in den Aufnahmeheimen. - Die Information, dass Kinder keinen Schutz vor einer Ausweisung bieten, (viele Asylbewerberinnen glauben, eine Schwangerschaft schütze sie vor einer Ausweisung) - Finanzielle Sicherung der Familie. - Sprachkompetenz - Unterstützung bei der finanziellen Unabhängigkeit vom Sozialdienst - Alltagsbewältigung -Kontakte zu anderen Menschen, Erweiterung des Beziehungsfeld (Kontaktstelle etc) - Gesundheitsthemen primär mit den Frauen zu besprechen. Dies aus dem Grunde, dass sie sich mehr für Gesundheitsthemen interessieren als Männer. - Die Förderung des Projektes Conviva. Mit diesem Projekt werden Frauen in Ihrem privaten Umfeld erreicht. Sie laden ihre Freundinnen bei sich zu Hause ein. Als Gastgeberin erhalten Sie eine Entschädigung für den Aufwand. Meist bieten sich anwesende Frauen auch als Übersetzerin an. Dieser entspannte Rahmen hilft den Frauen intime Frage zu stellen und Erfahrungen mit Verhütungsmitteln auszutauschen. - Die Integration der Gesundheitsthemen in Deutschkursen. Es braucht keine grossen Aufwendungen. Das Thema Gesundheit kann einfach als Modul eingebaut werden. Zugang findet man über Schlüsselpersonen (Kontaktstellen, Hebammen, Ärzte, Spitäler, Beratungsstellen, und Personen die im Integrationsbereich tätig sind). Eltern - Umgang mit den Kindern in der Pubertät, Wertsystem des Herkunftsland, moralische Haltung der Eltern - Aufklärung über die im Migrationsland geltenden Wertsysteme - Wechseljahre, Menopause, Fragen über Veränderungen im Körper (Bin ich noch fruchtbar? etc.) - Die Beratung findet meist in Einzelsitzungen statt. Die Klientinnen suchen aktiv die Beratungsstellen auf. Jugendliche Sind dem Widerspruch der beiden Wertsysteme stark ausgesetzt. Sie brauchen Unterstützung in dieser Auseinadersetzung und Hilfe bei der Suche nach einer eigenen Haltung beim Prozess der Vereinigung der beiden Wertesysteme und bei der Suche nach einer eigenen Haltung. Der Zugang zu den Jugendlichen kann via Jugendtreffs, Schulen oder auch in Begleitung oder auf Empfehlung von Freundinnen auf der Beratungsstelle stattfinden. 22 SAĞLIK MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Bilgi aktarımı » Vücut fonksiyonları, cinsellik ve gebeliği önleyici yöntemler hakkında Bilgi aktarımında göçmenlik geçmişi olan insanların dini ve toplumsal sebeplerden dolayı başka bir anlayışa sahip olabileceklerini dikkate almak gerekir. Örneğin kanın temizlenmesi için vajinadan akması Wissensvermittlung gerektiğine inandıkları için çoğu kadın tampon kullanmaz. Ayrıca sünnet konusunda da çok dikkatlı ve anlayışlı konuşmalar yapılmalıdır. Sünnetli kadınların doğum korkusu çok fazladır. Ayrıca tabii ki İsviçre’de sünnetin ve zorunlu evliliğin yasak olduğuna da işaret edilmelidir. Hangi yöntemlerle bilgi aktarımı desteklenebilir? • Genelleme yapılmamalı. Klişelerden ve stereotip düşüncelerden vaz geçilmelidir. Kendi nesnel düşüncelerden ve standartlardan uzaklaşılmalı. • Mesajlar ve bilgiler ayrımcı olmamalı ve hiç bir grup eksikli olarak gösterilmemeli. • Yarım bilgiler aktarılmamalı. » Tecrübe gösteriyor ki: Farklı bir kültürel geçmişe sahip insanlara ulaşmak, onları kendi çevrelerinden uzaklaştırarak değil, alışık oldukları çevrede onları ziyaret Kantonların hamilelik, ilişki sorunları konusundaki danışmalık merkezleri veya Binningen ve Liestal’da bulunan Baselland cinsel sağlık merkezleri aşağıdaki konularda danışmanlık veriyorlar: Hamilelik Psikososyal danışmanlık ve refakat Hamilelik ve çalışma, annelik, babalık konusunda hukuki konular Acil durumlarda maddi yardımlar ve geçici yardımlar Planlanmamış hamilelik Gebeliği sonlandırmada psikososyal ve hukuki kriterler Kararsızlık, karar danışmanlığı 16 yaşından küçükler için resmi danışmanlık merkezi Aile planlaması Çocuk isteği ve istenmeyen çocuksuzluk ile nasıl baş edilir Gebeliği önleme yöntemleri Cinsellik Hayatın çeşitli evrelerinde kendi ve partnerin cinselliği İkili ilişkilerdeki görüş farklılıklarında ve sorunlarında cinsellik Değişimler, beklentiler, sorunlar ve görüş farklılıkları ile baş edilmesi Çözüm bulmada yardım Projeler Göçmenlik alanında çeşitli projeler, Conviva, iletişim merkezlerinde bilgi aktarımı v.b.. Cinsellik pedagojisi ile ilgili hizmetler Cinsel pedagoji dersinde öğretmene destek Cinsel pedagoji konularında öğretmenlerin eğitilmesi Proje haftalarında ortak çalışma Danışmanlık merkezleri ulusal ekonomi ve sağlık müdürlüğünün (VGD BL) katkısı ile finanse edilip Baselland Kantonu halkının hizmetine sunulmuştur. ederek daha kolay sağlanır. Bu, yabancı yüzdesi yüksek olan iltica yurtlarında, camilerde veya kendi evlerinde olabilir. (Örneğin Conviva). Bilgi aktarımında sorulması olası sorular: • Ailenin kalanı nasıl ve nerede yaşıyor? • Köyde mi şehirde mi büyüdüler? • İnançlılar mıdır? Hangi dinin mensubular? V.b… • Şu anki hayatları nasıl ve vatanlarında/şehirlerinde sürdükleri haytattan ne gibi farkları var? • Aile planlaması konusundaki farklı tutumlar konusunda düşündüler mi hiç? (bazı kültürlerde çocuklara yaşlılık sigortası olarak bakılır). • Büyüdükleri ailede cinsellik konusunda konuşuluyor muydu? • Buluğ çağı öncesi vücutta meydana gelecek değişiklikler hakkında konuşulmuş mu? Cinsellik hakkında bilgi verilmiş mi? Evet ise, kimin tarafından? Ancak bu açılış evresinden sonra cinsel sağlık hakkında spesifik sorular sorulmalıdır. Çevrenizde genel olarak insanlarla cinsellik hakkında konuşuyor musunuz ve evet ise kiminle ve nerede”. Cinsellik hakkında genel bilgileri nelerdir. Bu arada, amacın bu konudaki bilgilerini derinleştirmek olduğunu, bilgilerinden şüphe duyulmadığını vurgulamak gerekir. Genelde bilgi vermeden önce mevcut bilgileri sorgulamak gerekir, soru sorulmasına izin verilip bunları cevaplandırmak gerekir. Konuşmanın açıklığı kültürel geçmişe göre ve kendi sağlık anlayışlarına göre değişebilir. Bazen sağlıklı bir davranış şekli için bazı beriyerler ve engeller mevcut olabilir. Bunun sebebi sadece gelenekler değildir, farklı sosyal koşullar ve diğer çevre koşulları da olabilir, örneğin vatanlarının sağlık sisteminde. Göçmenlerle çalışırken onların kültürel koşullarına daima saygı duymak gerekir. Özgür cinsellik bilgilendirmesine ve aile planlamasına karşı olumsuz tutumları olabilir, gebeliği önleyici yöntemlerle sınırlı tecrübeleri olabilir veya düşük bir eğitim seviyeleri ve/veya yetersiz dil bilgileri ola- bilir. Amaç farklılıkları kabul etmek de olsa, buna rağmen göçmelerin cinsel hakları ve çocuk doğurma haklarını insan hakkı olarak kabul etmelerini sağlamak da amaçların arasındadır. Bu anlayışa göre göçmenler için uyarlanmış cinsellik eğitimi şu anlama gelir: göçmen halk demokratik toplumda kendi sorumluluklarını üstlendikleri bir cinsel yaşama ve cinsiyetler arası eşitliğe teşvik edilmeli ve göç ettikleri toplumda geçerli olan normlarla yapıcı bir şekilde meşgul olmaları sağlanmalı. Malzeme: Bilgi aktarımında kolay anlaşılabilir ve sosyal kültür açısından kabul edilebilir resimler kullanılmalı, zira bilgi alışını ve bu konuya girişi kolaylaştırıyor. Ayrıca bu malzemeler de kullanıma bırakılabilir: Dünya haritası, atlas, anatomik resimler, cinsellik konusundaki en önemli terimlerin ilgili dile çevrildiği bir çeviri tablosu, veya cinsel organlarının maketleri. Sorunsuz bir iletişim sağlamak amacıyla bir tercümanın hazırda bulunması gerekir. Monica Somacal Graf / Liestal danışmanlık merkezi » Bei der Wissensvermittlung über körperliche Vorgänge, Sexualität und Verhütung muss beachtet werden, dass Menschen mit Migrationshintergrund aus religiösen und gesellschaftlichen Gründen ein anderes Verständnis haben können. Z.B. benutzen viele Frauen keine Tampons, da sie der Auffassung sind, dass das Blut zur Reinigung aus der Scheide fließen muss. Auch rund um das Thema der Beschneidung muss das Gespräch sehr taktvoll und vorsichtig gesucht werden. Frauen die beschnitten sind, haben grosse Angst vor der Geburt. Natürlich muss darauf hingewiesen werden, dass Beschneiden, wie auch die Zwangsehe in der Schweiz verboten ist. Mit welchen Methoden kann die Wissensvermittlung unterstützt werden? • Keine Pauschalisierung. Auf Klischees und stereotype Vorstellungen verzichten. Versuchen sich von den eigenen subjektiven Vorstellungen und Normvorstellungen zu lösen. • Botschaften und Informationen sollen nicht diskriminierend sein und es soll keine Gruppe als defizitär dargestellt werden. • Kein Halbwissen vermitteln. » Die Erfahrung zeigt: Zugang zu Menschen mit einem anderen kulturellen Hintergrund, findet man leichter, wenn man sie nicht aus ihrem eigenen Kontext reißt, sondern sie in ihrer gewohnten Umgebung aufsucht. Dies kann in Quartieren mit hohem Ausländeranteil, Asylheimen, Moscheen oder in den eigenen Wohnungen sein kann. (Beispiel Conviva) stattfinden. Mögliche Fragestellungen bei der Wissensvermittlung: • Wie und wo lebt die restliche Familie? • Sind Sie auf dem Land oder in der Stadt aufgewachsen? • Sind Sie gläubig? Welcher Religion gehören Sie an? Etc… • Wie sieht das jetziges Leben aus und wie unterscheidet es sich vom Leben im Heimatland/Ort?“ • Haben Sie sich über die unterschiedliche Handhabung der Familienplanung Gedanken gemacht. (in gewissen Kulturen dienen Kinder als Altersvorsorge). • Wurde in ihrer Herkunftsfamilie über Sexualität gesprochen • Wurde über Veränderung im Körper vor der Pubertät gesprochen? Wurden Sie aufgeklärt? Wenn ja von wem? Erst nach dieser Einleitungsphase ist es angebracht, spezifische Fragen zur sexuellen Gesundheit zu stellen. Reden Sie in ihrer Umgebung allgemein mit Menschen über ihre Sexualität“, wenn ja mit wem und wo. Was wissen sie allgemein über Sexualität. Dabei ist es wichtig, klar zu stellen, dass man ihre Kompetenz in diesem Bereich erweitern möchte und ihr eigenes Wissen nicht anzweifelt. Grundsätzlich erst Wissen abfragen, bevor man versucht das Wissen zu vertiefen, Fragen stellen lassen und auf diese eingehen. Je nach kultureller Herkunft und Gebundenheit an das hergebrachte Gesundheitsverständnis variiert die Offenheit des Gespräches. Teilweise gibt es bestimmt Barrieren und Hürden für ein gesundheitsgerechtes Verhalten. Nicht nur Traditionen sind dafür verantwortlich, sondern auch eine andere Sozialisation und andere Rahmenbedingungen, zum Beispiel im Gesundheitswesen der Herkunftsländer. Bei der Arbeit mit Migrantinnen und Migranten gilt auch, immer kulturelle Besonderheiten zu respektieren. Sie könnten negativen Einstellungen gegenüber der emanzipatorischen Sexualaufklärung und Familienplanung haben, begrenzte Erfahrungen mit präventiven Angeboten gemacht haben, einen geringen Bildungsgrad und/oder mangelnde Sprachkompetenz aufweisen. Ziel ist zwar Verschiedenheiten anzuerkennen, aber auch Migrantinnen und Migranten in die Lage zu versetzen, sexuelle und reproduktive Rechte als Menschenrechte zu erkennen. Migrationssensible Sexualaufklärung bedeutet nach diesem Verständnis: Die zugewanderte Bevölkerung soll in der demokratischen Gesellschaft zu einer selbstverantwortlichen Sexualität und Gleichberechtigung zwischen den Geschlechtern motiviert werden und sich konstruktiv mit den Normen der Aufnahmegesellschaft auseinandersetzen. Material: leicht verständlich und soziokulturell akzeptable Bilder sollten bei der Wissensvermittlung eingesetzt werden, da es die Wissensaufnahme und den Zugang zu diesem Thema erleichtert. Zur Verfügung stellen kann man: Weltkarte, Atlas, anatomische Bilder, eine Übersetzungstabelle der wichtigsten Begriffe um den Terminus Sexualität in der jeweiligen Sprache, oder Modelle der Geschlechtsorgane. Um eine reibungslose Kommunikation zu gewährleisten, muss jeweils ein Übersetzer eine Übersetzerin anwesend sein. Monica Somacal Graf / Beratungsstelle Liestal SAĞLIK 23 Die kantonalen Beratungsstellen für Schwangerschaft und Beziehungsfragen/ Fachstellen für sexuelle Gesundheit Baselland an den beiden Standorten Binningen und Liestal bieten Beratungen zu folgenden Themenbereiche an: Schwangerschaft Psychosoziale Beratung und Begleitung Rechtliche Fragen zu Schwangerschaft und Arbeit, Mutterschaft, Vaterschaft Finanzielle Hilfe Überbrückungshilfen in Notsituationen Ungeplante Schwangerschaft Schwangerschaftsabbruch psychosoziale und rechtliche Aspekte Ambivalenz, Entscheidungsberatung Offizielle Beratungsstelle für unter 16 jährige Familienplanung Umgang mit Kinderwunsch und Ungewollte Kinderlosigkeit Methoden der Schwangerschaftsverhütung Sexualität Eigene und partnerschaftliche Sexualität in verschieden Lebensphasen Bei Differenzen und Problemen in Paarbeziehungen Auseinandersetzung mit Veränderungen, Erwartungen, Problemen und Konflikten Hilfe beim erarbeiten von Lösungen Projekte Verschiedene Projekte im Migrationsbereich, Conviva, Wissensvermittlung in Kontaktstellen etc.. Sexualpädagogische Angebote Ergänzung zur Lehrkraft im sexualpädagogischen Unterricht Coaching von Lehrkräften zu sexualpädagogischen Themen Mitarbeit in Projektwochen Die Beratungsstellen werden durch einen Leistungsauftrag der Volkswirtschafts- und Gesundheitsdirektion (VGD BL) finanziert und steht der Bevölkerung des Kantons Baselland zur Verfügung. 24 SAĞLIK MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Cezasız gebeliğe son verme Madde 119 * Doktorun görüşüne göre, hamile kadının ağır fiziksel veya ruhsal tehlikeye girme durumu olduğundan gerekli olduğu zamanlarda gebeliğe son verilmesi cezaya tabi değildir. Bu tehlike, gebelik ne kadar ilerlemiş ise, o kadar büyük olmalı. * 2 Son adet kanamasının başlangıç gününden itibaren 12 hafta içerisinde hamile kadın tarafından yazılı olarak zor durumda olduğunu belirtip talep edildiği ve meslek izni olan bir doktor tarafından yapıldığı takdirde de gebeliğe son verilmesi cezaya tabi değildir. Bu doktor bu kadın ile işlemden önce şahsen görüşüp ona danışmanlık yapmalıdır. b. c. şahsen, 16 yaşının altında hamile bir kadının gençler için uzmanlık merkezine başvurmuş olduğundan emin olmalı. Binningen ve Liestal merkezlerindeki danışmanlar Baselland Kantonundaki kadın ve erkeklere ücretsiz olarak karar vermelerine yardımcı oluyorlar. Bu, yasal bir görevdir ve 9.10.1981 / Federal Hüküm 1983 tarafından düzenlenmiştir. Orada yazılanlar şu şekilde: Her Kantonun ücretsiz psikososyal yardım suna danışmanlık merkezleri bulunmalıdır. Sorunlu hamilelik derken kadının veya çiftin hamileliği devam ettirebileceklerinden emin olmadıkları plansız hamilelikler kastediliyor. Mağdurlar bir kriz durumundalar ve mümkünse partnerleri ile birlikte kısa zaman içerisinde gelecek için önemli olan bir karar vermek zorundalar. Bu durumda mağdurlar bir danışmalık merkezine yönlendirilirler. 16 yaşından küçükler yasaya göre danışmalık merkezinde karar desteğinden faydalanmak zorundalar. Bağımsız ve ücretsiz danışmanlık için akdın ve erkeklere kısa süre içerisinde bir danışmanlık tarihi verilir. Genelde aynı gün içerisinde, en geç 3 gün içerisinde. Karar vermek için önemli olan etkenler çoğunlukla dış etkenlerdir: Çalışma durumu, eğitim durumu, maddi kaynaklar, oturma durumu, ülkede bulunma statüsü, sosyal çevre ve ilişkinin kalitesi. Genelde kadınlar veya çiftler (ilave) Madde 120 Tedaviyi uygulayan doktorun aşağıda belirtilen zorunlukları bulunmaktadır: 1 a. hamile kadından yazılı bir talep formu istemeli; b. hamile kadınla şahesen görüşüp işlemin sağlık riskleri hakkında bilgilendirmeli ve ona imza karşılığında aşağıdaki maddeleri içeren bir broşür vermelidir: b.1. ücretsiz danışmanlık merkezlerinin adres listesi, b. 2. maddi ve manevi yardım hizmeti veren birliklerin ve merkezlerin adres listesi ve b.3. doğmuş çocuğu evlatlık olarak verme imkanı hakkında bilgiler; bir çocukla hayatlarını uygun bir şekilde devam ettirecek durumda görmezler. Bunun sebepleri aşağıdaki gibidir: yetersiz gelir, kötü ev koşulları, yetersiz sosyal çevre, bakımda destek eksiği, ilişkiye getireceği yük yüzünden partnerin kaybı. İsviçre’de yaklaşık her 5. veya 6. kadın hayatında en az bir kere bir gebeliğe son veriyor. Bunun anlamı, bir kadının hayatında bir veya daha fazla kere böyle bir durumla karşılaşabilmesidir. Kürtajların yaklaşık %60’ı gebeliği önleyici yöntemlerin başarısız olmasından dolayı meydana gelir. Kaynak: www.svss-uspda.ch İsviçre, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla kürtaj oranı en düşük olan ülkelerden biridir. Yaklaşık kürtajların üçte ikisi 25 yaş altı kadınlara yapılıyor. Gençler bu oranda düşük bir pay sahibidirler! Gebeliğe hangi yöntemle son verileceğinin kararı kadına aittir. 7. haftaya kadar ilaçla son verilebilir. İlaç yönteminin kullanım oranı gitgide artmaktadır: 2004 yılında işlemlerin %49’u ilaçla yapılırken 2010 yılında bu oran %62 idi. Kürtajların yaklaşık %4’ü 12. hamilelik haftasından sonra yapılıyor. Bunlardan üçte biri anne veya çocukta görülen sorunlardan dolayı yapılıyor. Sorunlu hamilelikler konusunda danışmanlık görüşmeleri bizim için her zaman önemli bir görevdir ve hiç bir durum diğerine benzemez. Amacımız,kadının doğru kararı verip kendisi için doğru olan yola sapabilmesi için yüksek kaliteli ve uzmanlaşmış danışmalıklar vermektir. İşsiz kadınlar * Doğum tarihinde ALV’den maaş almaya yetkili * Maaşı almayıp ama almak için koşulları yerine getirenler için de Doğum tarihinde çalışamaz durumda olan kadınlar * Malulluk sigortasının gündelik ödemeleri * Hastalık veya Kaza sigortasının gündelik ödemeleri * Geçerli iş ilişkisi var ve gündelik almaya hakkı bulunmuyor Annelik ödemelerinin meblağı ve süresi Brüt maaşın %80’i En fazla Fr. 6’450, günde Fr.172.Serbest çalışmadan gelen yıllık gelir en fazla Fr.77’440.En fazla 14 hafta - 98 gün Tekrar çalışmaya başlandığında bu hak yanar. Hakkın talep edilmesi: Bir şirkete bağlı çalışanlar Serbest çalışanlar İşsiz kadın işveren üzerinden denkleme sigortası üzerinden son işveren üzerinden Hamilelik sırasındaki hastalık (Madde 324a OR) göre ücret ödenmesinin devam asgari olarak Basel Skalası 1. 2. ve 3. 4.-10. 11.-15. 16.-20. 21. 25 Strafloser Schwangerschaftsabbruch Annelik sigortası Talep hakkı * AHV doğumdan 9 ay önce sigorta yapar * bunun 5 ayı boyunca anne çalışır * Doğum tarihinde geçerli iş ilişkisi * Vatandaşlığa bağlı değildir SAĞLIK İş ilişkisinin süresi çalışma yılında çalışma yılında çalışma yılında çalışma yılında çalışma yılında çalışma yılından itibaren Baselland danışmanlık merkezleri Elisabeth Bammatter Hauptstrasse 85 A 4102 Binningen 061 413 24 00 3 hafta 2 ay 3 ay 4 ay 5 ay 6 ay Monica Somacal Graf Rathausstrasse 6 4410 Liestal 061 921 60 13 Art. 119 * Der Abbruch einer Schwangerschaft ist straflos, wenn er nach ärztlichem Urteil notwendig ist, damit von der schwangeren Frau die Gefahr einer schwerwiegenden körperlichen Schädigung oder einer schweren seelischen Notlage abgewendet werden kann. Die Gefahr muss umso grösser sein, je fortgeschrittener die Schwangerschaft ist. * 2 Der Abbruch einer Schwangerschaft ist ebenfalls straflos, wenn er innerhalb von zwölf Wochen seit Beginn der letzten Periode auf schriftliches Verlangen der schwangeren Frau, die geltend macht, sie befinde sich in einer Notlage, durch eine zur Berufsausübung zugelassene Ärztin oder einen zur Berufsausübung zugelassenen Arzt vorgenommen wird. Die Ärztin oder der Arzt hat persönlich mit der Frau vorher ein eingehendes Gespräch zu führen und sie zu beraten. Art. 120 Die behandelnde Ärztin /Arzt hat die Pflicht : 1 a. von der schwangeren Frau ein schriftliches Gesuch zu verlangen; b. persönlich mit der schwangeren Frau ein eingehendes Gespräch zu führen und sie zu beraten, sie über die gesundheitlichen Risiken des Eingriffs zu informieren und ihr gegen Unterschrift einen Leitfaden auszuhändigen, welcher enthält: b.1. ein Verzeichnis der kostenlos zur Verfügung stehenden Beratungsstellen, b. 2. ein Verzeichnis von Vereinen und Stellen, welche moralische und materielle Hilfe anbieten, und b.3. Auskunft über die Möglichkeit, das geborene Kind zur Adoption freizugeben; b. c. sich persönlich zu vergewissern, dass eine schwangere Frau unter 16 Jahren sich an eine für Jugendliche spezialisierte Beratungsstelle gewandt hat. Die Beraterinnen an den Standorten Binningen und Liestal bieten Frauen und Männern des Kantons Baselland unentgeltliche Beratungen für die Entscheidungsfindung an. Dies ist ein gesetzlicher Auftrag, geregelt im Bundesgesetz vom 9.10.1981 / Bundesverordnung 1983. Darin ist zu lesen: Jeder Kanton verfügt über Beratungsstellen, welche unentgeltliche psychosoziale Beratung anbieten. Mit Konfliktschwangerschaft meinen wir eine ungeplante Schwangerschaft, bei welcher die Frau oder das Paar unsicher sind, ob sie die Schwangerschaft fortsetzen können. Die Betroffenen befinden sich in einer Krise und müssen, wenn möglich gemeinsam mit ihrem Partner, innert kürzester Zeit eine für die Zukunft wichtige Entscheidung treffen. In dieser Situation und bei Ambivalenz werden die Frauen oder Paare an die Beratungsstellen überwiesen. Unter 16 Jährige haben von Gesetzes wegen die Pflicht, sich auf der Beratungsstelle für die Entscheidungshilfe zu melden. Für die unabhängige, kostenlose Beratung erhalten Frauen und Männer schnell einen Beratungstermin. In der Regel am gleichen Tag, jedoch sicher innert drei Tagen. Wesentlich Für die Entscheidungsfindung sind oft äussere Faktoren wie: Arbeitssituation, Ausbildungssituation, finanzielle Ressourcen, Wohnsituation, Aufenthaltsstatus, soziales Umfeld und die Qualität der Partnerschaft. Meistens sehen Frauen/ Paare sich nicht in der Lage, das Leben mit einem (zusätzlichem) Kind angemessen zu gestalten. Gründe dafür sind: ein ungenügendes Einkommen, schlechte Wohnverhältnisse, ungenügendes soziales Umfeld, fehlende Unterstützung bei der Betreuungsaufgabe, Angst vor Verlust des Partners wegen Überbelastung der Beziehung. In der Schweiz bricht etwa jede fünfte oder sechste Frau mindestens einmal in ihrem Leben eine Schwangerschaft ab. Das bedeutet, dass jede Frau einmal - manchmal auch mehrmals - in ihrem Leben in diese Situation geraten kann. Ca. 60 % der Abbrüche sind auf ein Versagen der Verhütung zurückzuführen. Quelle: www.svss-uspda.ch Die Schweiz gehört, im Vergleich mit anderen Europäischen Ländern, zu den Ländern mit den niedrigsten Abbruchraten. Etwa zwei Drittel der Abbrüche werden an Frauen von 25 und mehr Jahren vorgenommen. Jugendliche sind im Verhältnis gering vertreten! Die Frau hat die Wahl mit welcher Methode sie den Abbruch durchführen möchte. Bis zur 7. Woche kann eine Schwangerschaft medikamentös durchzuführt werden. Die Anwendung der medikamentösen Methode nimmt stetig zu: 2004 machte sie 49% der Interventionen aus, 2010 bereits 62%. Rund 4% der Abbrüche werden nach der 12. Schwangerschaftswoche vorgenommen. Ein Drittel davon wird auf Grund von körperlichen Problemen bei Mutter oder Kind durchgeführt. Beratungsgespräche zum Thema Konfliktschwangerschaft sind für uns immer wieder eine Herausforderung und jede Situation ist einzigartig. Unser Anliegen ist es, qualifizierte und spezialisierte Beratungen anzubieten, damit die Frau zu ihrem Entscheid findet und den für sie richtigen Weg einschlagen kann. Mutterschaftsversicherung Anspruchsberechtigung * AHV versichert 9 Monate vor der Geburt * davon 5 Monate erwerbstätig * Gültiges Arbeitsverhältnis zum Zeitpunkt der Geburt *Nationalitätsunabhängig Stellenlose Frauen * Zum Zeitpunkt der Geburt ALV Bezugsberechtigte * Auch die welche nicht beziehen aber die Voraussetzungen erfüllen würden Arbeitsunfähige Frauen zum Zeitpunkt der Geburt * Taggeld der Invalidenversicherung * Taggeld der Kranken- oder Unfallversicherung * Gültiges Arbeitsverhältnis kein Taggeldanspruch Höhe & Dauer des Mutterschaftsgeldes 80% des Bruttolohns Maximal Fr. 6’450, pro Tag Fr.172.Selbstständig max. Jahreseinkommen Fr.77’440.Höchstens 14 Wochen - 98 Tage Verfällt bei wieder Aufnahme der Arbeit Geltendmachung des Anspruchs via: Angestellt Erwerbstätige via Arbeitgeber Selbständig Erwerbend via Ausgleichskasse Stellenlose Frau letztem Arbeitgeber (Krankheit während der Schwangerschaft Minimum der Lohnfortzahlung nach (Art. 324a OR) nach Basler Skala Im 1. Im 2. und 3. Im 4.-10. Im11.-15. 16.-20. Ab dem 21. Dauer des Arbeitsverhältnis Anstellungsjahr Anstellungsjahr Anstellungsjahr Anstellungsjahr Anstellungsjahr Anstellungsjahr Die Beratungsstellen Baselland Elisabeth Bammatter Hauptstrasse 85 A 4102 Binningen 061 413 24 00 3 Wochen 2 Monate 3 Monate 4 Monate 5 Monate 6 Monate Monica Somacal Graf Rathausstrasse 6 4410 Liestal 061 921 60 13 26 TÜRKİYE HABERLERİ Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’ın arasında geçtiği iddia edilen ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun gerçekleştiği gün Erdoğan’ın oğluna “paraları sıfırla” talimatı verdiği ses kaydının ardından Haramzadeler333 hesabı yeni bir ses kaydı daha yayınladı. MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Erdoğan’ın evinde evrak imha telaşı! 17 Aralık günü Başbakan Erdoğan’ın damadı, kızı ve oğlu arasında geçtiği iddia edilen diyaloglarda Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinde büyük panik yaşanıyor. Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan’ın arasında geçtiği iddia edilen ve 17 Aralık yolsuzluk operasyonunun gerçekleştiği gün Erdoğan’ın oğluna “paraları sıfırla” talimatı verdiği ses kaydının ardından Haramzadeler333 hesabı yeni bir ses kaydı daha yayınladı. Yeni ses kaydına göre 17 Aralık günü sıfırlanan yalnızca paralar değil. Başbakan Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak ve sağ kolu Medet Nebi Yanık arasında geçen konuşmada, Albayrak Yanık’a evrakların imha edilebilmesi için evrak öğütücüsü alması talimatı veriyor. Yayınlanan kayıtlar üç ayrı diyalogtan oluşuyor. Başbakan Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın da birebir evrakların imhasıyla ilgilendiğinin belirtildiği ses kaydında, Berat Albayrak öğütücünün 345 bin Euroluk fiyatıyla ilgili Yanık’a talimatlar verirken, “Güzel bir şey al gel, büyük bir şeyler al gel” diyor. 2. görüşme kaydı ismi bilinmeyen bir kişiyle Yanık arasında geçiyor. Görüşmede, Bilal Erdoğan’ın ve Berat Albayrak’ın Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinden çıktığı ve evdeki işlemleri Esra Albayrak’ın takip ettiği söyleniyor. 3. görüşme kaydı ise Esra Albayrak ile Medet Nebi Yanık arasında geçiyor. Esra Albayrak’ın ‘öğütücü’ kelimesini kullanmamaya çalıştığı dikkat çekerken, “Şeyi alt kata getirecektin… Onu alt kata şey yaparsan benim çalışma katıma iyi olur, alt kata….” diyor. Erdoğan’ın komşularından protesto! Başbakan Erdoğan’ın komşuları da sokağa çıktı ve ‘paraları sıfırlama’ eylemi yaptı. Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses kaydı gündeme bomba gibi düştü. Erdoğan ailesinin olduğu söylenen ses kaydının ardından yurdun dört bir yanında protesto gösterileri başladı. Yolsuzluklara ve rüşvete bir tepki de Erdoğan’ın komşularından geldi. Başbakan Erdoğan dün akşam evinin de bulunduğu Keçiören ilçesinde komşuları tarafından protesto edildi. Başbakan’ın mahallesinde ‘Hükümet istifa’ ve ‘Hırsız var’ sloganları atıldı. CHP Keçiören ilçe örgütünün öncülük ettiği protesto gösterisine çok sayıda vatandaş katıldı. Danişment Meydanı’nda toplanan kalabalık grup İncirli Lisesine kadar, “Hükümet istifa, hırsız var” diye slogan atarak yürüyüş yaptı. AKP’nin 2011 seçimlerinde yüzde 55 oy aldığı Keçiören’deki yürüyüşe daha önce sağ partilere oy verdiklerini söyleyen vatandaşların da katılımı dikkat çekti. Yürüyüş, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam, Birleşe birleşe kazanacağız” sloganları ile sona erdi. Protesto gösterisine katılanlara hitaben bir konuşma yapan CHP Keçiören Belediye Başkan adayı operatör doktor, avukat Mu- rat Emir, “Herhalde bir hekim arkadaş bunlara ‘ne yersen ye’ demiş. Bunlar yanlış anlamış. Ne buluyorsa yemişler” dedi. Gezi olaylarından itibaren Türkiye’de yolsuzluğa, hırsızlığa, ormanların talan edilmesine, ağaçların kesilmesine karşı çıkanlar ‘gaz yerken’ birilerinin ‘haram’ yediğinin kasetlerle ortaya saçıldığını belirten Emir, Keçiören halkının alnının akıyla üç beş kuruş kazanabilmek için gecesini gündüzüne takıp çalıştığını, birilerinin ise trilyonlara milyon Eurolara ‘üç beş kuruş” dediğini söyledi. Dr. Murat Emir şöyle devam etti: “Bunlar çalıyorlar ‘inşallah’ diyorlar, istifliyorlar, ‘maşallah’ diyorlar. Mal, mülk, din, iman ne buluyorsa sömürüyorlar. Bir ara hastanede yatmıştı, herhalde doktor tedaviden sonra ‘ne istersen yiyebilirsin’ demiş. Bunlar da yanlış anlamışlar galiba; ne bulursa yemişler. Artık bu hırsızlık düzenine son vermenin zamanı geldi. Fırsat önümüzde. Keçiören’in, tüm Türkiye’nin karanlık günlerden kurtulması, aydınlığa çıkılması için hepimize büyük görev düşüyor. Ülkeyi karanlıklardan kurtaracak olan sizin vereceğiniz bir oydur. Hırsızları göndermek için sandığa gidip oy vereceğiz. Bizim oylarımız onlara ‘üç beş kuruş’ olarak gitmeyecek. Biz de bunları Keçiören’de sıfırlayacağız.” Sevgi paylaşmaktır İsmail Güner “Dünya‘da en zengin İnsan bile kalbinde Sevgi yoksa fakirdir” (Anonim) Sevgi paylaşmaktır. Anlaşılmak için paylaşmayı bilmek gerekir. Seven insan paylaşandır. Sevdiğiniz insanla bir gezintiye ya da onun sizinle ortak bir payda da sürdürdüğünüz beraberliğinizin anısına özel bir yere gitmek isterseniz zaten ortada sevgi yoksa, beklediğiniz kişi bunları yapsa bile isteyerek yapmayacaktır. Bu da sevgi odaklı bir paylaşım olamaz. Sizinle duygularını paylaşmak istemeyen birinin duygularını da paylaşamazsınız. Aşkı yaşayan çiftler evliliklerinden sonra, yaşamı bir tiyatro oyununa dönüştürürler. Aynı sahneleri tekrarlayıp dururlar. Eğer sahnede inmek istemiyorlarsa çiftler karşılıklı saygısızlığa hayatlarında yer vermemelidirler. Çiftlerden herhangi biri, karşısındakine saygısız davranarak yapabileceği en kötü şeyi yapar ve onu ruhen öldürmüş demektir. Eğer beraberliğinizi sürdürmek için, rolünüzü iyi oynayamıyorsanız, istediğiniz kadar iyi niyet ve sabır gösterirseniz gösterin, beraberlikleriniz bir anda yıkılıp gidiverir. Ayrıca sevgi ve paylaşım iki insanın birbiriyle dayanışmasıdır. Tek yanlı dayanışma olmaz. Çiftler birbirlerinden çok şey istedikleri, taviz vermeyi ve sabırla daha iyi günleri beklemeyi bilmedikleri için, sevgiyi yani emek YORUM/TÜRKİYE 27 olgusunu paylaşamazlar. Sevgi dayanışmadır. Sevgi duyguların da paylaşımıdır. Emek ise dünyadaki en değerli şeydir. Sizi sevmeyen bir insanı sevmek ve ona verdiğiniz değere de emeğinize de ters düşüyorsunuz demektir. Eskiden Ortadoğu coğrafyasında kızlar sadece hemcinsleriyle arkadaşlık yaparlardı. Şimdiyse kızlarla erkekler araya seksin girmediği kardeşçe ilişkiler kurabiliyorlar. Bazı özel günlerde görülüyor ki, tüketim toplumu olmaktan da geri durmuyoruz! Vitrinler rengârenk, burjuva anlayışına kendimizi kaptırmış, benliğimizi yitirmekten başka bir şey yapmıyoruz. Hattı zatında (aslında) konuşmak, eşitlik kurmanın en önemli yollarından biridir. İnsanların eşit olmaya başlamaları, önce konuşmayı öğrenmeleriyle mümkündür. Emek dünyadaki en değerli şeydir ve bunu bilince çıkaramayan insanlar kendi emeğine de yazık ederler. Emeğin değerini bilen, sevgiyi hisseden insanlar az da olsa hâlâ vardırlar. Sevgi, ruhsal yapının olumluya giden ilacı gibidir, diye düşünüyorum. Başbakan ve oğlu Bilal’den bir bomba daha! Başbakanlık tarafından montaj olduğu açıklanan ses kayıtlarını doğrulayan, Başbakan’ın Kısıklı’daki evinden Kalyoncu ve Çalık Holding’e para taşıma işlemlerini yapan kişiler arasında geçen telefon görüşmeleri Haramzadeler tarafından internete sızdırıldı. 17 Aralık günü Başbakan’ın Kısıklı’daki köşkünden arabalarla taşındığı iddia edilen paraların bir kısmını, Başbakan’ın damadı Berat Albayrak’ın sağ kolu Medet Nebi Yanık’ın taşıdığına dair telefon görüşmeleri Haramzadeler tarafından internete sızdırıldı. Medet Nebi Yanık’ın ismi daha önce Turkuaz Medya’nın Başbakan’ın emriyle satın alınması işleminde paraların transferinde de geçtiğine ses kaydında dikkat çekiliyor. Medet Yanık’ın, Berat Albayrak’ın emriyle 17 Aralık operasyonuyla aynı gün, Kısıklı’da saklanan paraları taşıdığı iddia ediliyor. 17 Aralık günü Sabah ve ATV’nin yeni sahibi Ömer Faruk Kalyoncu’ya yüklü miktarda para taşıyan Medet Nebi Yanık’ın sonraki gün de Çalık grubuna para taşıdığı ses kayıtlarına yansıyor. Ses kayıtlarında dinlemeye takılan bir diğer isim ise Hakan Arslan. Arslan’ın, Başbakan’ın evindeki paraların önemli miktarını eriten Faruk Kalyoncu’nun yardımcısı olduğu ses kayıtlarından hemen önce ifade ediliyor. Ses kayıtlarına yansıyan 1′inci görüşmede, Mehmet Nebi Yanık’ın Başbakan’ın Kısıklı’daki evinden yüklediği paraları Faruk Kalyoncu’ya teslim etmek üzere Hakan Arslan’a teslim etmek üzere olduğu anlaşılıyor. Bu görüşmenin ses kaydının ise montaj olduğu Başbakanlık tarafından açıklanan, Bilal Erdoğan’ın Başbakan Erdoğan’a ‘Baba bu arada bir fikir daha geldi Berat’a. Bir kısmını Faruk Kalyoncu’ya diğer işle ilgili hemen verelim diyor. Öbür paraları işlediği gibi işlesin. Konuşmuşsun zaten önceden. Ciddi bir miktarı eritebiliriz’ dediği kayıtları doğruluyor. 18 Aralık günü Başbakan’ın evinde ‘sıfırlanamayan’ paralardan 25 milyon doların Çalık Holding’e teslim edildiği iddia ediliyor. Ses kayıtlarında Çalık Holding Hazine Direktörü Rıza Ağın’dan sabah erken saatlerde parayı teslim alması için hazırlık yapması isteniyor. Medet Yanık ve Rıza Ağın arasındaki görüşmelerden bir gün önce de Çalık Holding’e para taşındığı ancak meblağın çok olması nedeniyle işlemin bir sonraki güne de sarktığı anlaşılıyor. Yine montaj olduğu iddia edilen kayıtlarda Bilal Erdoğan’ın ‘Sıfırlamadık henüz babacığım. Şöyle ki, bir 30 milyon avro gibi küçük bir miktar kaldı. Eritemedik henüz. Bu şey aklına geldi Berat’ın. Ahmet Çalık’ın alacağı ekstra 25 milyon dolar kalmış. Üstüyle de Şehrizar’dan daire alabiliriz’ sözleriyle paralel olan taşıma işleminde dikkat çeken bir nokta ise kimsenin tutarı bilmemesi. Rıza Ağın’ın Medet Yanık’a ‘tutar konusunda bir bilgin var mı’ sorusuna Yanık, ‘Bilgim yok, net öğrenince sana haber vereceğim’ diye cevap veriyor. Bir sonraki konuşmada ‘önce getirdiklerim kadar’ yok diyen Yanık’a Ağın paranın euro mu yoksa dolar mı olduğunu sorması üzerine Yanık, bilmediğini söylüyor. 26 Şubat’ta oynanan Galatasaray-Chelsea maçında, Galatasarlı taraftarlar tarafından “Alooo Babacığım, Hırsız Var” yazılı pankart açılarak gündeme ilişkin göndermede bulunuldu. 28 AVRUPA HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Ukrayna’da devlet çöktü, başkanı kaçtı Ukrayna’da muhaliflerin aylardır süren kanlı isyanı Sonuç verdi. Devlet Başkanı Yanukoviç başkanlıktan azledildi ve hükümet parlamento tarafından düşürüldü. Eski muhalif lider ise hapisten serbest bırakıldı. Başkan Yanukoviç’in nerede olduğu bilinmiyor. Ukrayna parlamentosu, devlet başkanına ait yetkilerin geçici olarak Meclis Başkanı Aleksandr Turçinov’a verilmesine karar verdi. » Ukrayna’da aylardır sokaklarda olan AB yanlısı göstericilerle Rusya’ya yakın yönetimin imzaladığı anlaşmaya rağmen ülke neredeyse bölünmenin eşiğine geldi. Devlet Başkanı Yanukoviç başkentten ayrılırken Kiev’deki sarayı muhaliflerin eline geçti. Ukrayna Parlamentosu, Yanukoviç’in azledilmesi yönünde karar aldı. Yanukoviç’in güçlü olduğu yerel yönetimler, başkenti tanımadıklarını kendi kararlarını alacaklarını açıkladı. Ukrayna’da kasım ayında hükümetin Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşmasından vazgeçmesiyle başlayan eylemler, dün Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in başkent Kiev’den ayrılmasıyla yeni bir boyut aldı. Yanukoviç’in başkenti terk etmesiyle AB yanlıları zaten güçlü oldukları Kiev’de tamamen kontrolü ele geçirdi. Eylemlerin merkezi Maidan’da (Bağımsızlık Meydanı) sevinç gösterileri düzenlendi. Ukrayna’da başkent Kiev’i terk eden ‘kaçak devlet başkanı’ Viktor Yanukoviç’in Harkov şehri yakınında üst düzey bir bürokratın villasında birkaç sadık koruma eşliğinde gizlendiği bildirildi. Ukrayna gazetesi İzvestiya’nın haberine göre; Yanukoviç, Kiev’i terk ettikten sonra gittiği Harkov’a Donetsk şehrinden uçakla ayrılma girişimi sonrasında geri döndü. Yanukoviç’in nerede olduğunun Ukrayna istihbaratı tarafından bilindiği ancak muhalif lider Yulia Timoşenko’dan aldığı güvence sayesinde kendisine dokunulmadığı belirtildi. Zira dün Timoşenko cezaevi hastanesinden çıkmadan önce Yanukoviç tarafından ziyaret edildiği ve zor durumdaki devlet başkanına birtakım sözlü güvenceler verildiği ifade edildi. Ukrayna haber ajanslarının aktardığına göre, Devlet Sınır Koruma Hizmetleri Başkan Yardımcı Sergey Astahov, Yanukoviç’i taşıyan uçağın, ülkenin doğusundaki Donetsk’ten havalanmasına izin verilmediğini söylemişti. Gerekli belgelere sahip olmadığı öne sürülen uçağın nereye gitmeyi amaçladığı konusunda ise bilgi verilmemişti. Ukrayna basınında yer alan haberlerde, Yanukoviç’in Donetsk’e hareket etmeden önce bulunduğu Harkov’dan Rusya’ya geçişinin de sınır koruma görevlileri tarafından engellendiği iddia edilmişti. Ukrayna parlamentosuna yeni başkan olarak seçilen Oleksandr Turçinov, “Yanukoviç uçağı ile Rusya’ya gitmeye çalışıyordu. Sınır güvenlikleri tarafından durduruldu. Donetsk bölgesinde bir yerlerde gizleniyor” iddiasında bulunmuştu. Turçinov eski başsavcı Viktor Pşonka ve Vergi eski Bakanı Aleksandr Klimenko’nun da Rusya sınırı geçmeye çalışırken yakalandığını söylemişti. Ukrayna parlamentosu, Kiev’deki sarayı muhaliflerin eline geçen Yanukoviç’in azledilmesi yönünde karar almıştı. Yanukoviç’in güçlü olduğu yerel yönetimler ise başkenti tanımadıklarını kendi kararlarını alacaklarını açıklamıştı. EN SON TELEVİZYONDA GÖRÜLDÜ Son olarak, partisinin güçlü olduğu Harkov’da televizyona çıkıp, istifa ettiği yönündeki haberleri yalanlarken görülen Yanukoviç, aracına ateş edildiğini ama korkmadığını belirterek, “Ülkeyi terk etmeye ya da istifa etmeye niyetim yok. Yaşananlar yaygın bir vandalizm, bir darbe girişimidir. Ülkeyi terörize etmeye çalışan haydutlar var” demişti. Türk Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna’da bir süredir devam eden iç karışıklıkta sağlanan uzlaşmanın “Memnuniyetle karşılandığını” bildirdi. Bakanlık’tan konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Üzerinde mutabık kalınan anayasal değişiklikler, seçimler ve yeni hükümetin AVRUPA HABERLERİ 29 Fransa karanlık sayfalarından biriyle daha yüzleşiyor Fransa, sömürge yıllarının önemli sayfalarından biri olan ve “Creuse Çocukları” olarak bilinen La Reunion’daki tehcirle yüzleşiyor. Fransız parlamentosu kabul ettiği bir karar tasarısı ile tehciri mahkum etti ancak özür dilemedi. » Reunion’lu milletvekili Ericka Bareight, bugün pek bilinmeyen ve unutulmaya yüz tutmuş bir trajedinin tanınması için Ulusal Parlamento’ya “bu geçmişin restorasyonuna katkıda bulunmak ve geçmişteki kırılmaların hafifletilmesi amacıyla” bir karar tasarısı sundu. Fransa, 1963-1982 yıllarında azalan kırsal nüfusunu dengelemek için Hint Okyanusu’nda, Madagaskar açıklarındaki La Reunion adasındaki 1640 çocuğu zorla ailelerinden kopararak Fransa’ya getirilmesini ilk defa bir hata olarak kabul etti. Karar tasarısı iktidardaki Sosyalist Parti ile bu partiye destek veren Komünist Parti ve çevreci milletvekillerin girişimiyle hazırlandı. Salı günü milletvekillerinin önüne gelen tasarı, oy çokluğu ile kabul edildi. Oylamaya katılan 139 parlamenterden 125’i tasarı lehinde, 14’ü ise aleyhinde oy kullandı. Parlamento böylece bu olayda “Devletin kendi koruması altındaki çocuklara karşı sorumluluğunu yerine getirmediğini” kabul etti. Oylama öncesinde Meclis Genel Kurulunda söz alan Denizaşırı Topraklar Bakanı Victorin Lurel, “Unutulmuş bir hata çifte hatadır, çifte acıdır. Belki o dönem yapılanda iyi niyet vardı ama acıyla sonuçlandı. Yaşanan acıyı anlamak gerekiyor” dedi. Ericka Bareight ise “Bugün kurbanlara bir hafıza hakkını tanımamız gerekiyor, bu yapacağımızın en azıdır. Reunion’da ve Fransa’da sayfayı daha iyi çevirebilmemiz için bu tarihi öğrenmemiz ve tanımamız gerekiyor” diye konuştu. Sol Cephe’den Reunionlu vekil Huguette Bello, çocukların ve ailelerinin durumuna ilişkin ağır bir tablo ortaya koyduktan sonra “Daha sonra ‘Creuse Çocukları’ olarak ifade edilenlerin gelişlerinden itibaren maruz kaldıkları sert şoku herkes hayal edebilir” dedi. Fransız bakan buna rağmen yaşananlar konusunda özür dilemedi. Bu trajediye ilişkin ne bakan Victorin Lurel ne de Cumhurbaşkanı kurulması hususlarının öngörülen takvime uygun olarak hayata geçirilmesi ve ülkede bir an önce toplumsal barış ve istikrarın sağlanması yürekten temennimizdir. Türkiye, komşusu ve stratejik ortağı Ukrayna’da demokratik zeminde ortaya konan tüm siyasi çözüm çabalarını desteklemeye ve dost Ukrayna halkı ile dayanışma içinde olmaya devam edecektir.” Birkaç gün önce 70’in üzerinde insanın öldüğü yerde, dün yürüye yürüye devlet başkanlığı binasının önüne gidip çok sakin bir şekilde “rejimin değiştiğini” öğrenmemiz oldukça ilginç bir durumdu. Muhalifler, ele geçirdikleri kilit vurulan devlet sarayının önünde bol bol poz verdi. Protestocuların muhafız birliğinden Ostap Kyrvdyk, başkanlık sarayının kapısının önünde yaptığı açıklamada, önceki akşam 23.00 sularında muhalefet temsilcilerinin saraya girdiğini, binayı barışçıl bir şekilde teslim aldıklarını anlattı. Sözcü, “Yanukoviç buraya devlet başkanı olarak dönemeyecek” dedi. Ukrayna Polis Teşkilatı da “Halkımızın yanındayız, değişim arzularını biz de paylaşıyoruz” açıklaması yaptı. Onbinlerce kişinin katılımıyla Yanukoviç ve hükümete destek mitinginin düzenlendiği Harkov’da ayrıca ülkenin güney ve doğusunda yer alan yerel yönetimler güvenliğin merkez Kiev yönetimi tarafından değil, kendileri tarafından sağlanacağını açıkladı. Rusya yanlısı ve Ukrayna’da Rusça konuşan ülkenin güneydoğusundaki Harkov, Donetsk, Lugansk, Dnepropetrovsk, Zaporojye, Herson ve Kırım otonomisinin katıldığı “Ukrayna Cephesi” adlı kongreden çıkan bildiride şöyle denildi: “Bölgelerde güvenlik, şu andan itibaren yerel yönetimlerin eline geçiyor. Kongre’de temsil edilen bölge yöneticileri, emrindeki güvenlik güçleri ve halkla birlikte anayasal düzeni korumak için birlikler oluşturacak. Başkent Kiev’de oturumlar düzenleyen parlamentonun son iki günde aldığı tüm kararların baskı altında kabul edildiğini varsayıyoruz. Rusya’ya bölgelerimizde düzen ve huzurun muhafaza edilmesi için ayrıca yardım çağrısı yapıyoruz.” ŞİMDİ NE OLACAK? Kiev’de Batı yanlısı muhalefet yönetimi devralırken, Yanukoviç önderliğindeki Rusya yanlıları kolay pes edecek gibi görünmüyor. Dün mecliste yapılan oylamada Yanukoviç’in azledilmesi ve erken seçimlerin 25 Mayıs’ta yapılması kararı alındı. Muhalefetle Yanukoviç arasında cuma günü varılan anlaşmada seçimlerin Aralık’ta yapılması kararlaştırılmıştı. François Hollande’ın Reuinona’a ziyareti de gündem de yok. Oylama öncesi basına açıklama yapan ana muhalefetteki Halk Hareketi Birliği (UMP) partisi sözcüleri ise metinde kullanılmamasına rağmen, konuyla ilgili tartışmalarda “tehcir” sözcüğünün telaffuz edilmiş olmasını gerekçe gösterip oylamaya katılmayacakları sinyali vermişti. Kabul edilen ancak Fransa açısından hukuksal yaptırımı olmayan kararda, devletin kendi koruması altındaki çocuklara yönelik muamelede “manevi sorumluluğunu” kabullenmesi gerektiği belirtilip, yaşanan dramla ilgili araştırmaların derinleştirilmesi ve yayılması ve zorla göç ettirilenlerin geçmişlerini yeniden inşa edebilmeleri için her türlü olanağın seferber edilmesi isteniyor. 1959-1962 yılları arasında Başbakanlık yapmış olan ve jakoben kimliğiyle tanınan Fransız siyasetçi Michel Debre, 1963 yılında La Reunion milletvekili seçilmiş ve seçilmesiyle birlikte 1946 yılında il statüsü verilen adadan Fransa’ya doğru “zoraki” göçün temellerini atan isim olmuştu. Ancak plan işlemedi. Fransız devletinin 1968 yılında “insanlık dayanışmasının büyük deneyimi” olarak pazarlamaya çalıştığı zoraki göç fiyaskoyla sonuçlanacaktı. Çocuklar doktor veya mühendis olmak bir yana, çoğu zaman işsizler ordusuna eklendiler, en şanslıları ise çiftçi ya da işçi olabildi. Bazıları aylar boyu yeni evlerinden dışarı çıkamadı. Kimileri çiftliklerde bedava işgücü işlevi gördü. Köklerinden koparılırken yakınlarına “tatillerde gelecekler” vaadinde bulunulmuştu, çoğu ancak 20-25 yıl sonra, kimliklerini keşfedebildiklerinde adaya dönebildi. Topluma uyum sağlayamayan çoğunluk alkolik oldu. Sonradan çoğunun depresyona girdiği, hatta intihar ettiği ortaya çıktı. Konu 1970’li yıllardan itibaren yavaş yavaş konuşulmaya, “tehcir” olarak nitelenmeye başlandı. Ancak toplumsal tartışmaya dönüşemedi, belki de dönüşmesine izin verilmedi. Bu zoraki göçün kurbanlarından olan ve 7 yaşında adadan ayrılmak zorunda kalan Jean-Jacques Martial 2002 yılında “zorla çocuk alıkoymak, kaçırmak ve tehcir” suçlamalarıyla Fransız mahkemeleri önünde Fransız devletinden davacı oldu. Fakat bu ve sonrasında yapılan benzeri tüm dava başvuruları “zamanaşımı” nedeniyle geri çevrildi. Davacıların AİHM’e başvuruları da sonuç vermedi. Buna rağmen Jean-Jacques Martial’in başvurusu konunun gerçek anlamda tartışmaya açılmasını sağladı. France 24 kanalı, bu tarihin bugün pek bilinmediğine dikkat çekerken, Express dergisi “Unutulmazı zor bir acı” tanımlamasında bulundu. Dergiye konuşan, Creuse’de doğmuş 51 yaşındaki Valerie Andanson, “Devlet çocukluğumu çalı” dedi. Le Figare, Liberation, Humanite ve Le Point gibi çok sayıda gazete ve dergi de Meclis’e gelen karar tasarısı vesilesiyle trajediye ilişkin tanıklıklara yer verdi. Humanite karar tasarısı için “gecikmiş” diyerek, yaşanan trajedi için “Bir Fransız tarihi” ifadesini kullandı. 30 TÜRKİYE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ TÜRKİYE HABERLERİ 31 ‘Toplum çocuğa tecavüzü kutluyor’ 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olup 14 yaşında ölen Kader’in dramı yeniden dikkatleri Türkiye’nin acı gerçeğine dikkatleri çekti. » Siirt’te 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olan, 14 yaşında ise ikinci çocuğuna hamileyken düşük yapan ve evinde silahla vurulmuş cansız bedeni bulunan Kader’in dramı, ‘çocuk gelin’ vakalarını yeniden gündeme getirdi. Bu olay ilk değil, bu gidişle son da olmayacak! İçişleri Bakanlığı Haziran 2013 verilerinde son üç yılda evlendirilen çocuk sayısını 134 bin 629 olarak açıklıyor. Fakat gerçek tablonun resmi rakamların çok ötesinde olduğu belirtiliyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü’ne göre Türkiye’de 5 milyonun üzerinde “çocuk gelin” var. Kız çocuklarının yüzde 31.7′si küçük yaşta “evlendiriliyor.” Bu utanç verici uygulamanın hukuktaki karşılığı “evlilik” değil; “çocuğun cinsel istismarı” ve “hürriyetten alıkoyma.” Suçun karşılığında ağır hapis cezaları var. Ceza kanunlarının uygulanmasında ise hayli eksiklik görülüyor. Bu sosyal yaranın giderilmesi, sağlıklı toplum ve aile yapısı için, Türkiye’nin geleceği için büyük önem taşıyor. Sosyal sorunu tıbbi kavramlarla açıklamak yeterli olmuyor. Yasal düzenlemeler, cezai yaptırımlar ve eğitim ile birlikte, ahlaki ve dini değerlerin üzerinde durulması da büyük önem taşıyor. Zira araştırmalar, çocuklarını küçük yaşta “evlendiren” ailelerin mutlaka “din görevlileri”ne başvurduklarını ve “imam nikahı” kıydıklarını ortaya koyuyor. Oysa saygın din bilginleri, Kur’an ve İslamiyet’in, çocukların evlendirilmesine ve cinsel istismarına izin vermediğini net bir şekilde dile getiriyor. Buna karşın ülke genelinde binlerce din işleri görevlisi çocuklara imam nikahı kıymakta bir sakınca görmüyor. Avukat Hülya Gülbahar SÖZCÜ’ye verdiği röportajda, kız çocukları küçük yaşta evlendirilirken yapılan düğüne ilişkin “toplum tecavüzü törenle kutluyor” ifadesini kullandı. Çocuklara dini nikah kıyan imamların yargılanması ve cezalandırılması için TCK’da varolan maddelerin uygulanmasını istedi. İmam nikahlarının resmi kayıt altına alınmasını önerdi. Hükümet’in çocuk evliliklerini teşvik ettiğini iddia etti. İşte Hülya Gülbahar’ın çarpıcı değerlendirmeleri. Çocuk ile gelin kavramlarını yan yana getirmek doğru bir ifade değil. Bu utanca sempati kazandıracak ifadelerden kaçınmak gerekir. Bu, “çocuğun hürriyetinden alıkonularak zorla evlendirilmesi ve cinsel istismarı” suçudur. Ne yazık ki Türkiye toplumunun gelenek, görenek ve din ile pekiştirilmiş ataerkil değer yargıları içinde kız çocukları başlık parası ile alınıp, satılan, berdel ile takas edilen insan cinsi olarak değerlendiriliyor. Erken yaşta evlilik bununla bağlantılı olarak gündeme geliyor. Bir kız çocuğu zorla evlendirilirken toplum ona gelin muamelesi yapıyor. O çocuk giydirilip, kınalar yakılıp, evlendirilip, düğünde oynatılırken, akraba, konu-komşu pastalar yiyip limonatalar içiyor. Orada düğüne katılanların da yargılanması gerekiyor. Çünkü suça iştirak ediyorlar. Tecavüzün törenle yapıldığını düşünebiliyor musunuz? Aslında toplum düğünde kız çocuğuna tecavüzü kutluyor. Medeni (resmi) nikah kıyılmadan dini nikah kıyılması Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. İmam nikahına ve sonrasında düğüne iştirak eden herkes bu suça ortak oluyor. TCK’da bu konuda suça azmettirmek, iştirak etmek, suçu ve suçluyu övmek gibi sayısız ceza maddesi var. Din görevlileri resmi nikah cüzdanını görmeden imam nikahı kıyarsa 6 ay hapisle cezalandırılır. 219. madde ise din görevlilerinin vazife ve sorumluluklarına aykırı durumlarda ayrıca ceza getiren bir maddedir. Çünkü çocuğun cinsel istismarına onay vermek, göz yummak gibi ağır bir suç söz konusudur. 279. maddeye göre de olayı öğrenmesine, duymasına rağmen ihbarda bulunmayan tüm kamu görevlilerinin 2 yıla kadar hapisle cezalandırılmasını öngörmektedir. Yasaya göre kızların evlenebilmesi için 17 yaşını doldurmuş olmaları gerekiyor. Ancak mahkeme kararı olursa 16 yaşındakilere evlenme izni verilebiliyor. Nitekim bu yönde mahkemelere başvuru patlaması var. Adli Sicil İstatistik Genel Müdürülüğü verilerine göre, 2011 yılında yaşı küçük çocukları için mahkemede evlenmeye izin davası açan ailelerin sayısı, 2010 yılına göre yüzde 94 artarak 18 bin 434′e çıktı. Küçük yaştaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesi için dini kıyan imamların yanısıra, bazı imamların kendileri Kur’an kurslarındaki kız çocuklarını istismar ediyor. Sadece benim mesleki olarak takip ettiğim böyle iki dava var. Daha geçtiğimiz günlerde kendi kızkardeşine tecavüz edip, hamile bırakıp, kürtaj yaptıran imam bir imamın haberini gördük. Dini egosit çıkarlarına alet ederek, kendileri ve etrafındakiler için herhangi bir maddi-manevi çıkar karşılığında çocuk cinsel istismarına bizatihi kendisi bulaşan din görevlileri de var bu ülkede. Çünkü mantık olarak dinin buna cevaz verdiğini düşünüyorlar. DİYANET’İN ARINMASI LAZIM Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlilerinin mesleki olarak arınma yaşaması gerekiyor. Önce kendi bünyelerindeki çocuk istismarcısı din görevlilerini temizlemelidirler. Bu üzeri örtülen çok ciddi bir sorun. Sonra da tüm imamların çocukları evlendirme vakalarında yer almamaları ve toplumdaki bu tür olayları durduracak bilgi ve donanıma kavuşturulmaları gerekiyor. Küçük yaştaki çocukları evlendiren imamlar hakkında savcıların yanısıra Diyanet de idari soruşturma başlatmalı. Bu tür uygulamalar yapan imamlar meslekten men edilmeli. Ardından da savcıya suç duyurusunda bulunmalı. 11 yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirilmesinden söz ediyoruz. Diyanet İşleri ve devletin ilgili tüm birimleri, hiçbir istisnaya göz yummadan ülke çapında kontrol ve uygulama yapmalıdır. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi konusunda Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mehmet Keskin “İslam bilginlerinin çoğu küçük yaştaki evlilikleri tasvip etmediklerini belirtiyor” dedi. Küçük çocukların evlendirilmesini pek de tasvip etmemekteyiz” dedi. Net bir duruş yok. Çocuk ve cinsel istismar suçunu hafifleten ifadeler bunlar. Kurul adına bir açıklama yok, kurul üyesinin açıklaması var. Keskin , ayrıca bu konuda yüksek kurulun bugüne kadar resmen yayımlanmış bir kararının olmadığını açıkladı. Bugüne kadar Diyanet’in bir karar almamış ve yayımlamamış olması skandaldır. Ve hala bu konuda alınmış bir karar açıklanmış değil. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “genelge yayımladık” açıklaması da yasak savmak, dostlar alışverişte görsün niteliğinde. NOTERLER DE SUÇ İŞLİYOR Bazı imamlar, reşit olmayan kız çocuklarını evlendirebilmek için anne-babalardan muvafakatname istiyor. Annebabalar notere gidiyor ve bazı noterler muvafakatname işlemini yapıyor. Bunu yapan noterler de suç işlemektedir ve aynı şekilde hapisle cezalandırılmaları gerekmektedir. Geçen hafta çocuk cinsel istismarı ile ilgili bir ihbarda bulunduk. İlkokul birinci sınıf öğrencisi bir kız çocuğuna cinsel istismar olayını kapatmak için okul müdürü devreye girdi. Çocuğu halası ile birlikte jinekologa götürerek bekaret testi yaptırdı. Yasak! Suç! Burada okul müdürü, doktor ve halanın yargılanması gerekiyor. Erken yaşta evlilikler bir devlet politikası olarak teşvik ediliyor. Örneğin; bu iktidar 8 yıllık kesintisiz eğitimi 4+4+4 olarak böldü. Bu sistem dördüncü sınıftan sonra kız çocuklarının eve geri çekilmesine yol açtı. Lise öğrencilerinin evlilik yapabilmesi için yönetmelik değişikliği yapıldı. “Lisedeyken evlenirseniz açık öğretime devam edebilirsiniz” denildi. Bu, lise öğrencileri için “evlenebilirsiniz” sinyalidir. Üniversite öğrencilerinin evlenebilmesi için teşvik getirildi. “Burs yardımı yapılacak, burs borçları silinecek” denildi. İktidar genç evlililere 10 bin TL’lik evlilik kredisi vermeyi kararlaştırdı. Yoksul aileler krediyi alabilmek için 16 yaşına gelen çocuklarını evlendirmeye çalışıyor. Başbakan’ın üç çocuk telkinleri ve daha birçok teşvik örneği verebiliriz. Başlıca sorumlu Başbakanlık ve Hükümet’tir. Devlet GEBİZ sistemi ile hamile kalanları takip ediyor. Peki devlet çocuk istismarlarını neden izlemiyor? İmamların kıydığı nikahlar da resmi kayıt altına alınmalı. Böylece çocuk yaşta evlendirmelerin yanısıra, erkeklerin birden fazla kadınla evlenmesi de tespit edilebilir. Aralarında ünlü siyasetçiler de olan öyle erkekler var ki; birinci karısı resmi nikahlı, ikinci karısı imam nikahlı, üçüncüsü ise kısa süreli imam nikahı (muta) yapılarak sevgili yapılan değişken eş. İmam nikahlarının kayıt altına alınması çocuk yaşta evlendirmelerin yanısıra çok eşli erkekleri de ortaya çıkaracaktır. Yargı skandalları ile çalkalanan Türkiye’de ciddi bir genel hukuk problemi var ama kadınlar ve kadınların hayatları söz konusu olduğunda TCK; Anayasa, uluslararası sözleşmelerdeki maddeler, ne olursa olsun, hukuk sistemi kadınlar için çalışmıyor. Kadınlar yok hükmünde. TURGEV’e bağışı yap, ihaleyi kap Devletten ihale alan dev firmalar, Tayyip’in oğlunun yöneticisi olduğu vakfa milyonlarca lira bağış yapmış. 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla gündeme gelen Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’yla (TÜRGEV) ilgili iddialar müthiş… 5 bin lira sermayeyle kurulan vakıf, AKP döneminde şahlandı. TÜRGEV’in mal varlığındaki artış, Başbakan’ın ‘ustalık’ döneminde hızlandı. Başrolü, kamu ihalelerinde aslan payını alan firmalar oynadı. TÜRGEV, 5 bin lira sermayeyle kuruldu. Vakfın bahtı, Başbakan Erdoğan’ın kendisi için ‘ustalık dönemi’ ilan ettiği 2011 seçimlerinden sonra değişti. Vakfa yapılan bağışlar için 26 Ağustos 2011’de vergi muafiyeti tanındı. Bu adımdan sonra TÜRGEV’in mal varlığı hızla artmaya başladı. Bu dönemde önce belediyelerin devreye girdiği ve yaptırdıkları tesisleri vakfa devrettikleri iddiası gündeme geldi. 12 kız yurdu açtı TÜRGEV, bu yolla 8’i İstanbul’da, diğerleri Bursa, Artvin, Konya ve Şanlıurfa’da olmak üzere 12 kız yurdu açtı. TÜRGEV’in, İstanbul’da İbn-i Haldun adıyla bir üniversite kurmasına izin veren yasa tasarısı da, AKP iktidarı tarafından Meclis’e sevk edildi. Tasarıda üniversitenin eğitim, iletişim, insan ve toplum bilimleri, hukuk ve siyasal bilgiler alanında eğitim vereceği belirtildi. Müteahhitlerle güçlendi Vakfın 2011-2013 yılları arasındaki ana sponsorlarının ise Çevre Bakanlığı ve belediyelerin verdiği inşaat izinleriyle büyüyen müteahhitler ile kamu ihalelerinden büyük pay alan firmalar olduğu öne sürüldü. İddialara göre bu dönemde TÜRGEV’e, Taşyapı firması 1.5 milyon, Kalyon İnşaat 500 bin, Cengiz İnşaat bir milyon, Mapa İnşaat 6 milyon, Sinpaş GYO 5.5 milyon, Ali Ağaoğlu 100 bin, Mehmet Ali Aydınlar 500 bin, İspa İnşaat 750 bin, Altınok Kadıoğlu AŞ 600 bin, Turgut İhşaat 150 bin, OBP İletişim ve Medya Hizmetleri 200 bin, İlbak Yapı ve Medya Hizmetleri 375 bin, BBM Büyük Baskı Merkezi Matbaa 600 bin, PC İletişim ve Medya Hizmetleri 600 bin, 3. Mecra Reklam ve Turizm AŞ 1 milyon 600 bin, ASL İnşaat bir milyon, Öz Koçaklar İnşaat 200 bin, Haluk Ahmet Aksüs 200 bin ve Özel Arnavutköy Hastanesi 300 bin lira bağışladı. En yüklü bağışı ise 200 milyon lirayla yurtdışı bağlantılı Royal Protocol firması yaptı. Kalyon-Cengiz ön planda Bu firmalardan Kalyon ve Cengiz İnşaat, bu dönemde kamudan aralarında İstanbul’a yapılacak 3. Havalimanı’nın da olduğu milyarlarca dolarlık ihale aldı. Özellikle Cengiz İnşaat, özelleştirme ihalelerinden aldığı kamu kuruluşu ve elektrik dağıtım hatlarıyla da adını duyurdu. Ali Ağaoğlu’nun sahibi olduğu Akdeniz İnşaat ile SİNPAŞ ise lüks konut yapımında TOKİ ile en fazla işbirliği yapan firmaların başında yer aldı. Akdeniz İnşaat’ın bu dönemde aldığı ihalelerin toplamının 4.5 milyar lirayı aştığı öne sürüldü. Kamuoyu şimdi, bu şirketlerden yaptıkları bağışlara ve bu bağışın miktarına ilişkin açıklama yapmalarını bekliyor. Açık adı Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı olan TÜRGEV’i, Başbakan’ın küçük oğlu Bilal Erdoğan, kızı Esra Albayrak, damadı Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak, dünürü Orhan Uzuner’in eşi Reyhan Uzuner, eniştesi Ziya İlgen ve kızı Esra Albayrak’ın eltisi Şule Albayrak kurdu. Genel kurul üyeleri arasında, Başbakan’a yakınlığıyla tanınan işadamı Remzi Gür’ün kızı Yasemin Solmaz, Tarım Bakanı Mehdi Eker’in kızı Zeynep Feyza Ayhan, AKP İstanbul milletvekili Bülent Turan, AKP’li belediye başkanları Hasan Can (Ümraniye), Mevlüt Uysal (Başakşehir) ve Mustafa Demir (Fatih) de yer aldı. Genel merkezi İstanbul Aksaray’daki Vakıfbank Şubesi’nin üst katında bulunan ve AKP Fatih İlçe Başkanlığı’na komşu olan TÜRGEV’e, 200 milyon lirayla tek kalemde en yüklü bağışı Royal Protocol adlı firmanın yaptığını Kemal Kılıçdaroğlu açıkladı. CHP lideri, bu paranın Vakıfbank’taki bir hesaba yatırıldığını da belirtti. Bu kaynağın, kara para olup olmadığı, bankanın bu konuda MASAK’a başvurup başvurmadığı gibi sorular cevapsız kaldı. Royal Protocol’ün, terörü finanse etmekle suçlandığı için bir dönem Türkiye’deki mal varlığı dondurulan Yasin El Kadı’ya ait olup olmadığına ilişkin iddia da araştırılmadı. Bilal Erdoğan’ın hiçbir şeyden haberi yokmuş Yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alınacak isimler arasında olduğu iddia edilen Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın 5 Şubat’ta savcılığa verdiği ifadenin ayrıntıları belli oldu. Taraf gazetesinin haberine göre, üç savcı tarafından gizlice sorguya giden Erdoğan’ın ifadesinin, yöneticisi olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitim Hizmet Vakfı’yla (TÜRGEV) ilgili suçlamalar doğrultusunda geliştiği belirtildi. Erdoğan, telefon görüşmelerinin üçüncü kişiler arasında geçtiğini iddia etti. Neler soruldu? Erdoğan’a, Sabah Atv satışıyla ilgili toplanan paraları takip ettiği iddiaları da dahil bütün suçlamalar ve telefon görüşmeleri de soruldu. Erdoğan, adının geçtiği telefon görüşmelerinin aile ve arkadaşlarıyla ilişkileri nedeniyle yapmış olduğu görüşmeler olduğunu ve suç unsuru taşımadığını söyledi. 32 TÜRKİYE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ TÜRKİYE HABERLERİ 33 Türkİye ayakta! Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerinin yayımlanmasından sonra ülke çapında ‘Hükümet istifa’ diyenler sokağa çıktı. Türkiye’nin bir çok kentinde yurttaşlar sokağa çıkarak, günlerdır hükümeti protesto ediyor. Türkiyenin dörtbir yanında gerçekleşen eylemlere polis çok sert bir şekilde saldırmasına rağmen, onbinlerce kişi eylemlere katılıyor. Artdı ardına yayınlanan ses kayıtları ve belgelere bakılırsa, Türkiye ilkbaharı bayağı sıcak gececeğe benziyor. Halkında tepkisi her gecen gün artarak devam ediyor, tüm polisin şiddetle saldırılarına rağmen. ? Minkner Lösungswege GmbH Beratung / Treuhand Aktuell: Steuererklärung 2013 Finanzen / Buchhaltung / Management Beratung in Sozialversicherungsfragen Korrespondenz / Coaching Übersetzungen / Begleitungen Geschäftsorganisation Businesspläne / Projektformulierung Klybeckstr. 48 4057 Basel Email : [email protected] Antje + Cihan Minkner Tel : 061 683 50 85 Fax : 061 683 50 86 Polisin çekilmesinin ardından Boğa Heykeli’ne doğru yürüyüşe geçildi. Ardından basın açıklaması yapıldı. Polis Altıyol’da barikat kurdu. Kalabalık “Halka değil hırsızlara barikat” ve “Hükümet istifa” sloganları atarak bekleyişini sürdürüyor. Rıhtım Caddesi’ne gelen grup tekrar geri dönerek Altıyol Meydana geldi. Söğütlüçeşme Caddesi üzerinden AKP İlçe binasına yürümek isteyen gruba polis müdahale etti. TOMA’dan sıkılan tazyikli su, biber gazı ve boyalı plastik mermi ile müdahale ediliyor. Yürüyüşte Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen ses kaydı dinletiliyor. Binlerce kişi Bahariye Caddesi’nden Moda’ya doğru çıkarak, çarşı içinden Kadıköy İskele Meydanı’na doğru yürüyor. “Hükümet istifa” diyen yüzlerce kişi Boğa Heykeli’ne yürüyor. Yürüyüşe katılımın 5 bini geçtiği ifade ediliyor. İstanbul’da yüzlerce kişi Kadıköy’de toplandı. Kadıköy’de yürüyüş “Güle güle Tayyip” sloganıyla başladı. TOMA’ların da müdahale ettiği eylemde plastik mermi isabet etmesi sonucu bir kişinin gözünden yaralandığı kaydedildi. İzmir’de eylemciler, AKP İl Binası’na doğru yürüyüşe geçti. Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde önünde buluşan İzmirliler, “Hükümet istifa” sloganları atıyor. Ardından polis müdahalesi başladı. Basmane bölgesinde çatışma sürüyor. ANKARA’DA POLİS MÜDAHALESİ Ankara’da kalabalık Kennedy Caddesinde bir araya geldi. Polis barikatı var. Gelen bilgilere göre Ankara’da eyleme polis müdahalesi başladı. Sakarya’nın merkez ilçesi Adapazarı’nda sosyal paylaşım sitesinde yapılan duyurularla biraraya gelen, aralarında kadınların da bulunduğu, çoğunluğu üniversiteli yaklaşık 200 kişilik grup akşam saatlerinde Adapazarı’nın en işlek caddesi olan Çark Caddesi’nde ellerinde pankartlarla yürüdü. ‘Hükümet istifa, halk iktidara’, ‘Hırsız var’, ‘Banker Bilo’ yazılı pankartlarla yürümek isteyen kalabalığı önce Sakarya Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şube Büro Amirliği ekipleri tarafından bulundukları alanın yürüyüş veya miting alanı olmadığını belirtilerek uyarıda bulunuldu. Yürüyüşe devam etmeleri halinde haklarında işlem yapılacağı yönünde uyarılmalarına rağmen grup üyeleri yürüyüşe devam ederek, sloganlarla Çark Caddesi boyunca ilerledi. Yürüyüş boyunca ‘hükümet istifa’ ve ‘hırsız var’ sloganları atan grup üyelerinin ellerindeki pankart da dikkat çekti. Yol kenarında bulunan bazı vatandaşlar protestoya tepki gösterdi. AKP’YE YUMURTA YAĞMURU İzmit Cumhuriyet Parkında biraya gelen yaklaşık 300 kişiden oluşan grup ‘Hükümet istifa’, ‘Hırsız var’ şeklinde sloganlar atarak kent merkezinde dolaştı. İnönü Caddesi’nde bulunan Ak Parti İlçe binası önünde Çevik Kuvvet polisleri geniş güvenlik önlemleri aldı. Grup buradan geçişleri sırasında AKP İlçe başkanlığına yumurta attı. Gurup daha sonra Cumhuriyet Parkına geri döndükten sonra sessizce dağıldı. İstanbul Kadıköy’deki eylemden Bilal Erdoğan’a ince gönderme: Bilal benim cüzdan nerde lan!!! Kartal halkı “Çal çal nereye kadar bitti buraya kadar” diyerek yürüyor Maltepe’de vatandaşlar, Atatürk Caddesi’nde protesto gösterisi düzenliyor. Antalya’da Halkevleri, KESK, DİSK, ÖDP, HDP, TKP gibi sivil toplum örgütleri ve siyasi partilere mensup yaklaşık 1000 kişilik grup, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği öne sürülen tape kayıtlarına ilişkin protesto yürüyüşü düzenledi. Eylemde Kapalıyol’dan Cumhuriyet Meydanı’na kadar yürüyen grup güzergah boyunca ‘Hırsız Var’, ‘Hırsız Tayyip Erdoğan’, ‘Bu daha başlangıç mücadeleye devam’ ve ‘Hükümet İstifa’ sloganları attı. Protestocular ellerinde ise ‘Haramilerin Saltanatını Yıkacağız’, ‘Ayakkabı Kutusu Partisi’, ‘Faiz Lobisi, Vaiz Lobisi, Porno Lobisi, En Büyüğü Montaj Lobisi’, ‘Bu Halk AKP’yi Sıfırlayacak Hesap Vereceksiniz’, ‘Dik Dur Eğilme Paraların Düşüyor’, ‘Bilal sıfırladın mı paraları’, ‘Paraların yüzde 50’sini evde zor tutuyorlar’ gibi yazılı pankart ve döviz taşıdı. Cumhuriyet Meydanı’na ulaşan grup adına ilk açıklamayı Antalya Halkevleri Temsilcisi Kutay Meriç yaptı. “9 aydır zorba, talancı iktidara karşı mücadele yürütüyoruz” diyen Meriç, “Haziran direnişiyle salladığımız iktidar şimdi kendi içinde kirli çamaşırlarını ortaya çıkarıyor. MİT, internet yasalarını neden çıkarıyorlar, şimdi anlaşıldı. Çünkü bunlar aile boyu hırsız. Artık bu iş bitti. Çal çal nereye kadar, işte buraya kadar” dedi. 3 yılda 130 bin çocuk evlendirildi Siirt’in Pervari ilçesinde 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olan, 14 yaşında ise ikinci çocuğuna hamileyken düşük yapan ve önceki gün de evinde silahla vurulmuş cansız bedeni bulunan “çocuk gelin” K.E’nin dramı, Türkiye’nin ayıbı olarak nitelendirilen “çocuk gelin” vakalarını yeniden gündeme getirdi. » Son 3 yılda 130 bin 18 yaş altındaki kız çocuğunun gelin edildiği Türkiye’de, öncelikle “zorla evlendirilmenin” suç kapsamına alınarak Türk Ceza Kanunu’na girmesi gerektiğini belirten Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Burcu Dönmez, “15 yaşın altındaki bireylerin zorla evlendirilmeleri kesinlikle bir insanlık suçudur. Birleşmiş Milletler zorla evlendirmeyi ‘bir tür modern kölelik’ olarak nitelendirmektedir” diyerek çözüm önerisinde bulundu. ÇOCUKLAR MAĞDUR İçişleri Bakanlığı’nın Haziran 2013 verileri, Türkiye’de çocuk gelin sayısında gelinen son noktayı gözler önüne serdi. Son 3 yılda 18 yaş altında evlenenlerin toplam sayısı 134 bin 629 olarak açıklanırken; 18 yaşını doldurmadan evlenen erkek çocuk sayısı 5 bin 763, kız çocuk sayısı ise 128 bin 866 olarak tespit edildi. Reşit olmadan evlendirilen kız çocuklarının sayısın erkek çocukların sayısından 21 kat daha fazla olması da dikkat çekti. KESİNTİSİZ SUÇ SAYILMALI 15 yaş altındaki çocukların evlendirilmesinin çocuk hakları ihlali olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Yrd. Doç. Dr. Burcu Dönmez, “15 yaşın altındaki ya da kaç yaşında olursa olsun bireylerin zorla evlendirilmeleri, kesinlikle bir insanlık suçudur, vahşettir. Birleşmiş Milletler zorla evlendirmeyi ‘bir tür modern kölelik’ olarak nitelendiriyor. Avrupa Birliği 2002 ve 2006 yılları arasında zorla evlendirmeyi önlemek amacıyla 11 yönerge çıkardı. Ülkemizde de zorla evlendirmeyi cezayı gerektiren bir haksızlık olarak nitelendirmek ve ayrı bir suç tipi olarak düzenlemek zorunludur. Zorla evlendirme bir netice suçu olarak değil, kesintisiz suç olarak düzenlenmelidir. Bunun için de bir kişiyi sadece evlenmeye zorlamak değil, evliliği devam ettirmeye zorlamak da suç haline getirilmelidir” diye konuştu. Yrd. Doç. Dr. Dönmez, böyle bir yasanın çıkması halinde, önemli olanın, ağır ceza mahkemelerinin verdiği bir cezadan ziyade, “zorla evlendirilmek istenen çocukların velayetinin devlet tarafından ailelerden alınması” gibi yaptırımların olması gerektiğini ifade etti. Genç yaştaki evliliklerin “eğitim ve ekonomik seviyeyle değişen bir olgu” olduğuna vurgu yapan Dönmez, “Bazen berdelle verilen, bazen mal gibi satılan kız çocuklarının dramları her gün karşımıza çıkıyor. Önemli olan, ailelerin farkındalığını ve eğitimini artırmamız. Bu bir devlet politikası haline gelmeli” dedi. BU İNTİHARA ZORLAMADIR Evlilik içinde veya dışında kadına yönelik psikolojik şiddetin bir görünüş biçiminin de kadını “intihara zorlama” olduğunu kaydeden Burcu Dönmez, bununla da mücadele yöntemlerini anlattı. Dönmez, “Psikolojik şiddet en önemli baskı unsuru. TCK 84. maddeye göre, ‘Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ deniyor. Bu hareketlerden yalnızca birisinin gerçekleştirilmesi suçun oluşması için yeterlidir. Bu suçun oluşması için failin hareketi, azmettirme, teşvik etme, başkasının intihar kararını kuvvetlendirme ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım etme ile sınırlı olmalı. Buna karşılık intihar bizzat mağdurun özgür iradesine dayanarak aldığı bir kararın sonucu olarak gerçekleştirilmelidir. Eğer fail, ölümü doğuran icrai hareketi de kendisi gerçekleştirmiş ise intihara yönlendirme değil, kasten öldürme suçu oluşur. Bundan başka cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırılır” diye konuştu. KİŞİLİKLERİNİ KAYBEDEBİLİRLER Erken yaşta evlenen çocukların oyun ile gerçeği birbirine karıştırabileceğini belirten Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ilgın Başaran ise bu çocuklarda görülebilecek davranış bozuklarını şöyle anlattı: “İlköğretim çağındaki çocukların evlendirilmesi hem duygusal hem de fiziksel istismara girer. Bu çocuklar kendi kişiliklerini de kaybedebilirler. Örneğin erken yaşta anne olan bir kız çocuğu oyuncak bebekleriyle oynadığı gibi kendi öz çocuğuyla oynayarak bir bağ kurabilir. Düşük yaptığında veya bebeği öldüğünde ise oyuncağını kaybetmiş gibi üzülebilir ve kendini çok yetersiz hissedebilir.” ZORLA EVLENDİRME İLE MÜCADELE İÇİN NELER YAPILABİLİR? Kalıcı mücadelenin devlet ve toplum işbirliği ile gerçekleşebileceğini savunan Yaşarlı akademisyenler şu önerilerde bulundular: “Devlet ve toplum için zorla evlendirmeyi önlemek, somut tedbirler almak zorunlu bir görevdir. Bu bağlamda zorla evlendirmeyi önlemek için başvurulacak tedbirler arasında, -Sığınma yerleri açmak, -Zorunlu durumlarda kişinin telefonla veya başka yolla ulaşabileceği bir yerle bağlantıya geçmesini sağlamak, -Belirli meslek grupları için eğitim programları düzenlemek, -Hukuki ve psikolojik danışmanlık hizmeti vermek, -Evlendirme için zor kullanan kişiye karşı ceza soruşturması ve kovuşturması açmak, -Zora dayalı evlendirmelerin sonlandırılmasının kolaylaştırılmasını sağlamak, -Kültürel ve sosyal nedenler, risk grupları ve risk faktörleri ve karşı stratejileri ele alan bilimsel çalışmaların desteklenmesini sağlamak, -Aileler için eğitim programları düzenlemek. ÖNEMLİ AYRINTILAR -Türkiye, dünyada Kongo, Uganda, Nijer, İran ve Afganistan’dan sonra en çok çocuk evliliğinin görüldüğü ülke. BM ve Polis Akademisi’nin yaptığı bir araştımaya göre yüzde 35 oranıyla Türkiye, dünyada en çok çocuk evliliğinin görüldüğü 7. ülke. En çok çocuk evliliklerinin görüldüğü bölge Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Evlenen erkek çocukların oranı 2008 yılında yüzde 16.6 iken 2012 yılında yüzde 20.1’e yükseldi. Aynı bölgede evlenen kız çocuklarının oranı 2008’de yüzde 13.7 iken 2012’de ise yüzde 17.2’ye yükseldi. Kız çocuklarının en fazla evlendiği 2. Bölge ise Akdeniz. 2008’de yüzde 14.7 olan oran 2012’de 15.3’e yükseldi. 34 TÜRKİYE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ Yenı muhalefet Futbol Kadıköy’de de asla sadece futbol değildir. Fenerbahçe’nin adalet yürüyüşüyle sokağa dökülen 400 bin kişi bunu tekrar gösterdi. 2011’deki Şike Soruşturması’yla başlayan taraftar hareketi, cezaevinden sokağa, stattan tezahürata çok şeyi değiştirdi. “Fenerbahçe Türkiye’dir” ile akıllara kazınan Fenerbahçe’nin hep iktidara yakın olduğu algısı kırıldı. Peki Fenerbahçe’ye neler oluyor? » Sarı-Lacivertliler kabuk mu değiştiriyor? Başka deyişle geçmişten süregelen ‘sistemle barışık kulüp’ gömleğini çıkarıp yerine ‘muhalefet gömleğini’ mi giyiyor? Türkiye’nin siyasi tarihindeki dönüm noktaları genellikle Sarı-Lacivertli camia ile paralellikler taşıyor: Darbe ve muhtıraların olduğu senelerin hiçbirinde (2007 hariç) Fenerbahçe şampiyon olamadı. Aynı şekilde yönetim krizine girdiği dönemlerde de Türkiye ekonomisi çalkantı yaşadı. 24 Ocak Kararları’nı takiben Fenerbahçe’de kongre telaşı vardı. Bir başka krizin olduğu 1994 yılı da SarıLacivertlilere yaramadı: Şampiyonluğu rakibi Galatasaray’a kaptırdı. 28 Şubat da sıkıntılı geçti. Tartışmalarının yaşandığı sürecin sonunda Aziz Yıldırım kulüp başkanı oldu. Fenerbahçe’nin başarılı olduğu senelerde Türkiye ekonomisinin de iyi yolda olduğu gözüküyor. 1980’den bu yana Fenerbahçe’nin şampiyonluklarına bakıldığında 2001 haricinde Türkiye ekonomisinin de sürekli büyüdüğü gözleniyor. Türkiye ekonomisi 1983’te 4.2, 1985’te 4.3, 1989’da 1.6, 1996’da 7.9, 2004’te 9.4, 2005’te 8.4, 2007’de 4.7, 2011’de 8.5 büyürken Fenerbahçe aynı yıllarda şampiyon oldu. Ali İsmail bestesi Fenerbahçe camiası, yönetimini de dahil ederek artık AK Parti’ye açık açık meydan okuyor, önceleri sırt çevirdiği, tribünlerinde neredeyse ‘marjinal’ gördüğü ideolojiye meylediyor; Başkanı Aziz Yıldırım aracılığıyla kitleleri meydana çağırıp, adalet arayışına önayak oluyor. Futbol takımı artık sahaya pop şarkıları yerine Grup Yorum’un ‘Haklıyız, kazanacağız’ıyla çıkıyor. Tribünler tek ses olup 34’üncü dakikada “Her yer Taksim, her yer direniş” ardından “Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz” diye bağırıyor. Üstelik 3 Temmuz 2011’deki Şike Soruşturması’yla başlayan eylemlerin dozu artıyor. Fenerbahçe’yi bugüne taşıyan iki kritik tarih var: 3 Temmuz 2011 ve Galatasaray’la şampiyonluk maçı olan 12 Mayıs 2012. O tarihteki Galatasaray müsabakanın ardından yaşanan polis şiddeti Sarı-Lacivertli taraftar nezdinde unutulmuş değil. 12 Şubat 2014’te Hürriyet yazarı Ahmet Hakan’ın programına çıkan Aziz Yıldırım’ın yaptığı çağrıyla güçlenen yürüyüş, geçen pazar düzenlendi ve 400 bin kişinin katılımı tepkinin en somut görüntülerindendi. Kendi açıklamalarına göre 400 bin kişinin katıldığı yürüyüşün nedenini, eylemi organize eden Fenerbahçeli Avukatlar Derneği Başkanı İsmail Tepecik anlatıyor: “Adalet herkese lazım. Eğer yasalara uymanın, hakkını aramanın bir anlamı olmayacağı gibi duygular topluma yerleşirse, adalet duygusu yok olursa, o toplum da çöker devlet de çöker. Biz de bu yürüyüşü bir yerde ülkemizin geleceğine sahip çıkmak için düzenledik. (17 Aralık ve görevden alma dalgasına yönelik) Kendi yakınlarınızı ilgilendiren davalarda yeniden soruşturma, yargılama başlatır diğerlerinde başlatmazsanız toplumda adalet duygusu kalır mı?” Yürüyüşü takip eden Fener- bahçe- Kasımpaşa maçına Gezi Parkı protestoları sırasında Eskişehir’de polisler tarafından öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi davet edilmişti. Statta büyük sevgi gösterisiyle karşılanan aile, Fenerbahçe yönetiminin özel konuğu olarak maçı izledi. Fenerbahçe tribünlerinde belki de ilk kez “Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz” tezahüratının yanı sıra “Katil devlet hesap verecek” sloganı atıldı. ‘Bu muhalefet keyif veriyor’ Dernek Başkanı Tepecik, ülkelerine sahip çıktıklarını düşünürken sürdürdükleri bu mücadeleden keyif aldıklarını da ekliyor: “Sayın Başbakan’ın parlamentoda çoğunluğu var, kendisiyle ilgili bir şey olduğu zaman bir günde kanun çıkartıyor. Cumhurbaşkanı da anında imzalıyor. E bize ve diğerlerine gelince adalet nereye kayboluyor? İşte biz bunun için mücadele ediyoruz. Laf aramızda çok da keyif alıyoruz.” Fenerbahçe taraftarındaki politik değişimin gerekçeleri ve “Neden dün değil de bugün” sorusunun yanıtını 3 Temmuz’dan beri muhalefet kanadının önemli ayaklarından biri olan Fenerbahçe blog’u Papazın Çayırı adına konuşan Onur Kütük’ten alıyoruz. Kütük ‘artık herkesin yaralı olduğu’ düşüncesinde: “Birçok insan devlet otoritesiyle ve onun tarafından söylenenlerle ilişkisini gözden geçirecek bir yaraya sahip değildi. Bugün bu yara var. Kimse kusura bakmasın, bir insanın kafasına biber gazı yemesi onun dünyaya bakışını değiştirir. Eğer siyaset bir kimlik grubuna meşru alanın dışında bir taarruzda bulunursa, maruz kalanın dili de siyasileşir. İktidar yapısı Fenerbahçe taraftarına o kadar çok haksızlık yaptı ki, normal şartlar altında hiç siyasetle ilgilenmemiş insanlar bile politize oldular. Böyle giderse gittikçe yaygınlaşacak. Fenerbahçe taraftarının bu konudaki duruşu çeşitlilik arz edebilir ama ‘Ne cemaat ne AK Parti tam bağımsız Fenerbahçe’ sloganı baskın rengi oluşturacaktır.” “Türkiye’ye yakışan Fenerli Başbakan” ve 2010 referandumunda “Genç Fenerbahçeliler evet diyor” pankartını açan taraftar grubuna sahip Sarı-Lacivertlilerde, bu gruba bir dönem deyim yerindeyse kol kanat geren Fenerbahçe yönetiminin tavrını Radikal gazetesi yazarı Tanıl Bora’ya soruyoruz. Bora, “Fenerbahçe yönetiminin profili, bugünkü TÜRKİYE HABERLERİ 35 Fenerbahçe mi? Aslında Sarı-Lacivert tribünler siyasete hiç uzak olmadı. Mesela 2002’de, Başbakan Mesut Yılmaz’a ‘Sandıkta görüşürüz Mesut Bey’ pankartı açılıp, bu muhalefetin sonucunda ilk seçimde ‘Fenerbahçeli’ bir Başbakan’a kavuşmuşlardı. Fenerbahçelilerin Erdoğan’a merhabası da Migros Tribünü’nde açılan ‘Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan’ pankartıyla olmuştu. Fakat şimdi bambaşka bir atmosfer var. iktidarın dayandığı burjuvazinin ve elitin karşı geldiği bir burjuvazi ve elit kadrosunun profilidir: Yerleşik büyük sermaye, askeriye, şehirli tahsilli elit” diyor. İki elit karşı karşıya İktidarla ‘sürtüşmenin’ sebebiniyse şöyle açıklıyor: “AK Parti iktidarı ve uzun süre simbiyoz halinde (paralel!) bulunduğu Gülen hareketi ise ‘Anadolu kaplanları’ denen burjuvazi ve muhafazakâr elit zümresi adına, bu yerleşik egemen zümreyi geriletmeye veya kontrol altına almaya çalışıyor. Fenerbahçe’ye bu çerçevede özel bir ‘operasyon’ yapıldığını söylemek abartmak olur.” Bora’ya göre şu an yönetimin muhalefeti, savunma refleksi: “Fenerbahçe ile iktidarın ve Gülenciler’in karşı karşıya geldiği kamplaşmada, iki muktedir zümrenin, bir bakıma eski ve yeni sosyal iktidarın, karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Fenerbahçe yönetiminin kendiliğinden muhalefete oyunacağı yoktu tabii, savunma refleksiyle politize oldu. Dediğim ‘yukarıdakilerle’, yönetimle ilgili.” Yine mi operasyon? Ancak Sarı-Lacivertli taraftarın tavrının farklı olduğunu düşünüyor Tanıl Bora. ‘Polis şiddetinin’de etkisine değindiği çıkarımı şu: “Tribünlerin, taraftar kitlelerinin dinamiği bununla birebir örtüşmez. Zaten Fenerbahçe Türkiye’nin en popüler kulübüdür, orada ‘çeşit’ çoktur! Yeni elite karşı eski elitin tepkisini yansıtan bir dinamik de var elbet taraftar protestosu içinde, hareketliliğin ana sahnesinin Bağdat Caddesi olması bizzat bunun sembolüdür. Fakat bundan ibaret değil. Taraftar politizasyonunun başka saikleri de var. Bunlardan en önemlisi polis şiddetine tepkidir. Bu zaten bütün dünyada taraftar muhalefetinin bir dinamiği. Orantısızlığı meslek edinen polis gadri, Fenerbahçelilerin, paraleli ve eşkenarıyla iktidara karşı bilenmesine yol açtı. Bu ortamda, ‘apolitikler’ de memlekette olup bitene başka bir ilgiyle bakmaya başladılar. Gezi deneyimi, birçok taraftar grupları gibi bu politizasyonun da vitesini arttırdı.” Peki bu muhalefet nereye varır? Onur Kütük şöyle cevap veriyor: “31 Mart’tan sonra eğer hükümet güçlü bir şekilde oy oranını korursa yepyeni bir tür müdahale ile karşı karşıya gelebiliriz. Ankara’nın bir yerlerinde Fenerbahçe’nin taraftarına ve yöneticilerine yönelik bir suç örgütü davası hazırlanıyor olabilir. Bu muhtemelen Ergenekon gibi bir yapılanmaya bağlanır. Bazı taraftar grubu liderleri ve belirli yöneticiler cımbızla seçilerek gözaltına alınabilir, tutuklanabilir. Fenerbahçe yönetim kurulu da değiştirilerek Ali İsmail Korkmaz Marşı’nın söylenemeyeceği bir stat dizayn edilebilir.” Tanıl Bora’ysa önemli olanın ‘politikaya bulaşmama’ tabusunun kırılması olduğu görüşünde. “Taraftarlar parti değildir, neticede partileri kulüpleridir. Dolayısıyla böylesi politik önelimlerin topyekûn ve kalıcı olması zor. Asıl önemli olan, tribünlerdeki politika tabusunun kırılması. Ve Ali İsmail Korkmaz anmasında görüldüğü gibi, sol hassasiyetlerin, sol muhalif sloganların şeytan gibi görülmekten çıkması.” Yeni beste Berkin için Fenerbahçe taraftarı, Gezi Parkı protestolarında polis tarafından öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ardından, kafasına isabet eden gaz fişeği nedeniyle yoğun bakımda olan Berkin Elvan için de beste yaptı: “Çok,çok sevdik anlıyor musun? Uyan Berkin Elvan. Hep, hep birlikte yürüyelim zafere, inanın çocuklar...” ‘Sandıkta görüşürüz Mesut Bey’ Galatasaray taraftarı olan ve evine oğulları tarafından Sarı-Kırmızılı bayrak asılan dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Fenerbahçe Stadı’nda tepki görmüştü. Açılan pankart nedeniyle Yılmaz, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım’ı aramıştı. ‘Adam gibi adam…’ Fenerbahçe taraftarı, Mesut Yılmaz’a tepkilerinin ardından ‘aradığı’ Fenerbahçeli Başbakan’a kavuşunca Recep Tayyip Erdoğan için pankart açılır. 3 Nisan 2004’te, “Adam gibiadam Recep Tayyip Erdoğan” yazısı Sarı-Lacivertli tribündedir. Aziz Yıldırım Yaşar Büyükanıt dostluğu Geçmiş Genelkurmay Başkan Yaşar Büyükanıt’ın da Fenerbahçeliliği biliniyordu. Aziz Yıldırım ile yakın ilişkisi bulunan Büyükanıt, Yıldırım ile çoğu maçı yan yana izlerken, 24 Eylül 2004’te Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçını Sarı-Lacivertliler son dakikalarda Alex’in attığı iki golle 2-1 kazanınca, Büyükanıt-Yıldırım ikilisinin ‘çak’ yaparak sevinmesi hafızalara kazınmıştı. Batur’dan uçak ve taktik Fenerbahçe’nin transferin son günü Gençlerbirliği’nden kadrosuna katmak istediği Urfalı İhsan’ın işlemleri yetişsin diye askeri jet kaldıran, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, 1973 yılında da futbol takımını ağırlayarak teknik direktör Didi’ye ‘Şampiyonluk soruları’ sormuştu. Menderes’in etkisi çok büyüktü Demokrat Parti döneminde Fenerbahçe’de Adnan Menderes’in etkisi gözle görülür düzeydeydi. Devlet imkânlarını gerektiğinde Fenerbahçe için kullanan Menderes’in hükümeti döneminde Sarı-Lacivertli başkanların hepsi Demokrat Partiliydi. 36 TÜRKİYE HABERLERİ MERHABA/HALLO SCHWEIZ MERHABA/HALLO SCHWEIZ SAĞLIK Muhteşem bir sağlık d eposu Gaz sancısına iyi geliyor HRW’nin 2014 Dünya Raporu’nda AKP’ye eleştiri » Raporda, ‘AKP hükümetinin 2013 boyunca siyasi muhalefete, halk protestolarına ve eleştirel medyaya giderek daha da tahammülsüzleştiği’ belirtildi. Raporda Gezi Parkı gösterilerine yönelik hükümetin ve polisin tavrı önemli yer tutuyor. HRW, ‘Gezi Parkı eylemleri sırasında göstericileri ısrarlı bir tutumla ve sert bir biçimde bastıran hükümetin insan hakları ihlallerine sebep olduğunu’ belirtiyor ve şöyle sürdürüyor: “İstanbul’da Taksim Gezi Parkı protestolarına ve diğer illerdeki muhalif gösterilere karşı takındığı tutum hükümetin barışçıl gösteri ve ifade özgürlüğüne karşı ne denli tahammülsüz olduğunu ortaya koydu.” “Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında polis, çoğu tamamen barışçıl olan göstericileri defalarca, tazyikli su, plastik mermi ve biber gazı kullanarak dağıttı, aşırı güç kullandı ve gözaltına aldığı göstericilere dayak attı. Ayrıca, polisin biber gazı kapsüllerini, kanun dışı biçimde doğrudan göstericilere nişan alarak attığı ve bunun doğrudan sonucu olarak çok sayıda göstericinin başından ciddi biçimde yaralandığı gözlendi.” Bununla birlikte, raporun yazıldığı sırada polisin aşırı güç kullanıp kullanılmadığına dair bir bilginin açıklanmadığı, ancak diğer yandan göstericiler hakkındaki soruşturma ve kovuşturmaların çok daha hızlı ilerlediği de belirtiliyor. ‘Gazetecilere baskılar’ Raporda, basın özgürlüğü konusunda yaşanan sorunlar da sıralanıyor: “Türkiye medyasının birçok organının Taksim Gezi protestolarını haber yapmamaları veya taraflı haber yapmaları, birçok medya şirketinin hükümetin çıkarlarıyla çatışan konularda tarafsız haber yapmakla ilgili çekinceleri olduğunu ortaya koydu.” “Yıl boyunca, aralarında tanınmış ana akım gazeteci ve yorumcuların da bulunduğu, hükümeti eleştiren yazılarıyla tanınan çok sayıda gazeteci işten çıkartıldı. Türkiye 2013 yılında da gazetecileri yargılamaya devam etti; onlarca gazeteci hâlâ hapishanede tutuluyor.” Hükümetin ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalarda değişiklikler yapmaya devam ettiğini, ancak düzenlemelerin, binlerce kişinin şiddet içermeyen siyasi faaliyetleri sebebiyle ‘silahlı örgüt üyeliği’ suçundan kovuşturmaya uğraması durumunu değiştirmediği de vurgulanıyor. HRW, Ergenekon davasıyla ilgili olarak da şu yorumu yapıyor: “Ergenekon Davası, her ne kadar ordunun sivil denetime tabi olma sürecinde bir mihenk taşı olma özelliği taşısa da, çok sayıda sanığın terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yargılandığı bu türden “toplu davalar”ın son yıllarda artış göstermesi ve yargılamanın adilliği konusunda ortaya çıkan ciddi kaygılara da örnek oluşturuyor.” “Ergenekon Davası’yla ilgili bir diğer kaygı konusu da, askeri sanıkların bir bölümü hakkında, karıştıkları insan hakları ihlalleriyle ilgili herhangi bir soruşturma açılmamış olmasından kaynaklanıyor.” ‘Barış süreci’ ve ‘demokratikleşme paketi’ Raporda ‘barış süreci’ ve ‘demokratikleşme paketiyle’ ilgiliyse olumlu yorumlar yapılıyor. Barış süreciyle ilgili, “Hükümet ülkedeki Kürt azınlıkla barış sürecinde ilk önemli adımları attı” denilen rapor, şöyle devam ediyor: “2013 başında hükümet, PKK ile on yıllardır devam eden silahlı çatışmayı sona erdirmek için, PKK’nin hapisteki lideri Abdullah Öcalan ile görüşüleceğini ilan etti. Türkiye Kürtlerine yönelik hak kısıtlamalarını giderme yolunda atılan cesur adımlar, çatışmanın temel sebeplerinin ortadan kaldırılmasına, dolayısıyla Türkiye’nin tüm etnik ve dini İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (HRW) 2014 Dünya Raporu’nun Türkiye bölümünde AKP hükümetine eleştiriler yöneltildi. gruplarının insan haklarının iyileştirmesine yardımcı olabilir.” Raporda, hükümetin 30 Eylül’de açıkladığı ve kamuoyuna “demokratikleşme paketi” olarak sunulan düzenlemelerle ilgili olaraksa, şu yorumlara yer veriliyor: “30 Eylül günü hükümet ‘demokratikleşme paketi’ olarak adlandırdığı ve kendi iktidarında artan ihlalleri gidermek yerine, antidemokratik geçmişin izlerine yoğunlaşmayı tercih ettiğini gösteren bir dizi reform açıkladı.” “Bu reform paketinde yer alan olumlu adımlar arasında, kamu hizmetinde başörtüsü yasağının kaldırılması, azınlık partilerinin meclis dışında kalmasına yol açan yüzde 10 seçim barajının düşürüleceğine dair işaretler verilmesi, ayrıca özel okullarda ana dilde eğitime izin verilerek bu konudaki katı yasakların kısmen gevşetilmesi sayılabilir.” “Öte yandan, yeni anayasa yapılmasına yönelik partiler arası çabalar, vatandaşlık tanımı ve azınlık hakları ile ilgili hükümler gibi temel konularda anlaşma sağlanamaması yüzünden durmuş bulunuyor.” Suriyeli mülteciler konusu Raporda, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik yaklaşımına da değiniliyor: “Suriye’deki çatışma Türkiye’nin sınır köylerinde yoğun olarak hissedilmeye devam etti. Hükümetin tahmini rakamlarına göre Türkiye, Kasım ayı itibariyle 200 bini kamplarda olmak üzere, 500 bin Suriyeli mülteciyi barındırıyordu.” “Türkiye makamları dönem dönem on binlerce Suriyeli sığınmacının Türkiye’ye geçmesini önleyerek, onları yerinden edilmiş kişiler için ülke içinde kurulan kamplarda ve Suriye’nin sınır bölgesindeki, -bazıları Suriye hava saldırılarına hedef olan- köylerde yaşamaya mecbur bıraktı.” Özellikle köftelere konulduğunda özel bir lezzet katan kimyon demir açısından çok zengindir. Demir bağışıklık sisteminin daha sağlıklı çalışmasını sağlamaktadır. Kadınlarda regl dönemi sırasında demir eksikliği olursa adet dönemi çok sancılı geçmektedir. Hamile ve emziren kadınlar, gelişim içerisinde olan çocuklar ve gençler de demir ihtiyacı daha fazla olduğundan kimyon tüketmeleri önerilmektedir. Kimyon içeriğinde A vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B3 vitamini ve C vitaminleri de bulunmaktadır. Ayrıca kimyon tıbbi özellikleri bulunan timol açısından da oldukça zengindir ve buna bağlı olarak uçucu yağ bulundurmaktadır. Kimyon tohumunun sindirim sistemi için faydalı olduğu geleneksel olarak da bilinmektedir. Tohumu aynı zamanda anti kanserojen özelliklere de sahip olabilmektedir. Yapılan çeşitli çalışmalara göre kimyon tohumundan mide ve karaciğer tümörlerinin gelişimini azalttığı ve buna bağlı olarak yok ettiği görülmüştür. Gaz sancısına iyi geldiği söylenen kimyonu kaynamış su ile karıştırıp içebilirsiniz. Şişkinlik ve gaz sancısına karşı önerilen kimyonu et yemeklerinde, salatalarda ve çorbalarda kullanabilirsiniz. Ancak fazla miktarda koymamaya gayret edin. Yoksa yemeğinizin tadı acı olabilir. Görüntüsü açısından uf ak bir bitki olabilir ancak yaban gerçekleştir mersininin ir. Enos en faydalarını gö zimi kalp rünce çok şa h astalıklarınd şıracaksınız an korur. Y A,B,C vitam … aban mersin inlerinin yan de Enos en i ı sıra magnzim seviyesi ezyum, fosf n i or, bakır gib yükselttiği iç ka lp h as i in önemli besin talıklarından öğelerinde ze korumada et ngindir. Bey ki lid B ir. in hücreleri u bitki yüks ve sinirleri ko ni ek oranda an ruyucu öze nin içermek tosiyalliği vardır. B tedir ve bu bitkiyi düzen u da görme ka li kullanımım ö n le m ybını ek tedir. Ayrıc ızda öğrenm kapasitesini a göz kurulu e arttırdığı da enfeksiyonla ğu ve görülmekte ra karşı da et dir. Kansere k kilidir. arşı koruy İçerisinde b u c u d ulunan bak ur C vitamini aç ır ve fruktoz saye ısından zen sinde sindir gin olan bu bitk im i kolon, kara si st emimizin hızlı çalışmas ciğer ve rah ını sağlar. K kanserine ka im abızlık prob rşı koruyucu çe ke n lemi le ri et n kisi vardır. mutlak tüke Pterostilben tmesi gereke , ella gic asit b itk id n ir. b gi ir b i kansere karşı koruyu cu etkisi bul İd un ra maktadır. B r yollarının bitkinin ren u gi ne kadar koyu ise içer temizlenm de o derece iğ esini sağla i zengindir. Sa r Antibiyotik kinleştirici etkisinin yan ö zelliğinden ında enerji m dolayı idrar yolları et ab nı temizlem olizmanızı da düzenler. ekte etkilidir. Bu bitkinin çayı bayanla LDL kolest rın özel gü erolü seviye nlerde yaşad sini düşürür. Bun ıkları ağrıyı az u da lif oran al ta d bilmekteir. Damar se ı yüksek ve rtliğine karş antioksidan ı açısında zen ö n le yi b ci etkisi ulunmaktad gin olmasıy ır. Göz yorg la unluğunu ö nler. Altın kadar değerli sebze: Kerevİz » Kerevizin altın kadar değerli bir besin olduğunu belirten Uzman Diyetisyen Pınar Kural Enç, “Besleyicilik oranı oldukça yüksek olan kereviz, A, B, E ve C vitaminleri ile başta fosfor olmak üzere çinko, bakır, mangan ve selenyum minerallerini içerir. İçeriğinde kalsiyum, protein ve demir mevcuttur. Besin değeri ve faydaları bakımından çok kıymetlidir” dedi. Kerevizin kalorisi düşük olduğu için diyet yapanların rahatlıkla tüketebileceğini anlatan Enç, şöyle konuştu: “Sinir yatıştırıcı etkisi olan kereviz, aşırı sinirlilik ve asabiyet haline iyi gelir. İdrar söktürür, kanı temizler, böbreklere faydalıdır, kum ve taşların dökülmesine yardımcı olur. Gut ve romatizma gibi hastalıklara faydası vardır. Sinir yorgunluğunu giderir. İştah açma özelliği yanında ağız kokusunu giderir. Cilt için de faydalı olan kereviz, sivilceleri azaltır. Cilde parlaklık, tazelik verir ve genç görünmenizi sağlar. Anne sütünü artırır.” En kaliteli 6 protein kaynağı Proteİn, vücudumuzda hücre oluşumunda görev alan amino asitlere dönüşür. Bu nedenle az yağlı ve yüksek proteinli beslenme düzenlerine uymak hayati önem taşır. En kaliteli protein kaynakları bilerek bu besinlere diyetimizde daha fazla yer verebiliriz. Kümes hayvanları Dana eti Yumurta Balık Fındık, fıstık gibi kuruyemişler Tofu Kerevizin stresten tansiyona, böbreklerden karaciğere kadar bir çok soruna faydalı olduğu belirtildi. 37 38 İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ Almanya: Türkiye ile müzakereler dondurulsun MERHABA/HALLO SCHWEIZ Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün tartışmalı internet yasasını imzalaması üzerine Almanya’da Hıristiyan Birlik (CDU/CSU) Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasını istedi. Hıristiyan Birlik Avrupa politikaları sözcüsü Michael Stübgen, Cumhurbaşkanı Gül’ün onayıyla interneti kontrol altına alan MERHABA/HALLO SCHWEIZ yasanın kabul edilemeyeceğini söyledi. Stübgen yeni yasanın sosyal medyayı ve hükümete eleştirel bakan internet sitelerini kapatma imkanı sunduğunu savundu. Avrupa’nın temel taşı sayılan düşünce özgürlüğünü suistimal edenlerin AB üyesi olamayacağını belirten Stübgen, AB’nin artık buradan gerekli sonuçlar çıkarmasının zamanı geldiğini söyledi ve “Türkiye ile yürüyen müzakereler dondurulsun” dedi. Stübgen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la Türkiye’nin düşünce ve basın özgürlüğü gibi Avrupa standartlarından uzaklaştığını belirtti. “Demokrasiye son darbeyi Gül vurdu” ABD’de yayımlanan New York Times gazetesi yeni internet yasasının “Türkiye’de demokrasiye vurulan son darbe” olduğunu, Cumhurbaşkanı Gül’ün ifade özgürlüğüne yapılan saldırıya katıldığını yazdı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasaya onay vererek hükümetin ifade özgürlüğüne karşı yaptığı saldırıda Başbakan Tayyip Erdoğan’a katıldığı belirtilen gazetede, “Yeni yasa sayesinde hükümet, özel hayatı koruma kılıfı altında mahkeme kararı olmaksızın internet sitelerini kapatma ve kullanıcıların internet aktivitelerini takip etme hakkını elde etti” denildi. Makalede şu ifadeler yer aldı: “Yeni yasanın kabulünden önce de Türkiye’de binlerce internet sitesi yasaklıydı. 2013’ün ilk 6 ayında Türk yetkilileri Google’a 12 bin maddenin arama sonuçlarından silinmesi için talepte bulunarak bu alanda dünya 1’incisi oldu. Yeni yasa, Başbakan Erdoğan ve müttefiklerini giderek genişleyen yolsuzluk skandalından korumak için alınmış bir önlem ve açıkça sosyal medyada yolsuzluk skandalıyla ilgili detayların paylaşılmasını önlemeyi amaçlıyor. Başbakan iktidarda 10 yıldan uzun süre geçirdikten sonra giderek otoriterleşti ve yasama da onu durdurmak adına pek bir şey yapmadı. Freedom House ve Avrupa Birliği, Türkiye’deki gelişmelerle ilgili endişelerini dile getirdi. ABD de internet yasasına tepkisiz kalmadı ve Başkan Obama uzun süre dolaylı olarak iletişim kurduğu Başbakan Erdoğan’ı sonunda çarşamba günü aradı. Beyaz Saray’ın 2 lider arasınaki telefon görüşmesiyle ilgili yayınladığı bildiri çok fazla detay içermiyor. Obama’nın Erdoğan’ı izlediği yol ile ilgili uyarıp uyarmadığı açıklanmadı. Başbakan’ın böyle bir uyarıyı duymaya ihtiyacı var. CHP yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Hükümetin otoriter tavrı, bu şekilde devam etmesi durumunda, hem Türkiye’nin Müslüman bir demokrasi olarak imajına, hem de Türkiye’ye bir müttefik olarak değer veren Batı’ya zarar verecek.” Merhaba Impressum: Herausgeber: Verein Hallo Schweiz Geschäftsleiter-Verantwortlicher Koordinator: Mazlum KILINÇ ** Chefredaktor/Yazıişleri Md.: Gökhan Pahlı Redaktion: Metin Ağbuga, Jürg Meyer, M.Kılınç, Gökhan Pahlı (Yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.) 11 x Jährläch Geht an alle BÖLGE TEMSİLCİLERİ: Basel – Baselland : Gülşen Kılınç (076 797 44 22), Zürih ve Çevresi: Metin Ağbuga (076 418 99 99) Schafhausen-Winterthur: İmam Bozacı (079 465 44 05) Solothurn ve Çevresi: Engin Vurucu (076 797 33 88) Bern ve Çevresi: Veysel Geçgel (032 926 13 65), La Chaux de- Fonds ve Çevresi: Hasan Vurucu Baskı/Druck: AZ PRINT Mittelland Zeitungsdruck AG Erscheinungsweise: (076 797 44 11) Verein Schweiz Merhaba Mitglieder Hompage: Adil Bülbül Layout/Grafik: Gökhan Pahlı Übersetzung/Çeviriler: Anja Neptun Dağıtım: Post - Preis: Fr. 3.- Abo-Preis: Fr. 30.- (Jährlich) İletişim Adresi: Hallo Schweiz-Merhaba Postfach 597, CH-4005 Basel Inseraten / Reklam (Türkçe): Postkonto:: 60-498611-8 Merhaba Reklam Ajansı 079 705 62 75 – 076 797 44 33 079 705 62 75 076 797 44 33 Hompage: www.e-merhaba.com e-Posta: [email protected] İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ 39