Mart 2014 yılına ait gazetemizi görüntülemek

Transcrição

Mart 2014 yılına ait gazetemizi görüntülemek
AZB 4057 BASEL
Kein gutes Zeichen: die
Schweiz igelt sich ein
Das Ja der Schweizer Stimmbürger zur
Initiative “gegen Masseneinwanderung” hat bei
Botschaftern und Vertretern der EU-Länder Bedauern ausgelöst.
>> 13
İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul edildi.
Uzun süredir kamuoyunu meşgul eden, “Toplu göçün önlenmesi” şeklinde lanse edilen inisiyatif 9
Şubat 2014 de oylandı.Avrupa Birliği vatandaşlarının İsviçre’deki sayılarını sınırlamaya yönelik
olarak halkoyuna sunulan inisiyatif çok küçük bir farkla İsviçreliler tarafından kabul edildi. >>6
AB, İsviçre’nin yeni
göç yasasına tepkili
İsviçre’de yapılan halk oylamasının sonucu
İsviçre ile AB arasında gerginliğe neden oldu. AB
yetkilileri İsviçre’ye sert tepki verirken, AB üyesi
ülkelerin liderleri de halk oylaması sonucunu kınayan
açıklamalar yaptı.
>> 5
İsviçre Hükümeti ve AB
üzüntüsünde samimi değil!
Mazlum Kılıç
-Genel Yayın Yönetmeni-
Schweiz fällt historischen Europa-Entscheid
Die Stimmberechtigten haben die Volksinitiative
«Gegen Masseneinwanderung» der SVP mit einem knappen
Volksmehr angenommen. Das Volksbegehren verlangt, dass
die Schweiz die Zuwanderung von Ausländerinnen und
Ausländern eigenständig steuert und begrenzt. Mit der An-
Cinsellik, gebeliği önleme ve aile
planlaması hakkında bilgilendirme
Rund um die Familie
Schwangerschaft
und Beziehungen
>> 20
nahme ist das Personenfreizügigkeitsabkommen mit der EU
in Frage gestellt. Mit 50,34% sagt das Schweizer Stimmvolk
äusserst knapp Ja zur “Masseneinwanderungs- Initiative”,
welche den freien Personenverkehr mit der Europäischen
Union in Frage stellt.
>> 7
Bosch işçileri çıkışlara
karşı mücadele ediyor
95 yıl önce kurulan Bosch`un kapanmasına
karşı mücadele devam ediyor. Unia sendikası ve işçi
temsilcileri, işçilerle birlikte bu haksız uygulamaya
karşı mücadele başlattı
>> 2
“Hırsız var“ eylem vakti
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal
Erdoğan’a ait olduğu iddia edilen ve dün internete sızan ses
kayıtları Türkiye’nin her yerinde protesto eylemlerine
neden oldu. >> 32
2
İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
95 yıl önce kurulan Bosch`un kapanmasına
karşı mücadele devam ediyor Zuchwill’de
bulunan, 660 kişinin çalışd ğı Bosch
fabrikasında, yöneticiler 19 Kasım 2013
tarihinde yaptıkları açıklamada, Bosch’un 6
mio Euro zarar ettiğini, bu nedenle fabrikanın
bir bölümünün kapanacağını, 330 işçinin
2014 yılında işten çıkartılacağını, üretim ve
üretim geliştirme bölümlerinin Macaristan
ve Almanya’ya nakledileceğini açıkladı. Bu
açıklamanın ardından Unia sendikası ve işçi
temsilcileri, işçilerle birlikte bu haksız uygulamaya karşı mücadele başlattı
Bosch işçileri çıkışlara karşı mücadele ediyor
Asgari ücret
Avrupa’nın
gündeminde
22 Avrupa ülkesinde asgari ücret uygulanıyor.
İşssizliğin, yoksulluğun arttığı bu dönemde Avrupa
sendikalarının gündeminde asgari ücret talebi önemli
bir yer tutuyor. 7 şubatda Bern’de Unia nın düzenlediği
asgari ücret konulu toplantıya katılan konuşmacılar
asgari ücret uygulamasının yasallaştırılmasını ve asgari
ücretlerin arttırılmasını talep ettiler. Konuşmacı
Thorsten Schulten asgari ücretin bir çok ülkede, 2008
ekonomik krizinden itibaren dondurulduğunu, bu
uygulamanında yoksulluğa neden olduğunu belirterek,
asgari ücretin arttırılmasının şart olduğunu belirtti. Unia
sendikası mayıs 2014 de halk oylamasına sunulacak
olan asgari ücret talebinin kabul edilmesi için yoğun bir
calışma yapılması gerektiğini belirtti.
Türkiye’de günde
sekiz işçi ölüyor
İş cinayetlerinde yakınlarını kaybeden aileler,
İstanbulda Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelerek
bir kez daha adalet istediler. «Ey hakimler, savcılar,
bilirkişiler. Adil, vicdanlı ve cesur olun» yazılı pankart
açan aileler, yitirdikleri yakınlarının fotoğraflarını taşıdı.
Aileler, yolsuzluk operasyonlarına adı karışan bakanların
iş cinayetlerinin üzerlerini kapattıklarına da dikkat çektiler. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin rakamlarına
göre, Ocak 2012’de 62, Şubat 2012’de 42, Mart 2012’de
59 işçi ve Nisan’nın ilk 26 gününde 75 işçi öldü. Türkiye
’de ortalama günde sekiz işçi ölüyor. SGK istatistiklerine göre 2003’te iş kazası sonucu ölüm sayısı 810 iken,
2011’de bu sayı 1563’e yükseldi.
Türkiye’de son 15 yılda 17 bin 518 işçi, iş kazası
sonucu öldü. AB istatistiklerine göre, Türkiye’de iş
kazası sonucu ölen işçilerin oranı AB ortalamasının
yedi katı. Türkiye’de günde 172 iş kazası meydana
geliyor. Türkiye, iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya
üçüncüsü. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün verilerine
göre ise dünyada her sene 2 milyon 300 binden fazla
işçi ölüyor. Her 15 saniyede bir, bir işçi çalışırken ölüyor.
Her 15 saniyede bir 160 işçi iş kazası geçiriyor. Her gün
6 bin 300 işçi çalışırken ölüyor.
Genç yaşta Bosch fabrikasında işe başlayan,
emeğiyle, alın teriyle üretime katkıda bulunan, Aynur
kukcu, Ümit Batova, Haydar Şimşir (işçi temsilcisi) gazetemize bu süreci nasıl yaşadıklarını, neler hissettiklerini
anlattılar.
19 kasımda ilk haberi duyduğunuzda neler
hissettiniz?
Aynur: 27 yıldır Bosch’da çalışıyorum. Dünyaca tanınmış bir firma olan Bosch’da kendimi garanti
altında hissediyordum ve buradan emekli olacağımı
düşünüyordum.
Ümit: 38 yıl önce Bosch’da işe başladığımda
çok mutlu oldum. İş yerinde atmosfer çok iyi, severek
çalıştım. Burada emekli olmak istiyordum.
Aynur: Şefimiz, bizlere bir saat sonra toplantı
var dediğinde, her zaman olan bilgilendirme toplantısı
sandım. Fakat toplantıda, çıkışların verileceği belirtildi.
Ben şok oldum. Uzun bir süre işçi temsilcisi olarak
görev yaptım, her toplantıda Bosch’un üretimi çok iyi
deniyordu. Çıkış haberini duynunca yıkıldım.
Ümit: Almanya Bosch’dan gelen, iki müdür 2016
da bizim çalıştığımız montaj bölümünün kapanacağını
söyledi. 2014 yılında 120 kişinin, 2015 ve 110 kişinin,
2016 yılında 110 işçinin işine son verileceğinin belirtilmesinin ardından bende şok oldum. 96 yıldır var olan bir
firmanın bu şekilde kapanması inanılmazdı.
Mücadelenizden bahsedermisiniz?
Aynur: İşveren bizlere sendikamıza 30 gün çözüm
arama süresi verdi. Unia sendikası, kararın bizlere iletilmesinin ardından, bildiri dağıtıp işçileri toplantıya çağırdı.
Toplantıya montaj bölümünde çalışan 330 işçi katıldı.
İşçiler Unia’nın önerilerini sessizce dinlediler. Çıkışları
protesto etmek için imza toplama kararı alındı ve en kısa
sürede toplanan 13.000 imza Stutgart’daki Bosch’un
merkezine verildi.
Ümit: 16 aralıkta 5 otobüsle Bosch’un genel
merkezine gittik. Bizim gösterimizi desteklemek için
gelen Almanyanın ver.di sendikasından temsilciler, eğer
Bosch İsviçre’de kapanıyorsa bizimde burada korkmamız
gerekir dediler. Aynur: Stuttgartdan döndükten sonra
ikinci bir toplantı yapıldı. Bu toplantıya katılan Unia
Yönetim Kurulu Üyesi Corrado Pardini imza toplamanın
dışında başka şeyler yapmak gerekir dedi. Onun
konuşması bizi yüreklendirdi. Grev için oylama yapıldı.
330 kişiden 10 u hariç hepsi grevi destekledi. Talepler
kabul edilmezse greve gidilecekti. Taleplerimizin bazıları
kabul edildi. Çıkışlar 2015 e ertelendi. Sosyal plan daha
genişletildi. Görüşmeler 15 şubata kadar devam edecek.
Sosyal planın kapsamı yeniden belirlenecek.
Grev yapacak mısınız?
Aynur: Taleplerimizin bir bölümü kabul edildiği
için grev hakkımız şu an dondırıldu.
İş yerindeki atmosfer nasıl?
Ümit: İlk haftalarda moral bozukluğu oldu, üretim
randımanı düştü, şu an tekrar eskisi gibi çalışıyoruz.
Cumartesi günü çalışma önerildi, Bizler Kabul etmdik, bu
şekilde Bosch’u protesto ettik. Şu an yeteri kadar sipariş
var, yarım gün çalışanlar tüm gün çalışıyor, bizlerden
mesai talep ediliyor, ayrıca iki kişi temporer çalışıyor.
Aynur: Biz fabrikamızda çalışmaya devam
edeceğiz. Başka yerde iş aramıyoruz. Fabrikamız başka
bir firma tarafından alınrsa biz işimize devam ederiz. Bir
kıvılcım var, Ümidimizi henüz yitirmedik. Bu şartlarda
diplomasız, mesleksiz iş bulmamız mümkün değil. Sohbetimize sonradan katılan, işçi temsilcisi Haydar Şimşir,
sendikal çalışmanın önemini anlattı.
Haydar sen işçi temsilcisi olarak bu süreci
nasıl yaşadın?
Haydar: Çıkış haberi işçilere verilmeden yarım
saat önce 10 kişiden oluşan işçi temsilcilerine iletildi.
Hepimiz bir şok yaşadık. Unia baştan itibaren, gelişmeleri
takip ederek bizlerle birlikte çözüm arıyor. Sosyal planın
yapılmasında, grevin örgütlenmesinde sendikanın önemi
çok büyük. Örneğin, 2014 yılındaki çıkışlar 2015 ve 2016
yılına ertelendi. Bu durumda bazı arkadaşlar erken emekli
olabilecekler. Ayrıca çıkış tazminatlarının yükseltilmesi
için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bu süreçde sendikalı
olmanın önemini birkez daha anladım. Sendika bizi temsil
eden bir kurum. Bizim haklarımızı arıyor. Unia sendikası
olmasaydı, çıkışlar hemen verilecekti. Unia’daki uzman
kişilerle birilikte çözüm aramamız bizim için büyük bir
şans. Biz işçiler olarak herşeyi bilemiyoruz.
İşçi temsilcisi olarak iş yerinde sorun yaşadın mı?
Haydar: Hayır. Toplantılara katılmam için şef ve iş
yeri arkadaşlarım bana destek verdiler. Onlar benim yerime
çalıştılar. Aramızda büyük bir dayanışma var. Bu olaydan sonra
ben 7 kişiyi Unia’ya a üye yaptım. Herkes sendikaya üye olmalı.
Bugün Bosch kapandı, aynı şey yarın başka bir fabrikada
olabilir. İşçiler sendikalı olursa, sendika gelişmelere müdahale
edebilir. Bu ülkede grev yok gibi bir yanlış bilgi var, bunu
düzeltmek gerekir. İnsanlar çok korkuyor. Birlikte korkuları
yeneriz. Herkes sendikaya üye olmalı. Sendika aktivistlerinin
halkla ilişkileri daha fazla olmalı, özellikle gençler sendikaya üye
edilmeli.
Aynur Kukcu, 47 yaşında, 27 yıldır Bosch,
da montaj bölümümde çalısıyor. Ümit Batova, 56
yaşında, 38 yıldır Bosch,da montaj bölümünde calısyor.
Haydar Şimşir, 57 yaşında, 34 senedir Bosch’da montaj
bölümünde çalışıyor.
Emine Sariaslan
İsviçre halkı 9 Şubat 2014 de sandıkta,
göçmenlere kota getirilmesine ‘evet’ dedi.
İsviçre’de referanduma sunulan göçmen
sayısına kota getirilmesi teklifi, yüzde 50,3 ile
kabul edildi. Uzun süredir İsviçre’de tartışılan ve
“Toplu Göçün Önlenmesi” şeklinde lanse edilen
insiyatif, 9 şubat 2014’te oylandı. Avrupa Birliği
vatandaşlarının İsviçre’deki sayılarını sınırlamaya
yönelik olarak halkoyuna sunulan insiyatif, çok
küçük bir farkla İsviçreliler tarafından kabul edildi.
Halk oylamasında SVP-İsviçre Halk
Partisi ve yandaşı olan yabancılar karşıtlarının yasa
teklifinin kabul edilmesiyle birlikte İsviçre’de ve
tüm Avrupa Birliği ülkelerinde üzüntü ve tehdit
açıklamaları ard arda gelmeye başladı. Bugüne
kadar İsviçre’de çıkan tüm yabancı karşıtı yasalara
onay verenler ve destekleyenlerden, göçmen dostu
demeçleri gelmeye başladı. Dünyanın belki de en
gerici ‘yabancılar yasası’ İsviçre’de çıkarılırken, ses
çıkarmayarak destekleyen Avrupa Birliği, bu kez
üzüntü duyduklarını belirttiler ve yasayı kabul edilemez buldular. Peki demezler mi insana, atını alan
Üsküdar’ı geçerken siz neredeydiniz? Şimdiye kadar
İsviçre Göçmenleri, her kötülüğün nedeni olarak
şamar oğlanına çevrilirken hiç mi aklınıza insan
hakları ve göçmen dostluğu gelmedi? İsviçre’de
Göçmenler en ufak bir nedenle yurtdışı edilebilirken, sosyal yardım almak dahi yurtdışı edilme
gerekçesiyken ve her türlü insanlık dışı hakarete
ve yasal dayanaklarla saldırıya maruz kalırken siz
nerelerdeydiniz?
Çuvaldızın ucu AB’ye dokununca…
İsviçre’de referanduma sunulan göçmen
sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul
edildi. Bunun anlamı İsviçre’ye her yıl yeni gelen
yaklaşık 80 bin göçmene sınırlama gelecek. Yasanın
kabul edilmesiyle İsviçre ile Avrupa Birliği arasında
yapılan, işçilerin serbest dolaşımı anlaşması rafa
kaldırılacak. İsviçre’nin 500 milyonluk Avrupa iç
pazarına serbest giriş hakkını kaybetmesi de söz
konusu olacak.
İsviçre Devletini büyük bir çıkmaz içine
sokan Halk oylamasının sonucunda, İsviçre
İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
ti
İsviçre Hüküme
i
ve Avrupa Birliğ
üzüntüsünde
samimi değil!
Hükümeti zor durumda. Alarm durumuna geçen
Hükümet, ard arda gelen Avrupa Birliği tehditleri ve
“ilişkileri koparırız” restlerine karşı, orta yollar bulma
ve AB’ni ikna etme mesaisinde. Avrupa Birliğinin
İnsan Hakları ve Göçmenleri savunuyor görünmesi
de samimi değil. Onların tavrı, aslında en çok,
İsviçre gibi küçük bir ülke nasıl kendi vatandaşlarına
sınırlama getirir, tavrıdır. Onlara göre sınırlama olacaksa, önce onlara danışılıp, onların onayı alınacak.
Yani AB’ne “İsviçre kafa tutamaz” anlayışıdır. Ama
görünen o ki, kimse sizi takmıyor ve İsviçre halkı sizin iki yüzlü göçmen dostu tavırlarınıza kafa tutuyor.
AB’nin de sert tavrı ve tehditlerinin
arkasında, ülkelerindeki işsizlere yenilerinin katılma
ihtimali vardır. Yoksa göçmenleri düşünmek söz konusu değildir. Çünkü İsviçre’de göçmenlere sınırlama
getiren yasaya tavır alırken, benzer yasaları hiç çekinmeden kendi ülkelerinde ve tüm Avrupa Birliğinde
uyguluyorlar. AB’de her türlü göçmen karşıtı yasaları
ve göçmenlere karşı her türlü ayrımcı politikaları
uygulayanların, İsviçre’ye laf söyleme hakları yoktur.
Sen tüm Avrupa Birliğinde göçmenlere karşı her
türlü ayrımcılığı uygulayacaksın ve saldırı yasalarını
çıkaracaksın, sonra da çıkıp İsviçre’ye, yaptığın kabul
edilemez, insan hakları ihlali, ikili ilişkilere zarar
veriyor falan diyeceksin. Bu tavra ancak ikiyüzlü ve
samimi olmayan bir tavır denir. AB’de İsviçre’nin
göçmenlere kota konmasına karşı takındığı tavır ne
kadar İsviçre ile AB arasında ipleri gerse de, uzlaşır
bir yol bulunacak gibi görünüyor. Çünkü aynı timsah
gözyaşlarını, İsviçre hükümeti de döküyor. Onlar
da, yeni yasadan üzüntü duyuyorlarmış ve AB’nin
tepkilerini anlayışla karşılıyormuş. Soruna ortak
çözüm bulacaklarını beyan ediyorlar. Çünkü İsviçre
hükümetinin de AB gibi göçmenler konusunda sicili
temiz değil. Şimdiye kadar çıkan tüm göçmen karşıtı
yasa ve uygulamalarda suç ortaklarıdırlar.
İsviçre ayağına sıkıyor…
İsviçre’nin şımarık sermaye çocuğu SVP
gibi yabancı karşıtı Parti ve gruplar İsviçre’nin
milli çıkarlarına zarar vermeye devam ediyorlar.
Göçmen sayısına kota getirilmesinin yasallaşması,
AB ile ilişkileri germe potansiyeli taşıyor. İsviçre’nin
yaklaşık 8 milyonluk nüfusunun yüzde 23’ünü
yabancılar oluşturuyor. 2 milyona yaklaşan göçmen
nüfusu ve çalışanları olmadan İsviçre bir hiçtir. Bu
ve benzeri yasaları halka oylatan SVP ve diğerlerinin
fabrikalarında çalışan göçmenler işi bıraksalar,
bu beyler kapılarına kilit vururlar. Bu göçmenler
olmadan hizmet, sağlık, kimya, gastronomi, inşaat,
kağıt, matbaacılık vb. bir çok sektör tümüyle iflas
eder. Çünkü göçmenler en ağır, en kötü şartlarda ve
en düşük ücretle tüm sektörlerde belirleyici bir rol
oynuyorlar. Buna, kota getirilmek istenen sınır işçileri
ve AB ülkelerinden gelen göçmenler de dahildir.
Çünkü AB ülkelerinden gelen yüzbinlerce işçi göçmen, İsviçre milli gelirinde önemli bir rol oynuyor.
Her kötülüğün nedeni olarak gösterilen bu göçmen-
3
ler, kapitalist aç gözlülerin kasalarını doldururken
iyi, ama buna rağmen de hep üzerinde tepinilen bir
kesim olarak görülmekten kurtulamıyor.
Ama sonuçta, bu son göçmen karşıtı girişim,
resmen sermayenin ve İsviçre’nin kendi ayağına
kurşun sıkması oldu. Çünkü İsviçre’nin bu restini
AB görse, İsviçre, bir gün ayakta kalamaz. Çünkü
her alanda Avrupa’nın bir parçası olan İsviçre, AB
olmadan yaşayamaz. Şimdi bir ‘deli’ kuyuya taş attı
ve tüm İsviçre kuyudaki taşı çıkarmaya, ülkeyi bu
beladan kurtarmaya çalışıyor.
Göçmen karşıtlığı aynı zamanda İsviçre
karşıtlığıdır, hak ve demokrasi karşıtlığıdır.
Göçmenlere kota getirilmesi olayında bir
kez daha gördük ki, ister SVP’ den, isterse başka
yerlerden gelsin, göçmen karşıtı her girişim ve
çaba aynı zamanda İsviçre’nin milli değerlerine
karşıtlık, İsviçre halkının çıkarlarına karşıtlık ve
insan haklarına karşıtlıktır. Bu dün de böyleydi yarın
da böyle olacaktır. Son halk oylamasında getirilen,
göçmenlere kota da bunu gösterdi. İsviçre’yi
dünyada yalnızlaştırdı. Bu ekonomiye büyük bir
darbe girişimi, ulusal ve sosyal kazanımlara darbe ve
gelecekte İsviçre’yi büyük sorunların içine çekme
eylemidir.
İsviçre halkı, SVP vb. parti ve girişimlerin,
milliyetçi, şoven ve yabancı karşıtı eylemlerinin ve çabalarının, İsviçre’nin ve İsviçreliler’in
kazanımlarına karşı olduğunu, artık daha
fazla anlamalıdır. Halk, her göçmen karşıtı girişimi
desteklemek yerine, bu girişim içinde olanlara iyi
bir ders vermelidir. Halk, kendisini yalan ve milliyetçi söylemlerle aldatan bu göçmen karşıtlarına
karşı, uyanık olmalıdır. Son referandumun da bu
anlamda, halkın da gerçekleri görmesinde mihenk
taşı olması gerekir. Çünkü bu girişim, İsviçre’nin tüm
değerlerine ağır bir darbe vuran bir girişimdir. Halk
artık göçmenler üzerinden tüccarlık yapanlara, “dur”
demelidir. Son halk oylaması ve İsviçre’nin içine
çekildiği çıkmaz, İsviçre halkı için de, göçmenlerle
kardeşçe birleşme nedeni olmalıdır.
Göçmensiz ve demokrasisiz bir Avrupa
düşünülemez!...
Die Schweizer Regierung und die Europäische Union sind nicht ehrlich in ihrem “Bedauern”
Das Schweizer Volk hat am 9 Februar 2014 mit “Ja” für die
Einbringung einer Quote für Migranten gestimmt . Die Offerte, die in
der Schweiz bezüglich einer Quote für Migranten zur Volksabstimmung
geboten wurde, wurde mit 50,3 Prozent angenommen. Die Initiative,
die seit langem in der Schweiz diskutiert wird und als “Verhinderung der
Migration” widergespiegelt wird, wurde am 9 Februar abgestimmt. Die
Initiative, über die mit Volksabstimmung abgestimmt wurde, hat zum
Ziel, die Anzahl der Bürger der Europäischen Union in der Schweiz zu
begrenzen und wurde mit einer sehr geringen Differenz seitens der Schweizer angenommen. Nach der Volksabstimmung und der Annahme
des fremdenfeindliches Gesetzesentwurfs der Schweizer Volkspartei
SVP und deren ausländerfeindlichen Sympathisanten begannen aus der
gesamten Schweiz und ganz Europa Nachrichten der Trauer und Wut
zu erscheinen. Von denen, die bisher alle ausländerfeindlichen Gesetzen
zugestimmt und sie unterstützt hatten, kamen migrantenfreundliche
Presserklärungen. Während das wahrscheinlich weltweit fremdenfeindlichste Gesetz erlassen wurde, hat die EU diesen Prozess unterstützt,
indem sie nichts sagte, jetzt aber gibt sie an, tief betroffen zu sein und das
Gesetz als unakzeptabel zu bewerten. Da fragt man sich natürlich, wo sie
gewesen sind, als es noch zu verhindern gewesen wäre. Als die Schweiz
die Migranten als Grund für alles Böse angesehen und zum Sündebock gemacht hat, sind Euch die Menschrechte und die Sympathie für
Migranten nicht eingefallen. Während in der Schweiz Migranten aus dem
geringsten Grund ausser Land verwiesen wurden, sogar das Beziehen
von Sozialhilfe ein Grund für die Ausweisung darstellen konnte, während
die Migranten jeder Art von unmenschlichen Beleidigungen ausgesetzt
waren und innerhalb des gesetzlichen Rahmens angegriffen werden
konnten, wo waren Sie da?
Erst als die EU selbst betroffen war…
In der Schweiz wurde der Vorschlag, die Anzahl der Migranten
an eine Quote zu binden, mit 50,3 Prozent angenommen. Das bedeutet,
dass die Anzahl der neuen Migranten, die jährlich in der Schweiz
kommen, mit ca. 80 Tausend begrenzt werden. Mit der Annahme des
Gesetzes wird die Vereinbarung zwischen der Schweiz und der EU
bezüglich der Freizügigkeit von Arbeitern missachtet. Das Recht der
Schweiz auf Zutritt zum Innenmarkt der EU von über 500 Millionen
kann somit auch verloren werden.
Das Ergebnis der Volksabstimmung hat den Schweizer Staat in
Bedrängnis gebracht. Die Regierung ist alarmiert und versucht gegenüber
den nicht abreissenden Drohungen und Blöffs wie “Wir beenden unsere
Beziehungen” den Mittelweg zu finden und die EU zu überzeugen. Das
die EU die Menschenrechte und Rechte der Migranten verteidigt, wirkt
auch nicht sehr ehrlich. Ihre Haltung hinterfragt eher, wie ein großes Land
wie die Schweiz seinem Volk Begrenzungen auferlegen kann. Ihr zufolge
hätte zuerst die EU gefragt und auf den Segen der EU gewartet werden
müssen, bevor eine solche Begrenzung durchgesetzt werden kann. Diese
Haltung sagt eher “Die Schweiz darf sich nicht gegen uns auflehnen”. Aber
so wie es aussieht kümmert sich niemand darum und das Schweizer Volk
lehnt sich gegen Eure zwiegesichtige Migrantenhaltung auf.
Hinter der starren Haltung und den Drohungen der EU steckt
eigentlich die Sorge, dass sich die Anzahl der Arbeitslosen in ihren
eigenen Ländern erhöhen werde, und nicht die Sympathie für Migranten.
Denn während die sich über die Begrenzung der Aufnahmezahl von
Migranten in der Schweiz aufregen, setzen sie ähnliche Gesetze ohne
Zögern in den eigenen Ländern und in der gesamten EU durch. Mit
aller Art von fremdenfeindlichen Gesetzen und Diskriminierungspolitiken gegen Migranten hat die EU keinesfalls das Recht, die Schweiz zu
kritisieren. Zuerst führt die EU selbst jede Art von Diskriminierungen
gegen Migranten durch und hat dann den Nerv, der Schweiz zu sagen,
dass ihr Gesetz inakzeptabel sei, ein Verstoss gegen Menschenrechte und
Länderbeziehungen sei. Diese Haltung kann man wohl nur zwiegesichtig
und unehrlich nennen.
So sehr die Haltung der EU gegen die Begrenzung der
einreisenden Migranten in der Schweiz die Beziehungen zwischen der
EU und der Schweiz auch strapaziert, es sieht so aus als könne dort
eine Einigung gefunden werden. Denn auch die Schweizer Regierung
vergiesst dieselben Krokodilstränen. Auch sie geben an, betroffen über
das neue Gesetz zu sein und die Haltung der EU verständlich zu finden.
Sie erklären, dass für dieses Problem eine gemeintschaftliche Lösung
gefunden werden soll. Denn auch die Schweiz hat, genau wie die EU
auch, in Bezug auf Migranten keine weisse Weste. Beide sind Komplizen
bezüglich der bisher erlassenen fremdenfeindlichen Gesetze und
Anwendungen.
Die Schweiz schränkt sich selbst ein…
Fremdenfeindliche Parteien und Gruppen wie der verwöhnte
Kapitalist der Schweiz, SVP, fahren fort, den nationalen Interessen der
Schweiz zu schaden. Durch das Gesetz der Beschränkung der Migrantenanzahl werden die Beziehungen zu der EU potantiell strapaziert. Ca.
23 Prozent der 8 Millionen Schweizer Einwohner sind Ausländer. Ohne
die fast 2 Millionen Migranten und ihre Arbeitskraft wäre die Schweiz ein
Niemand. Wenn die in den Fabriken der SVP-Mitglieder und andere,
die dieses Gesetz und ähnliche vom Schweizer Volk abstimmen liessen,
arbeitenden Migranten die Arbeit niederlegen würden, müssten diese
feinen Herren ihre Arbeitsplätze schliessen. Ohne diese Migranten
würden viele Sektoren wie Dienstleistungen, Gesundheit, Chemie,
Gastronomie, Bauwesen, Papier, Druckerei u. ä. Bankrott gehen. Denn
die Migranten spielen eine wesentliche Rolle in Sektoren, in denen zu
schwersten und schlechtesten Bedingungen und mit miesen Löhnen
gearbeitet wird. Das schliesst auch die Grenzarbeiter und die Migranten
aus den EU-Ländern ein, die man durch diese Begrenzung einschränken
will. Denn die Hunderttausende Arbeitsmigranten spiele eine große Rolle
beim Nationaleinkommen der Schweiz. Diese Migarnten, die als Grund
für alles Schlechte aufgezeigt werden, sind gut, solange sie die Kassen
der gierigen kapitalisten füllen, aber trotzdem können sie sich nicht davor
retten, ständig ein Stein des Anstosses zu sein.
Aber schliesslich bedeutet dieser letzte Schritt gegen die Migranten, dass sich die Schweiz ins eigene Fleisch schneidet. Denn wenn sich
die EU dieser Herausforderung der Schweiz stellt, kann sich die Schweiz
noch nicht einmal einen Tag allein aufrecht halten. Der die Schweiz, die
in jeder Hinsicht ein Teil Europas ist, kann nicht ohne die EU leben. Ein
Türkisches Sprichwort besagt “Ein Verrückter schmeisst einen Stein in
den Brunnen, den vierzig Gelehrte nicht mehr herausbekommen” in
diesem Sinnen versucht nun die gesamte Schweiz, den Stein aus dem
Brunnen zu holen und das Land von diesem Fluch zu befreien.
Fremdenfeindlichkeit ist gleichzeitig Feindlichkeit
gegen die Schweiz, das Volk und die Demokratie.
Bezüglich der Begrenzung der Migrantenzuzüge konnte man
einmal mehr sehen, dass, egal ob von der SVP oder anderen Seiten, sich
jede fremdenfeindliche Unternehmung und Bemühung auch gleichzeitig
gegen die Nationalwerte der Schweiz und die Interessen des Schweizer
Volks und gegen Menschenrechte richtet. Das war gestern so und wir
auch morgen noch so sein. Die Begrenzung der Migrantenzuzüge, die
uns durch die Volksabstimmung auferlegt wurde, hat es wieder einmal
bewiesen und die Schweiz steht in der Welt wieder einmal allein da.
Dies ist ein Putsch gegen die Wirtschaft, gegen nationale und soziale
Errungenschaften und ein Versuch, die Schweiz in Zukunft in grosse
Schwierigkeiten zu bringen.
Das Schweizer Volk muss endlich besser verstehen, dass die
Vorstösse von Parteien wie der SVP nationalistisch, chauvinistisch und
fremdenfeindlich sind und sich gegen die Interessen der Schweiz und
der Schweizer richten. Das Volk muss, statt solche fremdenfeindlichen
Vorstösse zu unterstützen, denen, die diese hervorbringen eine Lektion
erteilen. Das Volk muss gegenüber denen, die es mit Lügen und nationalistischen Aussagen betrügen, auf der Hut sein. Die letzte Volksabstimmung sollte in dieser Hinsicht ein Prüfstein für das Volk sein, um die
Wahrheit zu sehen. Denn dieser Vorstoss ist ein Putsch gegen jegliche
Werte der Schweiz. Das Volk muss jene stoppen, die über die Migranten
Handel treiben. Die letzte Volksabstimmung und die Sackgasse, in welche
die Schweiz gelangt ist, muss sowohl für das Schweizer Volk als auch für
die Migranten zu einem Anlass werden, sich brüderlich zu vereinigen.
Ein Europa ohne Migranten und ohne Demokratie ist unvorstellbar!
4
İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Sosyal sigortalarda değişiklik
İsviçre’de yapılan halk oylamasının sonucu
İsviçre ile AB arasında gerginliğe neden oldu.
AB yetkilileri İsviçre’ye sert tepki verirken,
AB üyesi ülkelerin liderleri de halk oylaması
sonucunu kınayan açıklamalar yaptı.
Sağlık sigortası prim indirimi
Yeni olan, sağlık sigortası prim indiriminin (sübvansiyon olarak) doğrudan sağlık sigortasına ödenmesi. Sağlık
sigortaları kendilerine yapılan bu ödemeler doğrultusunda,
sigortalıların primlerinde indirim yapıyor. Tamamlayıcı
yardım (Ergänzungleistung, droit aux prestations complémentaires) alanlar için belirlenen, topdan sağlık sigortası
prim indirimleri, tamamlayıcı yardımın hesaplanmasında
ve ödenmesinde dikkate alınıyor. Yeni olan; yapılan bu
toplu ödemelerin aynı şekilde doğrudan sağlık sigortasına
ödenmesi. Diğer sağlık giderlerinin ödenmesi ise doğrudan
sigortalı kişiye gönderilmeye devam edilecek.
Prim indirimi almaya hakkın var mı?
Zorunlu sağlık sigortasına kayıt olmuş, geliri düşük
olan her kişi sağlık sigortası prim indirimini almaya hakkı
olup olmadığını kontrol ettirebilir. Her kanton, sağlık sigorta
prim indiriminden yararlanmak için hangi şartların yerine
getirilmesi gerektiğini belirliyor. İkamet ettiğiniz kantondan
bu konuda bilgi alabilirsiniz. Genel olarak geçerli olan kural:
Sosyal yardım veren belediye kurumları bu alandada hizmet
veriyor. Bu kurumların adreslerini AHV/AVS-İnternet
sayfasında www.ahv-iv.info «hizmetler» (Dienstleistungen,
services) bölümünde bulabilirsiniz.
Kesinti:
Çalışan emekli bir kişi, sosyal sigortalara ödeme
yapmak zorundamı?
Yakında 65 yaşını doldurarak emekli olacağım, AHV/
AVS ya ve emekli sandığından ödenekleri alacağım. Fakat
emekli oduktan sonrada kısmen çalışmak istiyorum. Bu
durumda AHV/AVS ya prim ödemek zorundamıyım?
» Avrupa’nın AB üyesi olmayan küçük ülkesi
İsviçre’de göçmenlere yıllık kota getirilmesini öngören
teklif için pazar günü yapılan halk oylamasında halkın
yüzde 50,3’ünün ‘evet’ oyu kullanması, İsviçre ile AB
arasındaki ipleri gerdi. Zira halk oylamasına sunulan teklif,
bugüne kadar sorunsuz bir şekilde İsviçre’de iş arayabilen
AB üyesi ülkelerin vatandaşlarını da kapsıyor. İsviçre’ye
yönelik en sert tepkilerden biri Fransa’dan geldi. Fransa
Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, “İsviçre ile olan ilişkilerimizi
gözden geçireceğiz” sözleriyle komşu ülkeye gözdağı verdi.
Bakan, İsviçre’nin dış ticaretinin yüzde 60’ını AB ülkeleri ile
yaptığını hatırlattı ve bu yüzden kararın tam bir paradoks
teşkil ettiğini söyledi. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in
değerlendirmesi de gecikmedi. Hükümet sözcüsü Stefan
Seibert, Merkel adına yaptığı açıklamada, halk oylaması sonucunun çok ciddi sorunlar doğurduğunu vurguladı. Sonuca
saygı gösterdiklerinin altını çizen Seibert, İsviçre’nin AB ile
zorlu müzakereler yürütmesi gerektiğini ifade etti. Almanya
Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier ise sonuçta en
büyük mağlubun bizzat İsviçre olacağını söyledi.
İsviçre vatandaşlarına öncelik
Halk oylamasında, İsviçre halkının yüzde 50’sinden fazlası, aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi’nin göçün kota
konularak sınırlandırılması teklifini kabul etmişti. 3 yıllık
bir geçiş sürecinden sonra, yabancıların sayısı için üst
sınırın belirlenmesi planlanıyor. Ayrıca iş başvurularında,
İsviçre vatandaşlarına da öncelik tanınması hedefleniyor.
Teklifin yasalaşmasıyla, İsviçre ile AB arasında 1999 yılında
imzalanan serbest dolaşım anlaşmasının da yeni koşullara
uygun hale getirilmesi gerekecek. Anlaşmaya göre, AB üyesi
İşçi Toplam
1.1 % 0.5 % 2.2 %
1.0 %
Aylığımdan ne kadar kesinti yapılır?
maddesine göre yapılır. Alice Maridor, work, 5.12.2013
Evet ödeme yapmanız gerekir. AHV/IV/EO
(fransızca AVS/AI/APG) primlerini, emekli olmanıza
rağmen ödemeniz gerekir. Çalıştığınız sürece ayda 1400
Frankın üzerinde kazanıyorsanız, veya yıllık geliriniz 16 800
Frank ( serbest kazanım miktarı) ın üzerinde ise, işvereniniz
maaşınızdan AHV/IV/EO için kesinti yaparak emekli
sandığına ödemeyi yapar. Bu durum kaza sigortası (UVG/
LAA) içinde geçerli. Kaza sigortasında yaş sınırı bulunmamakta. Bu nedenle, zorunlu kaza sigortası için maaşdan kesinti
yapılması gerekir. Prim kesintisi sigortalı kazancın miktarına
göre belirlenir. Buna karşılık, resmi emeklilik yaşını dolduran
bir kişi işssizlik sigortası ve mesleki emeklilik sigortasına
(pansiyon kasa) ödeme yapmaz. Sizin 65 yaşını doldurduktan
sonra hastalık sigortasında sigortalı olmanız veya olmamanız,
işvereninizin kayıt olduğu hastalık sigortasının belirlediği
şartlara bağlı olarak belirlenir. 65 yaşını doldurduğunuzda,
sigortanın belirlediği koşullara bağlı olarak, sigorta kapsamı
sona erer. Fakat, sigortalı olma durumunuz devamda edebilir. Primleri eksiksiz, tam ödemenize rağmen, sigortanın
size yapacağı ödenekler İsviçre borçlar kanununun 324 a
Çıkış:
İnşaatda uzun süre çalışan, yaşlı işçilerin çıkış süresi
daha mı uzun? Ben inşaat alanında 13 yıldır aynı firmada
duvarcı olarak çalışıyorum ve 56 yaşındayım. Son aylarda iş
yerindeki atmosfer oldukça kötüleşti. 3 ocakda bana çıkış
verildi – çıkışı bekliyordum. Çıkış mektubum 31 aralıkta
gönderildi. Mektupda, 31 Martda işi bırakmam yazılı. Bu
çıkışa karşı herhangi bir şey yapabilirmiyim?
Evet, yapabilirsiniz. Sizin şefiniz çıkışı kötüye
kullanmış. İsviçre genelinde 2012–2015 yılları için geçerli
olan ve Landesmantelvertrag (Fransızca: Convention nationale) olarak adlandırılan sözleşme kapsamında, yaşlı işçilerin
çıkış süresi genişletildi. 55 yaşını doldurmuş ve 10 yıl veya 10
yıldan daha fazla çalışmış bir işçinin çıkış süresi altı ay. Çıkış
süresinin başlamasını belirleyen, mektubun gönderildiği tarih
değil, sizin mektubu aldığınız tarihtir. Bu durumda, sizin
çıkış süreniz 1 ocak 2014 değil. Çıkış süresi 1 şubat 2014 de
başlayıp 31 temmuz 2014 de sona erer.
Peter Schmid, work, 24.1.2014
18 Mayıs’ta adil ücretleri olan güçlü bir ülke için
İsvİçre zengin bir ülkedir. Buna rağmen yüzbinlerce
insan tam gün çalışmaları için ayda 4000 Franktan daha az
para kazanıyorlar. Aynı zamanda ücretler gitgide daha fazla
baskı altında kalıyor. Asgari ücret insiyatifi düşük ücretlere
sınır koyuyor ve kimsenin geçimini sağlamak için yeterli
olmayan bir ücret için çalışmak zorunda kalmamasını
sağlıyor. Adil ücretleri olan güçlü bir ülke sağlamak için Unia
sendikası ülke bazında pankart asarak ve “İsviçre Turu” ile
oy mücadelesini başlatmıştır.
Güçlü bir İsviçre için - 4000 Frank asgari ücret
İsviçre güçlü bir ülkedir, çünkü 4 Milyon insan her
gün bunun için çalışıyor. Fakat birkaç kişi utanmadan bu
paraları yerken yaklaşık 330’000 çalışan hala saatte 22 Franktan veya ayda 4000 Franktan (x12) daha az ücret alıyorlar.
Özellikle kadınlar bu durumdan mağdurlar (%70); %77’si 25
yaşın üzerinde ve üçte biri meslek eğitimi görmesine rağmen
bu kadar kötü ücret alıyor.
Asgari ücrete Evet demek
ücret korumasına
Evet demektir
Sendikaların asgari ücret
insiyatifi bunu bir son veriyor.
Tüm çalışanların saatte en az 22
Frank ve ayda en az 4000 Frank
kazanmalarını talep ediyor. Bununla,
tam gün çalışan herkesin geçimini
sağlayabilecek bir ücret kazanmasını
sağlamış olacak.
Ve ücret baskısını engelliyor.
Toplu göç insiyatifinin kabul edilmesinden sonra bu durum daha da önem
kazanmıştır. Herkes için yasal bir asgari ücret gelecekteki
siyasi çözümlere bağlı kalmaksızın herkesin ücretini koruyor
ve aşağıya doğru bağlayıcı bir sınır koyuyor.
Zermatt çıkışlı
İsviçre Turu
“Güçlü ülke. Adil ücretler”
mesajı ile Unia bugün oylama
kampanyasını başlatıyor. Ülke
bazında pankart asılmasının yanısıra
bir haftalık bir “İsviçre turu”
düzenliyorlar. Meydan aksiyonları
ve kocaman bir “4000” ile sendika
aktivistleri ülke çapındaki düşük
ücret skandalına dikkat çekiyorlar. Ve
de İsviçre gibi güçlü bir ülkede adil
ücretlerin ödenebileceğine ve ödenmesi gerektiğine dikkat çekmekiyorlar. Bir haftalık İsviçre Turu sembolik olarak Zermatt’ta
4000 metre yüksekliğindeki dağların arasında başlıyor ve
sonrasında Genf, Luzern ve Zürich’e uzanıyor.
5
AB, İsviçre’nin yeni göç yasasına tepkili
Bu yıl, sosyal sigortalarda sadece İşsizlk Sigortası-ödeneği ve sağlık sigortası prim indiriminde değişiklikler yapıldı. İşsizlk Sigortası-ödeneği 2014 yılına kadar
geçerli olan: Yıllık maaş oranı 126.000 Frank’a kadar olan kişiler işsizlik Sigortası’na, ayda % 2,2 oranında katkı payı ödüyorlar. Yıllık maaş oranı 315.000
Frank’a kadar olan kişiler ise % 1 katkı payı ödüyorlar. Fakat yıllık maaşı 315.00 Frank’ın üzerinde olanlar katkı ödeme payından muaf tutuluyor. 2014 den
itibaren geçerli olan YENİ uygulamaya göre; yüksek maaş kazananlarda, kazançlarının % 1 ni dayanışma payı olarak İşşsizlik Sigortasına ödemekle yükümlüler.
Brüt ücret
İşveren
Yılık maaş oranı 126.000 Frank
do CHF 126 000 1.1 % Yıllık maaş oranı 126.000 Frank’ın üzerinde
0.5 % (yeni uygulama, yüksek maaş sınırı belirlenmedi)
İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
ülkelerin vatandaşları İsviçre’de ikamet etme ve çalışma
hakkına sahip.AB Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi
Vivanne Reding İsviçre’ye sert çıkarak, İsviçre’nin AB ülkeleri ile serbest ticaret imkânlarından faydalanırken, kişilerin
serbest dolaşımına sınırlama getiremeyeceğini söyledi. Reding, “Ya her ikisi de kabul edilir, ya da hiçbiri” dedi.
Aşırı sağcı İsviçre Halk Partisi milletvekili Lukas
Reimann ise referandum sonucunu büyük bir başarı olarak
değerlendirdi. Reimann, şu ana kadar İsviçre’ye yılda 80 bin
yabancının geldiğini söyleyerek, bu kadar yüksek oranda bir
göçü sekiz milyonluk bir ülkenin kaldırmasının imkânsız
olduğunu savundu.
Reimann, “İstihdam piyasasında büyük sorunlar var.
Daha düşük ücretlere çalışmaya hazır yabancı işgücünün
ülkeye gelmesi, ücretleri düşürüyor. Göçmenlerin konut
ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar konut inşa edilmediği
için, konut piyasasında fiyatlar yükseliyor. Her yıl 80 bin
kişi daha sokağa çıkıp, trene binince mevcut trafiğe yenisi
ekleniyor. Suç oranları artıyor. Kısacası tam bir sorunlar
yelpazesi!” şeklinde konuştu. Ne var ki İsviçrelilerin önemli
bir bölümü, son referandum kararının AB ile ilişkilere kalıcı
zararlar vereceği görüşünde. İsviçreli televizyon gazetecisi
Urs Leuthard İsviçre’nin karşı karşıya kalacağı zorluklara
dikkat çekiyor. Leuthard “En büyük sorun, AB’nin vereceği
somut tepki. AB’nin İsviçre ile ilişkilerinde, bir sözleşme
feshedildiğinde tüm anlaşmaların feshine imkân tanıyan
‘giyotin düzenlemesi’ var. Ancak esas soru şu: AB işin gerçekten de sözleşmelerin feshine varacak kadar büyümesine
izin verir mi? Zira böyle bir durumda İsviçre çok büyük bir
zorlukla karşı karşıya kalır, tüm ticari anlaşmaların yeniden
düzenlenmesi gerekir” açıklamasını yapıyor.
İsviçre’de hâlihazırda yabancıların oranı yüzde 23
dolayında. Referandum sonucunun, mayıs ayında yapılacak
Avrupa Parlamentosu seçimleri öncesi, göç karşıtı siyasi
partileri güçlendirmesinden de endişe ediliyor. Berlin’de
bulunan Avrupa Politikası Enstitüsü’nden siyaset bilimci
Dr. Katrin Böttger’e göre, sağ popülist partilerin İsviçre’deki
halk oylaması sonucunun rüzgarını arkasına alması olası.
Uzman aşırı sağcı partilerin, göç tartışmasını odağa alarak
hareket edebileceğine dikkat çekiyor.
İsviçre nereye gidiyor?
İsviçre’nin Avrupa Birliği ülkelerinden göçü
sınırlamayı öngören teklifi referandumda kabul
etmesi Avrupa’yı derinden sarsttı. Zira İsviçre
Avrupa Birliği ile 1999 yılında serbest dolaşım
anlaşması imzaladı. Bu anlaşma Avrupa Birliği
vatandaşlarının herhangi bir kısıtlama olmadan
İsviçre’ye seyahat etmesini sağlıyordu. Kimi
İsviçreliler İsviçre’nin yabancıları kontrol altına
alması gerektiğini söyledi: “Yabancıların ülkeye
girişini kontrol etmeye başlamak gerekiyor. Bunu
Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya da
yapıyor. Çalışma izni kolay bir şekilde verilmemeli.”
» Sağ popülist parti, göçmenlerin sayısını sınırlamak
istiyor. Her yıl yaklaşık 80 bin göçmen İsviçre’ye giriş
yapıyor. Sevilen tatil ülkesi İsviçre’de 1960’lardan bu yana
en büyük nüfus artışı yaşanıyor. Kimileri ise referandum sonuçlarına tepkili: “Bunun İsviçre açısında sorun
oluşturacağını düşünüyorum.” “İsviçre dışarıdan gelen
çalışanlara kapılarını kapatırsa çalışan bulmakta zorlanır.”
İsviçre’de nüfusun yüzde 23’ünü yabancılar
oluşturuyor. İsviçre ile Avrupa Birliği arasında bağlayıcı bir
antlaşma var. Serbest dolaşım anlaşması, 7 antlaşmadan
oluşan paketin içinde yer alıyor. İsviçre’nin bunlardan birini
geri çekmesi halinde diğerlerinin de geçerliliğini yitirebileceği
belirtiliyor.
İsviçre’nin göçmen sayısını kısıtlayacak referanduma
evet demesi ülkeyi Avrupa Birliği ile karşı karşıya getirdi.
İsviçre sınır kapılarında bundan sonra pasaport kontrolü
mekanizması devreye girebileceği gündeme geldi.
Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, İsviçre
ile tüm ortaklık anlaşmalarının gözden geçirilebileceğini dile
getirdi: “Referandumu kazanan kesimler mantıklı argümanlarla tartışmak yerine insanların iç güdülerine başvurdular.
Bu durumda bizim sağduyulu olmamız gerekiyor. Ama şu
çok açık; serbest pazardan yararlanırken aynı zamanda diğer
sorumluluklardan kaçınmak mümkün değil. Bizim bunu
İsviçre ile konuşmamız gerekiyor.”
Avrupa Komisyonu da referandumun insanların AB
içindeki serbest dolaşım hakkı ilkelerine ters düştüğünü
açıkladı. 8 milyon nüfusa sahip ülkede resmi rakamlara göre
500 bin Müslüman yaşıyor. Müslüman nüfusun çoğunluğu
Balkan savaşı döneminde ülkeye girdi. Ülke nüfusunun
yüzde 23’ü ise göçmenlerden oluşuyor.
6
İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
7
Schweiz fällt historischen Europa-Entscheid
Göçmen
sınırlandırması
İsviçre’de
çalışan Türkleri
etkilemeyecek!
» Geçtiğimiz günlerde, İsviçreli seçmenler, Muhafazakar İsviçre Halk Partisi’nin
(SVP) hazırladığı yıllık göçmen sayısının
sınırlandırılmasını öngören yasa teklifini
onayladı. İsviçre’nin AB’ye kota uygulamasını
onaylaması, Fransa’da ikamet eden ve her gün
İsviçre’ye çalışmaya giden Fransız ve Türk
vatandaşların etkilenmeyeceği öğrenildi.
İsviçre’de göçmenlere kota getirilmesini
öngören yasa teklifi için yapılan halk oylaması
sonuçlandı. İsviçre’nin sağ popülist partisi
İsviçre Halk Partisi’nin “Kitlesel Göçe Karşı
İnisiyatif ” adı altında yürüttüğü girişimler
sonucu sandığa giden İsviçre’de seçmenler
henüz resmi olmayan ilk sonuçlara göre
yüzde 50,3 ile ülkeye gelecek göçmenlere
sınırlama getirilmesine evet dedi.
Serbest dolaşım rafa kalktı
Referandumdan çıkan düzenlemenin
yasalaşması halinde, AB üyesi olmayan İsviçre
ile Avrupa Birliği arasında 1999 yılında
yapılan işçilerin serbest dolaşımı anlaşması
rafa kaldırılacak.
Avrupa Birliği’ni (AB) cazip hale
getiren serbest dolaşım hakkını ihlal eden
yeni göçmenlik yasasının yüzde 50,3 halk
desteğiyle kabul edilmesi ile birlikte İsviçre,
yabancılara yönelik çalışma izin işlemlerini
katılaştıracak.
Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius:
“İsviçre ile ilişkileri gözden geçireceğiz”
Fransa Dışişleri Bakanı Laurent
Fabius bir radyo programına referandumla
ilgili yaptığı açıklamada, “Referandumun
ardından İsviçre ile ilişkileri yeniden gözden
geçireceğiz”, ifadesini kullanmıştı.
Uzmanlar AB üyesi olmayan
İsviçre’nin, birliğin temel politikalarını
uyguladığını ve ihracatının yarısını dolaşım
hakkına bağlı olarak AB ülkelerine yaptığını
belirtiyor. Uzmanlar, ülkedeki işsizlik oranının
son derece düşük olmasına ve ekonominin
büyümesine rağmen aşırı sağcı ve muhafazakar grupların popüler olmasının düşündürücü
olduğunu belirtiyor.
%23’ü Yabancı
Nüfusu, yaklaşık 8 milyon 100 bin olan
İsviçre’nin %23’ünü yabancılar oluşturuyor.
Ayrıca, İsviçre ile Avrupa Birliği arasında
serbest dolaşımı mümkün kılan bağlayıcı bir
anlaşma bulunuyor. Serbest dolaşım, imzalanan 7 ek anlaşmadan oluşan bir paketin
içerisinde yer alıyor. Uzmanlar, taraflardan
birinin, bunlardan birini bozması halinde
diğerlerinin de düştüğünü belirtiyor.
İSVİÇRE HABERLERİ
Die Stimmberechtigten haben die Volksinitiative
«Gegen Masseneinwanderung» der SVP mit
einem knappen Volksmehr angenommen. Das
Volksbegehren verlangt, dass die Schweiz
die Zuwanderung von Ausländerinnen und
Ausländern eigenständig steuert und begrenzt.
Mit der Annahme ist das Personenfreizügigkeitsabkommen mit der EU in Frage gestellt.
İsviçre’den göçe kısıtlama
İsviçre’de referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi yüzde 50,3 ile kabul edildi.
Uzun süredir kamuoyunu meşgul eden, “Toplu göçün önlenmesi” şeklinde lanse edilen inisiyatif 9
şubat 2014 de oylandı.Avrupa Birliği vatandaşlarının İsviçre’deki sayılarını sınırlamaya yönelik
olarak halkoyuna sunulan inisiyatif çok küçük bir farkla İsviçreliler tarafından kabul edildi.
» Yasanın kabul edilmesiyle birlikte İsviçre ile AB
arasındaki işçilerin serbest dolaşımı anlaşması da geçerliliğini
yitirecek. İsviçre’nin 500 milyonluk Avrupa iç pazarına
serbest giriş hakkını kaybetmesi de söz konusu olacak.
Avrupa Birliği üyesi olmamasına rağmen birliğin bir çok
politikasını benimseyen İsviçre, gerçekleşen bu referandumla
Avrupa’daki göç ve göçmenler sorununu yeniden gündeme
getirdi. Yasa teklifinin sahibi olan muhafazakar İsviçre Halk
Partisi, bu girişimle birlikte göçmen sayısının sınırlanarak
İsviçre’deki sorunların çözüleceğini öngörüyor.
Göçmenlerin nüfusun yüzde 23lük kısmını
oluşturduğu ülkeye her yıl 80 bin yeni göçmen geliyor.
Ülkenin kendine özgü Alp kültürünün dejanere olduğu
görüşüyle birlikte suç oranlarındaki artış da İsviçre halkının
göçmenlere karşı endişe duymasına sebep oluyor. İsviçre’de
referanduma sunulan göçmen sayısına kota getirilmesi teklifi
yüzde 50,3 ile kabul edildi. Düzenlemenin kabul edilmesiyle
İsviçre ile Avrupa Birliği arasında yapılan işçilerin serbest
dolaşımı anlaşması rafa kaldırılacak. Sağ partiler ülkede
artan işsizlik sorunundan ülkeye gelen yabancı göçmen
akışı politikasını sorumlu tutuyor. İsviçre her yıl yaklaşık
80 bin göçmen alıyor. Göçmen sayısına kota getirilmesinin yasallaşması AB ile ilişkileri germe potansiyeli taşıyor.
İsviçre’nin yaklaşık 8 milyonluk nüfusunun yüzde 23’ünü
yabancılar oluşturuyor. Devlet demiryollarını geliştirme
ve onarma için yeni fon oluşturma ile kürtaj ameliyat
masraflarını zorunlu sağlık sigortası kapsamından çıkarma
teklifleri de referandumda oylamaya sunuldu.
İsviçre’de göçmenlere kota getirilmesini öngören yasa
teklifi için Pazar günü yapılan referandumla sonuçlandı ve
İsviçre, çok küçük bir farkla da olsa, ülkeye gelecek göçmenlere kota uygulanmasını kabul etti. Referandumdan yüzde
50,3 evet çıkarken, üç kantonda da çoğunluk, ‘evet’ dedi.
İsviçre, Avrupa Birliği’ne üye olmasa da, 1999 yılında
imzaladığı serbest dolaşım anlaşmasıyla, Avrupa Birliği (AB)
vatandaşları herhangi bir kısıtlama olmadan ülkeye seyahat
edebiliyordu. AB üyesi olmayan ülkelerin vatandaşlarının
da kısıtlı sayıda da olsa, serbest dolaşımına izin veriliyordu.
Referandumla birlikte göçmenlere uygulanacak kotanın
yasalaşmasıyla bu durumun tehlikeye gireceği söyleniyor.
Çünkü İsviçre ile AB arasında serbest dolaşım anlaşmasını
da içeren tek bir bağlayıcı anlaşma paketi bulunuyor
ve taraflardan birinin, bu paketten herhangi birini geri
çekmesi halinde, diğerleri de geçerliliğini yitiriyor. Buna göre,
İsviçre’nin 500 milyonluk Avrupa iç pazarına serbest giriş
hakkını da kaybetmesi gündeme gelecek.
2009 yılında ülkede minare yapımının referandumla
yasaklanmasını sağlayan İsviçre Halk Partisi’nin “Kitlesel
Göçe Karşı İnisiyatif ” adlı girişimiyle gündeme gelen
referandum, göçmenlerin sayısını sınırlayacak ve bir göçmen kotası getirecek. Yasayı öneren İsviçre Halk Partisi
Başkanı Toni Brunner nedenini şöyle açıklıyor: “Çok fazla
göç alıyoruz. Bu girişimle birlikte İsviçre kendini yönetme,
kendi ölçülerine göre sınırlama ve iş piyasasına göre seçme
yeterliliğine yeniden kavuşacak.” Partinin başkan yardımcısı
Christoph Blocher, ülkenin tüm sorunlarının ülkenin
kalabalığından kaynaklandığını belirtiyor. Zira referandumun
da, ülkede yükselen ‘seçkin Alpin kültürü’nün zedelendiği,
kiraların ve suç oranının arttığı ve ulaşımın kalabalıklaştığına
dair şikâyetlerin yansıması olduğu düşünülüyor.
Referanduma karşı olan İsviçre Sosyal Demokrat
Partisi’nden milletvekili Andreas Gross ise, “İsviçre’de
sayısı çok fazla olan, ırkçılardır. Birçok İsviçrelinin endişeleri
var ama durumları iyileştikçe de endişeleri artıyor. Hiç
olmadığımız kadar iyi durumdayız ve bunu burada çalışan
insanlara borçluyuz” diyor.
İsviçre, her yıl yaklaşık 70 bin göç alıyor. Nüfusu 8 milyon civarında olan ülkenin %23’ü İsviçreli değil. Bu oranla,
İsviçre Avrupa’nın Lüksemburg’tan sonra en çok yabancı
nüfusa sahip ülkesi. İsviçre’ye en çok göç veren ülkelerse,
Almanya, İtalya, Fransa ve Portekiz.
GÖÇMEN RAKAMLARI
8 milyon nüfusu bulunan İsviçre’de yabancıların
oranı yüzde 23. İsviçre vatandaşı göçmenlerin oranı ise
yüzde 12 civarında. Ülke ekonomisi AB ortalamasının çok
üzerinde. İstatistiklere göre ülkedeki işsizlik oranı yüzde 3.2,
AB’nin işsizlik ortalaması ise yüzde10.9. İsviçre’de çalışan
yabancıların başında Almanlar, Fransızlar ve İtalyanlar
geliyor. Sadece sağlık alanında çalışanların yüzde 30 ile
40’ının yabancı olduğu İsviçre’de şimdiki tartışma konusu ise
sonuçların ülke ekonomisine ve demokrasisine yansımasının
nasıl olacağı.
Mit 50,34% sagt das Schweizer Stimmvolk
äusserst knapp Ja zur “MasseneinwanderungsInitiative”, welche den freien Personenverkehr mit
der Europäischen Union in Frage stellt. Die Differenz
betrug lediglich 19’500 Stimmen. Die Stimmbeteiligung war mit 56% ebenfalls historisch hoch.
Ergebnis der Abstimmung zur Masseneinwanderungsinitiative: Die SVP-Initiative erreicht
das Ständemehr. 17 Kantone der insgesamt 26
Kantone sagen JA zur Initiative. 9 Kantone
NEIN. In Standestimmen umgerechnet sind dies
14,5 Stände JA und 8,5 Stände NEIN. Der SVP
gelingt nach dem Ständemehr auch ein Volksmehr.
In den beiden bevölkerungsreichsten Kantonen
der Schweiz hat Zürich (ZH) knapp mit NEIN
und Bern (BE) knapp mit JA gestimmt.
» Die Mehrheit der
Schweizer Kantone spricht
sich für die SVP-Initiative aus.
JA-Kantone: Aargau (AG),
Appenzell-Ausserrhoden
(AR), Appenzell-Innerrhoden (AI), Baselland (BL),
Bern (BE), Glarus (GL),
Graubünden (GR), Luzern
(LU), Nidwalden (NW), Obwalden (OW), Schaffhausen
(SH), Schwyz (SZ), St. Gallen
(SG), Solothurn (SO), Tessin
(TI), Thurgau (TG), Uri (UR).
NEIN-Kantone: Basel-Stadt (BS), Freiburg (FR),
Genf (GE), Jura (JU), Neuenburg (NE), Waadt (VD), Wallis
(VS), Zug (ZG), Zürich (ZH).
Damit hat die Masseneinwanderungsinitiative, auch
als Zuwanderungsinitiative bekannt, das Ständemehr bzw.
Kantonsmehr erreicht. In der Schweiz zeichnet sich einmal
mehr ein klarer Röstigraben ab. Auch die beiden Kantone
Bern (BE – Ja) und Zürich (ZH – Nein) mit der grössten
Schweizer Bevölkerung konnten das Ergebnis und Abstimmungsresultat nicht mehr in ein NEIN-Resultat kippen.
Mit 50,34% sagt das Schweizer Stimmvolk äusserst
knapp Ja zur “Masseneinwanderungs-Initiative”, welche
den freien Personenverkehr mit der Europäischen Union in
Frage stellt. Die Differenz betrug lediglich 19’500 Stimmen.
Die Stimmbeteiligung war mit 56% ebenfalls historisch
hoch. Die Volksinitiative “Gegen Masseneinwanderung”
der rechtsbürgerlichen Schweizerischen Volkspartei (SVP)
hat gemäss vorläufigen, amtlichen Endresultaten 50,3%
Ja-Stimmen erhalten. 17 Kantone sprachen sich dafür aus,
9 dagegen.
Zürich und Bern waren schliesslich jene, die den Entscheid ausmachten. Auf die Resultate aus diesen Kantonen
musste am Sonntagnachmittag lange gewartet werden. Da
sehr viele Leute an die Urnen gingen, dauerte auch das
Auszählen länger als üblich.
Mit 56% der Stimmberechtigten gingen am Sonntag
viel mehr Personen an die Urnen als bei anderen Abstimmungen. Der Durchschnitt der letzten 20 Jahre liegt bei
lediglich 44%. Laut Politologen war es seit der Einführung
des Frauenstimmrechts 1971 die fünfthöchste Stimmbeteiligung. Die Mobilisierung bei den Befürwortern scheint gut
gespielt zu haben. Für einmal seien auch viele Unzufriedene
an die Urne gegangen, schätzten Politologen.
8
İSVİÇRE HABERLERİ
Fachtagung Alter
und Migration
6. März 2014 Sorell Hotel Ador Bern
» Tagungsorganisation und Fragen: Geschäftsstelle KoFI – Laura Zingale, laura.zingale@
kofi-cosi.ch, c/o komin, Centralstrasse 18, 6410
Goldau
Programm
Begrüssung und Einführung (de)
Hamit Zeqiri, Präsident KoFI
Sozialer und demographischer Wandel:
Was machen alte Menschen aus dem was
die Gesellschaft aus ihnen macht? (de)
Ueli Mäder, Universität Basel
Die Herausforderungen der kulturellen
Vielfalt in der Inter-aktion zwischen Bewohnern
mit Migrationshinter-grund und dem Betreuungspersonal in der Alterspflege (fr)
Eliane Christen-Gueissaz, Universität
Lausanne
Transfer in die Arbeitspraxis anhand des
Beispiels von Pro Senectute
Andreas Raymann, Pro Senectute Kanton
Zürich
Kurzreferate
* Joël Goldstein, Altersheim „Les Marronniers“ Genf – das Beispiel einer „interreligiösen
Öffnung“ (fr)
* Aida Kalamujic / Projekt AltuM für
Migrant/-innen 55+ / HEKS Regionalstelle
Zürich/Schaffhausen (de)
* Michelangelo Penticorbo, UNITRE Schweiz – eine interkulturelle Bildungsinstitution (de)
Fragen/Diskussion
Synthese des Tages
Alter und Migration
Demographische Trends sehen auch für
die Schweiz eine Überalterung der Gesellschaft
voraus. Die Anzahl Rentnerin-nen und Rentner
steigt bereits heute – und auch der Anteil derjenigen älteren Personen mit einem Migrationshintergrund nimmt stetig zu.
Diese Entwicklung stellt Betroffene wie
auch Fachpersonen in verschiedensten Bereichen
vor zusätzliche Herausforde-rungen: Wohnen im
Alter, Umgang mit Pflegebedürftigen, Freizeitangebote, Mobilität – um nur wenige offensichtliche Bereiche zu nennen.
Mit welchen Themen werden Fachstellen
zukünftig konfron-tiert sein? Welche Themengebiete sind für die Betroffene eine Priorität? Und wo
wollen Organisationen der Zivilge-sellschaft sich
engagieren?
Die Referentinnen und Referenten setzen
sich in ihrem Arbeitsalltag mit diesen und weiteren
Fragen auseinander. An der Tagung gewähren sie
einen Einblick in ihre theoreti-sche Arbeit sowie
in innovative Projekte und stellen sich spannenden
Diskussionen.
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Jedes fünfte Kind in der
Schweiz ist zu dick
Viel Zucker, wenig Bewegung: Zwar setzt nicht jedes Kind, das Donuts liebt,
Fett an. Doch schon jetzt gilt jedes fünfte Kind in der Schweiz als zu dick.
» Übergewicht bei Kindern wird immer häufiger.
Jetzt sollen in der Schweiz die Krankenkassen für die Behandlung dicker Kinder bezahlen. Alarm geschlagen hat Josef
Leimbacher, Chefarzt für Jugendmedizin am Ostschweizer
Kinderspital. Untersuchungen zufolge ist jedes fünfte Kind
in der Schweiz übergewichtig – bis hin zur Fettleibigkeit. Die
Folgen seien mitunter fatal: Depressionen, Gelenkschäden
und Diabetes häufen sich bei jüngeren Patienten.
Leimbacher tritt seit Jahren dafür ein, dass Fettleibigkeit als Krankheit anerkannt und Therapien von den Krankenkassen bezahlt werden. Der Bund hat nun laut eines
Berichts des SRF beschlossen, notwendige Behandlungskosten tatsächlich in die Grundversicherung aufzunehmen.
Denn deren Wirksamkeit hätten wissenschaftliche Studien
belegt, auch wenn der Schlussbericht noch nicht publiziert
worden sei.
Krankenkassen übernehmen Therapiekosten
Untersucht wurden die Therapien stark fettleibiger
Kinder durch ein Team von Ärzten, Psychologinnen,
Ernährungs- und Bewegungstherapeutinnen. Chefarzt
Leimbacher zeigte sich gegenüber dem SRF davon überzeugt, dass in einer so frühen Phase fettleibige Kinder «ohne
einen grossen Aufwand bereits in die richtigen Bahnen
geleitet werden.»
Auch die Krankenkassen profitierten von einer
Übernahme der Therapiekosten, da Folgeerkrankungen
vermieden werden könnten – was den Prämienzahlern
insgesamt zugute komme.
Dünyadaki zenginliğin yarısı
yüzde 1’lik nüfusun elinde
Davos’ta, 22 Ocak’ta gerçekleşen Dünya Ekonomi Formu
öncesinde ilginç kıyaslamalar yapılan raporda, dünyanın
en zengin yüzde 1’lik nüfusunun zenginliğinin, dünya
nüfusunun en fakir yarısının toplam zenginliğinin 65 katına
denk geldiği kaydedildi. Raporda, dünyadaki fakir nüfusun
yarısının gelirinin dünyanın 85 en zengininin varlığına eşit
olduğu, 2009’dan itibaren ABD’deki yüzde 1’lik en zengin
nüfus daha fazla zenginleşirken dünyadaki fakir nüfusun
yüzde 90’ının daha da fakirleştiği aktarıldı.
Dünyadaki sosyal dengenin geçmişte örneği
görülmemiş bir şekilde bozulduğu savunulan raporda,
zenginler ve fakirler arasındaki farkın, geri dönüşü olmayan
bir sürekliliğe girme tehdidiyle karşı karşıya olduğu ileri
sürüldü. Raporun sonuç metninde ‘’Ekonominin elit kısmı,
ekonomi oyununun kurallarını istedikleri gibi değiştirebilmek
için siyaset gücünü tutsak almıştır’’ ifadesine yer verildi.
Öte yandan raporda, ekonomik krizle mücadele eden
İspanya’nın en zengin 20 kişisinin toplam varlığının (77 milyar avro), ülkedeki en fakir nüfusun gelirinin yüzde 20’sine
eşit olduğu bildirildi. İspanya’daki, 2008 yılından bu yana
devam eden ekonomik krizin ülkedeki sosyal dengeyi nasıl
bozuğuna değinilen raporda, ‘’İspanyol toplumundaki tansiyon tahammül edilemeyecek düzeyde. İspanya’daki kamu
çıkarları ve demokratikleşme süreci, bir azınlığın çıkarlarına
tutsak edilmiş durumda” iddiası dile getirildi.
İspanya’nın, Letonya’nın ardından Avrupa’daki sosyal
dengesizliğin en fazla olduğu ülke olarak 2. sırada bulunduğu
belirtilen raporda, ‘’Kriz öncesinde zengin İspanyollar’ın
yüzde 20’si, en fakirlerin yüzde 20’sinin 5,3 katı daha fazla
kazanırken 2011 sonrasında bu oran 7,5 kata yükseldi.
2025 için yapılan tahminlerde ise bu oranın 18 kata çıkması
bekleniyor’’ öngörüsüne yer verildi.
İSVİÇRE HABERLERİ
9
Unia federal mahkeme
karşısında Pazar
ve bayram günleri
çalışmalarına karşı
zafer kazanıyor
Unia sendikası yasal olmayan pazar günü
satışlarına karşı iki önemli şikayeti kazanmıştır.
Turizm bölgesinde bulunma bahanesi ile
Rapperswil (SG)’deki bir Migros şubesi ve
Landquart (GR)’deki Outlet Village Pazar
günleri de dükkanlarını açmışlardı ve Kanton
makamları da onları desteklemişlerdi. Federal
mahkeme şimdi Unia’ya hak verdi: Her iki
vakada da Pazar satışı turistik gerekliliğinden
kaynaklanmamıştır - çalışan koruması bu
durumda daha önemliymiş.
Landquart (GR)’deki Outlet Village
beş yıl önce açılmıştı - Pazar günleri dahil.
Gerekçe: Landquart Graubünden turistik
bölgesine dahilmiş, bu yüzden Pazar günleri
çalışılması izin almaksızın yasalmış. Unia bu
çalışan korumasına karşı çıkan harekete karşı
şikayet bildirdi. Graubünden idari mahkeme
tarafından ret edildi ve bu şekilde federal
mahkemeye kadar geldi.
Buna benzer bir vaka da Rapperswil
(SG)’deki bir Migros şubesi. Bu şube de
yıl boyunca Pazar günleri dükkanı açmak
istemiş. Burada da gerekçe turistik bölgeye
dahil olmasıymış. St. Galler ticaret makamı
(ve daha sonra St. Gallen idari mahkeme) izin
vermişlerdi - kışları hariç. Buna karşı da Unia
şikayet bildirdi.
Şimdi federal mahkeme Unia’ya her iki
vakada da hak verdi. Turizm bölgelerindeki
Pazar çalışmasına izin almak için bazı koşulların
yerine getirilmesi gerekir. Örneğin söz konusu
konumun esas bir turizm hedefi olması şart
(Kür, spor, gezi veya sağlık turizmi), turizm
ekonomi açısından önemli bir paya sahip
olmalı ve sezona bağlı dalgalanmalara maruz
kalmalı. Ayrıca ilgili alışveriş merkezlerinin
hizmeti turistlerin spesifik ihtiyaçlarına hitap
etmeli. Lanquart Outlet-Village vakasında ise
federal mahkeme bu koşulları yerine gelmemiş
olarak kabul ediyor. Ve Rapperswill’deki MExpress konusunda da Migros, özel bir izin
için gerekli olan koşulları yerine getirdiğini
yeterince belgeleyememiş.
Unia için 10 ve 12 Şubat tarihli
mahkeme kararları perakende satıştaki personel korumasının ve özellikle Pazar günü
çalışmalarının yumuşadığına dair önemli
işaretler oluşturmaktadır. Bu kararlar, personel
korumasını ve Pazar günleri çalışmama durumunu tekil şirketlerin ekonomik yararlarından
daha önemli gören federal mahkemenin şu ana
dek uyguladığı yargılamaları teyit ediyor. Pazar
günü satış yapılmasını destekleyenler için bu
durum acı bir yenilgi olsa da, perakende satış
çalışanlarının korunması için önemli bir dönüm
noktası teşkil ediyor.
Yeni dükkan açma
yasasına Hayır
Federal meclis İsviçre bazında dükkan açma saatlerinin düzenleneceği bir yasayı
oylamaya sundu. Bu yasa Lombardi yönergesini gerçekleştirip tüm ülke için geçerli
olacak asgari açılış saatleri getirmeyi planlıyor. Bodensee gölünden Cenevre gölüne
kadar, Basel’den Chiasso’ya kadar dükkanlar en azından çalışma günlerinde saat 6
ila 20 arasında ve Cumartesi günleri saat 6 ila 19 arasında açık olacakmış.
» Federal meclis İsviçre bazında dükkan açma saatlerinin düzenleneceği bir yasayı oylamaya sundu. Bu yasa Lombardi yönergesini gerçekleştirip tüm ülke için geçerli olacak
asgari açılış saatleri getirmeyi planlıyor. Bodensee gölünden
Cenevre gölüne kadar, Basel’den Chiasso’ya kadar dükkanlar
en azından çalışma günlerinde saat 6 ila 20 arasında ve Cumartesi günleri saat 6 ila 19 arasında açık olacakmış.
Unia bu yasayı ret ediyor, zira Kantonların üçte
ikisinde kısmen önemli ölçüde daha uzun açılış saatlerine yol
açacak. “Mağdurlar bu konuda öncelikle çalışanlar olacak,
çünkü daha uzun çalışma günleri aileyi olumsuz etkiler, stresi
arttırır ve hastalığa sebep olur.” diyor Unia perakende satış
departmanı sorumlusu Natalie Imboden. Perakende satışta
çok az şirketin toplu iş sözleşmelerini imzalamış olması da
bu tehlikeyi daha da arttırıyor.
Bu yasa demokrasi siyaseti bakımından da
şüpheli: Son yıllarda meydana gelmiş hemen her Kanton
oylamasında halkın daha uzun dükkan açılış saatlerini
ret ettiği gerçeğini yok sayıyor. En son St. Gallen, BaselMerkez ve Luzern Kantonlarında gerçekleşen oylamalarda
görüldüğü gibi. Federal meclis ve Parlamento bu halk
kararlarını şimdi tekdüze asgari açılış saatleri ile yok saymaya
hazırlanıyorlar.
Unia bu yasaya karşı mücadele edecek. Mağdur
Kantonların oy veren halklarının görüşünün yok
sayılmasını kabul etmeyeceklerini ve oylamada yetkilerinin
sınırlandırılmasına karşı açık bir şekilde mücadele etmelerini
bekliyor. Öneri oylamayı geçerse, Parlamento yeni yasayı
demokrasi siyasetinden kaynaklanan sebeplerden dolayı
gömmelidir.
10
İSVİÇRE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Göçmenlerle ilgili oylamanın sonuçları
İsviçre’de şok etkisi yarattı
Göçmenleri yakından ilgilendiren, 9 Şubat’ta halkoylamasında yüzde 50.3 oranında çok az bir farkla kabul edilen ulusal bir oylama, SVP’nin toplu göçe karşı “Gegen
Masseneinwanderung“ inisiyatifi idi. Avrupa Birliği ile olan serbest dolaşımı sağlayan ikili antlaşmaların iptal edilmesini istemekte ve göçü kontenjana bağlayarak,
örneğin yabancıların aile birleşimini ve sosyal yardım alabilmesini engelleme, iş pazarında İsviçreli’lere öncelik tanıma istemlerini içermekte. Yabancılar günah geçisi
olarak gösterilip, yabancı düşmanlığının gündemde tutulmasına yönelik bir girişim, böylelikle anayasaya alınmış oluyor (inisiyatifler anayasaya geçiyor).
» İnisiyatif sahibi SVP’nin dışında, tüm diğer büyük
partiler ve ekonomi çevrelerinin (Economiesuissse) karşı çıktığı,
bu inisiyatifin kabul edilmesi, ne yazık ki tüm çabalara karşın
engellenemedi. 1970’de, yabancıların sayının her Kanton’da
yüzde 10’u geçmemesini isteyen, az bir farkla reddedilen ve
tarihe geçen „Schwarzenbach” inisiyatinden bu yana, yabancılar
aleyhinde yapılan en önemli oylamalardan birini yaşamış
bulunmaktayız. İnisiyatif sahibleri, gelen fazla yabancıdan dolayı
tren, otobüs, yolların vs. dolu ve tıkalı olduklarını, ev arayan
insanın fazla olmasından dolayı, kiraların artığını ve yerli halkın
ev bulamadığını, gelen yabancıların daha ucuza çalışmalarından
dolayı, İsviçreliler’in işe alınmadıkları, yabancıların yüksek sayıda
olmasından dolayı, çevre kirliliğinin artmasına neden oldukları
gibi gerekçeleri öne sürmüşlerdi.
Oysa, global nüfus artışı 1950’den bu yana üç misli artarken, dünya ekonomisinin boyutları on katına çıktı, arabaların
sayısı yirmi kat, uçuşların sayısı yüz kat fazlalaştı. İsviçre’de kişi
başına düşen oturma ve kullanma alanı son otuz yılda 34 metrekareden 48’e çıkmış bulunmakta. Yabancıların daha çok dar,
toplu konutlarda ve eski evlerde oturduğu göz önünde tutulursa,
bu söylemlerin basit ve ucuz bir saldırı olduğu açık bir şekilde
ortaya çıkıyor. Asıl sorun, kimin ne kadar kaynak harcadığı:
Toplumun beşte biri, enerjinin dörte beşini tüketmekte ve
ekonomik durumu iyi olan kesim, gereğinden daha fazla yer
kaplayan, ve villa değilse, müstakil tek aile evlerinde oturuyor.
Bu konuya verilmesi gereken cevap, toplu konutlar politikasının
geliştirilmesi.
İnisiyatifin halk oylamasından kabul edilmesinden
sonra, Avrupa Birliği (AB) ile İsviçre arasında ilginç gelişmeler
yaşandı. Üç anlaşma donduruldu. Bunlardan biri, Lozan Federal
Teknik Üniversite’sinin (EPFL) aldığı ve bu sene uzatılması
gereken 2020 araştırma projesi. 3 Milyar Frank olan proje ile,
bu Üniversite İsviçre’nin fona koyduğu paradan daha fazla
kaynak almakta idi. Araştırma ilişkilerinin dışında da tutulduğu
değerlendirildiğinde, tazelenmeyen bu antlaşmanın verdiği
kaybın boyutlarının ne ölçüde olduğu ortaya çıkıyor. Ayrıca
unutmamak gerekir ki, bir araştırma uluslararası olmadığı ve
değiş-tokuşlu tartışılmadığı zaman, hem verimli olmaktan,
hemde başarıdan uzak kalır. Aynı akibete Kültür alanında
İsviçre’nin Film dünyası da uğradı ve kaybettiği yedi milyon
Frank’ın yanında, Avrupa Film ilişkisi alanının dışında tutuldu.
İsviçreli öğrenciler de, „Erasmus+” Avrupa öğrenci değiştirme
projesinin dışında tutulma tehlike ile de karşılaşmış bulunmaka.
AB için haklı olarak, serbest dolaşımın AB’nin en
temel taşlarından birini oluşturduğunu ve İsviçre’nin, AB
üyesi olmamasından dolayı, kendisi ile yapılan ikili anlaşmalar
paketinin temel bir noktasını oluşturmakta. Eğer İşviçre bu
maddeyi kaldırmak istiyorsa, paketin tamamının iptal edilmesi
gerekiyor. O zaman diğer antlaşmalara da gerek yok. Kısacası,
toplu göçe karşı inisiyatifinin halk tarafından, çok az bir farkla
da olsa, kabul edilmesi ve uygulamaya sokulması için Federal
Hükümet’in üç yıllık bir süresinin olmasına karşın, şimdiden bir
dizi sorunlar yaşanmaya ver bir dizi diplomasi tarafiği başlanmış
bulunmakta.
Diğer taraftan şu konuyudu vurgulamadan geçmemek
gerekiyor. Son yıllarda Avrupa ülkerinden İsviçre’ye artışlı
Haşim Sancar: Sosyal ve ekolojik adalet için
Bern Kanton’u 30 Mart’ta seçimler için sandık başına gidiyor.
Yeşiller Bern Kanton Parlamenteri, Haşim Sancar, Bern Şehir seçim
bölgesinden, 6 nolu, Grünes Bündnis und GewerkschafterInnen listeden
aday. Yeşillerin Hükümet (Yürütme organı) adayı Bernhard Pulver ve SP
adayaları birlikte „4 gewinnt“ isimli RGM-Listesinden adaylar.
bir göç sözkonusu. Gelen ile giden arasındaki fark 80 bin
gelen civarında. Ancak, buna toplu göç deyimini kullanmak
yerinde olmayan bir yaklaşım. Çünkü Avrupadan gelen kesim,
kalifiye elemanlardan oluşmakta ve eğitimlerini kendi ülkerinde
yapmış bulunup, İsviçre’yi masrafa sokmadan hazır bir güç
olarak geliyorlar. Madalyanın diğer yüzü ise, ekonomisi gelişen
ve yaşlanan İsviçre toplumuna kalifiye eleman gerekiyor ve
İsviçre buna cevap verecek nitelikte değil. Göçün boyutunun sınırlandıralabilmesi için, nicel ekonominin gelişmesini
engellemek gerekiyor ve daha çok kaliteyi gelişmeye yönelmek
gerekiyor. Bu da ancak işyerlerine yapılan vergi muafiyetinin
kaldırılması ile olanaklı. Buna ise ne liberal kesim, ne işverenler
nede SVP yanaşıyor. Şimdiye kadar Yeşiller ve Sol’un böylesi
bir değişikliği başarmaya gücü yetmedi. SVP, aynı zamanda
şimdiye kadar, özellikle Yeşiller’in gerçekleştirmek istedikleri Yer
Planlaması (Raumplanung) yasalarına ve halk oylaması ile kabul
edilen „ikinci ev”lerin (tatil evleri) sınırlandırılması inisiyatiflerini
redetmiştir. Bir diğer konu da, ücretlerin düşmesi ki bu konuda
da, sağ ve işveren kesimi, gereken önleyici tedbirleri almaya
yanaşmamakta. Mayıs ayında halk oylamasına gelecek olan,
ayda dörtbin Frankı öngören, sendikalar, Yeşiller ve SP’nin
desteklediği asgari ücret „Mindestlohn“ inisiyatifi, iyi bir cevap.
Kabul edilen ve anayasaya geçen, toplu göçe karşı
inisiyatifinde tavır ne olmalıdır ve bu durumda nasıl bir çözüm
gerçekleşebilir? Federal Hükümet, Brüksel ile görüşmelere
başladı, ne tür bir sonuç alınır bilinemiyor. Büyük bir olasılıkla,
ya şimdiye kadar olan serbest dolaşımlı ikili anlaşmalar paketi
devam edecek, ki bunun için yeni bir oylama olması gerekecek (daha çok gerçekçi bir ihtimal). Veya Avrupa’nın dışında
kalmış ve izole olmuş bir İsviçre’de yaşıyor olacagız (pek
ihtimal vermiyorum). Son tartışmalar, bir sürü insanın evet
dediğine pişmanlık duyduğu izlenimi veriyor. SVP’nin işveren
kesimi de partisini eleştiriyor ve doğal olarak Avrupa pazarını
kaybedebileceği korkusunu yaşıyor. SVP, daha çok tersi bir
sonuç almış olsaydı, daha memnun olurdu izlenimi veriyor.
Nasıl bir çözüm olması gerektiği konusunda, şimdiye kadar bir
gerçekçi düşünce üretemedi. SVP’nin göçmenlik konusunda
uzmanlarından biri, menejerlere aile birleşimine evet ama
sıradan işçi kesimine hayır düşüncesine, çift sınıflı insan kategorisi anlayışından dolayı, Yeşiller’in ve Sol’un keskin red cevabı
ve liberal kesimin eleştirileriyle karşılaştı. Yine SVP tarafından,
sıradan işçi kesimi için, eski sezonluklar statüsünün getirilmesi
düşüncesi de, oldukça sert eleştiriler aldı.
SVP’nin Mimarları, “ölümü gösterip, sıtmaya razı etme
mantığı” ile, “bakın bizim inisiyatifimizi uygulamazsanız, daha
aşırı ve vahim olan Ecopop inisiyatifi” geliyor, uyarınsında
bulunuyorlar!
Büyük bir olasılkla 2015’in ulusal seçimlerinden önce
halk oylamasına gelecek olan Ecopop inisiyatifi de, İsviçre’deki
nüfus atışından şikayetçi. İsviçre’ye göçü, yıllık yüzde 0.2
oranında çok düşük bir seviyede tutma ve İsviçre’nin geliştirme
projelerine yaptığı yardımın yüzde 10’unu, geri bıraktırılmış
ülkelerde aile planlamasına ayrılmasını öngörüyor. Mantık ırkçı
ve tehlikeli: Fazla doğum olmasın da, buraya gelip bizi rahatsız
etmesinler. Tabi ki, bu kıstaslara uymayan ikili antlaşmalar varsa,
iptal edilmesi de inisiyatifin maddeleri arasında. Bu inisiyat kabul
edilirse, AB ile olan ikili anlaşmaların iptal edilmesi gerekiyor.
SVP’lilerin de dediği gibi, bu inisiyatif kendilerinkinden daha
katı. Hatta SVP’ye yakın bazı çevereler, ulusal parlamentonun daha ılımlı bir alternativ ortaya koymasını ve onuda halk
oylamasına götürmesi (Gegenvorschlag) gerektiğini savunuyor.
Bu anlayış, teredütsüz kesin tavır konulması yerine, bazı kafalarda karışıklık yaratacak ve “acaba” sorusunu sorduracağından,
Yeşiller grup sözcüsünün dediği gibi, “ölümden korkup intihar
etme” mantığı.
Tüm bu gelişmeler, bize duyarlı olma ve gelişmelere
karşı yeterince erken tedbirlerin alınması ve karşı mücadelenin verilmesi gerektiği gerçeğini dayatıyor. Bern şehrinde,
Ecopop inisiyatifi için daha imza toplanırken, tartışma
toplantılarını düzenleyip tehlikenin boyutları konusunda uyarıda
bulunmuştuk. Şimdiye kadarki gelişmeler, ne yazık ki bizi haklı
çıkartı. Onun için, Ecopop inisiyatifine karşı, şimdiden karşı
kampanyaların düzenlenmesi gerekiyor. Yeşiller Partisi olarak bu
sorumluluğu üstlenip, ilk girişimlerde bulunarak, önümüzdeki
haftalardan itibaren bu girişimler genişletilecek (örneğin bilgilendirme tartışmaları düzenleme). İlk girişlerin başında “açık ve
demokratik bir İsviçre için birlik-Ecopop’a hayır“ kampanyası.
Her kes bu birliğe üye olabilir (www.gruene.ch).
Göçmenlerin seyirci rolünü bırakarak, kendi sorunlarına
daha sıkı sahip çıkıp, çevrelerini duyarlı kılma mücadelesine
katılmalarını bekliyoruz. Bu, hem olması gereken bir sorumluluk, hem de doğru olan bir tavır.
Haşim Sancar: 1960 doğumlu, Istanbul’da eğitim
görmüş ve Yabancı Diller Yüksekokulu, Fransızca Bölümünü
mezunu, 1982 yılından beri İsviçre’de yaşamakta. Bern Sosyal
Hizmetler Uzmanlık Yüksekokulu diplomalı ve tek, eş ve aile
terapisi eğitimli. Engellileri bilgilendirme ve yardım kurumu Pro
Infirmis’in Bern şehrinin şube yöneticiliğini yürütmekte. www.
hasimsancar.ch
TÜRKİYE HABERLERİ
11
Dış basın o ses kayıtlarını
satır satır yazdı
Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan
arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtları dünya
basınında da geniş yer buldu. Liveleak sitesinde
konuşmaların dökümünün İngilizce çevirileri yer aldı.
CHP’den yolsuzluk protestosu
İstiklal Caddesi’nin Taksim Meydanı’na çıkan
bölümünde toplanan kalabalık, temsili 30 Milyon Avro
getirdi. Eyleme CHP İstanbul Belediye Başkan Adayı
Mustafa Sarıgül de katıldı.
Grup öğle ezanın okunması sırasında eyleme
ara verdi. Sloganlar ve konuşma durdu. Ezanın sona
ermesinin ardından CHP İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı
konuşmasına devam etti. Salıcı konuşmasında, “Eğer
bu ses kayıtlarının yalan olduğunu ispat edemezsen istifa
etmelisin Recep Tayyip Erdoğan” dedi. Salıcı’dan sonra
Mustafa Sarıgül de partililere hitap etti.
Konuşmaların ardından temsili 30 milyon euro
havaya atıldı. Polisin Taksim Meydanı’nda geniş güvenlik
önlemi alması dikkat çekti.
Başbakanın ses kaydı için uzman yorumu
Bir dönem Mesam
başkanlığı da yapan müzisyen
ve ses mühendisi Attila
Özdemiroğlu, Başbakan Erdoğan
ve Bilal Erdoğan arasında geçen
telefon görüşmelerinin kayıtlarını
analiz etti ve kayıtlara herhangi bir
ekleme yapılmadığını belirtti.
Attila Özdemiroğlu’nun
Twitter aracılığıyla yaptığı
açıklama şu şekilde: Farklı kaynaklardan montajlanmış
konuşma sesi çok kolay anlaşılır. İçinde bulunulan ortam
ve çevre sesi değişir. Kayıtları tekrar analiz ettim. Aramalar
arasındaki montaj dışında hiçbir ek yok. Arka plan
seslerden anlarsınız. İlk kayıtta telefon hatlarında sıkça
olan diğer konuşmaların karışması bariz. 2.arama oldukça
temiz bir hattan yapılmış.
Ses kayıtları ile ilgili bir açıklama da ses mühendisi
Erdem Helvacıoğlu’ndan geldi. Helvacıoğlu, sosyal
paylaşım sitesi Facebook’ta yaptığı
bir yorumda şu ifadeleri kullandı:
Tekrar dinledim dostlar, bu
kayıt kesinlikle doğru gözüküyor.
PHD’li bir ses mühendisi olarak
bana güvenebilirsiniz. Paniğin sebebi şimdi ortaya çıktı. Yarın çok
karışacak. Dolar ve Euro borcu
olanlara iyi şanslar.
Heriot-Watt
Üniversitesi’nde Akustik Mühendisliği Doktorası yapmış
olan Kıvanç Kitapçı da ses kaydının analizini yaptığı bir
yazı kaleme aldı. Recep Tayyip Erdoğan’ın kayıtlardaki
sesini internette bulunan diğer konuşmalarıyla karşılaştıran
Kitapçı, “Orjinal kayitta 205.3 Hz olan frekans
youtube’dan alinan kontrol kaydinda 213 Hz. Birbirlerine
fazlasiyla yakin. Peki bu bilgiler bize ne soyluyor. Bu bilgiler bize %5’lik bir hata payi birakarak bu iki kayittaki sesin
ayni kisiye ait oldugunu söylüyor” dedi.
» Reuters haber ajansı başta olmak üzere dünyanın önde
gelen haber kaynakları haberi flaş gelişme olarak duyurdu. T24
haber sitesine göre Reuters haberinde Başbakan Erdoğan’ın
oğlu Bilal Erdoğan’a elindeki paraları sıfırlaması talimatı verdiği
iddiaları aktarıldı. Reuters, Bilal Erdoğan’ın elinde sadece 30 milyon euro kaldığını söylediği iddialara da yer verdi. Reuters ayrıca
Başbakanlık’ın ses kayıtlarının montaj olduğunu duyurduğunu
da okuyucularına aktarırken, CHP’nin “hükümet meşruiyetini
yitirdi” açıklamasına da yer verdi. Erdoğan ile Bilal Erdoğan
arasında geçtiği iddia edilen konuşmaların tam dökümü
İngilizce’ye de çevrilerek dünyanın önde gelen açık medya
sitelerinden biri olan Liveleak.com sitesine yüklendi. Liveleak
sitesinde yer alan haberde Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında
geçtiği öne sürülen konuşmalar satır satır İngilizce olarak yer
aldı. Haberde ayrıca konuşmanın orijinal videosu da yüklendi.
İşte konuya ilişkin uluslararası basında çıkan bazı haberlerden başlıklar:
Telegraph: Türkiye Başbakanı, giderek büyüyen dinleme skandalı sırasında yayınlanan suçlayıcı ses kayıtlarının sahte
olduğunu söyledi
Times: Erdoğan’ın sızdırılan ses kayıtları yüzünden istifa
etmesi için çağrılar var
Reuters: Başbakanlık Erdoğan kayıtlarının sahte
olduğunu belirtti
Associated Press: Erdoğan internete sızdırılan, suçlayıcı
yolsuzluk kasetlerinin sahte olduğunu ifade etti
AFP: Başbakanlık ofisi sızdırılan kayıtların sahte
olduğunu ifade etti
ABC News: Türk Başbakanlık Ofisi yolsuzluk kasetlerini yalanladı.
Abdullatif Şener: O
ses Başbakana ait!
AKP ’nin kurucu isimlerinden Abdüllatif Şener, Başbakan
Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia
edilen ve internete düşen ses kaydı hakkında “Sesin Başbakan’a
ait olduğuna dair tereddütüm yok” dedi. Halk TV’de soruları
yanıtlayan Abdüllatif Şener, söz konusu ses kaydı için şunları
söyledi: “Bu ses kayıtlarını ben de dinledim. Benim kanaatime
göre, tereddüt edecek bir durum yok gibi görünüyor. Refleksiyle,
tonlamalarıyla, tereddüt ettiği nktaları izah etme biçimiyle, öteden
beri yanında çalışmış ve çok defa telefon görüşmelerine muhatap
olmuş biri olarak benim kişisel kanaatim bu seslerde bir tereddüt
yok” dedi. Şener, “Ancak bildiğiniz gibi yeni RTÜK ve internet
düzenlemeleri nedeniyle bu görüntüler yayınlanamıyor. Ancak
en azından ses doğru mu değil mi diye tartışılabilmesi gerekir”
dedi. Şener, “Başbakan konusunda temenniler safhasını çoktan
geride bıraktık. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir vatandaşı olarak bu
ülkeyi yönetenlerin hırsızlığa bulaşmasını temenni etmeyiz. Ancak
benim kabinede iken de sürekli ifade ettiğim yoğun bir yolsuzluk
arayışı içindeki bir yapı olarak nitelendirdim iktidar yapısını.
Bu yolsuzluğu kişiliğimle meşrulaştırmamak için bıraktığımı
söylemiştim. Bir insanın ömür boyunca ulaşamayacağı makamları
bırakması başka ne anlama gelebilir?”
12
TÜRKİYE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
AKP’li yazardan itiraf: Hayal kırıklığı
AKP’yi desteklemesiyle bilinen Hidayet Şefkatli Tuksal, AKP’yle ilgili çok sert bir yazı kaleme aldı.
Hidayet Şefkatli Tuksal / Serbestiyet Başbakanlık tarafından asılsız oldukları yönünde çok
şiddetli açıklamalar yapılsa da, sanırım ses kayıtlarını
dinleyen herkes, bu kayıtların gerçek olabilecekleri
yönünde kuvvetli bir kanaate sahip olmaktan kendisini
alıkoyamaz. Nitekim ben de bu duygular içerisindeyim.
Bir şeyin ihtimal dahilinde olduğunu bilmek ile,
kuvveden fiile çıkışına şahit olmak arasında duygusal
açıdan gerçekten fark var. Hükümetin bazı üyelerinin
bir takım yolsuzluklara bulaşmış olabileceği ihtimalini
kabullensem bile, bant kayıtlarında dinlediğimiz türden
bir rezaleti ne “Allah’tan korktuğunu” iddia eden bir
başbakana, ne de onun “dindar” ailesine hiçbir şekilde
konduramazdım. Ama ne yazık ki, şu andan itibaren
benim için söz bitmiştir! 10 yılda ortaya çıkan fark adına
arkasında durmaya devam edeceğim bir AK Parti artık
yoktur; bu pislikleri nasıl temizleyeceğini bilemediğim,
hem kızıp hem acıdığım ve maalesef artık yolun sonuna gelmiş olduklarını düşündüğüm siyasetçiler vardır...
Erdoğan ne kadar sevilirse sevilsin, “paralel yapı”
diye ne kadar bağırırsa bağırsın, sırtında bu “şey”lerin
yüküyle yola devam etmesi imkânsız görünmektedir.
Sahi, daha önceki kayıtlarda da, bu son kayıtlarda
da, telaffuz edilmek istenmeyen kelimelerin bolluğu
yüzünden ortaya bir “şey” edebiyatı çıkmaktadır ki, bu
“şeyler” konuşmaların sahiciliğine olan delâleti kuvvetlendirmektedir.
Geldiğimiz nokta benim gibi insanlar için
bir “hüsran” noktasıdır. Kıymet verdiğimiz bütün
referansların işlevsizleştiği, emniyetimizin suistimâl
edildiği, bütün önemli kavramların içinin boşaltıldığı,
her şeyin tepe taklak olduğu bir “ân”dır yaşadığımız.
Sahneye baktığımızda oyun hâlâ sürüyor, bütün aktörler rollerini oynamaya devam ediyor görünüyorlar ama
bence bu aldatıcı bir görüntü... İktidar, belki de ellerine
aldıklarına bin pişman oldukları bir ateş topu şu anda...
Elleri kavrulsa da bırakamayacakları bir ateş topu...
Mantıklı her insan gibi, böyle bir pisliğe neden
bulaştıklarını, o paralara sahip olmayı “NEDEN?”
istediklerini sorup duruyorum kendime. Rüşveti,
yalancılığı, irtikâbı, hîleyi yasakladığına inandığım bir
dinin mensubu olarak, yine aynı dinin mensubu olan
birilerinin bunları nasıl yapabildiğini, nereden CEVAZ
bulduğunu soruyorum kendime. Bulabildiğim tek
cevap, savaş ortamlarında düşmana karşı normal
zamanda caiz olmayan tutumların caiz olarak kabul
edilişi geliyor. Maalesef bu “TAKTİK” diyelim,
“GÜC”e talip olan Müslümanların bir noktadan
sonra ayağını kaydıran bir şeye dönüşmüştür; çünkü
ortada ne fiilî bir savaş hali, ne de açıkça düşman diye
tanımlanabilecek birileri vardır. Bu yüzden, taktik icabı
yapılan şeyleri açıklayabilecek MEŞRU BİR ZEMİN
bulunmamaktadır.
Türkiye yeni bir döneme giriyor.
Zihnimde, başına gelecekleri talihsiz bir biçimde
sezip acıyla terennüm eden Kemani Sarkis Efendi’nin
nağmeleri dolaşıyor:
Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime
Perde-i zûlmet çekilmiş, korkarım ikbâlime
Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbâlime
‘Ses kaydı montaj’
raporları yalan çıktı
Başbakan ile oğlu arasındaki ses kayıtlarının
ABD’de incelendiği ve montaj olduğunun kanıtlandığı
iddiaları üzerine, ABD’li iki şirket açıklama yaptı.
Şirketlerin açıklamasında yandaş medyanın iddia
ettiği gibi bir rapor vermedikleri belirtildi. Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan’a ait
olduğu iddia edilen ses kayıtlarına ilişkin tartışma
üzerine Erdoğan sesin montaj olduğunu iddia etmişti.
Bu tartışma üzerine medyada iki rapora yer verildi
ve raporlara göre sesin montaj olduğu söylendi. Bu
gelişmeler üzerine her iki şirketten de açıklama geldi.
KARTVİZİT VE ANTET BİZE AİT
DEĞİL
Medyada yer alan haberde New York’un Manhattan bölgesinde, John Marshall Studios’un teknik
imkânlarını da kullanarak Robin Lai’nin hazırladığı
rapora değinildi.
Ancak şirket yaptığı açıklamada böyle bir rapor
vermediğini, haberde görülen antetli kağıdın ve kartvizitin de kendilerine ait olmadığını belirtti.
“Ses kaydını analiz ettirdik montajmış” haberi,
bizzat analizi gerçekleştirdiği iddia edilen şirket
tarafından yalanlandı.
Haber7 internet sitesi Başbakan Erdoğan ve
oğlu Bilal arasında geçtiği iddia edilen ses kayıtlarının
montaj olduğuna dair bir habere yer vermiş, haber
AKP’ye yakın bir çok internet sitesi ve gazete
tarafından kullanılmıştı.
ŞİRKETİN HABERİ BİLE YOK
UZMAN SAHTE!
Habere göre ABD’deki Jou Production isimli
şirketle irtibata geçilmiş ve söz konusu ses kayıtları
analiz ettirilmişti. Haberde John Marshall Studios’un
imkanlarını kullanarak analiz yapan Robin Lai adlı
uzman kayıtların montaj olduğunu söylemişti.
Ancak gerçek kısa sürede anlaşıldı. Söz konusu
şirketin CEO’su John Marshall Cheary şahsi facebook
hesabından yaptığı açıklamada iddiaları yalanladı.
Açıklamada kendi stüdyoları adına bu şekilde yalanlar
üretenler hakkında hukuk yollarına başvurulacağı
kaydedildi. İşte John Cheary’nin açıklamasının dış
haberler editörümüz Koray Özgan tarafından yapılan
tercümesi:
“John Marshall Media Türkiye’deki malum ses
kaydı için hiç bir görüş bildirmemiştir. Belge üzerinde
yapılan her türlü analiz gösterecektir ki belge J Ou
Productions isimli bir firma tarafından imzalanmış
ve üst kısmına da John Marshall Medya kartviziti
iliştirilmiştir. Bu resmi ve orjinal JMM antetli kağıdı
değildir. İmza kısmındaki şirket ile kartvizitte görünen
iki şirket birbirinden farklı ve bağımsızdır. Bu girişim
bir yanıltma girişimidir.
Ses kaydı JMM tarafından analize tabi
tutulmamış olup şirketimiz adli ses uzmanıdır.
Şirketimizin çalışanını kandıran kişi veya kişiler
aleyhine yasal takip başlatılacak olup ayrıca şirket
politikasını da yeniden gözden geçireceğiz: Bu
sahtecilik olayını gündeme getiren ve basan haber
ajanslarına da yazıklar olsun diyoruz!
Saygılarımızla,
John Marshall Cheary III John Marshall Media,
Kurucu ve CEO’su”
İSVİÇRE HABERLERİ
13
“Kein gutes Zeichen: die
Schweiz igelt sich ein”
Rückschlag für institutionelle Fragen
“Wir bedauern, dass eine Mehrheit der Schweizer
Stimmbürger das hohe Gut der Personenfreizügigkeit, von
dem wir alle profitieren, kritisch sieht”, sagte Otto Lampe,
Botschafter Deutschlands in Bern. “Dennoch wünschen wir
uns, dass sich die Beziehungen zwischen der EU und der
Schweiz auch künftig gut weiterentwickeln und so eng wie
möglich bleiben.”
Lange weist allerdings darauf hin, dass die wichtigen
Verhandlungen über den Zugang der Schweiz zum Finanzmarkt und Strommarkt der EU sowie insbesondere über die
institutionellen Fragen anstünden. “Aber ich kann zur Zeit
überhaupt nicht abschätzen, welche Folgen dieses Votum
auf diese Verhandlungen haben wird”, sagte der deutsche
Botschafter.
Antoine Vieillard, Vertreter des französischen Departements Savoyen, das an die Schweiz grenzt, befürchtet, dass
Brüssel nun die Guillotine-Klausel aktivieren werde, denn
Abkommen würden sich schlecht fortführen lassen, wenn sie
nicht eingehalten würden.
Als ehemaliger Mitarbeiter eines internationalen Unternehmens in Genf ist Vieillard bewusst, dass keine Firma in
ein Land gehe, in dem die Frage der Mitarbeiter-Ressourcen
durch die Verwaltung kontrolliert würde. “Über die steuerliche
Attraktivität hinaus lag das Interesse der Schweiz im Zugang
zum europäischen Markt. Wenn aber dieser Zugang nicht
mehr besteht, sind die wirtschaftlichen und sozialen Folgen
so weitreichend, dass man sich gar nicht dagegen vorkehren
kann.”
Das Ja stelle die Beziehungen der Schweiz zur EU
grundsätzlich in Frage. “Wie soll man mit einem Land neue
Verträge aushandeln, das sich nicht an die unterzeichneten
Verträge hält?”, fragt Vieillard.
Ungewissheit für Rumänen und Bulgaren
Anca Opris, die Botschafterin Rumäniens in Bern,
wies darauf hin, dass mit der Personenfreizügigkeit eine der
“fundamentalsten Freiheiten” in Frage gestellt sei, welche die
bilateralen Verträge garantiere.
Rumänien und Bulgarien erwarteten im Juni den Entscheid der Schweizer Regierung, ob sie die Kontingentierung
der Einwanderung aus den beiden Ländern aufheben oder
verlängern wolle. “Jetzt kann ich mir schlecht vorstellen, wie
der Bundesrat angesichts dieser Initiative seinen Entscheid
fällen will”, sagte Opris.
EU-Krise als möglicher Grund
Auch Peter Friedrich, Minister des deutschen Bundeslandes Baden Württemberg für Bundesrat, Europa und
internationale Angelegenheiten, gab seiner Enttäuschung über
den Ausgang der Abstimmung Ausdruck. “Es ist kein gutes
Zeichen, denn die Schweiz igelt sich mit dem Verdikt ein”, so
der Minister jenes deutschen Bundeslandes, das an die Schweiz angrenzt und aus dem überproportional viele Deutsche
in die Schweiz kommen, um hier zu arbeiten.
Friedrich wertete das Ja als Reaktion auf die schwierige
Diskussion innerhalb der EU. “Ich habe den Eindruck, dass
sich die schlechte Stimmung wegen der EU-Krise auf ein
Feld übertrug, auf dem wir sehr erfolgreich zusammenarbeiteten. Gerade die Offenheit des Arbeitsmarktes bietet
Vorteile für alle.”
Friedrich gab seiner Hoffnung Ausdruck, dass Brüssel
Das Ja der Schweizer Stimmbürger zur Initiative
“gegen Masseneinwanderung” hat bei Botschaftern
und Vertretern der EU-Länder Bedauern ausgelöst.
Mit dem Verdikt würden die anstehenden
Verhandlungen über die institutionelle Frage
wohl auf Eis gelegt, so der Tenor.
Der Ausgang der Abstimmung sorgte dafür, dass die
Schweiz in den Schlagzeilen der wichtigsten OnlineMedien Europas für einmal ganz oben steht:
“Schweizer stimmen für Abschottung”, titelt
spiegel.online aus Deutschland; “Schweizer stimmen
für Wiedereinführung von Einwanderungsquoten”,
der Standard aus Österreich. Und die
Frankfurter Allgemeine Zeitung meldet
“Schweizer begrenzen Zuwanderung”.
“Die Schweizer stimmen einer Begrenzung der
Masseneinwanderung zu”, brachte Frankreichs Le
Monde, während El Pais aus Spanien titelte: “Einschränkung des freien Personenverkehrs:
Die Schweiz stimmt für enge Margen, um
die europäische Migration zu limitieren.”
Für die italienische La Stampa ist in Anbetracht
des knappen Ausgangs klar: “Die Volksabstimmung
spaltet das Land.”
Gegenüber swissinfo.ch zeigten sich Brüssel
und wichtige Vertreter der EU-Länder über
das Verdikt enttäuscht. Dennoch mahnen die
Stimmen zu Besonnenheit und warnen vor
überstürzten Reaktionen.
Die EU-Kommission bedauerte in einer Reaktion
das Ja zur Initiative zur Einführung von Quoten
zur Begrenzung der Einwanderung. “Dies verstösst
gegen das Prinzip des freien Personenverkehrs
zwischen der Europäischen Union und der Schweiz”,
liess Brüssel verlauten. Und weiter: “Die Union
wird die Auswirkungen dieser Initiative auf die
Gesamtheit der Beziehungen zwischen der EU und
der Schweiz prüfen.” In diesem Zusammenhang
werde auch die Stellungnahme der Schweizer
Regierung berücksichtig, hiess es weiter.
nicht überstürzt reagieren werde, nach dem Motto “Gleiches
mit Gleichem vergelten”. Auch mit der Initiative biete die
Zusammenarbeit und Kooperation der EU mit der Schweiz
alle Chancen. “Man sollte sich durch diesen Entscheid nicht
davon abbringen lassen, der Schweiz die Offenheit anzubieten, die sie heute ausgeschlagen hat.”
Camerons Austritts-Gelüste
Jean Asselborn, Aussenminister Luxemburgs, betont
einleitend, dass es das Votum des Schweizer Stimmvolkes zu
akzeptieren gelte. “Die Debatten innerhalb der EU über den
freien Personenverkehr könnten die Schweizer Stimmbürger
negativ beeinflusst haben”, vermutet er.
Auf der einen Seite gebe es anti-europäische Tendenzen der extremen Rechte in der EU, und auf der anderen
Seite die Politik von David Cameron in Grossbritannien
und dessen Partei, die aus der EU austreten wollten. “Ich
denke, dass dies in der Schweiz Irritation ausgelöst hat”, so
Asselborn.
Das Ja werde Konsequenzen haben, auch auf die
Beschäftigten in der Schweiz, so der luxemburgische Aussenminister und nannte neben dem freien Personenverkehr
den EU-Binnenhandel.
Die Insel schaut auf die Schweiz
Clive H. Church, ehemaliger Professor für Europäische
Studien an der britischen Universität Kent, sagte, dass die
Abstimmung jetzt zu Reden gebe, nachdem sie im Vorfeld
für wenig Aufsehen gesorgt habe. “Es wird Applaus geben
von den Euroskeptikern über die Rechte bis zu Anti-Einwanderungskreisen. Sie werden betonen, das Ja zeige eine tiefe
Verunsicherung in der Bevölkerung. Gleichzeitig werde ihr
Druck für schärfere Einwanderungskontrollen verstärkt”, so
Church.
Für viele in Grossbritannien gelte die Schweiz ein
Modell für die Beziehungen zu Brüssel. “Nach meinem
Dafürhalten hat die Abstimmung diese Vorbildrolle zerstört”,
fährt der Europa-Experte fort, “ich bin sicher, dass das
Votum bei Geschäftsleuten Alarm auslösen wird, weil es eine
Bedrohung für den Markt bedeuten könnte.”
Und dies könnte laut den Vermutungen Churchs Auswirkungen auf die Haltung dieser Kreise in der Abstimmung
über die Unabhängigkeit Schottlands haben.
Erstes Anti-Europa-Votum seit 1992
Jean Russotto, Schweizer Anwalt in Brüssel, sprach
von einer “Katastrophe”, denn erstmals seit 1992 habe die
Schweiz gegen Europa gestimmt. Es werde zwar einige Zeit
dauern, bis die Reaktionen Brüssels in der Schweiz ankommen würden.
“Aber man darf eine Sache nicht unterschätzen: Es
wird Folgen auf die Verhandlungen über die institutionellen
Fragen haben, denn diese werden für lange Zeit auf Eis gelegt. Das Verdikt setzt die Verhandlungen auf Feld 1 zurück”,
so Russotto. Dies wiederum wirke sich negativ auf ein Stromabkommen aus, das die Schweiz mit Brüssel anstrebe.
Schlecht für Schweizer in der EU
Die Auslandschweizer-Organisation (ASO) zeigte sich
“tief besorgt” über die Annahme der Volksinitiative der SVP.
Dieses Ergebnis gefährde das Personenfreizügigkeitsabkommen, einen Vertrag, der - bis dato - das Leben der Auslandschweizer, von denen mehr als die Hälfte in einem Land
der Europäischen Union (EU) lebten, erheblich erleichtere,
schrieb die ASO in einem Communiqé.
“Die ASO befürchtet, dass die neuen Bestimmungen
potentiell negative Auswirkungen auf die in der EU niedergelassenen Schweizer Bürger haben könnten”, insbesondere,
was die Gleichbehandlung von Schweizer Bürgern und EUBürgern betreffe. Laut der ASO leben fast 453’000 der total
732’000 Auslandschweizer in einem EU-Land.
Die ASO befürchtet ferner, dass die so genannten
Guillotine¬-Klausel zur Anwendung kommt. Diese besagt,
dass Brüssel das ganze Paket der bilateralen Abkommen I mit
der Schweiz kappen kann, wenn diese das Abkommen über
den freien Personenverkehr ihrerseits aufkündet.
14
İSVİÇRE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Am 18. Mai für ein starkes Land mit fairen Löhnen
» Die Schweiz ist ein wohlhabendes Land. Trotzdem
verdienen Hunderttausende weniger als 4000 Franken im
Monat für volle Arbeit. Gleichzeitig kommen die Löhne immer mehr unter Druck. Die Mindestlohn-Initiative schiebt
dem Lohndumping einen Riegel und stellt sicher, dass
niemand mehr für einen Lohn arbeiten muss, der nicht zum
Leben reicht. Um für ein starkes Land mit fairen Löhnen
zu sorgen, eröffnet die Gewerkschaft Unia heute mit einem
landesweiten Plakataushang und einer «Tour de Suisse» den
Abstimmungskampf.
Die Schweiz ist ein starkes Land, weil über 4 Mio.
Menschen täglich dafür arbeiten. Doch während sich ein
paar Wenige ungeniert bedienen, verdienen rund 330’000
Arbeitnehmende noch immer weniger als 22 Franken pro
Stunde oder 4000 Franken im Monat (x12). Besonders
betroffen sind die Frauen (70%); 77% sind über 25 Jahre
alt und ein Drittel erhält trotz Lehrabschluss einen solch
miesen Lohn.
Die Mindestlohn-Initiative der Gewerkschaften
macht damit Schluss. Sie verlangt, dass alle Arbeitnehmenden mindestens 22 Franken pro Stunde bzw. 4’000
Franken pro Monat erhalten sollen. Damit stellt sie sicher,
dass alle, die voll arbeiten, einen Lohn erhalten, der zum
Leben reicht. Und sie schiebt dem Lohndruck einen Riegel.
Nach der Annahme der Masseneinwanderungsinitiative ist
dies umso wichtiger. Ein gesetzlicher Mindestlohn für alle
Nein zum neuen
Ladenöffnungsgesetz
Der Bundesrat hat heute ein
Gesetz zur schweizweiten
Regelung der
Ladenöffnungszeiten in
Vernehmlassung geschickt.
Es setzt die Motion Lombardi um
und will im ganzen Land
einheitliche
Mindestöffnungszeiten
durchsetzen. Vom Bodenbis zum Genfersee, von Basel bis
nach Chiasso sollen die Läden
mindestens von 6 bis 20 Uhr
werktags und von 6 bis 19 Uhr
samstags geöffnet sein.
Der Bundesrat hat heute ein
Gesetz zur schweizweiten Regelung der
Ladenöffnungszeiten in Vernehmlassung
geschickt. Es setzt die Motion Lombardi
um und will im ganzen Land einheitliche
Mindestöffnungszeiten durchsetzen.
Vom Boden- bis zum Genfersee, von
Basel bis nach Chiasso sollen die Läden
mindestens von 6 bis 20 Uhr werktags
und von 6 bis 19 Uhr samstags geöffnet
sein.
Die Unia lehnt dieses Gesetz ab.
Denn es führt in zwei Dritteln der Kantone zu teils massiv längeren Öffnungszeiten. „Leidtragende sind in erster Linie
die Angestellten, denn immer längere Arbeitstage sind familienfeindlich, erhöhen
den Stress und machen krank“, sagt
Natalie Imboden, Leiterin Detailhandel bei
der Unia. Die Gefahr ist umso grösser,
als im Detailhandel nur einzelne Firmen
Gesamtarbeitsverträge abgeschlossen
haben.
Das Gesetz ist auch demokratiepolitisch fragwürdig: Es setzt sich
darüber hinweg, dass in praktisch allen
kantonalen Abstimmungen der letzten
Jahre das Volk längere Ladenöffnungszeiten ablehnte. So zuletzt in den Kantonen
St. Gallen, Basel-Stadt und Luzern. Der
Bundesrat und Parlament wollen diese
Volksentscheide nun mit einheitlichen
Mindestöffnungszeiten aushebeln.
Die Unia wird dieses Gesetz
bekämpfen. Sie erwartet, dass die
betroffenen Kantone die Missachtung
ihrer Stimmbevölkerung nicht hinnehmen
und sich in der Vernehmlassung klar
gegen die Einschränkung ihrer Kompetenzen wehren werden. Überlebt die
Vorlage die Vernehmlassung, müsste das
Parlament das neue Gesetz nur schon
aus demokratiepolitischen Gründen
beerdigen.
schützt unabhängig der künftigen politischen Lösungen die
Löhne aller und setzt eine verbindliche Grenze nach unten.
Tour de Suisse mit Start in Zermatt
Mit der Botschaft «Starkes Land. Faire Löhne»
eröffnet die Unia heute ihre Abstimmungskampagne. Nebst
einem landesweiten Plakataushang führt sie eine einwöchige
«Tour de Suisse» durch. Mit Platzaktionen und einem übergrossen «4000.-» machen GewerkschaftsaktivistInnen auf
den landesweiten Tieflohnskandal aufmerksam. Und darauf,
dass zu einem starken Land wie der Schweiz faire Löhne
bezahlt werden müssen und können. Die einwöchige Tour
startet symbolisch inmitten von Viertausender in Zermatt
und führt anschliessend nach Genf, Luzern und Zürich.
Die Unia setzt sich
vor Bundesgericht
gegen illegale
Sonntagsarbeit durch
Die Gewerkschaft Unia hat zwei wichtige Beschwerden gegen
missbräuchliche Sonntagsverkäufe gewonnen. Unter dem Vorwand,
in einem Tourismusgebiet zu liegen, öffneten eine Migros-Filiale in
Rapperswil (SG) und das Outlet-Village in Landquart (GR) auch
sonntags und wurden dabei von kantonalen Behörden gedeckt. Das
Bundesgericht gab jetzt der Unia Recht: In beiden Fällen entspreche
der Sonntagsverkauf nicht touristischen Bedürfnissen – der Schutz
der Arbeitnehmenden gehe vor. Vor fünf Jahren eröffnete das
„Outlet Village“ in Lanquart seine Tore – auch sonntags. Begründung: Landquart liege in der Tourismusregion Graubünden, deshalb
sei die Sonntagsarbeit ohne Bewilligung zulässig. Die Unia reichte
gegen diese Aufweichung des Arbeitnehmerschutzes Beschwerde
ein. Sie blitzte beim Verwaltungsgericht Graubünden ab und gelangte
schliesslich ans Bundesgericht. Ähnlich der Fall bei einer MigrosFiliale in Rapperswil (SG). Diese wollte das ganze Jahr über auch
sonntags öffnen. Auch hier war die Begründung, sie liege in einem
Tourismusgebiet. Das St. Galler Wirtschaftsamt (und später das Verwaltungsgericht St. Gallen) erteilten die Erlaubnis - ausser im Winter.
Auch dagegen reichte die Unia in Lausanne Beschwerde ein.
Jetzt gibt das Bundesgericht der Unia in beiden Fällen Recht.
Für die Bewilligung von Sonntagsarbeit in Tourismusregionen
müssten verschiedene Voraussetzungen erfüllt sein. So muss es sich
beim fraglichen Ort um eine eigentliche Tourismusdestination handeln (also ein Kur-, Sport-, Ausflugs- oder Erholungsort), der Fremdenverkehr müsse wirtschaftlich von wesentlicher Bedeutung sein
und erheblichen saisonalen Schwankungen unterliegen. Schliesslich
müsse das Angebot der jeweiligen Einkaufszentren die spezifischen
Bedürfnisse der TouristInnen befriedigen. Im Falle des Outlet-Village
von Landquart sieht das Bundesgericht diese Voraussetzungen nicht
gegeben. Und auch beim M-Express in Rapperswil habe Migros
nicht glaubhaft darlegen können, dass es die Bedingungen für eine
Sonderbewilligung erfülle.
Für die Unia sind die beiden Urteile vom 10. bzw. 12. Februar
wichtige Signale gegen die weitere Aufweichung des Arbeitnehmerschutzes im Detailhandel und insbesondere der Sonntagsruhe. Die
Urteile bestätigen die bisherige Rechtssprechung des Bundesgerichts,
welche den Schutz der Arbeitnehmenden und des arbeitsfreien Sonntags über die wirtschaftlichen Interessen einzelner Unternehmen stellt.
Für die Verfechter einer Liberalisierung des Sonntagsverkaufs sind die
Urteile eine schmerzliche Niederlage, für den Schutz der Beschäftigten
des Detailhandels aber ein wichtiger Meilenstein.
İSVİÇRE HABERLERİ
15
Yurt dışındaki Offshore hesaplarında
Milyonlar yerine İsviçre’de adil ücretler
» Federal meclis üyesi Schneider-Ammann’ın Basel numune fuarındaki ziyaretinden
dolayı Kuzey-Batı İsviçre Unia bu sabah Multiwatch ve Juso Basel-Şehir ile birlikte Offshore
hesaplarına karşı bir protesto aksiyonu başlatmıştır. Kuzey-Batı İsviçre Unia SchneiderAmman’dan yurt dışındaki haksız Offshore hesaplarını destekleyeceğine kendi ülkesinde adil
ücretleri desteklemesini talep etti.
Toplu göç insiyatifinin kabul edilmesi, Federal meclisin, ekonominin ve halk partilerinin
İsviçre’deki ücret korumasını ve çalışan haklarını genişletmeyi desteklememelerinin ve ret
etmelerinin faturasıdır. Düşük ücretlere karşı etkin ve uzun süreli bir mücadele sürdürebilmek
için 4000 Franklık yasal bir asgari ücrete ihtiyaç vardır. Ama tam da bunu Federal meclis üyesi
Schneider-Ammann önlemeye çalışıyor, öne sürdüğü gerekçesi de asgari ücretin fakirliği
önleyemeyeceği. Ancak gerçek şu ki, özellikle Ammann Grubunun kullandıkları gibi Offshore
hesapları ile devlet 100 Milyonlarca vergi gelirinden mahrum kalıyor. Bu paraya ise sosyal
kurumların acil ihtiyacı var.
Offshore hesaplarını desteklemek yerine adil ücretlerin sağlanmasına ihtiyaç var
Medyadaki ifadelerine göre Federal meclis üyesi Schneider-Ammann Offshore
hesaplarına sadece yasal olarak değil, ayrıca meşru olarak da bakıyor. Bu ise, büyük şirketler adi
numaralarla vergi kaçırarak milyarlarca Frankı Offshore hesaplarına taşıyan büyük şirketlerin
aksine olması gerektiği gibi bu ülkede vergilerini ödeyen tüm Kobilere ve çalışanlara karşı
hakarettir. Bu haksız hesapları savunacağına Federal meclis üyesi Schneider-Ammann kendi
ülkesinde adil ücretler için mücadele etse daha iyi eder.
Asgari ücret-İnsiyatifi sorunsuz
olarak finanse edilebilir
18 Mayıs tarihinde sendikaların
yasal bir asgari ücret için
başlattıkları halk insiyatifi
oylanacak. Beat Baumann isimli
iktisatçının yeni bir araştırması
gösterdi ki, asgari ücretin
düzenlenmesi ekonomik açıdan
sorunsuz olarak gerçekleştirilebilir.
Birkça yıla dağıtılmış olarak
maliyeti yaklaşık 1,6 Milyar Frank
veya yaşlılık ve ölüm sigortasının
yaklaşık %0,5’i olacak. Buna
karşın sosyal sigortaların geliri
yaklaşık 300 Milyon Frank artacak ve sosyal yardım fonu da 100
Milyon Frank tasarruf yapacak.
» İsviçre’de 2010 yılında yaklaşık 330’000 kişi
sendikaların insiyatifinde tam günlük bir iş için talep edilen
saatlık 22 Frank veya aylık12 x 4’000 Franklık asgari ücretten
daha az kazanmıştır. Devlet İstatistik enstitüsünün ve
Ekonomi devlet sekreteryası (Seco) verilerine göre Unia
sendikasının iktisatçısı Beat Baumann bir araştırmada
ücretlerin arttırılmasının maliyetini ve sosyal sigortaların
beklenebilecek ek gelirlerini ve sosyal yardımın tasarrufunu
hesapladı.
Mevcut verilere göre, asgari ücretten yararlanacak
olan kişilerin ortalama saat ücreti 19.36 Frank idi (2012 yılı
verileri). Asgari ücret standartına ulaşmak için kapanması
gereken boşluk bu durumda tam günlük bir iş için ortalama
2,64 Frank veya ayda 460 Frank. Çalışanların yaklaşık dörtte
biri için (%23) saat ücretleri ortalamada 50 Rappen yükseltilmeli (+%2,3), diğer bir % 21 için ortalama 1.50 Frank
oranında (+%7,3). Yine yaklaşık dörtte biri (%27,4 veya
90’000 çalışan) ise 4 Frank veya daha fazla bir saat ücreti
arttırımı alacak.
Yılda 260 Milyon Frank uyarlama maliyeti
Toplamda bundan doğrudan toplam ekonomi
açısından yaklaşık 1,6 Milyar Franklık bir uyarlama ihtiyacı
çıkıyor (işverenlerin sosyal aidatları dahil), veya yaşlılık ve
ölüm sigortası toplam gelirlerinin sadeve yaklaşık % 0,5’ı.
İnsiyatif ücretlerin 3 yıl içerisinde uyarlanmasını talep ettiğine
göre - yani gerçekçi bir tahminle 1.1.2018 tarihine kadar—
uyarlama maliyeti ayrıca bir kaç yıla dağılıyor. 2012 yılından
itibaren hesaplanırsa (mevcut veriler bu yıldan alınmıştır)
bu süre altı yıldır veya maliyeti yaklaşık yılda 260 Milyon
Frank. „Toplam ekonomi için uyralama maliyeti bu kadar
düşük iken fiyatlar ve çalışma durumları için olumsuz etkiler
beklenmemektedir” diyor Unia-İktisatçısı Beat Baumann.
„Tüm yıllık kampanyalarda maliyet daha fazla!“
Vergilerde ve yaşlılık ve ölüm sigortasında
gelir artışı ve sosyal yardımda tasarruf
Diğer tarafta 4000 Franklık bir asgari ücret sosyal
yardımda tasarruflar ve sosyal sigortalarda ve vergilerde gelir
artışına sebep olur. Sosyal sigortalardaki gelir artışını Uniaaraştırması yaklaşık 300 Milyon Frank (işveren ve çalışan
aidatları) olarak hesaplamıştır, bunun 118 Milyonu yaşlılık ve
ölüm sigortası yararına ve yaklaşık 30 Milyon işsizlik sigortası
yararına. Buna vergilerde yaklaşık 173 Milyon Frank gelir
artışı ekleniyor. Diğer tarafta sosyal yardımda dikkatli
tahminlere göre yaklaşık 100 Milyon Franklık tasarruflar
meydana gelecek, zira düşük ücretli çalışanların desteklenmesi için ödeyeceği yardımlar daha az olacak. Sosyal yardımdaki
bu gelir artışları veya tasarruflar altı yıla dağılıyor, o tarihten
sonra ise yıllık hesaplanacak.
16
İSVİÇRE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Studie zeigt: MindestlohnInitiative problemlos finanzierbar
Am 18. Mai kommt die Volksinitiative der
Gewerkschaften für einen gesetzlichen
Mindestlohn zur Abstimmung. Eine neue Studie
des Ökonomen Beat Baumann zeigt: Die
Einführung eines Mindestlohns ist
gesamtwirtschaftlich problemlos zu
bewältigen. Sie würde, über mehrere
Jahre verteilt, rund 1,6 Mia. Franken oder
0,5% der AHV-Lohnsumme kosten. Im
Gegenzug nehmen die Sozialversicherungen
zusätzlich rund 300 Mio. Franken mehr ein und
die Sozialhilfe spart 100 Mio. Franken.
» In der Schweiz verdienten im Jahre 2010 rund
330’000 Personen weniger als den von der Initiative der
Gewerkschaften geforderten Mindestlohn von 22 Franken
pro Stunde bzw. für eine Vollzeitstelle 12 x 4’000 Franken
im Monat. Auf Basis von Daten des Bundesamtes für
Statistik und des Staatssekretariat für Wirtschaft (Seco) hat
Beat Baumann, Ökonom der Gewerkschaft Unia, in einer
Studie berechnet, wie viel die Anhebung der Löhne kosten
und mit welchen Zusatzeinnahmen die Sozialversicherungen bzw. Entlastungen die Sozialhilfe rechnen könnten.
Gemäss den vorliegenden Daten lag der durchschnittliche Stundenlohn der Personen, die vom Mindestlohn
profitieren würden, bei 19.36 Franken (Stand 2012). Die zu
schliessende Lücke bis zur Mindestlohn-Norm betrug im
Schnitt also 2,64 Franken oder 460 Franken pro Monat bei
einer Vollzeitstelle. Für einen knappen
Viertel der Stellen (23%) müssten die
Stundenlöhne im Schnitt um durchschnittlich 50 Rappen erhöht werden (+2,3%),
für weitere 21% um durchschnittlich 1.50
Franken (+7,3%). Nochmals gut ein Viertel
(27,4% oder 90’000 Stellen) erhielten Stundenlohnerhöhungen von 4 Franken oder mehr.
Anpassungskosten von
260 Mio. Franken pro Jahr
Insgesamt ergibt sich daraus ein unmittelbarer
gesamtwirtschaftlicher Anpassungsbedarf von rund 1,6
Mia. Franken (inkl. Sozialbeiträge der Arbeitgeber) oder nur
rund 0,5% der gesamten AHV-Lohnmasse. Da die Initiative
eine Anpassung der Löhne innerhalb von drei Jahren —
realistischerweise bis 1.1.2018 — verlangt, verteilen sich
die Anpassungskosten zudem auf mehrere Jahre. Ab dem
Jahr 2012 gerechnet (aus diesem stammen die verfügbaren
Daten) sind es sechs Jahre oder rund 260 Mio. Franken
pro Jahr. „Bei einem gesamtwirtschaftlich so geringen
Anpassungsbedarf sind keine negativen Auswirkungen auf
die Teuerung oder die Beschäftigung zu erwarten“, folgert
Unia-Ökonom Beat Baumann. „Bei jeder jährlichen Runde
geht es um mehr!“
Mehreinnahmen bei Steuern und
AHV - Einsparungen bei der Sozialhilfe
Umgekehrt bringt ein Mindestlohn von 4000 Franken aber Einsparungen bei der Sozialhilfe und Mehreinnahmen bei Sozialversicherungen und Steuern. Der Mehrertag
bei den Sozialversicherungen berechnet die Unia-Studie auf
rund 300 Mio. Franken (Arbeitnehmer- und Arbeitgeberbeiträge), davon 118 Mio. zugunsten der AHV und gut 30
Mio. zugunsten der Arbeitslosenversicherung. Hinzu kommen Mehreinnahmen bei den Steuern von rund 173 Mio.
Umgekehrt ergeben sich bei der Sozialhilfe — vorsichtig
geschätzt — Einsparungen von rund 100 Mio. Franken,
weil sie weniger zur Unterstützung von Working Poor mit
Tieflöhnen zahlen müsste. Auch diese Mehreinnahmen bzw. Entlastungen bei der Sozialhilfe verteilen
sich auf sechs Jahre, ab dann fallen sie jährlich
an.
Faire Löhne in der Schweiz – statt
Offshore-Millionen im Ausland
» Anlässlich des Besuchs von Bundesrat SchneiderAmmann an der Mustermesse in Basel hat heute morgen
die Unia Nordwestschweiz zusammen mit Multiwatch und
der Juso Basel-Stadt eine Protestaktion gegen OffshoreKonstrukte organisiert. Die Unia Nordwestschweiz ruft
Schneider-Amman auf, sich besser für faire Löhne im
eigenen Land einzusetzen, statt für unfaire Offshore-Konstrukte im Ausland.
Die Annahme der Masseinwanderungs-Initiative ist
eine Quittung für die Untätigkeit und die Weigerung des
Bundesrates, der Wirtschaft und der bürgerlichen Parteien,
den Lohnschutz und die Arbeitnehmerrechte in der
Schweiz auszubauen. Um gegen Dumpinglöhne nachhaltig
vorzugehen, braucht es einen gesetzlicher Mindestlohn
von 4’000 Franken. Doch genau diesen will Bundesrat
Schneider-Ammann verhindern, unter anderem mit dem
Argument ein Mindestlohn bekämpfe nicht die Armut. Tat-
sache aber ist, dass gerade durch Offshore-Konstrukte, wie
es die Ammann-Gruppe getätigt hat, dem Fiskus in diesem
Fall Steuereinnahmen von mehreren 100 Millionen Franken
entgehen. Geld das den Sozialwerken dringend fehlt.
Besser für faire Löhne sorgen,
statt für unfaire Offshore-Konstrukte
Bundesrat Schneider-Ammann hält Offshore-Konstrukte gemäss Aussagen in den Medien nicht nur für legal,
sondern auch für legitim. Dies ist ein Affront gegenüber
allen KMU’s und Arbeitnehmenden, die anständig ihre
Steuern hier bezahlen, während Grosskonzerne durch fiese
Steuertricks Milliarden von Schweizer Franken in ausländischen Steueroasen bunkern. Statt solche unfairen Konstrukte
zu verteidigen und ausländische Steueroasen zu begünstigen, sollte sich Bundesrat Schneider-Ammann besser für
faire Löhne im eigenen Land einsetzen.
Yazar Yusuf Demirci, Hüseyin Can’ın kitabını yorumladı
Kardeş Halkların Nazlı Çocukları
» Bir öyküyü okurken kafanızda fotoğraflar beliriyorsa
o öyküyü sevmişsiniz demektir. İlk öyküde ağzımın sulandığını
itiraf etmeliyim. Leblebiciden çok bademci olan ben, leblebileri avuçlamak istedim. Sanırım aklımda ve ağzımda beliren
leblebi, sıcak olandandı. Ve lokum gibi çifte kavrulmuş olan...
Leblebilerin tazeliği ellerimi yaktı. Yemiş gibi oldum. Tanıdık
bir öykü aslında, bir anne ve içerde genç devrimci oğlu. Ziyaret
ve getirilen ‘‘Çifte Kavrulmuş Leblebiler’’. Hüseyin Can’ın
Babıali Yayınlarından çıkmış olan ‘‘Kardeş Halkların Nazlı
Çocukları’’ öykü kitabı, bu öykü ile başlıyor.
Dersim’e dair fotoğraflar, resimlerle oldukça duyarlı
bir kitap. Yazarın duyarlılığı dizelere yansımış. Dersim’i
anlatımdaki karelerden tanır gibi oluyor insan. Yaklaşıyor ona
ve dokunuyor... Gitmeli ve görmeli Balaban Deresi’ni ve tüm
diğer nehirleri, dağları ve çiçeklerini... Munzur’dan su içmeli,
kadim zamanlardan bu yana adanan kurbanlardan tatmalı...
Böylesi bir istekle mutlaka sözcüğü kafanızda devinip duruyor.
Dersim’in tarihsel çığlığı daha da tanıdık oluyor.
Hüseyin Can, yaşanmışlığının altını çizerek tarihsel
acılardan, arta kalan durumun sonuçlarına dair resimlerle
Dersim Dersim diyor bu kitapta. Sizi Dersim’in sarp dağlarına
çıkartarak, tarihi acıların izlerini gösteriyor. Ovalarında, nehirlerinde duyarsızlığın kalbine neşter atıyor. Bir davet gibi, bu
güzelim coğrafyanın tanıklığında dilini bilge ihtiyarlara emanet
ediyor. Tarihsel acıların izlerini adım adım göstermeye çalışıyor.
Zazaca konuşan kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ovalarda el ele
şarkılar söylüyor ve siz dâhil oluyorsunuz. Bazen sizi devlet
bürokrasisiyle buluşturuyor, bazen ailenin bağnazlığına dâhil
ediyor, bazen hukuksuzluğun çıkardığı sonuçları ortaya seriyor
ve akıl almaz ihmalkârlıkları utanç olarak karşınıza çıkıyor.
Öyküler daha çok anlatı olarak devam etmiş. Yani
anı gibi! Bir an keşke ‘‘Balaban Eyaleti’’, ‘‘Dersimli Gazi’’,
‘‘Doğum Tarihimiz’’ öykülerini kurgulayarak, kahramanlar
yaratarak ve de coğrafi, sosyolojik bilgilerden yola çıkarak öykü
kurgusunu esas alsaydı dedim. Fakat yaşanmışlıkları kurgulamak yerine içinden geldiği gibi masalımsı bir dille gördüklerini, hissettiklerini, tanıklık ettiklerini, Dersim’in coğrafyası ile
bütünleştirerek ve her defasında yaşanan katliamın izlerinden
örnekler vererek adeta rehberlik etmiş, duyarlı bir dil akışıyla...
Dersim’i tanıtırken ‘‘Balaban Eyaleti’’nde ve sonrasında
yazma sanatına ilişkin ‘‘Çingene Sanat Akademisi’’ öykülerinde
Hüseyin Can, sanki öykü kurgusunu okuyucuya bırakmış gibi
bir izlenim oluştu bende. Bir okuyucu olarak öykülerde kendimi kurgu yaparken gördüm ve hayal gücümü zorladım. İyi de
etmiş dedim sonra, çünkü Dersim ve sanat bu anlatılarda çok
güzel görünüyor ve anlatılar okuyucuya özgür bir seçenek de
sunuyor. Tabii şu kuralı da göz önünde bulundurarak yazmak
önemlidir. Çünkü öykü gerçek olanı kurgulamaya davet eder
yazarı ve de (kurgu) yani gerçek olmayanı ise gerçeğe yakın
hale getirmeni ister. Burada yazar birçok öyküyü kurgulayarak
ele alsaydı konuları itibarıyla müthiş bir edebiyat eseri çıkarmış
olacaktı. Yine öykülerde kaçınılması gereken kelimeler kendini
şu sözcüklerle gösteriyor: ‘‘kurumsal’’, ‘‘ölçü’’, ‘‘potansiyel’’,
‘‘reel’’, ‘‘psikoloji’’, ‘‘bilinç’’ vb... Oysa Hüseyin Can; ‘‘Çingene
Sanat Akademisi’’ öyküsünde bir öykünün nasıl yazılması
gerektiğine dair oldukça önemli bilgiler sunuyor Halil
Dede’nin şahsında. Bu öyküde daha çok yazar bilgi verir gibi
bir genelleme yapmış... Keşke kurgulasaydı. Kahramanları ile
durum örgüsünde bir atmosfer yaratarak öyküyü canlı kılsaydı.
Anlatarak değil de resmederek gösterseydi daha başarılı bir
öykü yazmış olacaktı. Tabii burada bu birçok anlatının öykü
olmadığını söylemek de haksızlık olur çünkü içinde öykü
ögeleri de taşıyan edebi eserlerdir.
En çok beğendiğim öykü ‘‘Hacı Hüsamettin
Sarımsakçaldı’’ oldu. Bu öyküde devletin soğuk yüzü net
karşımıza çıkıyor. Devletin ne olduğunu bize tasvir eden
bir dille aktarmış yazar. Bu öykü güzel ve başarılı olmuştur.
Kahramanlarından yola çıkarak, devleti resmetmesi
etkileyiciydi... Gel gelelim yazarın favori öyküsüne; kitabın
adından da anlaşıldığı üzere ‘‘Kardeş halkların nazlı çocukları’’
yazar için önemli bir öykü gibi görünüyor. Bir aşk başlıyor.
Kahramanlardan biri Kürt diğeri Türk’tür. Bu aşkta iki
halkın birlikteliğine atıfta bulunuyor yazar. Gençlerin aşk
buluşması aslında Kürtlerle Türklerin buluşmasıdır. Fakat
öyküdeki siyasi diyalogların ve anlatıcının müdahalesi öyküyü
aşktan uzaklaştırarak siyasal bir değerlendirme metnine
dönüştürmüş... Bu öyküde siyasete gerek yoktu. (Hüseyin
İSVİÇRE HABERLERİ
17
Can’ın tüm öykülerinde siyasete rastlamak mümkündür.)
İki sevgilinin ilk buluşmasında siyasete dalmaları, öyküyü
günlük sıradan konuşmalarla boğmuş sanki. Buna gerek
yoktu. Çünkü okuyucu bir Kürt olan Mahir’in çektiği acıları
görebilecek kurguyu yazardan bekler. Birçok öyküde olduğu
gibi bu öyküde de anlatım bariz biçimde görünüyor. Oysa
kahramanların acılarını anlatarak değil de tasvir ederek, mükemmel bir öykü yaratmış olacaktı. Yazar bu öyküde kahramanlarını
detaylandırarak anlatmış; okuyucuya merak, düşünme, hayal
etme fırsatı vermemiştir. Öyküde bazı şeyleri okuyucuya
bırakmak lazımdır. Kahramanların bazı yönlerini saklı tutmak,
ayrıntıdan kaçmak önemlidir. Her şeye rağmen duyarlı, sevecen,
pozitif bir öyküdür. Kardeşliğe mesajdır... Sonuç olarak kitabı
özetlemek gerekirse; kategorize etmek yanlıştır diyor yazar.
Hepimiz kardeşiz. Nazlıyız... Halkların buluşması, kültürlerin kaynaşması, ezilenlerin bir arada olma isteği, kitaba
damgasını vuran kardeşlik duygusu ve duyarlılığında içten,
Yusuf Değirmenci
sıcak bir merhabadır. 18
İSVİÇRE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
TAKSIM TRIO
Istanbul, der Schmelztiegel aus Ost und West, bringt immer wieder beeindruckende Künstler hervor. Taksim Trio spüren
mit ihren traditionellen Instrumenten der Geschichte nach und vertonen gleichzeitig die sprudelnde Weltoffenheit:
Betörende Sounds und ein ureigener Klangkosmos zwischen orientalischer Tradition, Jazz, Ambient und Avantgarde.
» Seit Jahrhunderten verläuft eine lebendige Grenze
durch die türkische Metropole Istanbul, Orient trifft auf
Okzident, Tradition auf pulsierende Gegenwart. Immer
wieder sieht und spürt man diesen fliessenden Austausch
in der Kunst, insbesondere in der Musik, welche bis
heute die kulturelle Vielfalt verschiedenster Völker in sich
trägt. Ein herausragendes Beispiel für diese Symbiose ist
das Taksim Trio. „Taksim“ heisst der zentrale Platz im
modernen Beyoglu-Viertel, „Taksim“ ist aber auch die
Bezeichnung für eine instrumentale Improvisation in der
klassischen türkischen Musik. Die drei Virtuosen von
Taksim Trio spüren mit ihren traditionellen Instrumenten
der eigenen Geschichte nach und bilden seit Jahren eine
der populärsten türkischen Musik-Formationen.
Hüsnü Senlendirici (Okay Temiz Orchestra) gilt in
der Türkei als Klarinettengott und hat sich mit seinem
letzten Solo-Album weit oben in die türkischen Charts
platziert. Als Gründer der Gypsy-Formation Laco Tayfa
lässt er auch diesen Background in die Musik des Trios
einfliessen. Aytac Dogan gilt weit über seine Heimat
hinaus als Meister der türkischen Zither (Kanun), er soll
sogar der Lieblings-Kanun-Spieler der arabischen Emiraten sein. Sein Faible für Jazz, Latin und Blues färbt sein
variantenreiches Spiel. Ismail Tunçbilek ist ein Virtuose
auf der Baglama (Saz). Er hat lange mit Meistern aus
Ägypten und Spanien gearbeitet und auch mit Paco de
Lucia gespielt. Zusammen kreieren die drei herausragenden Meister-Instrumentalisten einen musikalischen Sog
und ziehen ihr Publikum unwiderstehlich in Bann.
Mit Leichtigkeit loten sie das ganze Spektrum
der türkischen Volksmusik aus und verweben diese
Elemente mit jazzigen Phrasierungen und ätherischen
Folk-Momenten. Jenseits von Hitparade und klassischer
Kunstmusik angesiedelt klingen die Taksim-Stücke wie
eine instrumentale Variante von Folk und und Soul,
durchwirkt von orientalischen Träumen, die einen
schwerelos durch die Welt fliegen lassen. Die Musik des
Taksim Trio lässt die Gedanken ausfransen und einen
abtauchen in die Imagination von orientalischen Gärten
und Gemächern, in die Atmosphären der Teestuben
am Bosporus. Der klangliche Reichtum, die Arabesken
der Melodien, die kunstvollen Verflechtungen und die
beruhigende Atmosphäre machen die Taksim-Musik zu
einer Herzensangelegenheit. Grossartige Musik dreier
wunderbarer Musiker.
Am Mittwoch 19. März 2014 spielen Taksim
Trio das erste Mal in Luzern. Wir verlosen exklusiv bei
Hallo Schweiz Merhaba 2x2 Eintrittstickets für dieses
fantastische Konzert. Schreiben Sie eine Email an info@
schuur.ch mit dem Betreff „Taksim Trio“. Die Gewinner
werden persönlich benachrichtigt.
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
İSVİÇRE HABERLERİ
19
Küstah federal meclis üyesi yankı uyandıran
Offshore konusunu yok sayıyor
Aktivistler ve Multiwatch, Juso ve Unia gençlik Kuzey İsviçre’den oluşan bir birlik Johann Schneider-Ammann’ın muba- açılışındaki konuşmasını, federal meclis üyesinin Offshore skandalını
savunmasını protesto etmek için ve federal meclis temsilcisine bu konu ile ilgili bir kitap vermek için kullanmışlardır. Federal Meclis üyesi bu kitabı almayı ret etti. Offshore hesaplarının etk
amacı, zengin kişilere ve uluslararası şirketlere vergi sorumluluklarını yerine getirmeme ve kanunsuz para akışlarını gizleme fırsatını vermektir. Sosyal devleti ve demokrasiyi tehdit ediyorlar.
Arroganter Bundesrat ignoriert
skandalöse Offshore-Thematik
Heute nutzte eine Koalition von AktivistInnen
von Multiwatch, der Juso und der Unia Jugend Nordwestschweiz den Auftritt Johann Schneider-Ammanns
an der muba-Eröffnung, um gegen die Verteidigung des
Offshore-Skandals des Bundesrates zu protestieren und
dem Bundesrat ein Buch zum Thema zu überreichen.
Der Bundesrat weigerte sich, es entgegen zu nehmen.
Der einzige Zweck von Offshore Konstrukten ist, reichen
Einzelpersonen und transnationalen Unternehmen die
Gelegenheit zu bieten, ihre Steuerpflichten zu umgehen
und illegale Geldflüsse zu verschleiern. Sie gefährden den
Sozialstaat und die Demokratie.
Weltweit gehen den Staaten Hunderte von Milliarden an Steuergeldern verloren, da mobile Einzelpersonen und transnationalen Unternehmen Wege finden,
fiktiv ihre Geldströme in Steueroasen zu steuern, wo sei
kaum oder gar nicht besteuert werden. Steuergesetze
sind national, Kapitalflüsse international. Dies nutzt eine
kleine Elite schamlos aus. Geschützt von den Staaten,
ohne die Steueroasen nicht existieren könnten: die USA,
Grossbritannien und die Schweiz, um die wichtigsten zu
nennen. Die Bevölkerungen und KMUs haben die Zeche
zu bezahlen. „Durch Steuerunterschlagung über OffshoreKonstrukte, die den reichen Staaten angegliedert sind,
verlieren Entwicklungsländer täglich 2 Milliarden Dollar an
Steuersubstrat. Dass ein Bundesrat eines demokratischen
Staates die Konstrukte als legitim bezeichnet, ist ein Skandal“, sagt Roman Künzler von Multiwatch.
Auf diesen Missstand machten AktivistInnen
an der Eröffnungszeremonie der Mustermesse Basel
(muba) aufmerksam, indem sie Flugblätter verteilten und
mit Transparenten versuchten mit dem Bundesrat ins
Gespräch zu kommen und ihm das Buch ‚Schatzinseln
– Wie Steueroasen die Demokratie untergraben’ zu überreichen. Der Bundesrat ignorierte das Angebot und sagte
nur im Vorbeigehen herablassend mehrmals: „Informiert
euch.“ „Wir müssen die Schlupflöcher für die Reichsten
sofort schliessen. Dafür brauchts den automatischen Informationsaustausch und die Abschaffung des Steuerhinterziehungs-Geheimnisses“, sagt Beda Baumgartner,
Präsident der Juso Basel-Stadt. „Regierungsvertreter haben
demokratische Prinzipien und Gesetze umzusetzen und
nicht ihre Umgehung zu verteidigen.“
Leere Staatskassen sind die Folge des fehlenden
Steuersubstrats, was Leistungs- und Sozialabbau auf
dem Rücken der Ärmsten zur Folge hat. „Es ist doch
absurd, dass Bundesrat Schneider-Ammann einerseits den
Offshore-Steuerbschiss verteidigt und gleichzeitig gegen
Löhne ist, die zum Leben reichen“, bemerkt Franziska
Stier von der Unia Jugend Nordwestschweiz. „Wir setzen
uns daher für einen Mindestlohn ein.“
Die Koalition von AktivistInnen fordert, dass die
Steuerkonstrukte der in der Schweiz und speziell in Basel
ansässigen Multis offengelegt werden. Auch ihre Handhabung durch die jeweiligen Steuerbehörden ist transparent zu machen. In diesem Zusammenhang braucht es eine
breite Diskussion über das Steuerparadies Schweiz. Die
Widmung im Buch, das Johann Schneider-Ammann hätte
überreicht werden sollen, hiess:
“Herr Bundesrat Schneider-Ammann Steuern
sind der Preis für die Zivilisation. Steueroasen fördern
Steuerhinterziehung, Geldwäscherei und unkontrollierbare Finanzmärkte. Und sie gefährden die Demokratie.
Beenden Sie den Skandal!“
» Mobil kişiler ve uluslararası şirketler, para
akışlarını hemen hemen hiç vergilendirilmedikleri
vergi cennetlerine yönlendirmek için yollar
bulduklarından dolayı dünya çapında devletler yüz
milyarca vergi parası kaybediyorlar. Vergi kanunları
ulusaldır, para akışları uluslararası. Küçük, elit bir gup
bu durumdan utanmadan faydalanıyor. Vergi cennetlerini destekleyen devletler onları da destekliyor:
ABD, İngiltere ve İsviçre bunların en önemlileridir.
Halk ve Kobiler bunun fiyatını ödemek zorundalar.
„Zengin devletlerin desteklediği Offshore hesapları
yoluyla vergi kaçakçılığı ile gelişmekte olan ülkeler
günde 2 milyar Dolar vergi parası kaybetmektedirler.
Demokratik bir devletin bir Federal Meclis üyesinin
bu hesapları yasal olarak adlandırması bir skandaldır”
diyor Multiwatch’tan Roman Künzler.
Aktivistler Basel Numune Furaının (MuBa)
açılışında bu hatalı duruma dikkat çekmek için
broşür ve flyer dağıttılar ve pankartlarla Federal
Meclis üyesi iile diyaloğa geçmeye ve ona “Hazine
adaları - Vergi cennetleri demokrasiyi nasıl engelliyor” kitabını vermeye çalıştılar. Federal Meclis üyesi
ise bu teklifi yok sayıp sadece geçerken bir kaç defa:
“Bilgilenin” diye söylendi. Basel Merkez Juso başkanı
Beda Baumgartner ise „En zenginler için yaratılan
bu kaçış imkanlarını hemen engellememiz gerekiyor.
Bunun için ise otomatik bilgi alışverişi olmalı ve
vergi kaçakçılığı gizliliğinin kaldırılması gerekir.“,
dedi. „Hükümet temsilcilerinin demokratik ilkeleri
ve yasaları uygulamaları gerekir, bunlardan kaçmayı
savunmamaları gerekir.“
Eksik vergi paralarından dolayı devlet kasaları
boşalıyor, bundan dolayı da en fakirlerin sosyal
çöküşü meydana geliyor. „ Federal Meclis üyesi
Schneider-Ammann’ın bir yandan Offshore vergi
kaçakçılığını savunup diğer taraftan geçimi sağlayacak
nitelikte olan ücretlere karşı çıkması çok saçma.” diyor Kuzey-Batı İsviçre Unia Gençliğinden Franziska
Stier. „Biz bu yüzden asgari ücreti destekliyoruz.”
Aktivistler koalisyonu İsviçre’deki ve özellikle
Basel’deki uluslararası şirketlerin vergi yapılarının
açıklanmasını talep ediyorlar. İlgili vergi dairesinin
işlemleri de saydam olmalıdır. Bu bağlamda İsviçre
vergi cenneti konusunun geniş çapta tartışılması
gerekir. Johann Schneider-Ammann’a verilmesi planlanan kitaptaki ithaf metni şu şekildeydi:
„Bay Federal Meclis üyesi Schneider-Ammann,
vergiler medeniyetin bedelidir. Vergi cennetleri vergi
kaçakçılığını, para aklamayı ve kontrolsüz finans
pazarlarını desteklerler. Ve demokrasiyi tehdit ederler.
Bu skandalı sonlandırın!!“
İletişim:
Roman Künzler, Multiwatch, 079 403 22 30
Beda Baumgartner, Juso Schweiz, 079 536 76 87
Franziska Stier, Unia Jugend Nordwestschweiz, 079
395 12 52
Protestaktion zum Offshore-Skandal um
Johann Schneider-Ammann
20 MERHABA
Bilgi aktarım yöntemleri:
Göçmenlik geçmişi
olan insanlar için
cinsellik, gebeliği önleme
ve aile planlaması
hakkında bilgilendirme
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Rund um die Familie
Schwangerschaft
und Beziehungen
Cinsellik, gebeliği
önleme ve aile
planlaması hakkında
bilgilendirme
» Cinsellik her insanın merkezi bir parçasıdır ve kimlik
ve kişilik gelişimi üzerinde büyük bir etkisi bulunmaktadır.
Cinsellik hakkında bilgilendirme ve aile planlamasının amacı,
insanlara cinsellik ve aile planlaması ile ilgili kapsamlı bir
şekilde sorumlu ve sağlıklı ve davranış şeklini kazandırmaktır.
Entegrasyon, en önemli toplumsal değerlerden eşit oranda
faydalanabilmek demektir.
Bilgi aktarımda dil, en önemli araçtır. Ayrıca kişilerin
kendi göçmenlik geçmişleri dikkate alınıp bir devlet veya
kültür ile sınırlandırılmamalılar ve bunlara bağlı kalmamalılar.
Öncelikle bu insanlar kadın ve erkektir. Bunun için görüşme
» Sexualität ist ein zentraler Bestandteil eines jeden
Menschen und hat großen Einfluss auf die Identität und
Persönlichkeitsentwicklung. Die Sexualaufklärung und
Familienplanung hat das Ziel, Menschen zu einem verantwortlichen, gesunden und selbstbestimmten Umgang mit
Sexualität und Familienplanung in einem umfassendem Sinn
zu befähigen.
Integration meint die gleichberechtigte Teilhabe an
den wichtigsten gesellschaftlichen Gütern.
Die Sprache als wichtiges Instrument beim vermitteln
von Wissen. Zudem ist der individuellen Migrationshintergrund zu berücksichtigen und sich nicht auf die Zuordnung
zu einem Staat oder einer Kultur zu beschränken, bzw
festzulegen. Primär handelt es sich ja doch um Frauen und
sırasında sorgulayan, açık bir temel tutum gerekiyor, ve de
kültürel farklılıktan dolayı sadece uyarlanmış olan bu temel
koşul ile aktif olarak uğraşmaya açık olmak gerekir.
Transkültürel yaklşaım kültürel sistemlerin sürekli
olarak değiştiğini ve kendi için kapalı olan kültür çevrelerinin
mevcut olmadığını varsaymaktadır. (BAG 2007 Göçmenlik
geçmişi olan insanlar ne kadar sağlıklı?)
Ayrıca ulusal programda (NPHS) 2011- 2017
aşağıdaki tespitler yapılmıştır:
Transkültürellik çeşitli geçmişleri olan insanların
arasındaki farklılıklara değil, ortak noktalarına yoğunlaşır.
1
2
3
İzni olan, 4 ila 12 yıl arasında İsviçre’de
oturan göçmenler. Onlar için öncelikler
aşağıdaki gibidir:
İzni olan göçmenler.
Bu kişi grubu İsviçre’deki sağlık sistemini iyi
bilir, burada doğmuştur ve/veya kendi cinsel
tecrübelerini kazanmak isteyen ve bununla
ebeveynlerini zorlayan çocukları vardır.
- Cinsel sağlık hakkında genel bilgiler, kadın ve
erkeklerin uzmanlarla buluşabilecekleri bilgilendirme
günleri, danışmalık(uzmanlık merkezlerinin adresleri.
- Söylenilenlerin gerçekten anlaşılabilmesi
için tercümanlarla işbirliği.
- Olası gebeliği önleyici yöntemler hakkında
bilgiler, bunların fiyatları ve gerekirse finansmanları
hakkında bilgi.
İsviçre’de gebeliği sonlandırma konusunda
bilgi: Gebeliği sonlandırmanın çeşitli yöntemleri
ve süre düzenlemesi yasası konsunda (12. gebelik
haftasına kadar)
- İltica yurtlarında özel hayat.
- Çocukların iltica talebinin reddine engel
olamayacağı bilgisi (birçok ilticacı hamile kalınca
taleplerinin ret edilemeyeceğine inanıyor)
- Ailenin maddi güvenliği.
- Dile hakim olma.
- Sosyal hizmetlerden maddi bağımsızlığı elde
etmek için destek
- Günlük hayatın düzenlenmesi
- Başka insanlarla ilişkiler, çevrenin genişletilmesi
(Danışmanlık merkezleri v.b.)
- Sağlık konularının daha ziyade kadınlarla
görüşülmesi, zira kadınlar bu konu ile erkeklerden
daha çok ilgilenirler.
- Conviva projesinin desteklenmesi. Bu proje ile
kadınlara özel çevrelerinde ulaşılır. Kadın arkadaşlarını
evlerine çağırırlar. Ev sahibi olarak bu çabaları için
bir tazminat alırlar. Çoğunlukla gelen kadınlardan biri
tercüman olarak da yardım etmeyi teklif eder. Bu rahat
ortamda kadınlar için mahrem sorular sormak ve
gebeliği önleyici yöntemler hakkında bilgi alışverişinde
bulunmak daha kolay olur.
- Almanca kurslarına sağlık konularının dahil edilmesi. Bunun için büyük maliyetlere ihtiyaç
yok. Sağlık konusu modül olarak dahil edilebilir.
Anahtar kişiler aracılığı ile erişim sağlanabilir
(Danışmanlık ve iletişim merkezleri, ebeler, doktorlar,
hastaneler ve entegrasyon alanında çalışan insanlar).
Ebeveynler
- Buluğ çağında çocuklarına davranış şekli, kendi
vatanlarının değer sistemi, ebeveynlerin ahlaki tutumu
- Göç edilen ülkenin değer sistemleri
hakkında bilgilendirme
- Menopoz, vücuttaki değişiklikler hakkında
sorular (hala hamile kalabilir miyim? v.b.)
Bu danışmanlıklar genelde tekil görüşmeler
şeklinde meydana gelir. Müşteriler aktif olarak
danışmanlık merkezlerine gelirler.
Gençler
- Bu iki değer sistemi arasındaki
tutarsızlıklara çok maruz kalırlar.
Bu ikilem içerisinde ve iki değer sistemini
birleştirme sürecinde kendi tutumlarını bulmada
ve genel olarak kendi tutumlarını belirlemede
desteğe ihtiyaç duyarlar.
Gençlere erişim gençlik merkezlerinde, okullarda
veya eşilk eden birinin yanında veya arkadaşlarının tavsiyesi üzerine danışmanlık merkezlerinde sağlanabilir.
1
2
3
Asylsuchende mit unsicherem Aufenthaltsstatus (aus Krisengebieten) sind erst mal mit
ihrem Aufenthaltstatus beschäftigt. Im
Vordergrund steht die Frage, ob sie in der CH
leben können, oder ob eine Abweisung des
Asylantrags droht. Hier braucht es:
Migranten mit B-Bewilligung, welche
zwischen 4 und 12 Jahre in CH wohnen. Hier
steht im Vordergrund:
Migranten mit C-Bewillingung
Diese Personengruppe kennt das CH Gesundheitssystem gut, ist hier geboren und/oder
hat Kinder, die selber sexuelle Erfahrungen
machen möchten und nicht selten damit die
Eltern fordern bzw. überfordern.
21
Methoden der
Wissensvermittlung:
Sexualaufklärung,
Verhütung und
Familienplanung für
Menschen mit
Migrationshintergrund
Männer. Es braucht dazu eine fragende, offene Grundhaltung während des Gespräches, die Bereitschaft zur aktiven
Auseinandersetzung mit dieser Grundgegebenheit, welche
durch die kulturelle Verschiedenheit lediglich modifiziert
wird.
Der transkulturelle Ansatz geht davon aus, dass sich
kulturelle Systeme ständig wandeln und keine in sich geschlossenen Kulturkreise existieren. (BAG 2007 Wie gesund
sind Migrantinnen und Migranten)
Weiter wird im Nationalen Programm (NPHS) 20112017 festgehalten:
Transkulturalität fokussiert nicht auf die Unterschiede, sondern auf die Gemeinsamkeiten von Personen
mit unterschiedlichem Hintergrund.
Je nach Migrationhintergrund und je nach Phase des Aufenthalts verändern
sich die Fragen im Zusammenhang mit Sexualität und Schwangerschaft.
Göçmenlik geçmişine ve kalışının evresine göre cinsellik ve hamilelik ile ilgili sorular da değişiyor
Ülkede bulunma statüsü belirsiz olan ilticacılar
(kriz bölgelerinden) öncelikle ülkede bulunma
statüsleri ile ilgileniyorlar. Onlar için İsviçre’de
yaşayıp yaşayamayacakları, iltica taleplerinin
ret edilme olasılığı öncelik taşıyor. Onlar için
aşağıdaki bilgiler gereklidir:
SAĞLIK
- Allgemeine Information über sexuelle Gesundheit, Infonachmittage für Frauen und Männer mit
Fachleuten, Adressen von Beratungsstellen/Fachstellen.
- Eine Zusammenarbeit mit Übersetzerinnen, damit das Gesagte wirklich verstanden wird.
- Informationen über mögliche Verhütungsmittel deren Preis und evt. Finanzierungsmöglichkeiten.
- Informationen über den Schwangerschaft-
sabbruch in der CH: Über die verschiedenen
Methoden und das Gesetz der Fristenregelung (bis
12. Schwangerschaftswoche)
- Intimsphäre in den Aufnahmeheimen.
- Die Information, dass Kinder keinen
Schutz vor einer Ausweisung bieten, (viele Asylbewerberinnen glauben, eine Schwangerschaft
schütze sie vor einer Ausweisung)
- Finanzielle Sicherung der Familie.
- Sprachkompetenz
- Unterstützung bei der finanziellen Unabhängigkeit
vom Sozialdienst
- Alltagsbewältigung
-Kontakte zu anderen Menschen, Erweiterung des
Beziehungsfeld (Kontaktstelle etc)
- Gesundheitsthemen primär mit den Frauen
zu besprechen. Dies aus dem Grunde, dass sie
sich mehr für Gesundheitsthemen interessieren als
Männer.
- Die Förderung des Projektes Conviva. Mit
diesem Projekt werden Frauen in Ihrem privaten Umfeld
erreicht. Sie laden ihre Freundinnen bei sich zu Hause
ein. Als Gastgeberin erhalten Sie eine Entschädigung
für den Aufwand. Meist bieten sich anwesende Frauen
auch als Übersetzerin an. Dieser entspannte Rahmen hilft
den Frauen intime Frage zu stellen und Erfahrungen mit
Verhütungsmitteln auszutauschen.
- Die Integration der Gesundheitsthemen in
Deutschkursen. Es braucht keine grossen Aufwendungen. Das Thema Gesundheit kann einfach als
Modul eingebaut werden.
Zugang findet man über Schlüsselpersonen (Kontaktstellen, Hebammen, Ärzte, Spitäler, Beratungsstellen,
und Personen die im Integrationsbereich tätig sind).
Eltern
- Umgang mit den Kindern in der Pubertät,
Wertsystem des Herkunftsland, moralische Haltung der
Eltern
- Aufklärung über die im Migrationsland
geltenden Wertsysteme
- Wechseljahre, Menopause, Fragen über
Veränderungen im Körper (Bin ich noch fruchtbar? etc.)
- Die Beratung findet meist in Einzelsitzungen
statt. Die Klientinnen suchen aktiv die Beratungsstellen
auf.
Jugendliche
Sind dem Widerspruch der beiden Wertsysteme
stark ausgesetzt. Sie brauchen Unterstützung in dieser
Auseinadersetzung und Hilfe bei der Suche nach einer
eigenen Haltung beim Prozess der Vereinigung der
beiden Wertesysteme und bei der Suche nach einer
eigenen Haltung.
Der Zugang zu den Jugendlichen kann via
Jugendtreffs, Schulen oder auch in Begleitung
oder auf Empfehlung von Freundinnen auf der
Beratungsstelle stattfinden.
22
SAĞLIK
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Bilgi aktarımı
» Vücut fonksiyonları, cinsellik ve gebeliği önleyici
yöntemler hakkında Bilgi aktarımında göçmenlik geçmişi
olan insanların dini ve toplumsal sebeplerden dolayı
başka bir anlayışa sahip olabileceklerini dikkate almak
gerekir. Örneğin kanın temizlenmesi için vajinadan akması
Wissensvermittlung
gerektiğine inandıkları için çoğu kadın tampon kullanmaz.
Ayrıca sünnet konusunda da çok dikkatlı ve anlayışlı
konuşmalar yapılmalıdır. Sünnetli kadınların doğum
korkusu çok fazladır. Ayrıca tabii ki İsviçre’de sünnetin ve
zorunlu evliliğin yasak olduğuna da işaret edilmelidir.
Hangi yöntemlerle bilgi aktarımı desteklenebilir?
• Genelleme yapılmamalı. Klişelerden ve stereotip düşüncelerden vaz geçilmelidir.
Kendi nesnel düşüncelerden ve standartlardan uzaklaşılmalı.
• Mesajlar ve bilgiler ayrımcı olmamalı ve hiç bir grup eksikli olarak gösterilmemeli.
• Yarım bilgiler aktarılmamalı.
» Tecrübe gösteriyor ki: Farklı bir kültürel
geçmişe sahip insanlara ulaşmak, onları kendi çevrelerinden
uzaklaştırarak değil, alışık oldukları çevrede onları ziyaret
Kantonların hamilelik, ilişki sorunları
konusundaki danışmalık merkezleri
veya Binningen ve Liestal’da bulunan
Baselland cinsel sağlık merkezleri aşağıdaki konularda danışmanlık veriyorlar:
Hamilelik
Psikososyal danışmanlık ve refakat
Hamilelik ve çalışma, annelik, babalık
konusunda hukuki konular
Acil durumlarda maddi yardımlar ve geçici yardımlar
Planlanmamış hamilelik
Gebeliği sonlandırmada psikososyal ve hukuki kriterler
Kararsızlık, karar danışmanlığı
16 yaşından küçükler için resmi danışmanlık merkezi
Aile planlaması
Çocuk isteği ve istenmeyen çocuksuzluk ile nasıl baş edilir
Gebeliği önleme yöntemleri
Cinsellik
Hayatın çeşitli evrelerinde kendi ve partnerin cinselliği
İkili ilişkilerdeki görüş farklılıklarında ve
sorunlarında cinsellik
Değişimler, beklentiler, sorunlar ve görüş
farklılıkları ile baş edilmesi
Çözüm bulmada yardım
Projeler
Göçmenlik alanında çeşitli projeler, Conviva, iletişim merkezlerinde bilgi aktarımı v.b..
Cinsellik pedagojisi ile ilgili hizmetler
Cinsel pedagoji dersinde öğretmene destek
Cinsel pedagoji konularında öğretmenlerin eğitilmesi
Proje haftalarında ortak çalışma
Danışmanlık merkezleri ulusal ekonomi ve sağlık
müdürlüğünün (VGD BL) katkısı ile finanse edilip Baselland
Kantonu halkının hizmetine sunulmuştur.
ederek daha kolay sağlanır. Bu, yabancı yüzdesi yüksek olan
iltica yurtlarında, camilerde veya kendi evlerinde olabilir.
(Örneğin Conviva).
Bilgi aktarımında sorulması olası sorular:
• Ailenin kalanı nasıl ve nerede yaşıyor?
• Köyde mi şehirde mi büyüdüler?
• İnançlılar mıdır? Hangi dinin mensubular? V.b…
• Şu anki hayatları nasıl ve vatanlarında/şehirlerinde sürdükleri haytattan ne gibi farkları var?
• Aile planlaması konusundaki farklı tutumlar konusunda düşündüler mi hiç?
(bazı kültürlerde çocuklara yaşlılık sigortası olarak bakılır).
• Büyüdükleri ailede cinsellik konusunda konuşuluyor muydu?
• Buluğ çağı öncesi vücutta meydana gelecek değişiklikler hakkında konuşulmuş mu?
Cinsellik hakkında bilgi verilmiş mi? Evet ise, kimin tarafından?
Ancak bu açılış evresinden sonra cinsel sağlık
hakkında spesifik sorular sorulmalıdır.
Çevrenizde genel olarak insanlarla cinsellik hakkında
konuşuyor musunuz ve evet ise kiminle ve nerede”. Cinsellik hakkında genel bilgileri nelerdir. Bu arada, amacın bu
konudaki bilgilerini derinleştirmek olduğunu, bilgilerinden
şüphe duyulmadığını vurgulamak gerekir. Genelde bilgi
vermeden önce mevcut bilgileri sorgulamak gerekir, soru
sorulmasına izin verilip bunları cevaplandırmak gerekir.
Konuşmanın açıklığı kültürel geçmişe göre ve
kendi sağlık anlayışlarına göre değişebilir. Bazen sağlıklı
bir davranış şekli için bazı beriyerler ve engeller mevcut
olabilir. Bunun sebebi sadece gelenekler değildir, farklı
sosyal koşullar ve diğer çevre koşulları da olabilir, örneğin
vatanlarının sağlık sisteminde.
Göçmenlerle çalışırken onların kültürel koşullarına
daima saygı duymak gerekir. Özgür cinsellik bilgilendirmesine ve aile planlamasına karşı olumsuz tutumları olabilir,
gebeliği önleyici yöntemlerle sınırlı tecrübeleri olabilir veya
düşük bir eğitim seviyeleri ve/veya yetersiz dil bilgileri ola-
bilir. Amaç farklılıkları kabul etmek de olsa, buna rağmen
göçmelerin cinsel hakları ve çocuk doğurma haklarını
insan hakkı olarak kabul etmelerini sağlamak da amaçların
arasındadır.
Bu anlayışa göre göçmenler için uyarlanmış cinsellik
eğitimi şu anlama gelir: göçmen halk demokratik toplumda
kendi sorumluluklarını üstlendikleri bir cinsel yaşama
ve cinsiyetler arası eşitliğe teşvik edilmeli ve göç ettikleri
toplumda geçerli olan normlarla yapıcı bir şekilde meşgul
olmaları sağlanmalı.
Malzeme: Bilgi aktarımında kolay anlaşılabilir ve
sosyal kültür açısından kabul edilebilir resimler kullanılmalı,
zira bilgi alışını ve bu konuya girişi kolaylaştırıyor.
Ayrıca bu malzemeler de kullanıma bırakılabilir:
Dünya haritası, atlas, anatomik resimler, cinsellik konusundaki en önemli terimlerin ilgili dile çevrildiği bir çeviri
tablosu, veya cinsel organlarının maketleri. Sorunsuz
bir iletişim sağlamak amacıyla bir tercümanın hazırda
bulunması gerekir.
Monica Somacal Graf / Liestal danışmanlık merkezi
» Bei der Wissensvermittlung über körperliche
Vorgänge, Sexualität und Verhütung muss beachtet
werden, dass Menschen mit Migrationshintergrund aus
religiösen und gesellschaftlichen Gründen ein anderes Verständnis haben können. Z.B. benutzen viele Frauen keine
Tampons, da sie der Auffassung sind, dass das Blut zur
Reinigung aus der Scheide fließen muss. Auch rund um das
Thema der Beschneidung muss das Gespräch sehr taktvoll
und vorsichtig gesucht werden. Frauen die beschnitten
sind, haben grosse Angst vor der Geburt. Natürlich muss
darauf hingewiesen werden, dass Beschneiden, wie auch
die Zwangsehe in der Schweiz verboten ist.
Mit welchen Methoden kann die Wissensvermittlung unterstützt werden?
• Keine Pauschalisierung. Auf Klischees und stereotype Vorstellungen verzichten.
Versuchen sich von den eigenen subjektiven Vorstellungen und Normvorstellungen zu lösen.
• Botschaften und Informationen sollen nicht diskriminierend sein und es soll keine Gruppe als defizitär dargestellt werden.
• Kein Halbwissen vermitteln.
» Die Erfahrung zeigt: Zugang zu Menschen
mit einem anderen kulturellen Hintergrund, findet man
leichter, wenn man sie nicht aus ihrem eigenen Kontext
reißt, sondern sie in ihrer gewohnten Umgebung aufsucht.
Dies kann in Quartieren mit hohem Ausländeranteil,
Asylheimen, Moscheen oder in den eigenen Wohnungen
sein kann.
(Beispiel Conviva) stattfinden.
Mögliche Fragestellungen bei der Wissensvermittlung:
• Wie und wo lebt die restliche Familie?
• Sind Sie auf dem Land oder in der Stadt aufgewachsen?
• Sind Sie gläubig? Welcher Religion gehören Sie an? Etc…
• Wie sieht das jetziges Leben aus und wie unterscheidet es sich vom Leben im Heimatland/Ort?“
• Haben Sie sich über die unterschiedliche Handhabung der Familienplanung Gedanken gemacht.
(in gewissen Kulturen dienen Kinder als Altersvorsorge).
• Wurde in ihrer Herkunftsfamilie über Sexualität gesprochen
• Wurde über Veränderung im Körper vor der Pubertät gesprochen? Wurden Sie aufgeklärt? Wenn ja von wem?
Erst nach dieser Einleitungsphase ist es angebracht,
spezifische Fragen zur sexuellen Gesundheit zu stellen.
Reden Sie in ihrer Umgebung allgemein mit Menschen über ihre Sexualität“, wenn ja mit wem und wo. Was
wissen sie allgemein über Sexualität. Dabei ist es wichtig,
klar zu stellen, dass man ihre Kompetenz in diesem Bereich
erweitern möchte und ihr eigenes Wissen nicht anzweifelt.
Grundsätzlich erst Wissen abfragen, bevor man versucht
das Wissen zu vertiefen, Fragen stellen lassen und auf diese
eingehen.
Je nach kultureller Herkunft und Gebundenheit an
das hergebrachte Gesundheitsverständnis variiert die Offenheit des Gespräches. Teilweise gibt es bestimmt Barrieren
und Hürden für ein gesundheitsgerechtes Verhalten. Nicht
nur Traditionen sind dafür verantwortlich, sondern auch eine
andere Sozialisation und andere Rahmenbedingungen, zum
Beispiel im Gesundheitswesen der Herkunftsländer.
Bei der Arbeit mit Migrantinnen und Migranten gilt
auch, immer kulturelle Besonderheiten zu respektieren. Sie
könnten negativen Einstellungen gegenüber der emanzipatorischen Sexualaufklärung und Familienplanung haben,
begrenzte Erfahrungen mit präventiven Angeboten gemacht
haben, einen geringen Bildungsgrad und/oder mangelnde
Sprachkompetenz aufweisen. Ziel ist zwar Verschiedenheiten
anzuerkennen, aber auch Migrantinnen und Migranten in
die Lage zu versetzen, sexuelle und reproduktive Rechte als
Menschenrechte zu erkennen.
Migrationssensible Sexualaufklärung bedeutet nach
diesem Verständnis: Die zugewanderte Bevölkerung soll
in der demokratischen Gesellschaft zu einer selbstverantwortlichen Sexualität und Gleichberechtigung zwischen den
Geschlechtern motiviert werden und sich konstruktiv mit
den Normen der Aufnahmegesellschaft auseinandersetzen.
Material: leicht verständlich und soziokulturell
akzeptable Bilder sollten bei der Wissensvermittlung eingesetzt werden, da es die Wissensaufnahme und den Zugang
zu diesem Thema erleichtert.
Zur Verfügung stellen kann man: Weltkarte, Atlas,
anatomische Bilder, eine Übersetzungstabelle der wichtigsten
Begriffe um den Terminus Sexualität in der jeweiligen
Sprache, oder Modelle der Geschlechtsorgane. Um eine
reibungslose Kommunikation zu gewährleisten, muss jeweils
ein Übersetzer eine Übersetzerin anwesend sein.
Monica Somacal Graf / Beratungsstelle Liestal
SAĞLIK
23
Die kantonalen Beratungsstellen für
Schwangerschaft und Beziehungsfragen/ Fachstellen für sexuelle Gesundheit
Baselland an den beiden Standorten
Binningen und Liestal bieten Beratungen zu folgenden Themenbereiche an:
Schwangerschaft
Psychosoziale Beratung und Begleitung
Rechtliche Fragen zu Schwangerschaft und Arbeit,
Mutterschaft, Vaterschaft
Finanzielle Hilfe Überbrückungshilfen in Notsituationen
Ungeplante Schwangerschaft
Schwangerschaftsabbruch psychosoziale
und rechtliche Aspekte
Ambivalenz, Entscheidungsberatung
Offizielle Beratungsstelle für unter 16 jährige
Familienplanung
Umgang mit Kinderwunsch und
Ungewollte Kinderlosigkeit
Methoden der Schwangerschaftsverhütung
Sexualität
Eigene und partnerschaftliche
Sexualität in verschieden Lebensphasen
Bei Differenzen und Problemen in Paarbeziehungen
Auseinandersetzung mit Veränderungen, Erwartungen,
Problemen und Konflikten
Hilfe beim erarbeiten von Lösungen
Projekte
Verschiedene Projekte im Migrationsbereich, Conviva,
Wissensvermittlung in Kontaktstellen etc..
Sexualpädagogische Angebote
Ergänzung zur Lehrkraft im sexualpädagogischen
Unterricht
Coaching von Lehrkräften zu sexualpädagogischen
Themen
Mitarbeit in Projektwochen
Die Beratungsstellen werden durch einen Leistungsauftrag
der Volkswirtschafts- und Gesundheitsdirektion (VGD BL)
finanziert und steht der Bevölkerung des Kantons Baselland
zur Verfügung.
24
SAĞLIK
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Cezasız gebeliğe son verme
Madde 119
* Doktorun görüşüne göre, hamile kadının ağır
fiziksel veya ruhsal tehlikeye girme durumu olduğundan
gerekli olduğu zamanlarda gebeliğe son verilmesi cezaya tabi
değildir. Bu tehlike, gebelik ne kadar ilerlemiş ise, o kadar
büyük olmalı.
* 2 Son adet kanamasının başlangıç gününden
itibaren 12 hafta içerisinde hamile kadın tarafından yazılı
olarak zor durumda olduğunu belirtip talep edildiği ve
meslek izni olan bir doktor tarafından yapıldığı takdirde de
gebeliğe son verilmesi cezaya tabi değildir. Bu doktor bu
kadın ile işlemden önce şahsen görüşüp ona danışmanlık
yapmalıdır.
b. c. şahsen, 16 yaşının altında hamile bir kadının
gençler için uzmanlık merkezine başvurmuş olduğundan
emin olmalı.
Binningen ve Liestal merkezlerindeki danışmanlar
Baselland Kantonundaki kadın ve erkeklere ücretsiz
olarak karar vermelerine yardımcı oluyorlar. Bu, yasal bir
görevdir ve 9.10.1981 / Federal Hüküm 1983 tarafından
düzenlenmiştir. Orada yazılanlar şu şekilde: Her Kantonun
ücretsiz psikososyal yardım suna danışmanlık merkezleri
bulunmalıdır.
Sorunlu hamilelik derken kadının veya çiftin hamileliği
devam ettirebileceklerinden emin olmadıkları plansız
hamilelikler kastediliyor. Mağdurlar bir kriz durumundalar
ve mümkünse partnerleri ile birlikte kısa zaman içerisinde
gelecek için önemli olan bir karar vermek zorundalar. Bu durumda mağdurlar bir danışmalık merkezine yönlendirilirler.
16 yaşından küçükler yasaya göre danışmalık merkezinde
karar desteğinden faydalanmak zorundalar.
Bağımsız ve ücretsiz danışmanlık için akdın ve
erkeklere kısa süre içerisinde bir danışmanlık tarihi verilir.
Genelde aynı gün içerisinde, en geç 3 gün içerisinde.
Karar vermek için önemli olan etkenler çoğunlukla
dış etkenlerdir: Çalışma durumu, eğitim durumu, maddi
kaynaklar, oturma durumu, ülkede bulunma statüsü, sosyal
çevre ve ilişkinin kalitesi. Genelde kadınlar veya çiftler (ilave)
Madde 120
Tedaviyi uygulayan doktorun aşağıda belirtilen
zorunlukları bulunmaktadır:
1 a. hamile kadından yazılı bir talep formu istemeli;
b. hamile kadınla şahesen görüşüp işlemin sağlık
riskleri hakkında bilgilendirmeli ve ona imza karşılığında
aşağıdaki maddeleri içeren bir broşür vermelidir:
b.1. ücretsiz danışmanlık merkezlerinin adres listesi,
b. 2. maddi ve manevi yardım hizmeti veren birliklerin ve merkezlerin adres listesi ve
b.3. doğmuş çocuğu evlatlık olarak verme imkanı
hakkında bilgiler;
bir çocukla hayatlarını uygun bir şekilde devam ettirecek durumda görmezler. Bunun sebepleri aşağıdaki gibidir: yetersiz
gelir, kötü ev koşulları, yetersiz sosyal çevre, bakımda destek
eksiği, ilişkiye getireceği yük yüzünden partnerin kaybı.
İsviçre’de yaklaşık her 5. veya 6. kadın hayatında
en az bir kere bir gebeliğe son veriyor. Bunun anlamı, bir
kadının hayatında bir veya daha fazla kere böyle bir durumla
karşılaşabilmesidir. Kürtajların yaklaşık %60’ı gebeliği önleyici yöntemlerin başarısız olmasından dolayı meydana gelir.
Kaynak: www.svss-uspda.ch
İsviçre, diğer Avrupa ülkelerine kıyasla kürtaj oranı en
düşük olan ülkelerden biridir. Yaklaşık kürtajların üçte ikisi
25 yaş altı kadınlara yapılıyor. Gençler bu oranda düşük bir
pay sahibidirler!
Gebeliğe hangi yöntemle son verileceğinin kararı
kadına aittir. 7. haftaya kadar ilaçla son verilebilir. İlaç
yönteminin kullanım oranı gitgide artmaktadır: 2004 yılında
işlemlerin %49’u ilaçla yapılırken 2010 yılında bu oran %62
idi. Kürtajların yaklaşık %4’ü 12. hamilelik haftasından sonra
yapılıyor. Bunlardan üçte biri anne veya çocukta görülen
sorunlardan dolayı yapılıyor.
Sorunlu hamilelikler konusunda danışmanlık
görüşmeleri bizim için her zaman önemli bir görevdir ve
hiç bir durum diğerine benzemez. Amacımız,kadının doğru
kararı verip kendisi için doğru olan yola sapabilmesi için
yüksek kaliteli ve uzmanlaşmış danışmalıklar vermektir.
İşsiz kadınlar
* Doğum tarihinde ALV’den maaş almaya yetkili
* Maaşı almayıp ama almak için koşulları yerine getirenler için de
Doğum tarihinde çalışamaz durumda olan kadınlar
* Malulluk sigortasının gündelik ödemeleri
* Hastalık veya Kaza sigortasının gündelik ödemeleri
* Geçerli iş ilişkisi var ve gündelik almaya hakkı bulunmuyor
Annelik ödemelerinin meblağı ve süresi
Brüt maaşın %80’i
En fazla Fr. 6’450, günde Fr.172.Serbest çalışmadan gelen yıllık gelir en fazla Fr.77’440.En fazla 14 hafta - 98 gün
Tekrar çalışmaya başlandığında bu hak yanar.
Hakkın talep edilmesi:
Bir şirkete bağlı çalışanlar Serbest çalışanlar
İşsiz kadın
işveren üzerinden
denkleme sigortası üzerinden
son işveren üzerinden
Hamilelik sırasındaki hastalık
(Madde 324a OR) göre ücret ödenmesinin devam asgari olarak
Basel Skalası
1.
2. ve 3. 4.-10.
11.-15.
16.-20.
21. 25
Strafloser Schwangerschaftsabbruch
Annelik sigortası
Talep hakkı
* AHV doğumdan 9 ay önce sigorta yapar
* bunun 5 ayı boyunca anne çalışır
* Doğum tarihinde geçerli iş ilişkisi
* Vatandaşlığa bağlı değildir
SAĞLIK
İş ilişkisinin süresi
çalışma yılında
çalışma yılında
çalışma yılında
çalışma yılında
çalışma yılında
çalışma yılından itibaren
Baselland danışmanlık merkezleri
Elisabeth Bammatter
Hauptstrasse 85 A
4102 Binningen
061 413 24 00
3 hafta
2 ay
3 ay
4 ay
5 ay
6 ay
Monica Somacal Graf
Rathausstrasse 6
4410 Liestal
061 921 60 13
Art. 119
* Der Abbruch einer Schwangerschaft ist straflos,
wenn er nach ärztlichem Urteil notwendig ist, damit von
der schwangeren Frau die Gefahr einer schwerwiegenden
körperlichen Schädigung oder einer schweren seelischen
Notlage abgewendet werden kann. Die Gefahr muss umso
grösser sein, je fortgeschrittener die Schwangerschaft ist.
* 2 Der Abbruch einer Schwangerschaft ist ebenfalls straflos, wenn er innerhalb von zwölf Wochen seit
Beginn der letzten Periode auf schriftliches Verlangen der
schwangeren Frau, die geltend macht, sie befinde sich in
einer Notlage, durch eine zur Berufsausübung zugelassene Ärztin oder einen zur Berufsausübung zugelassenen
Arzt vorgenommen wird. Die Ärztin oder der Arzt hat
persönlich mit der Frau vorher ein eingehendes Gespräch
zu führen und sie zu beraten.
Art. 120
Die behandelnde Ärztin /Arzt hat die Pflicht :
1 a. von der schwangeren Frau ein schriftliches
Gesuch zu verlangen;
b. persönlich mit der schwangeren Frau ein eingehendes Gespräch zu führen und sie zu beraten, sie über
die gesundheitlichen Risiken des Eingriffs zu informieren
und ihr gegen Unterschrift einen Leitfaden auszuhändigen,
welcher enthält:
b.1. ein Verzeichnis der kostenlos zur Verfügung
stehenden Beratungsstellen,
b. 2. ein Verzeichnis von Vereinen und Stellen,
welche moralische und materielle Hilfe anbieten, und
b.3. Auskunft über die Möglichkeit, das geborene
Kind zur Adoption freizugeben;
b. c. sich persönlich zu vergewissern, dass eine
schwangere Frau unter 16 Jahren sich an eine für Jugendliche spezialisierte Beratungsstelle gewandt hat.
Die Beraterinnen an den Standorten Binningen und
Liestal bieten Frauen und Männern des Kantons Baselland
unentgeltliche Beratungen für die Entscheidungsfindung an.
Dies ist ein gesetzlicher Auftrag, geregelt im Bundesgesetz
vom 9.10.1981 / Bundesverordnung 1983. Darin ist zu
lesen: Jeder Kanton verfügt über Beratungsstellen, welche
unentgeltliche psychosoziale Beratung anbieten.
Mit Konfliktschwangerschaft meinen wir eine
ungeplante Schwangerschaft, bei welcher die Frau oder das
Paar unsicher sind, ob sie die Schwangerschaft fortsetzen
können. Die Betroffenen befinden sich in einer Krise und
müssen, wenn möglich gemeinsam mit ihrem Partner, innert
kürzester Zeit eine für die Zukunft wichtige Entscheidung
treffen. In dieser Situation und bei Ambivalenz werden
die Frauen oder Paare an die Beratungsstellen überwiesen.
Unter 16 Jährige haben von Gesetzes wegen die Pflicht,
sich auf der Beratungsstelle für die Entscheidungshilfe zu
melden.
Für die unabhängige, kostenlose Beratung erhalten
Frauen und Männer schnell einen Beratungstermin. In der
Regel am gleichen Tag, jedoch sicher innert drei Tagen.
Wesentlich Für die Entscheidungsfindung sind oft
äussere Faktoren wie: Arbeitssituation, Ausbildungssituation, finanzielle Ressourcen, Wohnsituation, Aufenthaltsstatus, soziales Umfeld und die Qualität der Partnerschaft.
Meistens sehen Frauen/ Paare sich nicht in der Lage, das
Leben mit einem (zusätzlichem) Kind angemessen zu
gestalten. Gründe dafür sind: ein ungenügendes Einkommen, schlechte Wohnverhältnisse, ungenügendes soziales
Umfeld, fehlende Unterstützung bei der Betreuungsaufgabe,
Angst vor Verlust des Partners wegen Überbelastung der
Beziehung.
In der Schweiz bricht etwa jede fünfte oder sechste
Frau mindestens einmal in ihrem Leben eine Schwangerschaft ab. Das bedeutet, dass jede Frau einmal - manchmal
auch mehrmals - in ihrem Leben in diese Situation geraten
kann. Ca. 60 % der Abbrüche sind auf ein Versagen der
Verhütung zurückzuführen. Quelle: www.svss-uspda.ch
Die Schweiz gehört, im Vergleich mit anderen
Europäischen Ländern, zu den Ländern mit den niedrigsten
Abbruchraten. Etwa zwei Drittel der Abbrüche werden an
Frauen von 25 und mehr Jahren vorgenommen. Jugendliche
sind im Verhältnis gering vertreten!
Die Frau hat die Wahl mit welcher Methode sie den
Abbruch durchführen möchte. Bis zur 7. Woche kann eine
Schwangerschaft medikamentös durchzuführt werden. Die
Anwendung der medikamentösen Methode nimmt stetig
zu: 2004 machte sie 49% der Interventionen aus, 2010
bereits 62%. Rund 4% der Abbrüche werden nach der 12.
Schwangerschaftswoche vorgenommen. Ein Drittel davon
wird auf Grund von körperlichen Problemen bei Mutter
oder Kind durchgeführt.
Beratungsgespräche zum Thema Konfliktschwangerschaft sind für uns immer wieder eine Herausforderung
und jede Situation ist einzigartig. Unser Anliegen ist es,
qualifizierte und spezialisierte Beratungen anzubieten, damit
die Frau zu ihrem Entscheid findet und den für sie richtigen
Weg einschlagen kann.
Mutterschaftsversicherung
Anspruchsberechtigung
* AHV versichert 9 Monate vor der Geburt
* davon 5 Monate erwerbstätig
* Gültiges Arbeitsverhältnis zum Zeitpunkt der Geburt
*Nationalitätsunabhängig
Stellenlose Frauen
* Zum Zeitpunkt der Geburt ALV Bezugsberechtigte
* Auch die welche nicht beziehen aber die Voraussetzungen
erfüllen würden
Arbeitsunfähige Frauen zum Zeitpunkt der Geburt
* Taggeld der Invalidenversicherung
* Taggeld der Kranken- oder Unfallversicherung
* Gültiges Arbeitsverhältnis kein Taggeldanspruch
Höhe & Dauer des Mutterschaftsgeldes
80% des Bruttolohns
Maximal Fr. 6’450, pro Tag Fr.172.Selbstständig max. Jahreseinkommen Fr.77’440.Höchstens 14 Wochen - 98 Tage
Verfällt bei wieder Aufnahme der Arbeit
Geltendmachung des Anspruchs via:
Angestellt Erwerbstätige via Arbeitgeber
Selbständig Erwerbend
via Ausgleichskasse
Stellenlose Frau
letztem Arbeitgeber
(Krankheit während der Schwangerschaft
Minimum der Lohnfortzahlung nach (Art. 324a OR) nach
Basler Skala Im 1.
Im 2. und 3. Im 4.-10.
Im11.-15.
16.-20.
Ab dem 21.
Dauer des Arbeitsverhältnis
Anstellungsjahr
Anstellungsjahr
Anstellungsjahr
Anstellungsjahr
Anstellungsjahr
Anstellungsjahr
Die Beratungsstellen Baselland
Elisabeth Bammatter Hauptstrasse 85 A
4102 Binningen
061 413 24 00
3 Wochen
2 Monate
3 Monate
4 Monate
5 Monate
6 Monate
Monica Somacal Graf
Rathausstrasse 6
4410 Liestal
061 921 60 13
26
TÜRKİYE HABERLERİ
Başbakan Erdoğan
ve oğlu Bilal Erdoğan’ın
arasında geçtiği
iddia edilen ve
17 Aralık yolsuzluk
operasyonunun
gerçekleştiği gün
Erdoğan’ın oğluna
“paraları sıfırla”
talimatı verdiği ses
kaydının ardından
Haramzadeler333
hesabı yeni bir ses
kaydı daha yayınladı.
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Erdoğan’ın evinde
evrak imha telaşı!
17 Aralık günü Başbakan Erdoğan’ın
damadı, kızı ve oğlu arasında geçtiği iddia edilen
diyaloglarda Erdoğan’ın Kısıklı’daki evinde
büyük panik yaşanıyor.
Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal
Erdoğan’ın arasında geçtiği iddia edilen ve 17
Aralık yolsuzluk operasyonunun gerçekleştiği
gün Erdoğan’ın oğluna “paraları sıfırla” talimatı
verdiği ses kaydının ardından Haramzadeler333
hesabı yeni bir ses kaydı daha yayınladı.
Yeni ses kaydına göre 17 Aralık günü
sıfırlanan yalnızca paralar değil. Başbakan
Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak ve sağ kolu
Medet Nebi Yanık arasında geçen konuşmada,
Albayrak Yanık’a evrakların imha edilebilmesi
için evrak öğütücüsü alması talimatı veriyor.
Yayınlanan kayıtlar üç ayrı diyalogtan oluşuyor.
Başbakan Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın
da birebir evrakların imhasıyla ilgilendiğinin
belirtildiği ses kaydında, Berat Albayrak
öğütücünün 345 bin Euroluk fiyatıyla ilgili
Yanık’a talimatlar verirken, “Güzel bir şey
al gel, büyük bir şeyler al gel” diyor.
2. görüşme kaydı ismi bilinmeyen bir
kişiyle Yanık arasında geçiyor. Görüşmede, Bilal
Erdoğan’ın ve Berat Albayrak’ın Erdoğan’ın
Kısıklı’daki evinden çıktığı ve evdeki işlemleri
Esra Albayrak’ın takip ettiği söyleniyor.
3. görüşme kaydı ise Esra Albayrak
ile Medet Nebi Yanık arasında geçiyor. Esra
Albayrak’ın ‘öğütücü’ kelimesini kullanmamaya
çalıştığı dikkat çekerken, “Şeyi alt kata getirecektin… Onu alt kata şey yaparsan benim
çalışma katıma iyi olur, alt kata….” diyor.
Erdoğan’ın
komşularından
protesto!
Başbakan Erdoğan’ın komşuları da
sokağa çıktı ve ‘paraları sıfırlama’ eylemi yaptı. Başbakan Erdoğan ve oğlu Bilal
Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen ses
kaydı gündeme bomba gibi düştü. Erdoğan
ailesinin olduğu söylenen ses kaydının
ardından yurdun dört bir yanında protesto
gösterileri başladı. Yolsuzluklara ve rüşvete
bir tepki de Erdoğan’ın komşularından geldi.
Başbakan Erdoğan dün akşam evinin de
bulunduğu Keçiören ilçesinde komşuları
tarafından protesto edildi. Başbakan’ın
mahallesinde ‘Hükümet istifa’ ve ‘Hırsız var’
sloganları atıldı. CHP Keçiören ilçe örgütünün
öncülük ettiği protesto gösterisine çok sayıda
vatandaş katıldı. Danişment Meydanı’nda
toplanan kalabalık grup İncirli Lisesine kadar,
“Hükümet istifa, hırsız var” diye slogan atarak
yürüyüş yaptı. AKP’nin 2011 seçimlerinde
yüzde 55 oy aldığı Keçiören’deki yürüyüşe
daha önce sağ partilere oy verdiklerini
söyleyen vatandaşların da katılımı dikkat çekti.
Yürüyüş, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam, Birleşe birleşe kazanacağız” sloganları ile
sona erdi. Protesto gösterisine katılanlara hitaben bir konuşma yapan CHP Keçiören Belediye Başkan adayı operatör doktor, avukat Mu-
rat Emir, “Herhalde bir hekim arkadaş bunlara
‘ne yersen ye’ demiş. Bunlar yanlış anlamış.
Ne buluyorsa yemişler” dedi. Gezi olaylarından
itibaren Türkiye’de yolsuzluğa, hırsızlığa,
ormanların talan edilmesine, ağaçların kesilmesine karşı çıkanlar ‘gaz yerken’ birilerinin
‘haram’ yediğinin kasetlerle ortaya saçıldığını
belirten Emir, Keçiören halkının alnının akıyla
üç beş kuruş kazanabilmek için gecesini
gündüzüne takıp çalıştığını, birilerinin ise trilyonlara milyon Eurolara ‘üç beş kuruş” dediğini
söyledi. Dr. Murat Emir şöyle devam etti:
“Bunlar çalıyorlar ‘inşallah’ diyorlar, istifliyorlar,
‘maşallah’ diyorlar. Mal, mülk, din, iman ne
buluyorsa sömürüyorlar. Bir ara hastanede
yatmıştı, herhalde doktor tedaviden sonra ‘ne
istersen yiyebilirsin’ demiş. Bunlar da yanlış
anlamışlar galiba; ne bulursa yemişler. Artık bu
hırsızlık düzenine son vermenin zamanı geldi.
Fırsat önümüzde. Keçiören’in, tüm Türkiye’nin
karanlık günlerden kurtulması, aydınlığa
çıkılması için hepimize büyük görev düşüyor.
Ülkeyi karanlıklardan kurtaracak olan sizin
vereceğiniz bir oydur. Hırsızları göndermek için
sandığa gidip oy vereceğiz. Bizim oylarımız
onlara ‘üç beş kuruş’ olarak gitmeyecek. Biz
de bunları Keçiören’de sıfırlayacağız.”
Sevgi paylaşmaktır
İsmail Güner
“Dünya‘da en zengin
İnsan bile kalbinde
Sevgi yoksa fakirdir”
(Anonim)
Sevgi paylaşmaktır. Anlaşılmak için paylaşmayı bilmek
gerekir. Seven insan paylaşandır. Sevdiğiniz insanla bir gezintiye ya da onun sizinle ortak bir payda da sürdürdüğünüz
beraberliğinizin anısına özel bir yere gitmek isterseniz zaten
ortada sevgi yoksa, beklediğiniz kişi bunları yapsa bile isteyerek yapmayacaktır. Bu da sevgi odaklı bir paylaşım olamaz.
Sizinle duygularını paylaşmak istemeyen birinin duygularını
da paylaşamazsınız.
Aşkı yaşayan çiftler evliliklerinden sonra, yaşamı bir
tiyatro oyununa dönüştürürler. Aynı sahneleri tekrarlayıp
dururlar. Eğer sahnede inmek istemiyorlarsa çiftler karşılıklı
saygısızlığa hayatlarında yer vermemelidirler. Çiftlerden
herhangi biri, karşısındakine saygısız davranarak yapabileceği
en kötü şeyi yapar ve onu ruhen öldürmüş demektir.
Eğer beraberliğinizi sürdürmek için, rolünüzü iyi
oynayamıyorsanız, istediğiniz kadar iyi niyet ve sabır gösterirseniz gösterin, beraberlikleriniz bir anda yıkılıp gidiverir.
Ayrıca sevgi ve paylaşım iki insanın birbiriyle
dayanışmasıdır. Tek yanlı dayanışma olmaz. Çiftler birbirlerinden çok şey istedikleri, taviz vermeyi ve sabırla daha
iyi günleri beklemeyi bilmedikleri için, sevgiyi yani emek
YORUM/TÜRKİYE
27
olgusunu paylaşamazlar.
Sevgi dayanışmadır. Sevgi duyguların da paylaşımıdır.
Emek ise dünyadaki en değerli şeydir. Sizi sevmeyen bir
insanı sevmek ve ona verdiğiniz değere de emeğinize de ters
düşüyorsunuz demektir.
Eskiden Ortadoğu coğrafyasında kızlar sadece hemcinsleriyle arkadaşlık yaparlardı. Şimdiyse kızlarla erkekler
araya seksin girmediği kardeşçe ilişkiler kurabiliyorlar. Bazı
özel günlerde görülüyor ki, tüketim toplumu olmaktan da
geri durmuyoruz! Vitrinler rengârenk, burjuva anlayışına
kendimizi kaptırmış, benliğimizi yitirmekten başka bir şey
yapmıyoruz.
Hattı zatında (aslında) konuşmak, eşitlik kurmanın en
önemli yollarından biridir. İnsanların eşit olmaya başlamaları,
önce konuşmayı öğrenmeleriyle mümkündür.
Emek dünyadaki en değerli şeydir ve bunu bilince
çıkaramayan insanlar kendi emeğine de yazık ederler.
Emeğin değerini bilen, sevgiyi hisseden insanlar az da olsa
hâlâ vardırlar.
Sevgi, ruhsal yapının olumluya giden ilacı gibidir, diye
düşünüyorum.
Başbakan ve oğlu Bilal’den bir bomba daha!
Başbakanlık tarafından montaj olduğu açıklanan ses kayıtlarını doğrulayan, Başbakan’ın Kısıklı’daki evinden Kalyoncu ve Çalık
Holding’e para taşıma işlemlerini yapan kişiler arasında geçen telefon görüşmeleri Haramzadeler tarafından internete sızdırıldı.
17 Aralık günü Başbakan’ın Kısıklı’daki köşkünden
arabalarla taşındığı iddia edilen paraların bir kısmını,
Başbakan’ın damadı Berat Albayrak’ın sağ kolu Medet Nebi
Yanık’ın taşıdığına dair telefon görüşmeleri Haramzadeler
tarafından internete sızdırıldı. Medet Nebi Yanık’ın ismi
daha önce Turkuaz Medya’nın Başbakan’ın emriyle satın
alınması işleminde paraların transferinde de geçtiğine ses
kaydında dikkat çekiliyor.
Medet Yanık’ın, Berat Albayrak’ın emriyle 17 Aralık
operasyonuyla aynı gün, Kısıklı’da saklanan paraları taşıdığı
iddia ediliyor. 17 Aralık günü Sabah ve ATV’nin yeni sahibi
Ömer Faruk Kalyoncu’ya yüklü miktarda para taşıyan Medet
Nebi Yanık’ın sonraki gün de Çalık grubuna para taşıdığı ses
kayıtlarına yansıyor.
Ses kayıtlarında dinlemeye takılan bir diğer isim ise
Hakan Arslan. Arslan’ın, Başbakan’ın evindeki paraların
önemli miktarını eriten Faruk Kalyoncu’nun yardımcısı
olduğu ses kayıtlarından hemen önce ifade ediliyor.
Ses kayıtlarına yansıyan 1′inci görüşmede, Mehmet
Nebi Yanık’ın Başbakan’ın Kısıklı’daki evinden yüklediği
paraları Faruk Kalyoncu’ya teslim etmek üzere Hakan
Arslan’a teslim etmek üzere olduğu anlaşılıyor.
Bu görüşmenin ses kaydının ise montaj olduğu
Başbakanlık tarafından açıklanan, Bilal Erdoğan’ın Başbakan
Erdoğan’a ‘Baba bu arada bir fikir daha geldi Berat’a. Bir
kısmını Faruk Kalyoncu’ya diğer işle ilgili hemen verelim
diyor. Öbür paraları işlediği gibi işlesin. Konuşmuşsun
zaten önceden. Ciddi bir miktarı eritebiliriz’ dediği kayıtları
doğruluyor.
18 Aralık günü Başbakan’ın evinde ‘sıfırlanamayan’
paralardan 25 milyon doların Çalık Holding’e teslim edildiği
iddia ediliyor. Ses kayıtlarında Çalık Holding Hazine Direktörü Rıza Ağın’dan sabah erken saatlerde parayı teslim alması
için hazırlık yapması isteniyor.
Medet Yanık ve Rıza Ağın arasındaki görüşmelerden
bir gün önce de Çalık Holding’e para taşındığı ancak
meblağın çok olması nedeniyle işlemin bir sonraki güne de
sarktığı anlaşılıyor.
Yine montaj olduğu iddia edilen kayıtlarda Bilal
Erdoğan’ın ‘Sıfırlamadık henüz babacığım. Şöyle ki, bir 30
milyon avro gibi küçük bir miktar kaldı. Eritemedik henüz.
Bu şey aklına geldi Berat’ın. Ahmet Çalık’ın alacağı ekstra 25
milyon dolar kalmış. Üstüyle de Şehrizar’dan daire alabiliriz’
sözleriyle paralel olan taşıma işleminde dikkat çeken bir
nokta ise kimsenin tutarı bilmemesi. Rıza Ağın’ın Medet
Yanık’a ‘tutar konusunda bir bilgin var mı’ sorusuna Yanık,
‘Bilgim yok, net öğrenince sana haber vereceğim’ diye cevap
veriyor.
Bir sonraki konuşmada ‘önce getirdiklerim kadar’
yok diyen Yanık’a Ağın paranın euro mu yoksa dolar mı
olduğunu sorması üzerine Yanık, bilmediğini söylüyor.
26 Şubat’ta oynanan Galatasaray-Chelsea maçında, Galatasarlı taraftarlar tarafından “Alooo
Babacığım, Hırsız Var” yazılı pankart açılarak gündeme ilişkin göndermede bulunuldu.
28
AVRUPA HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Ukrayna’da devlet çöktü, başkanı kaçtı
Ukrayna’da muhaliflerin aylardır süren kanlı isyanı Sonuç verdi. Devlet Başkanı Yanukoviç başkanlıktan azledildi ve hükümet parlamento tarafından düşürüldü. Eski muhalif lider ise hapisten
serbest bırakıldı. Başkan Yanukoviç’in nerede olduğu bilinmiyor. Ukrayna parlamentosu, devlet başkanına ait yetkilerin geçici olarak Meclis Başkanı Aleksandr Turçinov’a verilmesine karar verdi.
» Ukrayna’da aylardır sokaklarda olan AB yanlısı
göstericilerle Rusya’ya yakın yönetimin imzaladığı anlaşmaya
rağmen ülke neredeyse bölünmenin eşiğine geldi. Devlet
Başkanı Yanukoviç başkentten ayrılırken Kiev’deki
sarayı muhaliflerin eline geçti. Ukrayna Parlamentosu,
Yanukoviç’in azledilmesi yönünde karar aldı. Yanukoviç’in
güçlü olduğu yerel yönetimler, başkenti tanımadıklarını kendi
kararlarını alacaklarını açıkladı.
Ukrayna’da kasım ayında hükümetin Avrupa Birliği
ile ortaklık anlaşmasından vazgeçmesiyle başlayan eylemler,
dün Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in başkent Kiev’den
ayrılmasıyla yeni bir boyut aldı. Yanukoviç’in başkenti terk
etmesiyle AB yanlıları zaten güçlü oldukları Kiev’de tamamen kontrolü ele geçirdi. Eylemlerin merkezi Maidan’da
(Bağımsızlık Meydanı) sevinç gösterileri düzenlendi.
Ukrayna’da başkent Kiev’i terk eden ‘kaçak devlet
başkanı’ Viktor Yanukoviç’in Harkov şehri yakınında üst
düzey bir bürokratın villasında birkaç sadık koruma eşliğinde
gizlendiği bildirildi.
Ukrayna gazetesi İzvestiya’nın haberine göre; Yanukoviç, Kiev’i terk ettikten sonra gittiği Harkov’a Donetsk
şehrinden uçakla ayrılma girişimi sonrasında geri döndü.
Yanukoviç’in nerede olduğunun Ukrayna istihbaratı
tarafından bilindiği ancak muhalif lider Yulia Timoşenko’dan
aldığı güvence sayesinde kendisine dokunulmadığı belirtildi.
Zira dün Timoşenko cezaevi hastanesinden çıkmadan önce
Yanukoviç tarafından ziyaret edildiği ve zor durumdaki devlet başkanına birtakım sözlü güvenceler verildiği ifade edildi.
Ukrayna haber ajanslarının aktardığına göre,
Devlet Sınır Koruma Hizmetleri Başkan Yardımcı Sergey
Astahov, Yanukoviç’i taşıyan uçağın, ülkenin doğusundaki
Donetsk’ten havalanmasına izin verilmediğini söylemişti.
Gerekli belgelere sahip olmadığı öne sürülen uçağın nereye
gitmeyi amaçladığı konusunda ise bilgi verilmemişti.
Ukrayna basınında yer alan haberlerde, Yanukoviç’in
Donetsk’e hareket etmeden önce bulunduğu Harkov’dan
Rusya’ya geçişinin de sınır koruma görevlileri tarafından
engellendiği iddia edilmişti.
Ukrayna parlamentosuna yeni başkan olarak seçilen
Oleksandr Turçinov, “Yanukoviç uçağı ile Rusya’ya gitmeye
çalışıyordu. Sınır güvenlikleri tarafından durduruldu.
Donetsk bölgesinde bir yerlerde gizleniyor” iddiasında
bulunmuştu. Turçinov eski başsavcı Viktor Pşonka ve Vergi
eski Bakanı Aleksandr Klimenko’nun da Rusya sınırı geçmeye çalışırken yakalandığını söylemişti.
Ukrayna parlamentosu, Kiev’deki sarayı muhaliflerin
eline geçen Yanukoviç’in azledilmesi yönünde karar almıştı.
Yanukoviç’in güçlü olduğu yerel yönetimler ise başkenti
tanımadıklarını kendi kararlarını alacaklarını açıklamıştı.
EN SON TELEVİZYONDA GÖRÜLDÜ
Son olarak, partisinin güçlü olduğu Harkov’da
televizyona çıkıp, istifa ettiği yönündeki haberleri yalanlarken
görülen Yanukoviç, aracına ateş edildiğini ama korkmadığını
belirterek, “Ülkeyi terk etmeye ya da istifa etmeye niyetim
yok. Yaşananlar yaygın bir vandalizm, bir darbe girişimidir.
Ülkeyi terörize etmeye çalışan haydutlar var” demişti.
Türk Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna’da bir süredir devam
eden iç karışıklıkta sağlanan uzlaşmanın “Memnuniyetle
karşılandığını” bildirdi. Bakanlık’tan konuya ilişkin yapılan
yazılı açıklamada şu ifadeler yer aldı: “Üzerinde mutabık
kalınan anayasal değişiklikler, seçimler ve yeni hükümetin
AVRUPA HABERLERİ
29
Fransa karanlık sayfalarından
biriyle daha yüzleşiyor
Fransa, sömürge yıllarının önemli sayfalarından biri olan ve “Creuse Çocukları” olarak bilinen La Reunion’daki tehcirle
yüzleşiyor. Fransız parlamentosu kabul ettiği bir karar tasarısı ile tehciri mahkum etti ancak özür dilemedi.
» Reunion’lu milletvekili Ericka Bareight, bugün
pek bilinmeyen ve unutulmaya yüz tutmuş bir trajedinin
tanınması için Ulusal Parlamento’ya “bu geçmişin restorasyonuna katkıda bulunmak ve geçmişteki kırılmaların
hafifletilmesi amacıyla” bir karar tasarısı sundu. Fransa,
1963-1982 yıllarında azalan kırsal nüfusunu dengelemek
için Hint Okyanusu’nda, Madagaskar açıklarındaki La
Reunion adasındaki 1640 çocuğu zorla ailelerinden kopararak Fransa’ya getirilmesini ilk defa bir hata olarak kabul
etti. Karar tasarısı iktidardaki Sosyalist Parti ile bu partiye
destek veren Komünist Parti ve çevreci milletvekillerin
girişimiyle hazırlandı. Salı günü milletvekillerinin önüne
gelen tasarı, oy çokluğu ile kabul edildi. Oylamaya katılan
139 parlamenterden 125’i tasarı lehinde, 14’ü ise aleyhinde
oy kullandı. Parlamento böylece bu olayda “Devletin kendi
koruması altındaki çocuklara karşı sorumluluğunu yerine
getirmediğini” kabul etti. Oylama öncesinde Meclis Genel
Kurulunda söz alan Denizaşırı Topraklar Bakanı Victorin
Lurel, “Unutulmuş bir hata çifte hatadır, çifte acıdır. Belki
o dönem yapılanda iyi niyet vardı ama acıyla sonuçlandı.
Yaşanan acıyı anlamak gerekiyor” dedi. Ericka Bareight ise
“Bugün kurbanlara bir hafıza hakkını tanımamız gerekiyor, bu yapacağımızın en azıdır. Reunion’da ve Fransa’da
sayfayı daha iyi çevirebilmemiz için bu tarihi öğrenmemiz ve
tanımamız gerekiyor” diye konuştu.
Sol Cephe’den Reunionlu vekil Huguette Bello,
çocukların ve ailelerinin durumuna ilişkin ağır bir tablo
ortaya koyduktan sonra “Daha sonra ‘Creuse Çocukları’
olarak ifade edilenlerin gelişlerinden itibaren maruz kaldıkları
sert şoku herkes hayal edebilir” dedi. Fransız bakan buna
rağmen yaşananlar konusunda özür dilemedi. Bu trajediye
ilişkin ne bakan Victorin Lurel ne de Cumhurbaşkanı
kurulması hususlarının öngörülen takvime uygun olarak
hayata geçirilmesi ve ülkede bir an önce toplumsal barış
ve istikrarın sağlanması yürekten temennimizdir. Türkiye,
komşusu ve stratejik ortağı Ukrayna’da demokratik zeminde
ortaya konan tüm siyasi çözüm çabalarını desteklemeye
ve dost Ukrayna halkı ile dayanışma içinde olmaya devam
edecektir.”
Birkaç gün önce 70’in üzerinde insanın öldüğü yerde,
dün yürüye yürüye devlet başkanlığı binasının önüne gidip
çok sakin bir şekilde “rejimin değiştiğini” öğrenmemiz
oldukça ilginç bir durumdu. Muhalifler, ele geçirdikleri
kilit vurulan devlet sarayının önünde bol bol poz verdi.
Protestocuların muhafız birliğinden Ostap Kyrvdyk,
başkanlık sarayının kapısının önünde yaptığı açıklamada,
önceki akşam 23.00 sularında muhalefet temsilcilerinin
saraya girdiğini, binayı barışçıl bir şekilde teslim aldıklarını
anlattı. Sözcü, “Yanukoviç buraya devlet başkanı olarak
dönemeyecek” dedi. Ukrayna Polis Teşkilatı da “Halkımızın
yanındayız, değişim arzularını biz de paylaşıyoruz” açıklaması
yaptı.
Onbinlerce kişinin katılımıyla Yanukoviç ve hükümete
destek mitinginin düzenlendiği Harkov’da ayrıca ülkenin
güney ve doğusunda yer alan yerel yönetimler güvenliğin
merkez Kiev yönetimi tarafından değil, kendileri tarafından
sağlanacağını açıkladı. Rusya yanlısı ve Ukrayna’da Rusça
konuşan ülkenin güneydoğusundaki Harkov, Donetsk,
Lugansk, Dnepropetrovsk, Zaporojye, Herson ve Kırım
otonomisinin katıldığı “Ukrayna Cephesi” adlı kongreden
çıkan bildiride şöyle denildi: “Bölgelerde güvenlik, şu andan
itibaren yerel yönetimlerin eline geçiyor. Kongre’de temsil
edilen bölge yöneticileri, emrindeki güvenlik güçleri ve halkla
birlikte anayasal düzeni korumak için birlikler oluşturacak.
Başkent Kiev’de oturumlar düzenleyen parlamentonun son
iki günde aldığı tüm kararların baskı altında kabul edildiğini
varsayıyoruz. Rusya’ya bölgelerimizde düzen ve huzurun
muhafaza edilmesi için ayrıca yardım çağrısı yapıyoruz.”
ŞİMDİ NE OLACAK?
Kiev’de Batı yanlısı muhalefet yönetimi devralırken,
Yanukoviç önderliğindeki Rusya yanlıları kolay pes
edecek gibi görünmüyor. Dün mecliste yapılan oylamada
Yanukoviç’in azledilmesi ve erken seçimlerin 25 Mayıs’ta
yapılması kararı alındı. Muhalefetle Yanukoviç arasında
cuma günü varılan anlaşmada seçimlerin Aralık’ta yapılması
kararlaştırılmıştı.
François Hollande’ın Reuinona’a ziyareti de gündem de yok.
Oylama öncesi basına açıklama yapan ana muhalefetteki
Halk Hareketi Birliği (UMP) partisi sözcüleri ise metinde
kullanılmamasına rağmen, konuyla ilgili tartışmalarda
“tehcir” sözcüğünün telaffuz edilmiş olmasını gerekçe
gösterip oylamaya katılmayacakları sinyali vermişti. Kabul
edilen ancak Fransa açısından hukuksal yaptırımı olmayan
kararda, devletin kendi koruması altındaki çocuklara yönelik
muamelede “manevi sorumluluğunu” kabullenmesi gerektiği
belirtilip, yaşanan dramla ilgili araştırmaların derinleştirilmesi
ve yayılması ve zorla göç ettirilenlerin geçmişlerini yeniden
inşa edebilmeleri için her türlü olanağın seferber edilmesi
isteniyor. 1959-1962 yılları arasında Başbakanlık yapmış olan
ve jakoben kimliğiyle tanınan Fransız siyasetçi Michel Debre,
1963 yılında La Reunion milletvekili seçilmiş ve seçilmesiyle
birlikte 1946 yılında il statüsü verilen adadan Fransa’ya doğru
“zoraki” göçün temellerini atan isim olmuştu.
Ancak plan işlemedi. Fransız devletinin 1968
yılında “insanlık dayanışmasının büyük deneyimi” olarak
pazarlamaya çalıştığı zoraki göç fiyaskoyla sonuçlanacaktı.
Çocuklar doktor veya mühendis olmak bir yana, çoğu
zaman işsizler ordusuna eklendiler, en şanslıları ise çiftçi
ya da işçi olabildi. Bazıları aylar boyu yeni evlerinden dışarı
çıkamadı. Kimileri çiftliklerde bedava işgücü işlevi gördü.
Köklerinden koparılırken yakınlarına “tatillerde gelecekler”
vaadinde bulunulmuştu, çoğu ancak 20-25 yıl sonra, kimliklerini keşfedebildiklerinde adaya dönebildi. Topluma uyum
sağlayamayan çoğunluk alkolik oldu. Sonradan çoğunun
depresyona girdiği, hatta intihar ettiği ortaya çıktı. Konu
1970’li yıllardan itibaren yavaş yavaş konuşulmaya, “tehcir”
olarak nitelenmeye başlandı. Ancak toplumsal tartışmaya
dönüşemedi, belki de dönüşmesine izin verilmedi. Bu zoraki
göçün kurbanlarından olan ve 7 yaşında adadan ayrılmak
zorunda kalan Jean-Jacques Martial 2002 yılında “zorla
çocuk alıkoymak, kaçırmak ve tehcir” suçlamalarıyla Fransız
mahkemeleri önünde Fransız devletinden davacı oldu.
Fakat bu ve sonrasında yapılan benzeri tüm dava
başvuruları “zamanaşımı” nedeniyle geri çevrildi. Davacıların
AİHM’e başvuruları da sonuç vermedi. Buna rağmen
Jean-Jacques Martial’in başvurusu konunun gerçek anlamda
tartışmaya açılmasını sağladı.
France 24 kanalı, bu tarihin bugün pek bilinmediğine
dikkat çekerken, Express dergisi “Unutulmazı zor bir acı”
tanımlamasında bulundu. Dergiye konuşan, Creuse’de
doğmuş 51 yaşındaki Valerie Andanson, “Devlet
çocukluğumu çalı” dedi.
Le Figare, Liberation, Humanite ve Le Point gibi
çok sayıda gazete ve dergi de Meclis’e gelen karar tasarısı
vesilesiyle trajediye ilişkin tanıklıklara yer verdi. Humanite
karar tasarısı için “gecikmiş” diyerek, yaşanan trajedi için
“Bir Fransız tarihi” ifadesini kullandı.
30
TÜRKİYE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
TÜRKİYE HABERLERİ
31
‘Toplum çocuğa tecavüzü kutluyor’
12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olup 14 yaşında ölen Kader’in dramı yeniden dikkatleri Türkiye’nin acı gerçeğine dikkatleri çekti.
» Siirt’te 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne
olan, 14 yaşında ise ikinci çocuğuna hamileyken düşük yapan
ve evinde silahla vurulmuş cansız bedeni bulunan Kader’in
dramı, ‘çocuk gelin’ vakalarını yeniden gündeme getirdi. Bu
olay ilk değil, bu gidişle son da olmayacak!
İçişleri Bakanlığı Haziran 2013 verilerinde son üç yılda
evlendirilen çocuk sayısını 134 bin 629 olarak açıklıyor. Fakat
gerçek tablonun resmi rakamların çok ötesinde olduğu belirtiliyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etüdleri Enstitüsü’ne
göre Türkiye’de 5 milyonun üzerinde “çocuk gelin” var. Kız
çocuklarının yüzde 31.7′si küçük yaşta “evlendiriliyor.”
Bu utanç verici uygulamanın hukuktaki karşılığı
“evlilik” değil; “çocuğun cinsel istismarı” ve “hürriyetten
alıkoyma.” Suçun karşılığında ağır hapis cezaları var. Ceza
kanunlarının uygulanmasında ise hayli eksiklik görülüyor.
Bu sosyal yaranın giderilmesi, sağlıklı toplum ve aile
yapısı için, Türkiye’nin geleceği için büyük önem taşıyor.
Sosyal sorunu tıbbi kavramlarla açıklamak yeterli olmuyor.
Yasal düzenlemeler, cezai yaptırımlar ve eğitim ile birlikte,
ahlaki ve dini değerlerin üzerinde durulması da büyük önem
taşıyor. Zira araştırmalar, çocuklarını küçük yaşta “evlendiren” ailelerin mutlaka “din görevlileri”ne başvurduklarını
ve “imam nikahı” kıydıklarını ortaya koyuyor. Oysa saygın
din bilginleri, Kur’an ve İslamiyet’in, çocukların evlendirilmesine ve cinsel istismarına izin vermediğini net bir
şekilde dile getiriyor. Buna karşın ülke genelinde binlerce
din işleri görevlisi çocuklara imam nikahı kıymakta bir
sakınca görmüyor. Avukat Hülya Gülbahar SÖZCÜ’ye
verdiği röportajda, kız çocukları küçük yaşta evlendirilirken
yapılan düğüne ilişkin “toplum tecavüzü törenle kutluyor”
ifadesini kullandı. Çocuklara dini nikah kıyan imamların
yargılanması ve cezalandırılması için TCK’da varolan
maddelerin uygulanmasını istedi. İmam nikahlarının resmi
kayıt altına alınmasını önerdi. Hükümet’in çocuk evliliklerini teşvik ettiğini iddia etti. İşte Hülya Gülbahar’ın çarpıcı
değerlendirmeleri.
Çocuk ile gelin kavramlarını yan yana getirmek doğru
bir ifade değil. Bu utanca sempati kazandıracak ifadelerden
kaçınmak gerekir. Bu, “çocuğun hürriyetinden alıkonularak
zorla evlendirilmesi ve cinsel istismarı” suçudur. Ne yazık ki
Türkiye toplumunun gelenek, görenek ve din ile pekiştirilmiş
ataerkil değer yargıları içinde kız çocukları başlık parası
ile alınıp, satılan, berdel ile takas edilen insan cinsi olarak
değerlendiriliyor. Erken yaşta evlilik bununla bağlantılı
olarak gündeme geliyor. Bir kız çocuğu zorla evlendirilirken
toplum ona gelin muamelesi yapıyor. O çocuk giydirilip,
kınalar yakılıp, evlendirilip, düğünde oynatılırken, akraba,
konu-komşu pastalar yiyip limonatalar içiyor. Orada düğüne
katılanların da yargılanması gerekiyor. Çünkü suça iştirak
ediyorlar. Tecavüzün törenle yapıldığını düşünebiliyor
musunuz? Aslında toplum düğünde kız çocuğuna tecavüzü
kutluyor.
Medeni (resmi) nikah kıyılmadan dini nikah kıyılması
Türk Ceza Kanunu’na göre suçtur. İmam nikahına ve
sonrasında düğüne iştirak eden herkes bu suça ortak oluyor.
TCK’da bu konuda suça azmettirmek, iştirak etmek, suçu ve
suçluyu övmek gibi sayısız ceza maddesi var. Din görevlileri
resmi nikah cüzdanını görmeden imam nikahı kıyarsa 6 ay
hapisle cezalandırılır. 219. madde ise din görevlilerinin vazife
ve sorumluluklarına aykırı durumlarda ayrıca ceza getiren bir
maddedir. Çünkü çocuğun cinsel istismarına onay vermek,
göz yummak gibi ağır bir suç söz konusudur. 279. maddeye
göre de olayı öğrenmesine, duymasına rağmen ihbarda
bulunmayan tüm kamu görevlilerinin 2 yıla kadar hapisle
cezalandırılmasını öngörmektedir.
Yasaya göre kızların evlenebilmesi için 17 yaşını
doldurmuş olmaları gerekiyor. Ancak mahkeme kararı
olursa 16 yaşındakilere evlenme izni verilebiliyor. Nitekim
bu yönde mahkemelere başvuru patlaması var. Adli Sicil
İstatistik Genel Müdürülüğü verilerine göre, 2011 yılında
yaşı küçük çocukları için mahkemede evlenmeye izin davası
açan ailelerin sayısı, 2010 yılına göre yüzde 94 artarak 18 bin
434′e çıktı.
Küçük yaştaki kız çocuklarının zorla evlendirilmesi
için dini kıyan imamların yanısıra, bazı imamların kendileri
Kur’an kurslarındaki kız çocuklarını istismar ediyor. Sadece
benim mesleki olarak takip ettiğim böyle iki dava var. Daha
geçtiğimiz günlerde kendi kızkardeşine tecavüz edip, hamile
bırakıp, kürtaj yaptıran imam bir imamın haberini gördük.
Dini egosit çıkarlarına alet ederek, kendileri ve etrafındakiler
için herhangi bir maddi-manevi çıkar karşılığında çocuk cinsel istismarına bizatihi kendisi bulaşan din görevlileri de var
bu ülkede. Çünkü mantık olarak dinin buna cevaz verdiğini
düşünüyorlar.
DİYANET’İN ARINMASI LAZIM
Diyanet İşleri Başkanlığı ve din görevlilerinin mesleki
olarak arınma yaşaması gerekiyor. Önce kendi bünyelerindeki çocuk istismarcısı din görevlilerini temizlemelidirler. Bu üzeri örtülen çok ciddi bir sorun. Sonra da tüm
imamların çocukları evlendirme vakalarında yer almamaları
ve toplumdaki bu tür olayları durduracak bilgi ve donanıma
kavuşturulmaları gerekiyor. Küçük yaştaki çocukları
evlendiren imamlar hakkında savcıların yanısıra Diyanet
de idari soruşturma başlatmalı. Bu tür uygulamalar yapan
imamlar meslekten men edilmeli. Ardından da savcıya suç
duyurusunda bulunmalı. 11 yaşındaki bir kız çocuğunun evlendirilmesinden söz ediyoruz. Diyanet İşleri ve devletin ilgili
tüm birimleri, hiçbir istisnaya göz yummadan ülke çapında
kontrol ve uygulama yapmalıdır.
Çocukların erken yaşta evlendirilmesi konusunda
Diyanet İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Mehmet Keskin “İslam
bilginlerinin çoğu küçük yaştaki evlilikleri tasvip etmediklerini belirtiyor” dedi. Küçük çocukların evlendirilmesini pek
de tasvip etmemekteyiz” dedi. Net bir duruş yok. Çocuk
ve cinsel istismar suçunu hafifleten ifadeler bunlar. Kurul
adına bir açıklama yok, kurul üyesinin açıklaması var. Keskin
, ayrıca bu konuda yüksek kurulun bugüne kadar resmen
yayımlanmış bir kararının olmadığını açıkladı. Bugüne
kadar Diyanet’in bir karar almamış ve yayımlamamış olması
skandaldır. Ve hala bu konuda alınmış bir karar açıklanmış
değil. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “genelge yayımladık”
açıklaması da yasak savmak, dostlar alışverişte görsün
niteliğinde.
NOTERLER DE SUÇ İŞLİYOR
Bazı imamlar, reşit olmayan kız çocuklarını evlendirebilmek için anne-babalardan muvafakatname istiyor. Annebabalar notere gidiyor ve bazı noterler muvafakatname
işlemini yapıyor. Bunu yapan noterler de suç işlemektedir ve
aynı şekilde hapisle cezalandırılmaları gerekmektedir.
Geçen hafta çocuk cinsel istismarı ile ilgili bir ihbarda
bulunduk. İlkokul birinci sınıf öğrencisi bir kız çocuğuna
cinsel istismar olayını kapatmak için okul müdürü devreye
girdi. Çocuğu halası ile birlikte jinekologa götürerek bekaret
testi yaptırdı. Yasak! Suç! Burada okul müdürü, doktor ve
halanın yargılanması gerekiyor.
Erken yaşta evlilikler bir devlet politikası olarak
teşvik ediliyor. Örneğin; bu iktidar 8 yıllık kesintisiz eğitimi
4+4+4 olarak böldü. Bu sistem dördüncü sınıftan sonra kız
çocuklarının eve geri çekilmesine yol açtı. Lise öğrencilerinin
evlilik yapabilmesi için yönetmelik değişikliği yapıldı.
“Lisedeyken evlenirseniz açık öğretime devam edebilirsiniz”
denildi. Bu, lise öğrencileri için “evlenebilirsiniz” sinyalidir.
Üniversite öğrencilerinin evlenebilmesi için teşvik getirildi.
“Burs yardımı yapılacak, burs borçları silinecek” denildi.
İktidar genç evlililere 10 bin TL’lik evlilik kredisi
vermeyi kararlaştırdı. Yoksul aileler krediyi alabilmek için 16
yaşına gelen çocuklarını evlendirmeye çalışıyor. Başbakan’ın
üç çocuk telkinleri ve daha birçok teşvik örneği verebiliriz.
Başlıca sorumlu Başbakanlık ve Hükümet’tir.
Devlet GEBİZ sistemi ile hamile kalanları takip
ediyor. Peki devlet çocuk istismarlarını neden izlemiyor?
İmamların kıydığı nikahlar da resmi kayıt altına alınmalı.
Böylece çocuk yaşta evlendirmelerin yanısıra, erkeklerin
birden fazla kadınla evlenmesi de tespit edilebilir. Aralarında
ünlü siyasetçiler de olan öyle erkekler var ki; birinci karısı
resmi nikahlı, ikinci karısı imam nikahlı, üçüncüsü ise kısa
süreli imam nikahı (muta) yapılarak sevgili yapılan değişken
eş. İmam nikahlarının kayıt altına alınması çocuk yaşta evlendirmelerin yanısıra çok eşli erkekleri de ortaya çıkaracaktır.
Yargı skandalları ile çalkalanan Türkiye’de ciddi
bir genel hukuk problemi var ama kadınlar ve kadınların
hayatları söz konusu olduğunda TCK; Anayasa, uluslararası
sözleşmelerdeki maddeler, ne olursa olsun, hukuk sistemi
kadınlar için çalışmıyor. Kadınlar yok hükmünde.
TURGEV’e bağışı yap, ihaleyi kap
Devletten ihale alan dev firmalar, Tayyip’in oğlunun yöneticisi olduğu vakfa milyonlarca lira bağış yapmış. 17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla gündeme
gelen Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’yla (TÜRGEV) ilgili iddialar müthiş… 5 bin lira sermayeyle kurulan vakıf, AKP döneminde şahlandı.
TÜRGEV’in mal varlığındaki artış, Başbakan’ın ‘ustalık’
döneminde hızlandı. Başrolü, kamu ihalelerinde aslan payını
alan firmalar oynadı. TÜRGEV, 5 bin lira sermayeyle kuruldu.
Vakfın bahtı, Başbakan Erdoğan’ın kendisi için ‘ustalık dönemi’ ilan ettiği 2011 seçimlerinden sonra değişti. Vakfa yapılan
bağışlar için 26 Ağustos 2011’de vergi muafiyeti tanındı. Bu
adımdan sonra TÜRGEV’in mal varlığı hızla artmaya başladı.
Bu dönemde önce belediyelerin devreye girdiği ve yaptırdıkları
tesisleri vakfa devrettikleri iddiası gündeme geldi.
12 kız yurdu açtı
TÜRGEV, bu yolla 8’i İstanbul’da, diğerleri Bursa,
Artvin, Konya ve Şanlıurfa’da olmak üzere 12 kız yurdu açtı.
TÜRGEV’in, İstanbul’da İbn-i Haldun adıyla bir üniversite
kurmasına izin veren yasa tasarısı da, AKP iktidarı tarafından
Meclis’e sevk edildi. Tasarıda üniversitenin eğitim, iletişim,
insan ve toplum bilimleri, hukuk ve siyasal bilgiler alanında
eğitim vereceği belirtildi.
Müteahhitlerle güçlendi
Vakfın 2011-2013 yılları arasındaki ana sponsorlarının
ise Çevre Bakanlığı ve belediyelerin verdiği inşaat izinleriyle
büyüyen müteahhitler ile kamu ihalelerinden büyük pay alan
firmalar olduğu öne sürüldü. İddialara göre bu dönemde
TÜRGEV’e, Taşyapı firması 1.5 milyon, Kalyon İnşaat 500
bin, Cengiz İnşaat bir milyon, Mapa İnşaat 6 milyon, Sinpaş
GYO 5.5 milyon, Ali Ağaoğlu 100 bin, Mehmet Ali Aydınlar
500 bin, İspa İnşaat 750 bin, Altınok Kadıoğlu AŞ 600 bin,
Turgut İhşaat 150 bin, OBP İletişim ve Medya Hizmetleri
200 bin, İlbak Yapı ve Medya Hizmetleri 375 bin, BBM
Büyük Baskı Merkezi Matbaa 600 bin, PC İletişim ve Medya
Hizmetleri 600 bin, 3. Mecra Reklam ve Turizm AŞ 1 milyon
600 bin, ASL İnşaat bir milyon, Öz Koçaklar İnşaat 200 bin,
Haluk Ahmet Aksüs 200 bin ve Özel Arnavutköy Hastanesi
300 bin lira bağışladı. En yüklü bağışı ise 200 milyon lirayla
yurtdışı bağlantılı Royal Protocol firması yaptı.
Kalyon-Cengiz ön planda
Bu firmalardan Kalyon ve Cengiz İnşaat, bu dönemde
kamudan aralarında İstanbul’a yapılacak 3. Havalimanı’nın da
olduğu milyarlarca dolarlık ihale aldı. Özellikle Cengiz İnşaat,
özelleştirme ihalelerinden aldığı kamu kuruluşu ve elektrik
dağıtım hatlarıyla da adını duyurdu. Ali Ağaoğlu’nun sahibi
olduğu Akdeniz İnşaat ile SİNPAŞ ise lüks konut yapımında
TOKİ ile en fazla işbirliği yapan firmaların başında yer aldı.
Akdeniz İnşaat’ın bu dönemde aldığı ihalelerin toplamının
4.5 milyar lirayı aştığı öne sürüldü. Kamuoyu şimdi, bu
şirketlerden yaptıkları bağışlara ve bu bağışın miktarına ilişkin
açıklama yapmalarını bekliyor. Açık adı Türkiye Gençlik
ve Eğitime Hizmet Vakfı olan TÜRGEV’i, Başbakan’ın
küçük oğlu Bilal Erdoğan, kızı Esra Albayrak, damadı
Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak, dünürü Orhan
Uzuner’in eşi Reyhan Uzuner, eniştesi Ziya İlgen ve kızı Esra
Albayrak’ın eltisi Şule Albayrak kurdu. Genel kurul üyeleri
arasında, Başbakan’a yakınlığıyla tanınan işadamı Remzi
Gür’ün kızı Yasemin Solmaz, Tarım Bakanı Mehdi Eker’in
kızı Zeynep Feyza Ayhan, AKP İstanbul milletvekili Bülent
Turan, AKP’li belediye başkanları Hasan Can (Ümraniye),
Mevlüt Uysal (Başakşehir) ve Mustafa Demir (Fatih) de yer
aldı.
Genel merkezi İstanbul Aksaray’daki Vakıfbank
Şubesi’nin üst katında bulunan ve AKP Fatih İlçe
Başkanlığı’na komşu olan TÜRGEV’e, 200 milyon lirayla
tek kalemde en yüklü bağışı Royal Protocol adlı firmanın
yaptığını Kemal Kılıçdaroğlu açıkladı. CHP lideri, bu paranın
Vakıfbank’taki bir hesaba yatırıldığını da belirtti. Bu kaynağın,
kara para olup olmadığı, bankanın bu konuda MASAK’a
başvurup başvurmadığı gibi sorular cevapsız kaldı. Royal
Protocol’ün, terörü finanse etmekle suçlandığı için bir dönem
Türkiye’deki mal varlığı dondurulan Yasin El Kadı’ya ait olup
olmadığına ilişkin iddia da araştırılmadı.
Bilal Erdoğan’ın hiçbir şeyden haberi yokmuş
Yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alınacak isimler
arasında olduğu iddia edilen Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal
Erdoğan’ın 5 Şubat’ta savcılığa verdiği ifadenin ayrıntıları belli
oldu. Taraf gazetesinin haberine göre, üç savcı tarafından
gizlice sorguya giden Erdoğan’ın ifadesinin, yöneticisi olduğu
Türkiye Gençlik ve Eğitim Hizmet Vakfı’yla (TÜRGEV) ilgili
suçlamalar doğrultusunda geliştiği belirtildi. Erdoğan, telefon
görüşmelerinin üçüncü kişiler arasında geçtiğini iddia etti.
Neler soruldu?
Erdoğan’a, Sabah Atv satışıyla ilgili toplanan paraları
takip ettiği iddiaları da dahil bütün suçlamalar ve telefon
görüşmeleri de soruldu. Erdoğan, adının geçtiği telefon
görüşmelerinin aile ve arkadaşlarıyla ilişkileri nedeniyle yapmış
olduğu görüşmeler olduğunu ve suç unsuru taşımadığını
söyledi.
32
TÜRKİYE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
TÜRKİYE HABERLERİ
33
Türkİye
ayakta!
Başbakan Erdoğan ve Bilal Erdoğan arasındaki telefon görüşmelerinin yayımlanmasından
sonra ülke çapında ‘Hükümet istifa’ diyenler sokağa çıktı. Türkiye’nin bir çok kentinde
yurttaşlar sokağa çıkarak, günlerdır hükümeti protesto ediyor. Türkiyenin dörtbir yanında
gerçekleşen eylemlere polis çok sert bir şekilde saldırmasına rağmen, onbinlerce kişi
eylemlere katılıyor. Artdı ardına yayınlanan ses kayıtları ve belgelere bakılırsa, Türkiye
ilkbaharı bayağı sıcak gececeğe benziyor. Halkında tepkisi her gecen gün artarak devam
ediyor, tüm polisin şiddetle saldırılarına rağmen.
?
Minkner Lösungswege GmbH
Beratung / Treuhand
Aktuell: Steuererklärung 2013
Finanzen / Buchhaltung / Management
Beratung in Sozialversicherungsfragen
Korrespondenz / Coaching
Übersetzungen / Begleitungen
Geschäftsorganisation
Businesspläne / Projektformulierung
Klybeckstr. 48
4057 Basel
Email : [email protected]
Antje + Cihan Minkner
Tel : 061 683 50 85
Fax : 061 683 50 86
Polisin çekilmesinin ardından Boğa Heykeli’ne doğru yürüyüşe geçildi. Ardından basın
açıklaması yapıldı. Polis Altıyol’da barikat kurdu. Kalabalık “Halka değil hırsızlara barikat” ve
“Hükümet istifa” sloganları atarak bekleyişini sürdürüyor. Rıhtım Caddesi’ne gelen grup tekrar
geri dönerek Altıyol Meydana geldi. Söğütlüçeşme Caddesi üzerinden AKP İlçe binasına yürümek
isteyen gruba polis müdahale etti. TOMA’dan sıkılan tazyikli su, biber gazı ve boyalı plastik
mermi ile müdahale ediliyor. Yürüyüşte Başbakan Erdoğan ile oğlu arasında geçtiği iddia edilen
ses kaydı dinletiliyor. Binlerce kişi Bahariye Caddesi’nden Moda’ya doğru çıkarak, çarşı içinden
Kadıköy İskele Meydanı’na doğru yürüyor. “Hükümet istifa” diyen yüzlerce kişi Boğa Heykeli’ne
yürüyor. Yürüyüşe katılımın 5 bini geçtiği ifade ediliyor. İstanbul’da yüzlerce kişi Kadıköy’de
toplandı. Kadıköy’de yürüyüş “Güle güle Tayyip” sloganıyla başladı. TOMA’ların da müdahale
ettiği eylemde plastik mermi isabet etmesi sonucu bir kişinin gözünden yaralandığı kaydedildi.
İzmir’de eylemciler, AKP İl Binası’na doğru yürüyüşe geçti. Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde önünde
buluşan İzmirliler, “Hükümet istifa” sloganları atıyor. Ardından polis müdahalesi başladı. Basmane
bölgesinde çatışma sürüyor.
ANKARA’DA POLİS MÜDAHALESİ
Ankara’da kalabalık Kennedy Caddesinde bir araya geldi. Polis barikatı var. Gelen bilgilere
göre Ankara’da eyleme polis müdahalesi başladı. Sakarya’nın merkez ilçesi Adapazarı’nda
sosyal paylaşım sitesinde yapılan duyurularla biraraya gelen, aralarında kadınların da bulunduğu,
çoğunluğu üniversiteli yaklaşık 200 kişilik grup akşam saatlerinde Adapazarı’nın en işlek caddesi
olan Çark Caddesi’nde ellerinde pankartlarla yürüdü. ‘Hükümet istifa, halk iktidara’, ‘Hırsız var’,
‘Banker Bilo’ yazılı pankartlarla yürümek isteyen kalabalığı önce Sakarya Emniyet Müdürlüğü
Güvenlik Şube Büro Amirliği ekipleri tarafından bulundukları alanın yürüyüş veya miting alanı
olmadığını belirtilerek uyarıda bulunuldu. Yürüyüşe devam etmeleri halinde haklarında işlem
yapılacağı yönünde uyarılmalarına rağmen grup üyeleri yürüyüşe devam ederek, sloganlarla Çark
Caddesi boyunca ilerledi. Yürüyüş boyunca ‘hükümet istifa’ ve ‘hırsız var’ sloganları atan grup
üyelerinin ellerindeki pankart da dikkat çekti. Yol kenarında bulunan bazı vatandaşlar protestoya
tepki gösterdi.
AKP’YE YUMURTA YAĞMURU
İzmit Cumhuriyet Parkında biraya gelen yaklaşık 300 kişiden oluşan grup ‘Hükümet istifa’,
‘Hırsız var’ şeklinde sloganlar atarak kent merkezinde dolaştı. İnönü Caddesi’nde bulunan Ak Parti
İlçe binası önünde Çevik Kuvvet polisleri geniş güvenlik önlemleri
aldı. Grup buradan geçişleri sırasında AKP İlçe başkanlığına yumurta attı. Gurup daha sonra Cumhuriyet Parkına geri döndükten sonra sessizce dağıldı. İstanbul Kadıköy’deki eylemden Bilal
Erdoğan’a ince gönderme: Bilal benim cüzdan nerde lan!!! Kartal
halkı “Çal çal nereye kadar bitti buraya kadar” diyerek yürüyor
Maltepe’de vatandaşlar, Atatürk Caddesi’nde protesto gösterisi
düzenliyor. Antalya’da Halkevleri, KESK, DİSK, ÖDP, HDP,
TKP gibi sivil toplum örgütleri ve siyasi partilere mensup yaklaşık
1000 kişilik grup, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal
Erdoğan arasında geçtiği öne sürülen tape kayıtlarına ilişkin protesto yürüyüşü düzenledi. Eylemde Kapalıyol’dan Cumhuriyet
Meydanı’na kadar yürüyen grup güzergah boyunca ‘Hırsız Var’,
‘Hırsız Tayyip Erdoğan’, ‘Bu daha başlangıç mücadeleye devam’
ve ‘Hükümet İstifa’ sloganları attı. Protestocular ellerinde ise
‘Haramilerin Saltanatını Yıkacağız’, ‘Ayakkabı Kutusu Partisi’, ‘Faiz
Lobisi, Vaiz Lobisi, Porno Lobisi, En Büyüğü Montaj Lobisi’,
‘Bu Halk AKP’yi Sıfırlayacak Hesap Vereceksiniz’, ‘Dik Dur
Eğilme Paraların Düşüyor’, ‘Bilal sıfırladın mı paraları’, ‘Paraların
yüzde 50’sini evde zor tutuyorlar’ gibi yazılı pankart ve döviz taşıdı.
Cumhuriyet Meydanı’na ulaşan grup adına ilk açıklamayı Antalya
Halkevleri Temsilcisi Kutay Meriç yaptı. “9 aydır zorba, talancı
iktidara karşı mücadele yürütüyoruz” diyen Meriç, “Haziran
direnişiyle salladığımız iktidar şimdi kendi içinde kirli çamaşırlarını
ortaya çıkarıyor. MİT, internet yasalarını neden çıkarıyorlar, şimdi
anlaşıldı. Çünkü bunlar aile boyu hırsız. Artık bu iş bitti. Çal çal
nereye kadar, işte buraya kadar” dedi.
3 yılda 130 bin çocuk evlendirildi
Siirt’in Pervari ilçesinde 12 yaşında evlendirilen, 13 yaşında anne olan, 14 yaşında ise ikinci çocuğuna hamileyken düşük yapan ve önceki gün de evinde
silahla vurulmuş cansız bedeni bulunan “çocuk gelin” K.E’nin dramı, Türkiye’nin ayıbı olarak nitelendirilen “çocuk gelin” vakalarını yeniden gündeme getirdi.
» Son 3 yılda 130 bin 18 yaş altındaki kız çocuğunun
gelin edildiği Türkiye’de, öncelikle “zorla evlendirilmenin” suç
kapsamına alınarak Türk Ceza Kanunu’na girmesi gerektiğini
belirten Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi
Yrd. Doç. Dr. Burcu Dönmez, “15 yaşın altındaki bireylerin
zorla evlendirilmeleri kesinlikle bir insanlık suçudur. Birleşmiş
Milletler zorla evlendirmeyi ‘bir tür modern kölelik’ olarak
nitelendirmektedir” diyerek çözüm önerisinde bulundu.
ÇOCUKLAR MAĞDUR
İçişleri Bakanlığı’nın Haziran 2013 verileri, Türkiye’de
çocuk gelin sayısında gelinen son noktayı gözler önüne serdi.
Son 3 yılda 18 yaş altında evlenenlerin toplam sayısı 134 bin
629 olarak açıklanırken; 18 yaşını doldurmadan evlenen erkek
çocuk sayısı 5 bin 763, kız çocuk sayısı ise 128 bin 866 olarak
tespit edildi. Reşit olmadan evlendirilen kız çocuklarının sayısın
erkek çocukların sayısından 21 kat daha fazla olması da dikkat
çekti.
KESİNTİSİZ SUÇ SAYILMALI
15 yaş altındaki çocukların evlendirilmesinin çocuk
hakları ihlali olarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten
Yrd. Doç. Dr. Burcu Dönmez, “15 yaşın altındaki ya da kaç
yaşında olursa olsun bireylerin zorla evlendirilmeleri, kesinlikle
bir insanlık suçudur, vahşettir. Birleşmiş Milletler zorla
evlendirmeyi ‘bir tür modern kölelik’ olarak nitelendiriyor.
Avrupa Birliği 2002 ve 2006 yılları arasında zorla evlendirmeyi
önlemek amacıyla 11 yönerge çıkardı. Ülkemizde de zorla evlendirmeyi cezayı gerektiren bir haksızlık olarak nitelendirmek
ve ayrı bir suç tipi olarak düzenlemek zorunludur. Zorla
evlendirme bir netice suçu olarak değil, kesintisiz suç olarak
düzenlenmelidir. Bunun için de bir kişiyi sadece evlenmeye
zorlamak değil, evliliği devam ettirmeye zorlamak da suç
haline getirilmelidir” diye konuştu.
Yrd. Doç. Dr. Dönmez, böyle bir yasanın çıkması
halinde, önemli olanın, ağır ceza mahkemelerinin verdiği bir
cezadan ziyade, “zorla evlendirilmek istenen çocukların velayetinin devlet tarafından ailelerden alınması” gibi yaptırımların
olması gerektiğini ifade etti. Genç yaştaki evliliklerin “eğitim ve
ekonomik seviyeyle değişen bir olgu” olduğuna vurgu yapan
Dönmez, “Bazen berdelle verilen, bazen mal gibi satılan kız
çocuklarının dramları her gün karşımıza çıkıyor. Önemli olan,
ailelerin farkındalığını ve eğitimini artırmamız. Bu bir devlet
politikası haline gelmeli” dedi.
BU İNTİHARA ZORLAMADIR
Evlilik içinde veya dışında kadına yönelik psikolojik
şiddetin bir görünüş biçiminin de kadını “intihara zorlama”
olduğunu kaydeden Burcu Dönmez, bununla da mücadele
yöntemlerini anlattı. Dönmez, “Psikolojik şiddet en önemli
baskı unsuru. TCK 84. maddeye göre, ‘Başkasını intihara
azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım
eden kişi, 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’
deniyor.
Bu hareketlerden yalnızca birisinin gerçekleştirilmesi
suçun oluşması için yeterlidir. Bu suçun oluşması için failin
hareketi, azmettirme, teşvik etme, başkasının intihar kararını
kuvvetlendirme ya da başkasının intiharına herhangi bir
şekilde yardım etme ile sınırlı olmalı. Buna karşılık intihar
bizzat mağdurun özgür iradesine dayanarak aldığı bir kararın
sonucu olarak gerçekleştirilmelidir. Eğer fail, ölümü doğuran
icrai hareketi de kendisi gerçekleştirmiş ise intihara yönlendirme değil, kasten öldürme suçu oluşur. Bundan başka
cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur
edenler kasten öldürme suçundan dolayı cezalandırılır” diye
konuştu.
KİŞİLİKLERİNİ KAYBEDEBİLİRLER
Erken yaşta evlenen çocukların oyun ile gerçeği
birbirine karıştırabileceğini belirten Yaşar Üniversitesi Psikoloji
Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ilgın Başaran ise bu
çocuklarda görülebilecek davranış bozuklarını şöyle anlattı:
“İlköğretim çağındaki çocukların evlendirilmesi hem
duygusal hem de fiziksel istismara girer. Bu çocuklar kendi
kişiliklerini de kaybedebilirler. Örneğin erken yaşta anne olan
bir kız çocuğu oyuncak bebekleriyle oynadığı gibi kendi öz
çocuğuyla oynayarak bir bağ kurabilir. Düşük yaptığında veya
bebeği öldüğünde ise oyuncağını kaybetmiş gibi üzülebilir ve
kendini çok yetersiz hissedebilir.”
ZORLA EVLENDİRME İLE MÜCADELE
İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Kalıcı mücadelenin devlet ve toplum işbirliği ile
gerçekleşebileceğini savunan Yaşarlı akademisyenler şu önerilerde bulundular:
“Devlet ve toplum için zorla evlendirmeyi önlemek, somut tedbirler almak zorunlu bir görevdir. Bu bağlamda zorla
evlendirmeyi önlemek için başvurulacak tedbirler arasında,
-Sığınma yerleri açmak,
-Zorunlu durumlarda kişinin telefonla veya başka yolla
ulaşabileceği bir yerle bağlantıya geçmesini sağlamak,
-Belirli meslek grupları için eğitim programları düzenlemek,
-Hukuki ve psikolojik danışmanlık hizmeti vermek,
-Evlendirme için zor kullanan kişiye karşı ceza
soruşturması ve kovuşturması açmak,
-Zora dayalı evlendirmelerin sonlandırılmasının
kolaylaştırılmasını sağlamak,
-Kültürel ve sosyal nedenler, risk grupları ve risk faktörleri ve karşı stratejileri ele alan bilimsel çalışmaların desteklenmesini sağlamak,
-Aileler için eğitim programları düzenlemek.
ÖNEMLİ AYRINTILAR
-Türkiye, dünyada Kongo, Uganda, Nijer, İran ve
Afganistan’dan sonra en çok çocuk evliliğinin görüldüğü ülke.
BM ve Polis Akademisi’nin yaptığı bir araştımaya göre
yüzde 35 oranıyla Türkiye, dünyada en çok çocuk evliliğinin
görüldüğü 7. ülke.
En çok çocuk evliliklerinin görüldüğü bölge
Güneydoğu Anadolu Bölgesi. Evlenen erkek çocukların
oranı 2008 yılında yüzde 16.6 iken 2012 yılında yüzde 20.1’e
yükseldi. Aynı bölgede evlenen kız çocuklarının oranı 2008’de
yüzde 13.7 iken 2012’de ise yüzde 17.2’ye yükseldi. Kız
çocuklarının en fazla evlendiği 2. Bölge ise Akdeniz. 2008’de
yüzde 14.7 olan oran 2012’de 15.3’e yükseldi.
34
TÜRKİYE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Yenı muhalefet
Futbol Kadıköy’de de asla sadece futbol değildir. Fenerbahçe’nin adalet yürüyüşüyle sokağa dökülen 400 bin kişi bunu tekrar gösterdi.
2011’deki Şike Soruşturması’yla başlayan taraftar hareketi, cezaevinden sokağa, stattan tezahürata çok şeyi değiştirdi. “Fenerbahçe
Türkiye’dir” ile akıllara kazınan Fenerbahçe’nin hep iktidara yakın olduğu algısı kırıldı. Peki Fenerbahçe’ye neler oluyor?
» Sarı-Lacivertliler kabuk mu değiştiriyor? Başka
deyişle geçmişten süregelen ‘sistemle barışık kulüp’
gömleğini çıkarıp yerine ‘muhalefet gömleğini’ mi giyiyor?
Türkiye’nin siyasi tarihindeki dönüm noktaları genellikle Sarı-Lacivertli camia ile paralellikler taşıyor: Darbe
ve muhtıraların olduğu senelerin hiçbirinde (2007 hariç)
Fenerbahçe şampiyon olamadı. Aynı şekilde yönetim krizine
girdiği dönemlerde de Türkiye ekonomisi çalkantı yaşadı.
24 Ocak Kararları’nı takiben Fenerbahçe’de kongre
telaşı vardı. Bir başka krizin olduğu 1994 yılı da SarıLacivertlilere yaramadı: Şampiyonluğu rakibi Galatasaray’a
kaptırdı.
28 Şubat da sıkıntılı geçti. Tartışmalarının
yaşandığı sürecin sonunda Aziz Yıldırım kulüp başkanı
oldu. Fenerbahçe’nin başarılı olduğu senelerde Türkiye
ekonomisinin de iyi yolda olduğu gözüküyor. 1980’den
bu yana Fenerbahçe’nin şampiyonluklarına bakıldığında
2001 haricinde Türkiye ekonomisinin de sürekli büyüdüğü
gözleniyor.
Türkiye ekonomisi 1983’te 4.2, 1985’te 4.3, 1989’da
1.6, 1996’da 7.9, 2004’te 9.4, 2005’te 8.4, 2007’de 4.7, 2011’de
8.5 büyürken Fenerbahçe aynı yıllarda şampiyon oldu.
Ali İsmail bestesi
Fenerbahçe camiası, yönetimini de dahil ederek artık
AK Parti’ye açık açık meydan okuyor, önceleri sırt çevirdiği,
tribünlerinde neredeyse ‘marjinal’ gördüğü ideolojiye meylediyor; Başkanı Aziz Yıldırım aracılığıyla kitleleri meydana
çağırıp, adalet arayışına önayak oluyor.
Futbol takımı artık sahaya pop şarkıları yerine Grup
Yorum’un ‘Haklıyız, kazanacağız’ıyla çıkıyor. Tribünler tek
ses olup 34’üncü dakikada “Her yer Taksim, her yer direniş”
ardından “Ali İsmail Korkmaz, Fenerbahçe yıkılmaz” diye
bağırıyor. Üstelik 3 Temmuz 2011’deki Şike Soruşturması’yla
başlayan eylemlerin dozu artıyor.
Fenerbahçe’yi bugüne taşıyan iki kritik tarih var: 3
Temmuz 2011 ve Galatasaray’la şampiyonluk maçı olan 12
Mayıs 2012. O tarihteki Galatasaray müsabakanın ardından
yaşanan polis şiddeti Sarı-Lacivertli taraftar nezdinde
unutulmuş değil. 12 Şubat 2014’te Hürriyet yazarı Ahmet
Hakan’ın programına çıkan Aziz Yıldırım’ın yaptığı çağrıyla
güçlenen yürüyüş, geçen pazar düzenlendi ve 400 bin kişinin
katılımı tepkinin en somut görüntülerindendi.
Kendi açıklamalarına göre 400 bin kişinin katıldığı
yürüyüşün nedenini, eylemi organize eden Fenerbahçeli
Avukatlar Derneği Başkanı İsmail Tepecik anlatıyor: “Adalet
herkese lazım. Eğer yasalara uymanın, hakkını aramanın bir
anlamı olmayacağı gibi duygular topluma yerleşirse, adalet
duygusu yok olursa, o toplum da çöker devlet de çöker. Biz
de bu yürüyüşü bir yerde ülkemizin geleceğine sahip çıkmak
için düzenledik.
(17 Aralık ve görevden alma dalgasına yönelik) Kendi
yakınlarınızı ilgilendiren davalarda yeniden soruşturma,
yargılama başlatır diğerlerinde başlatmazsanız toplumda
adalet duygusu kalır mı?” Yürüyüşü takip eden Fener-
bahçe- Kasımpaşa maçına Gezi Parkı protestoları sırasında
Eskişehir’de polisler tarafından öldürülen Ali İsmail
Korkmaz’ın ailesi davet edilmişti. Statta büyük sevgi gösterisiyle karşılanan aile, Fenerbahçe yönetiminin özel konuğu
olarak maçı izledi. Fenerbahçe tribünlerinde belki de ilk kez
“Ali İsmail Korkmaz Fenerbahçe yıkılmaz” tezahüratının
yanı sıra “Katil devlet hesap verecek” sloganı atıldı.
‘Bu muhalefet keyif veriyor’
Dernek Başkanı Tepecik, ülkelerine sahip çıktıklarını
düşünürken sürdürdükleri bu mücadeleden keyif aldıklarını
da ekliyor: “Sayın Başbakan’ın parlamentoda çoğunluğu
var, kendisiyle ilgili bir şey olduğu zaman bir günde kanun
çıkartıyor. Cumhurbaşkanı da anında imzalıyor. E bize ve
diğerlerine gelince adalet nereye kayboluyor?
İşte biz bunun için mücadele ediyoruz. Laf aramızda
çok da keyif alıyoruz.” Fenerbahçe taraftarındaki politik
değişimin gerekçeleri ve “Neden dün değil de bugün”
sorusunun yanıtını 3 Temmuz’dan beri muhalefet kanadının
önemli ayaklarından biri olan Fenerbahçe blog’u Papazın
Çayırı adına konuşan Onur Kütük’ten alıyoruz.
Kütük ‘artık herkesin yaralı olduğu’ düşüncesinde:
“Birçok insan devlet otoritesiyle ve onun tarafından
söylenenlerle ilişkisini gözden geçirecek bir yaraya sahip
değildi. Bugün bu yara var. Kimse kusura bakmasın, bir
insanın kafasına biber gazı yemesi onun dünyaya bakışını
değiştirir. Eğer siyaset bir kimlik grubuna meşru alanın
dışında bir taarruzda bulunursa, maruz kalanın dili de
siyasileşir. İktidar yapısı Fenerbahçe taraftarına o kadar
çok haksızlık yaptı ki, normal şartlar altında hiç siyasetle
ilgilenmemiş insanlar bile politize oldular. Böyle giderse
gittikçe yaygınlaşacak. Fenerbahçe taraftarının bu konudaki duruşu çeşitlilik arz edebilir ama ‘Ne cemaat ne
AK Parti tam bağımsız Fenerbahçe’ sloganı baskın rengi
oluşturacaktır.”
“Türkiye’ye yakışan Fenerli Başbakan” ve 2010 referandumunda “Genç Fenerbahçeliler evet diyor” pankartını
açan taraftar grubuna sahip Sarı-Lacivertlilerde, bu gruba
bir dönem deyim yerindeyse kol kanat geren Fenerbahçe
yönetiminin tavrını Radikal gazetesi yazarı Tanıl Bora’ya
soruyoruz. Bora, “Fenerbahçe yönetiminin profili, bugünkü
TÜRKİYE HABERLERİ
35
Fenerbahçe mi?
Aslında Sarı-Lacivert tribünler siyasete hiç uzak olmadı. Mesela 2002’de, Başbakan Mesut Yılmaz’a ‘Sandıkta görüşürüz Mesut Bey’ pankartı açılıp, bu muhalefetin sonucunda ilk seçimde ‘Fenerbahçeli’ bir Başbakan’a kavuşmuşlardı. Fenerbahçelilerin Erdoğan’a merhabası da
Migros Tribünü’nde açılan ‘Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan’ pankartıyla olmuştu. Fakat şimdi bambaşka bir atmosfer var.
iktidarın dayandığı burjuvazinin ve elitin karşı geldiği bir burjuvazi ve elit kadrosunun profilidir: Yerleşik büyük sermaye,
askeriye, şehirli tahsilli elit” diyor.
İki elit karşı karşıya
İktidarla ‘sürtüşmenin’ sebebiniyse şöyle açıklıyor:
“AK Parti iktidarı ve uzun süre simbiyoz halinde (paralel!)
bulunduğu Gülen hareketi ise ‘Anadolu kaplanları’ denen
burjuvazi ve muhafazakâr elit zümresi adına, bu yerleşik
egemen zümreyi geriletmeye veya kontrol altına almaya
çalışıyor. Fenerbahçe’ye bu çerçevede özel bir ‘operasyon’
yapıldığını söylemek abartmak olur.” Bora’ya göre şu an
yönetimin muhalefeti, savunma refleksi: “Fenerbahçe ile
iktidarın ve Gülenciler’in karşı karşıya geldiği kamplaşmada,
iki muktedir zümrenin, bir bakıma eski ve yeni sosyal
iktidarın, karşı karşıya geldiğini görüyoruz. Fenerbahçe
yönetiminin kendiliğinden muhalefete oyunacağı yoktu tabii,
savunma refleksiyle politize oldu. Dediğim ‘yukarıdakilerle’,
yönetimle ilgili.”
Yine mi operasyon?
Ancak Sarı-Lacivertli taraftarın tavrının farklı
olduğunu düşünüyor Tanıl Bora. ‘Polis şiddetinin’de etkisine
değindiği çıkarımı şu: “Tribünlerin, taraftar kitlelerinin
dinamiği bununla birebir örtüşmez.
Zaten Fenerbahçe Türkiye’nin en popüler kulübüdür,
orada ‘çeşit’ çoktur! Yeni elite karşı eski elitin tepkisini
yansıtan bir dinamik de var elbet taraftar protestosu içinde,
hareketliliğin ana sahnesinin Bağdat Caddesi olması bizzat
bunun sembolüdür. Fakat bundan ibaret değil. Taraftar
politizasyonunun başka saikleri de var.
Bunlardan en önemlisi polis şiddetine tepkidir. Bu
zaten bütün dünyada taraftar muhalefetinin bir dinamiği.
Orantısızlığı meslek edinen polis gadri, Fenerbahçelilerin,
paraleli ve eşkenarıyla iktidara karşı bilenmesine yol açtı. Bu
ortamda, ‘apolitikler’ de memlekette olup bitene başka bir
ilgiyle bakmaya başladılar. Gezi deneyimi, birçok taraftar
grupları gibi bu politizasyonun da vitesini arttırdı.”
Peki bu muhalefet nereye varır? Onur Kütük şöyle
cevap veriyor: “31 Mart’tan sonra eğer hükümet güçlü bir
şekilde oy oranını korursa yepyeni bir tür müdahale ile karşı
karşıya gelebiliriz. Ankara’nın bir yerlerinde Fenerbahçe’nin
taraftarına ve yöneticilerine yönelik bir suç örgütü davası
hazırlanıyor olabilir. Bu muhtemelen Ergenekon gibi bir
yapılanmaya bağlanır. Bazı taraftar grubu liderleri ve belirli
yöneticiler cımbızla seçilerek gözaltına alınabilir, tutuklanabilir.
Fenerbahçe yönetim kurulu da değiştirilerek Ali İsmail
Korkmaz Marşı’nın söylenemeyeceği bir stat dizayn edilebilir.” Tanıl Bora’ysa önemli olanın ‘politikaya bulaşmama’
tabusunun kırılması olduğu görüşünde. “Taraftarlar parti
değildir, neticede partileri kulüpleridir. Dolayısıyla böylesi
politik önelimlerin topyekûn ve kalıcı olması zor. Asıl önemli
olan, tribünlerdeki politika tabusunun kırılması. Ve Ali İsmail
Korkmaz anmasında görüldüğü gibi, sol hassasiyetlerin, sol
muhalif sloganların şeytan gibi görülmekten çıkması.”
Yeni beste Berkin için
Fenerbahçe taraftarı, Gezi Parkı protestolarında
polis tarafından öldürülen Ali İsmail Korkmaz’ın ardından,
kafasına isabet eden gaz fişeği nedeniyle yoğun bakımda olan
Berkin Elvan için de beste yaptı: “Çok,çok sevdik anlıyor
musun? Uyan Berkin Elvan. Hep, hep birlikte yürüyelim
zafere, inanın çocuklar...”
‘Sandıkta görüşürüz Mesut Bey’
Galatasaray taraftarı olan ve evine oğulları tarafından
Sarı-Kırmızılı bayrak asılan dönemin Başbakanı Mesut
Yılmaz, Fenerbahçe Stadı’nda tepki görmüştü. Açılan
pankart nedeniyle Yılmaz, Fenerbahçe Başkanı Aziz
Yıldırım’ı aramıştı.
‘Adam gibi adam…’
Fenerbahçe taraftarı, Mesut Yılmaz’a tepkilerinin
ardından ‘aradığı’ Fenerbahçeli Başbakan’a kavuşunca Recep
Tayyip Erdoğan için pankart açılır. 3 Nisan 2004’te, “Adam
gibiadam Recep Tayyip Erdoğan” yazısı Sarı-Lacivertli
tribündedir.
Aziz Yıldırım Yaşar Büyükanıt dostluğu
Geçmiş Genelkurmay Başkan Yaşar Büyükanıt’ın
da Fenerbahçeliliği biliniyordu. Aziz Yıldırım ile yakın
ilişkisi bulunan Büyükanıt, Yıldırım ile çoğu maçı yan yana
izlerken, 24 Eylül 2004’te Gençlerbirliği-Fenerbahçe maçını
Sarı-Lacivertliler son dakikalarda Alex’in attığı iki golle 2-1
kazanınca, Büyükanıt-Yıldırım ikilisinin ‘çak’ yaparak sevinmesi hafızalara kazınmıştı.
Batur’dan uçak ve taktik
Fenerbahçe’nin transferin son günü
Gençlerbirliği’nden kadrosuna katmak istediği Urfalı
İhsan’ın işlemleri yetişsin diye askeri jet kaldıran, dönemin
Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, 1973
yılında da futbol takımını ağırlayarak teknik direktör Didi’ye
‘Şampiyonluk soruları’ sormuştu.
Menderes’in etkisi çok büyüktü
Demokrat Parti döneminde Fenerbahçe’de
Adnan Menderes’in etkisi gözle görülür düzeydeydi.
Devlet imkânlarını gerektiğinde Fenerbahçe için kullanan Menderes’in hükümeti döneminde Sarı-Lacivertli
başkanların hepsi Demokrat Partiliydi.
36
TÜRKİYE HABERLERİ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
SAĞLIK
Muhteşem
bir sağlık d
eposu
Gaz sancısına iyi geliyor
HRW’nin 2014 Dünya
Raporu’nda AKP’ye eleştiri
» Raporda, ‘AKP hükümetinin 2013 boyunca siyasi
muhalefete, halk protestolarına ve eleştirel medyaya giderek
daha da tahammülsüzleştiği’ belirtildi. Raporda Gezi Parkı
gösterilerine yönelik hükümetin ve polisin tavrı önemli yer
tutuyor. HRW, ‘Gezi Parkı eylemleri sırasında göstericileri
ısrarlı bir tutumla ve sert bir biçimde bastıran hükümetin
insan hakları ihlallerine sebep olduğunu’ belirtiyor ve şöyle
sürdürüyor: “İstanbul’da Taksim Gezi Parkı protestolarına
ve diğer illerdeki muhalif gösterilere karşı takındığı tutum
hükümetin barışçıl gösteri ve ifade özgürlüğüne karşı ne
denli tahammülsüz olduğunu ortaya koydu.”
“Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında polis,
çoğu tamamen barışçıl olan göstericileri defalarca, tazyikli
su, plastik mermi ve biber gazı kullanarak dağıttı, aşırı güç
kullandı ve gözaltına aldığı göstericilere dayak attı. Ayrıca,
polisin biber gazı kapsüllerini, kanun dışı biçimde doğrudan
göstericilere nişan alarak attığı ve bunun doğrudan sonucu
olarak çok sayıda göstericinin başından ciddi biçimde
yaralandığı gözlendi.”
Bununla birlikte, raporun yazıldığı sırada polisin aşırı
güç kullanıp kullanılmadığına dair bir bilginin açıklanmadığı,
ancak diğer yandan göstericiler hakkındaki soruşturma ve
kovuşturmaların çok daha hızlı ilerlediği de belirtiliyor.
‘Gazetecilere baskılar’
Raporda, basın özgürlüğü konusunda yaşanan sorunlar da sıralanıyor: “Türkiye medyasının birçok organının
Taksim Gezi protestolarını haber yapmamaları veya taraflı
haber yapmaları, birçok medya şirketinin hükümetin
çıkarlarıyla çatışan konularda tarafsız haber yapmakla ilgili
çekinceleri olduğunu ortaya koydu.”
“Yıl boyunca, aralarında tanınmış ana akım gazeteci
ve yorumcuların da bulunduğu, hükümeti eleştiren yazılarıyla
tanınan çok sayıda gazeteci işten çıkartıldı. Türkiye 2013
yılında da gazetecileri yargılamaya devam etti; onlarca
gazeteci hâlâ hapishanede tutuluyor.”
Hükümetin ifade özgürlüğünü kısıtlayan yasalarda
değişiklikler yapmaya devam ettiğini, ancak düzenlemelerin,
binlerce kişinin şiddet içermeyen siyasi faaliyetleri sebebiyle
‘silahlı örgüt üyeliği’ suçundan kovuşturmaya uğraması
durumunu değiştirmediği de vurgulanıyor. HRW, Ergenekon
davasıyla ilgili olarak da şu yorumu yapıyor: “Ergenekon
Davası, her ne kadar ordunun sivil denetime tabi olma
sürecinde bir mihenk taşı olma özelliği taşısa da, çok sayıda
sanığın terör örgütü üyesi olduğu iddiasıyla yargılandığı bu
türden “toplu davalar”ın son yıllarda artış göstermesi ve
yargılamanın adilliği konusunda ortaya çıkan ciddi kaygılara
da örnek oluşturuyor.”
“Ergenekon Davası’yla ilgili bir diğer kaygı konusu
da, askeri sanıkların bir bölümü hakkında, karıştıkları insan
hakları ihlalleriyle ilgili herhangi bir soruşturma açılmamış
olmasından kaynaklanıyor.”
‘Barış süreci’ ve ‘demokratikleşme paketi’
Raporda ‘barış süreci’ ve ‘demokratikleşme paketiyle’
ilgiliyse olumlu yorumlar yapılıyor. Barış süreciyle ilgili,
“Hükümet ülkedeki Kürt azınlıkla barış sürecinde ilk önemli
adımları attı” denilen rapor, şöyle devam ediyor:
“2013 başında hükümet, PKK ile on yıllardır devam
eden silahlı çatışmayı sona erdirmek için, PKK’nin hapisteki
lideri Abdullah Öcalan ile görüşüleceğini ilan etti. Türkiye
Kürtlerine yönelik hak kısıtlamalarını giderme yolunda
atılan cesur adımlar, çatışmanın temel sebeplerinin ortadan
kaldırılmasına, dolayısıyla Türkiye’nin tüm etnik ve dini
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün
(HRW) 2014 Dünya Raporu’nun
Türkiye bölümünde AKP
hükümetine eleştiriler yöneltildi.
gruplarının insan haklarının iyileştirmesine yardımcı olabilir.”
Raporda, hükümetin 30 Eylül’de açıkladığı ve kamuoyuna “demokratikleşme paketi” olarak sunulan düzenlemelerle ilgili olaraksa, şu yorumlara yer veriliyor:
“30 Eylül günü hükümet ‘demokratikleşme paketi’
olarak adlandırdığı ve kendi iktidarında artan ihlalleri gidermek yerine, antidemokratik geçmişin izlerine yoğunlaşmayı
tercih ettiğini gösteren bir dizi reform açıkladı.”
“Bu reform paketinde yer alan olumlu adımlar
arasında, kamu hizmetinde başörtüsü yasağının kaldırılması,
azınlık partilerinin meclis dışında kalmasına yol açan yüzde
10 seçim barajının düşürüleceğine dair işaretler verilmesi,
ayrıca özel okullarda ana dilde eğitime izin verilerek bu konudaki katı yasakların kısmen gevşetilmesi sayılabilir.”
“Öte yandan, yeni anayasa yapılmasına yönelik partiler
arası çabalar, vatandaşlık tanımı ve azınlık hakları ile ilgili
hükümler gibi temel konularda anlaşma sağlanamaması
yüzünden durmuş bulunuyor.”
Suriyeli mülteciler konusu
Raporda, Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik
yaklaşımına da değiniliyor:
“Suriye’deki çatışma Türkiye’nin sınır köylerinde
yoğun olarak hissedilmeye devam etti. Hükümetin tahmini rakamlarına göre Türkiye, Kasım ayı itibariyle 200
bini kamplarda olmak üzere, 500 bin Suriyeli mülteciyi
barındırıyordu.”
“Türkiye makamları dönem dönem on binlerce
Suriyeli sığınmacının Türkiye’ye geçmesini önleyerek, onları
yerinden edilmiş kişiler için ülke içinde kurulan kamplarda
ve Suriye’nin sınır bölgesindeki, -bazıları Suriye hava
saldırılarına hedef olan- köylerde yaşamaya mecbur bıraktı.”
Özellikle köftelere konulduğunda özel bir lezzet katan kimyon
demir açısından çok zengindir. Demir bağışıklık sisteminin daha
sağlıklı çalışmasını sağlamaktadır. Kadınlarda regl dönemi sırasında
demir eksikliği olursa adet dönemi çok sancılı geçmektedir. Hamile ve
emziren kadınlar, gelişim içerisinde olan çocuklar ve gençler de demir
ihtiyacı daha fazla olduğundan kimyon tüketmeleri önerilmektedir.
Kimyon içeriğinde A vitamini, B1 vitamini, B2 vitamini, B3 vitamini
ve C vitaminleri de bulunmaktadır. Ayrıca kimyon tıbbi özellikleri
bulunan timol açısından da oldukça zengindir ve buna bağlı olarak
uçucu yağ bulundurmaktadır. Kimyon tohumunun sindirim sistemi
için faydalı olduğu geleneksel olarak da bilinmektedir. Tohumu
aynı zamanda anti kanserojen özelliklere de sahip olabilmektedir.
Yapılan çeşitli çalışmalara göre kimyon tohumundan mide ve
karaciğer tümörlerinin gelişimini azalttığı ve buna bağlı olarak yok
ettiği görülmüştür. Gaz sancısına iyi geldiği söylenen kimyonu
kaynamış su ile karıştırıp içebilirsiniz. Şişkinlik ve gaz sancısına
karşı önerilen kimyonu et yemeklerinde, salatalarda ve çorbalarda
kullanabilirsiniz. Ancak fazla miktarda koymamaya gayret edin.
Yoksa yemeğinizin tadı acı olabilir.
Görüntüsü
açısından uf
ak bir
bitki olabilir
ancak yaban
gerçekleştir
mersininin
ir. Enos en
faydalarını gö
zimi kalp
rünce çok şa
h
astalıklarınd
şıracaksınız
an korur. Y
A,B,C vitam
…
aban mersin
inlerinin yan
de Enos en
i
ı sıra magnzim seviyesi
ezyum, fosf
n
i
or, bakır gib
yükselttiği iç
ka
lp
h
as
i
in
önemli besin
talıklarından
öğelerinde ze
korumada et
ngindir. Bey
ki
lid
B
ir.
in hücreleri
u bitki yüks
ve sinirleri ko
ni
ek oranda an
ruyucu öze
nin içermek
tosiyalliği vardır. B
tedir ve bu
bitkiyi düzen
u
da görme ka
li kullanımım
ö
n
le
m
ybını
ek
tedir. Ayrıc
ızda öğrenm
kapasitesini
a göz kurulu
e
arttırdığı da
enfeksiyonla
ğu
ve
görülmekte
ra karşı da et
dir.
Kansere k
kilidir.
arşı koruy
İçerisinde b
u
c
u
d
ulunan bak
ur
C vitamini aç
ır ve
fruktoz saye
ısından zen
sinde sindir
gin
olan bu bitk
im
i kolon, kara
si
st
emimizin
hızlı çalışmas
ciğer ve rah
ını sağlar. K
kanserine ka
im
abızlık prob
rşı koruyucu
çe
ke
n
lemi
le
ri
et
n
kisi vardır.
mutlak tüke
Pterostilben
tmesi gereke
, ella gic asit
b
itk
id
n
ir.
b
gi
ir
b
i kansere
karşı koruyu
cu etkisi bul
İd
un
ra
maktadır. B
r yollarının
bitkinin ren
u
gi ne kadar
koyu ise içer
temizlenm
de o derece
iğ
esini sağla
i
zengindir. Sa
r
Antibiyotik
kinleştirici
etkisinin yan
ö
zelliğinden
ında enerji m
dolayı
idrar yolları
et
ab
nı temizlem
olizmanızı
da düzenler.
ekte etkilidir.
Bu bitkinin
çayı bayanla
LDL kolest
rın özel
gü
erolü seviye
nlerde yaşad
sini
düşürür. Bun
ıkları ağrıyı
az
u da lif oran
al
ta
d
bilmekteir. Damar se
ı yüksek ve
rtliğine karş
antioksidan
ı
açısında zen
ö
n
le
yi
b
ci etkisi
ulunmaktad
gin olmasıy
ır. Göz yorg
la
unluğunu ö
nler.
Altın kadar değerli sebze:
Kerevİz
» Kerevizin altın kadar değerli
bir besin olduğunu belirten Uzman
Diyetisyen Pınar Kural Enç, “Besleyicilik
oranı oldukça yüksek olan kereviz, A, B,
E ve C vitaminleri ile başta fosfor olmak
üzere çinko, bakır, mangan ve selenyum
minerallerini içerir. İçeriğinde kalsiyum,
protein ve demir mevcuttur. Besin değeri
ve faydaları bakımından çok kıymetlidir”
dedi. Kerevizin kalorisi düşük olduğu için
diyet yapanların rahatlıkla tüketebileceğini
anlatan Enç, şöyle konuştu: “Sinir yatıştırıcı
etkisi olan kereviz, aşırı sinirlilik ve asabiyet
haline iyi gelir. İdrar söktürür, kanı temizler,
böbreklere faydalıdır, kum ve taşların
dökülmesine yardımcı olur. Gut ve romatizma gibi hastalıklara faydası vardır. Sinir
yorgunluğunu giderir. İştah açma özelliği
yanında ağız kokusunu giderir. Cilt için de
faydalı olan kereviz, sivilceleri azaltır. Cilde
parlaklık, tazelik verir ve genç görünmenizi
sağlar. Anne sütünü artırır.”
En kaliteli 6
protein kaynağı
Proteİn, vücudumuzda hücre oluşumunda görev alan
amino asitlere dönüşür. Bu nedenle az yağlı ve yüksek proteinli
beslenme düzenlerine uymak hayati önem taşır. En kaliteli
protein kaynakları bilerek bu besinlere diyetimizde daha fazla yer
verebiliriz.
Kümes hayvanları
Dana eti
Yumurta
Balık
Fındık, fıstık gibi kuruyemişler
Tofu
Kerevizin stresten
tansiyona,
böbreklerden
karaciğere kadar bir
çok soruna faydalı
olduğu belirtildi.
37
38 İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
Almanya:
Türkiye ile
müzakereler
dondurulsun
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün
tartışmalı internet yasasını imzalaması üzerine
Almanya’da Hıristiyan Birlik (CDU/CSU)
Türkiye ile müzakerelerin dondurulmasını
istedi. Hıristiyan Birlik Avrupa politikaları
sözcüsü Michael Stübgen, Cumhurbaşkanı
Gül’ün onayıyla interneti kontrol altına alan
MERHABA/HALLO SCHWEIZ
yasanın kabul edilemeyeceğini söyledi.
Stübgen yeni yasanın sosyal medyayı
ve hükümete eleştirel bakan internet sitelerini
kapatma imkanı sunduğunu savundu.
Avrupa’nın temel taşı sayılan düşünce
özgürlüğünü suistimal edenlerin AB üyesi
olamayacağını belirten Stübgen, AB’nin artık
buradan gerekli sonuçlar çıkarmasının zamanı
geldiğini söyledi ve “Türkiye ile yürüyen
müzakereler dondurulsun” dedi.
Stübgen Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’la Türkiye’nin düşünce ve basın
özgürlüğü gibi Avrupa standartlarından
uzaklaştığını belirtti.
“Demokrasiye son darbeyi Gül vurdu”
ABD’de yayımlanan New York Times gazetesi yeni internet yasasının
“Türkiye’de demokrasiye vurulan son darbe” olduğunu, Cumhurbaşkanı
Gül’ün ifade özgürlüğüne yapılan saldırıya katıldığını yazdı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yasaya onay
vererek hükümetin ifade özgürlüğüne karşı yaptığı saldırıda
Başbakan Tayyip Erdoğan’a katıldığı belirtilen gazetede,
“Yeni yasa sayesinde hükümet, özel hayatı koruma kılıfı
altında mahkeme kararı olmaksızın internet sitelerini kapatma ve kullanıcıların internet aktivitelerini takip etme hakkını
elde etti” denildi. Makalede şu ifadeler yer aldı:
“Yeni yasanın kabulünden önce de Türkiye’de
binlerce internet sitesi yasaklıydı. 2013’ün ilk 6 ayında Türk
yetkilileri Google’a 12 bin maddenin arama sonuçlarından
silinmesi için talepte bulunarak bu alanda dünya 1’incisi
oldu. Yeni yasa, Başbakan Erdoğan ve müttefiklerini giderek
genişleyen yolsuzluk skandalından korumak için alınmış
bir önlem ve açıkça sosyal medyada yolsuzluk skandalıyla
ilgili detayların paylaşılmasını önlemeyi amaçlıyor. Başbakan
iktidarda 10 yıldan uzun süre geçirdikten sonra giderek
otoriterleşti ve yasama da onu durdurmak adına pek bir şey
yapmadı. Freedom House ve Avrupa Birliği, Türkiye’deki
gelişmelerle ilgili endişelerini dile getirdi.
ABD de internet yasasına tepkisiz kalmadı ve Başkan
Obama uzun süre dolaylı olarak iletişim kurduğu Başbakan
Erdoğan’ı sonunda çarşamba günü aradı. Beyaz Saray’ın 2
lider arasınaki telefon görüşmesiyle ilgili yayınladığı bildiri
çok fazla detay içermiyor. Obama’nın Erdoğan’ı izlediği yol
ile ilgili uyarıp uyarmadığı açıklanmadı. Başbakan’ın böyle bir
uyarıyı duymaya ihtiyacı var. CHP yasanın iptali için Anayasa
Mahkemesi’ne başvurdu. Hükümetin otoriter tavrı, bu
şekilde devam etmesi durumunda, hem Türkiye’nin Müslüman bir demokrasi olarak imajına, hem de Türkiye’ye bir
müttefik olarak değer veren Batı’ya zarar verecek.”
Merhaba Impressum: Herausgeber: Verein Hallo Schweiz
Geschäftsleiter-Verantwortlicher Koordinator: Mazlum KILINÇ ** Chefredaktor/Yazıişleri Md.: Gökhan Pahlı
Redaktion: Metin Ağbuga, Jürg Meyer,
M.Kılınç, Gökhan Pahlı
(Yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.)
11 x Jährläch
Geht an alle
BÖLGE TEMSİLCİLERİ:
Basel – Baselland : Gülşen Kılınç (076 797 44 22),
Zürih ve Çevresi: Metin Ağbuga (076 418 99 99)
Schafhausen-Winterthur: İmam Bozacı (079 465 44 05)
Solothurn ve Çevresi: Engin Vurucu (076 797 33 88)
Bern ve Çevresi: Veysel Geçgel (032 926 13 65),
La Chaux de- Fonds ve Çevresi: Hasan Vurucu
Baskı/Druck: AZ PRINT Mittelland Zeitungsdruck AG
Erscheinungsweise:
(076 797 44 11)
Verein Schweiz Merhaba Mitglieder
Hompage: Adil Bülbül
Layout/Grafik: Gökhan Pahlı
Übersetzung/Çeviriler: Anja Neptun
Dağıtım: Post - Preis: Fr. 3.- Abo-Preis: Fr. 30.- (Jährlich)
İletişim Adresi: Hallo Schweiz-Merhaba
Postfach 597, CH-4005 Basel
Inseraten / Reklam (Türkçe):
Postkonto:: 60-498611-8
Merhaba Reklam Ajansı
079 705 62 75 – 076 797 44 33
079 705 62 75
076 797 44 33
Hompage: www.e-merhaba.com
e-Posta: [email protected]
İŞÇİ VE SENDİKA HABERLERİ
39

Documentos relacionados